Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
1979 yılının yaz aylarında okulun bitmesi ile birlikte müzik ile ilgili maceram başladı. Komşumuzun kızı ile kursa gittiğim o günü unutmam imkânsız. Benim için tam bir işkence idi. Zaman bir an önce geçse ve bu işkence benim için bitse diye içimden geçiriyordum. Halk Eğitim Merkezinin tahta sıralarında başladı müzik eğitimim. Halk Eğitim Merkezi üç katlı ahşap bir yapı idi. Yüksek tavanları olan, döner merdiveni ile çıkılıyordu üst katlara. Kapıları neredeyse kale kapıları kadar büyüktü benim yaşımdaki bir çocuğun gözünde. Halk Eğitim Merkezinde Tiyatro, daktilo, örgü ve müzik kursu vardı o günlerde. En üst kat ise müzik kursu için ayrılmıştı. Döner merdivenlerden yukarı çıkarken, ahşap merdivenleri gıcırtısı hal kulaklarımda. En üst kata geldiğimizde arkadaşım işte bu sınıfta oluyor derslerimiz dedi, benim ürkek ve şaşkın yüzüme bakarak. Elimde hiçbir şey olmadan öyle çıkagelmiştim. “Senin ismini vereceğiz öğretmene kaydını yapacaklar. İstenecek belgelerde var sen onları da yarın gelirken getirirsin” dedi arkadaşım. Kursa gelen çocuklar, öğretmen gelmeden önce bir oraya bir buraya koşturuyor, oyunlar oynuyorlardı kendi aralarında. Daha önceleri hiç böyle bir yere gelmemiş olan ben bir kenara oturup beklemeye başladım. Kendimi o kadar yabancı hissediyordum ki sanki bilinmeyen bir ülkeden gelmiştim. Ürkek, korkak bir kedi yavrusu gibi başıma gelecekleri beklemeye başladım. Bir müddet sonra zil çaldı. Tüm çocuklar koşarak sınıfa daldılar. Müzik öğretmeni içeri girdi ve herkes ayağa kalktı, öğretmenin “merhaba çocuklar “ demesi ile hep bir ağızdan “ sağ ol” demesi ile birlikte oturduk. Benim ise sanki sesim kısılmış tekrar yerime oturdum. Ve yoklama yapıldıktan sonra öğretmen “ Bugün yeni bir arkadaşımız gelmiş “ dedi ve beni yanına çağırdı. Büyük bir heyecanla yerimden kalkarak yanına gittim. Uzun yıllar müzik öğretmenim olarak bana eğitim verecek kişi ile tanıştığımı nereden bilebilirdim ki. Kendimi utanarak tanıttım. Arkadaşım beni kendisinin getirdiğini, komşu olduğumuzu, bundan sonra kendisi ile beraber gidip geleceğimizi söyledi ve öğretmen kayıt için gerekli olan belgeleri söyledikten sonra bugün dinleyeceğimi ertesi günden itibaren benimde derslerimin başlayacağını söylemesi ile birlikte yerime oturdum. O günüm tüm dersler boyunca dinleyerek geçti. Artık yeni bir dönem başlamıştı hayatımda. Hiç olmadığı kadar sıkılarak başlayan o gün çocukluğunda verdiği kaynaşma ile birlikte yepyeni arkadaşlar edindim. Takip eden günlerde müzik deyimlerini öğrenmekle geçti. Arkadaşlarımın bir çoğu benden oldukça ileride idi ve kendi enstrümanları vardı. Kiminin mandolini, kiminin kemanı, udu ve hatta kanunu vardı. Kısa bir zaman sonra kurs öğretmenimiz benden mandolin temin etmemi söyledi. Ogün sevinçle eve geldiğimde anneme bir an önce mandolin almamız gerektiğini, öğretmenimin mandolin istediğini söyledim. Annem olur babanla konuşuruz dedi. Ama ben uzun bir zaman enstrümansız bir şekilde kursa devam ettim. O günlerde neden hala bana bir mandolin almadıkları için devamlı söyleniyordum. Geçen zaman bir adet mandolin alındı. O mandolin artık benim müzik öğrenimin içinde hep yanımda olacaktı. Annem mandolinin içine konulması için kumaş aldı, babam alınan bu kumaştan ağzı büzgülü bir torbaya yaptı. Artık kursa giderken elimde torbasına konulmuş bir mandolinim vardı. Kısa süre içinde o yaz mandolin çalmayı öğrenmiş, nota ve diğer müzik bilgisinin temelini almıştım. İlk gün gitmek istemediğim kursa, en erken giden öğrenci idim. Eğlenceli bir arkadaş grubum vardı artık. Dersler dışında çok güzel vakit geçiriyorduk. Günler günleri takip etti ve artık o yaz tatilinin sonuna gelinmişti. Hafta içinde devam eden kurslar okulların başlaması ile birlikte hafta sonuna kaydı. Müzik öğretmenimiz çok uyumlu bir grup yakaladığını söyler dururdu hep, bu grubun devamlılığını sağlamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Cumartesi günleri kursları daha sonraları her hafta bir kişinin evinde akşamları toplanmaya devam etti. Kurslarımız da Pazar günlerine alındı. Hafta bir gün evde bir gün kursta devam ediyordum müzik kurslarına. Mandolinden yavaş yavaş bir enstrümana geçmeliydim. Bunun tercihini yapmamı istedi öğretmenin. Ama onun yönlendirmesi keman oldu benim için. Bir müddet ud çalmak istedim ve udu öğrendim. Bu arada keman çalmak için ara ara arkadaşlarımın kemanını alarak çalmaya çalışıyordum. Bir gün öğretmenimiz beni yanına çağırdı ve artık bir enstrüman tercihi yapmam ve bu enstrümanı temin etmemi istedi. İleriki günlerde eğitimimizin devamında yıl sonunda Halk Eğitim Merkezinin konserleri olacağını ve eğer bu konserlere çıkmak istiyorsam muhakkak bir enstrümanım olması gerektiğini aksi takdirde konserlerde yer alamayacağımı söyledi. Bu beni oldukça üzmüştü. Çünkü artık ailemin ekonomik durumunu biliyor ve belki de kursa devam edemeyeceğimi düşünüyordum. O yıllarda bu tarzda müzik aletleri her yerde bulunmadığı için İstanbul veya Ankara’dan istemek gerekiyordu. Öğretmenimin bu isteğini ailemle paylaştıktan sonra yapacak tek şey beklemekti. Babam memur ve biz üç kardeşte okuyorduk. Bu tek maaşla geçinen bir devlet memuru için altında kalkılması zor bir yüktü. Tüm bu olumsuzlukların üstüne bir de benim müzik aleti ihtiyacı çıkınca her şey benim için zor olacaktı. Babam tanıdıkları sayesinde sağa solu haber gönderdi. Keman almak o kadar zordu ki. O günlerin getirdiği ekonomik zorluklar bir tarafa bir de kemanın alındıktan sonra bize gelmesi vardı. Zaman benim için oldukça zor geçiyordu, tüm arkadaşlarımın kendi müzik aletlerini seçmiş ve temin etmişti. Kursa mandolinle devam eden sadece ben kaldım. Bunun bende yarattığı eziklik ve üzüntü hep içimde kaldı. Bir akşam babam eve geldikten sonra bana, istediğim kemanı Almanya’da bulunan arkadaşına sipariş ettiğini Türkiye’ye gelirken getireceğini söyledi. Ama ne zaman gelecekti işte o bir muamma idi. Sabahları okula gidiyor, öğleden sonraları ise bir zamanlar ağabeyiminde çalıştığı ayakkabıcıda çalışıyordum. Kış artık tüm soğuk yüzünü gösteriyordu. Akşamları babam işyerinden çıktıktan sonra ayakkabıcıya geliyor, bir bardak akşam çayını dükkân sahibi arkadaşı ile birlikte içtikten sonra beni de alıp eve gidiyorduk. Artık hayat bu rutinlikte devam ediyordu. Cuma akşamları kursa devam edenlerden birinin evinde toplanıyor, Pazar günleri ise kursa gidiyorduk. Hafta içi okul, öğleden sonraları ayakkabıcıda geçen çalışma günleri. Her hafta sonu haftalığı alıp anneme teslim ediyordum. Annem benim için biriktiriyor, herhangi bir şeye ihtiyacım olduğunda o para ile alıyordum. Yılbaşı artık yaklaşmıştı. Öğleden sonra çalıştığım dükkânda işler oldukça artmış, insanlar birbirine hediye alma telaşında girmişti. Her günden daha fazla yoruluyor, daha fazla çalışıyorduk. Ayakkabılar tek tek satılıyor akşamları artık ayakta kalmaktan ayaklarımız şişiyordu. Bittikçe depodan yeni ayakkabıları getiriyordum. Ertesi gün yeni yıla girmiş olacaktık. Annem yeni yılı kutlamak için tüm hazırlıklarını tamamlamış, alışverişlerini yapmış, çeşit çeşit yemekler hazırlamış olmalıydı. Müşterilerle ilgilenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamadan akşam babam işyerinden çıkmış ve beni almaya gelmişti. Ama bu akşamların diğer akşamlardan bir farkı vardı. Babam elinde bir paketle gelmişti. Hoş geldin dedikten sonra elindekinin ne olduğunu sordum. Bana herhangi bir cevap vermeden hınzır bir gülüş ile hadi bize çay söyle de gel dedi. Çay söylemek için dükkanın hemen yanındaki kahvehaneye gitmek gerekiyordu. Acele ile dışarı çıkarken arkamdan, çok acele etme dedi. Tamam dedim ama koşarak kahvehaneye gittim, kapıdan içeriye doğru seslenerek “ ayakkabıcıya 2 çay” dedim ve kapıdan hemen geri döndüm. Dükkanın vitrininden gizlice içeriye bakmaya çalışıyordum. Babam elindeki paketi açmış, dükkan sahibi arkadaşı ile sohbet ediyor ona hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Paketin içindekinin ne olduğunu anlamaya çalışırken beni camdan gördüler ve çaycı ile birlikte içeri girdim. Bu arada babam paketi toparlamaya çalışıyordu hızlı bir şekilde. Kendisine pakette ne olduğunu tekrar sorduğumda, bendeki merakı ve heyecanı görmüş olmalı ki “ Evde verecektim ama madem bu kadar merak ettin al aç bakalım neymiş “ dedi. Paketi büyük bir merak ve mutlukla açarken ilk kez yılbaşında böyle büyük paketli hediye almanın zevki de vardı bende. Heyecanla paketi açarken içindekinin ne olacağı konusunda en ufak bir fikrim dahi yoktu. İşte en sonunda açmıştım paketi. Uzun zamandır beklediğim Keman’ım karşımda idi. O çocuk sevincimi anlatmak için hala sözcük bulmakta zorlanıyorum. İşte kemanım gelmişti. Yeni gelen yılla birlikte artık bir kemanım vardı benimde. Sevinçle babamın boynuna sarıldım. Ama kemanın üzerinde hiçbir şey yoktu. Yayı, Teli, kemanın eşiği, viksleri hiçbir şey. Babama eksik olanların nerede olduğunu sordum, o da eksik olan şeyleri buradan alacağız dedi. Peki, kemanın kutusu? Onu da temin edeceğiz artık, dedi. O akşam elimde paket ile birlikte dükkandan çıktık ve eve geldiğimizde büyük bir heyecanla bu sevincimi annemle paylaştı. Kemanımı anneme gösterdim. Babam, kemanın neden bu şekilde geldiğini anlattı. Almanya’dan gelen arkadaşı, bavulunun içine ancak sadece kemanı sığdırabilmiş. Diğer parçaları getirememiş. Bana sadece çıplak bir keman gelmişti. Kendi başına sadece bir keman. Babam “olsun oğlum bunları buradan bir şekilde temin ederiz, üzülme” dedi. Evet, olsun benimde artık bir kemanım vardı sonuçta. Sadece çıplak bir keman olsa bile. Diğerlerini temin ederdir bir şekilde. Hem de Almanya’dan gelmişti. Bundan daha büyük ne olabilirdi ki. Kimin vardı Almanya’dan gelen kemanı. O gece yeni yılı daha büyük bir coşku ile kutladım. Bir türlü uykum gelmiyor, kursa gideceğim günün hemen gelmesini istiyordum. Babamın diktiği mandolin torbasına kemanımı heyecanla kursa gittim. Gururla ve sevinçle yeni kemanımı arkadaşlarıma gösteriyordum. Sordukları sorular hala kulaklarımda; Yayı nerde, telleri yok mu, kutusuz yok mu? İdi. Şu durumda onları o sevinçle hiç aklıma takmıyordum, nasıl olsa artık bir kemanım vardı. İleri de beni oldukça üzecek bu konunun şimdilik pek üstünde durmuyor sevincimi paylaşmaya çalışıyordum. Ve öğretmenimizin gelmesi bekliyordum. Öğretmenimiz geldikten sonra ilk iş hemen yanına gidip kemanı göstermek oldu, çok beğendi. Ancak eksikleri var dedi. Bir an önce bu eksikleri tamamlamalıyız dedikten sonra bana tel, keman eşiği verdi ve kemana bunları taktı. İşte artık kemanımdan seste çıkıyordu. Ama gerçek bir keman olabilmesi için yaya ihtiyaç vardı. Bunun içinde öğretmenin onu da hallederiz sen acele etme dedikten sonra oldukça sevinmiştim. Ders aralarında arkadaşlarımın keman yaylarını alarak ders aralarında çalışmaya başlamıştım. Nasıl olsa yakın bir zamanda öğretmeni bu işi halledecekti. Müzikle kursları bu şekilde devam ederken bir gün öğretmenimim elinde eski bir yayla kursa geldiğinde oyuncağını kaybedip bulan bir çocuk gibi sevinmiştim. Öğretmenim; “Bu yay eski, kullanılmayan bir keman ait, bu da benim sana hediyem, bundan sonra daha da fazla çalışacağına söz ver” dedikten sonra yayı bana verdi ve artık kemanım çalmak için bir eksiği kalmamıştı. Eskine nazaran daha fazla emek harcayıp çok daha fazla bir zevkle müziğe vermiştim kendimi. Artık kursun iyi keman çalan öğrencilerinden birisi idim. Günler bu şekilde gidiyor, hafta sonları bir arkadaşımızın evinde toplanıyor, Pazar günleri ise kursa devam ediyorduk. Okuldaki derslerimde iyi gidiyor, bazen kemanımı alıp okula gidiyor, sınıf öğretmenimim belirlediği serbest günlerde sınıf arkadaşlarıma keman çalıyordum. Ama içimde iyiden iyiye büyüyen bir sıkıntı vardı. Kurs arkadaşlarım benimle kemanımın kutusu konusunda dalga geçiyor, beni kızdırıyorlardı. Bu o çocuk aklımla hiç hazmedemediğim bir şey di. İçten içe üzülüyor bu üzüntümü kimse il e paylaşamıyordum. En sonunda bir gün üzüntümü anneme anlattım. Sırf bu yüzden artık kursa gitmek istemediği, her gün çocukların benimle dalga geçtiklerini ağlayan gözlerle anlattım. Tabi ki ana yüreği buna ne kadar dayanabilir. Müzik konusundaki evdeki en büyük destekçim olan annem babama bunu anlattıktan sonra babam bir akşam beni yanına çağırdı ve “ Oğlum, köyden bir ıhlamur ağacı kesildi. Bunun kütüğünü hafta içinde köyün otobüsü buraya getirecek. Artık ondan bir şeyler yaparız” dedi. Ama bu bana hiç de inandırıcı gelmedi. Düşünsenize bir kütük gelecek ve biz bundan bir keman kutusu yapacağız. O yaşlardaki bir çocuğa bunu nasıl inandırabilirsiniz. Tabi ki bende çok inanmadım. Ama babamın da bu konuda bir şeyler yapacağını hayal ederek tamam dedim. Okuldan döndüğüm bir gün evin kapısında benim boylarımda bir kütük duruyor. İçimden “ İşte babamın bahsettiği kütük” diyerek eve girdim. Anneme sordum ve keman kutusu yapılacak kütüğün o olduğu teyit ettirdim. Akşam babam geldiğinde aynı şeyleri oda söyledikten sonra “bu hafta sonu keman kutusunu yapamaya başlayacağız. Ama hiç acele etmeyeceksin. Bunu seninle birlikte yapacağız. Bana yardım edersen daha hızlı biter” dedi. Bu şartlarda bunu tabiî ki kabul ettim ama hala bu kütükten bir keman kutusu olacağına inanmayarak. Hafta sonu geldiğinde babamın sabah benden kemanı getirmemi isteyen sesini duydum ve kumaş torbadaki kemanımı alarak yanına gittim. Babam kütüğün yanında beni bekliyordu. Kemanımı torbasından çıkardım ve ona verdim. Kemanı kenarları düzeltilmiş, kare şeklinde kesilmiş kütüğün üstüne koydu ve kütüğe keman şeklini çizdikten sonra; “ Bununla birlikte Hasan Amcanın marangozhanesine gidip kütüğü bu şeklide kestireceğim” dedi. Hasan amca bizim mahallede oturan dükkanı köşe başındaki marangoz idi. Tamam dedikten sonra ben eve çıktım. Yaklaşık 1–2 saat sonra babam, o kocaman kütük kesilmiş, içi oyulmuş bir şekilde eve geldi. Artık kütükten geriye bir şey kalmamış sadece keman şeklinde elde taşınabilir bir tahtta parçası olmuştu. Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Ama çocuk aklımla babamın hala bundan nasıl keman kutusu yapacağı aklıma yatmıyordu. Dayanamayarak sordum; “ Bundan nasıl keman kutusu yapacağız” diyerek Babam bana sabırlı olmam konusunda söz verdiği hatırlatarak, “ Her hafta sonu bunun bir tarafını yapacağız ve Mayıs ayındaki konsere yeni keman kutun ile gideceksin” dedi. Bu heyecanımı ve merakımı bir kat daha artırdı. Artık kurstaki arkadaşlarımın alaylarını pek gala almıyordum. Gerçek bir keman kutusu almaya paramızın olmadığını da söyleyemiyordum. Çocuk gururum buna izin vermiyordu. Biz babamla her hafta sonu keman kutusunu yapmak için çalışmaya başladık. Cumartesi ve Pazar sabahları babamla birlikte evin üst katındaki terasta yeni keman kutumuzu yapıyorduk. Kütük kesildikten sonra ilk işimiz içi boş olan kenarları keman şeklinde kesilmiş tahtta parçasına babam kontra plak tan, yine şekline uygun parça kestirerek üstüne ve altına yapıştırdı. Sonraki hafta altı ve üstü yapıştırılan kutu Hasan Amca’nın dükkanında ortasının biraz üstünden ikiye kesildi. Üst kısmı biraz ince alt kısmı ise daha derindi. Artık kutu iki parçaya bölünmüştü. Yavaş yavaş eserimiz ortaya çıkmaya başlıyordu. Ihlamur ağacı kütüğünde artık bir eser kalmamıştı. O kütüğün artık bir şekli vardı. Takip eden hafta sonunu doğru babam yeşil renkte bir kadife parçası ile eve geldi. Oysa babam bize hafta sonlarında kurs için gelen arkadaşlarımın keman kutularını incelemiş, o kutuların içindeki kumaşın yeşil olduğunu görmüştü. Benim bundan haberim olmadı hiç. O çoktan kafasında neler yapacağının planlarını çizmiş ve yavaş yavaş uygulamaya koyuyordu. O hata sonu elimizde ballylerle o kadifeyi keman kutusunun içine güzelce yapıştırdık ve bu hafta sonu da bitmişti. Ben merakla babamın bir daha ki hafta ne yapacağını merak ederek geçiriyordum. Ve bir sonraki hafta babam çalıştığım ayakkabı dükkanından aldığı vinleks deri ile geldi. Bu deriye benzeyen ama daha yumuşak genellikle çantaların yapımında kullanılan şimdinin deyimiyle imitasyon deri idi. Vinleks deriyi o hafta sonu kutunu etrafına yine elimizde ballylerle yapıştırdık. Evi bir bally kokusu sarmıştı. Ama buna annemin hiç sesi çıkmıyor hatta bir şey isteyip istemediğimizi soruyordu. Evdeki herkes elbirliği ile benim kemanımın kutusunun yapımı için uğraşıyordu. Artık kutu ortaya çıkmıştı. En azında görüntü olarak. Haftalar ilerliyor, okul, kurs günleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Bizim keman kutumuzun imalatı ise biraz ağı olsa bile yavaş yavaş bitiyordu. Artık dışı kaplanmış, içinin bölmeleri yapılmış bir hale gelmişti. Ama taşıma kolu, menteşeleri, kapama düğmeleri ve kilidi yoktu. Yaptığımız her şeyi kendi icatlarımız ile monte ediyorduk. Son bölüme gelindiğinde, babam menteşeleri hırdavatçıdan alarak getirmişti. Onları monte ettik, artık keman kutum açılıp kapanıyordu. Ama bundan sonrasında ne olacaktı. Babam; “ Senin eski bir okul çantan vardı nerede o” dedi. Annemin eski, kullanılmış eşyaları atmama gibi bir huyu vardı. O zaman bunun ne kadar doğru olduğunu anladım. Terastaki eşyaların içinde eski okul çantamı alıp babama getirdim. Babam çantanın, taşıma kolunu özenle çıkardı, kilidini, çantanın yanlarında kapatma parçalarını her şeyini bir yere koydu ve keman kutusunun ihtiyacı olan kısımlarına monte etti. Artık keman kutum bitmişti. Eski okul çantamın parçaları ile keman kutusunun ihtiyaçları giderilmişti. Sevinçten uçuyordum adeta. Artık bir keman kutum vardı. O kadar uğraşmıştık ki. Babam verdiği sözü tutmuş, olacağına hiç inanmadığım o kocaman ıhlamur ağacında bir keman kutusu ortaya çıkmıştı. İmkansızlıklar içinde bir kütükten bir keman kutusu olmuştu. Gerçi biraz kaba ve ağırdı ama olsun ne fark ederdi ki. Sonuçta keman taşınıyordu, o ağırlığı taşımaya razı idim. Ertesi gün Pazardı ve kursuna gittim. Elimde yeni keman kutum ile göğsümü gere gere içeri girdim. Artık kimse benimle dalga geçemeyecekti. İmkanlarımız ölçüsünde bir keman kutusu yapmıştık babamla birlikte. Ama o gün hiç de beklemediğim bir tepki almıştım . Herkes keman kutum ile dalga geçiyordu. Ne kadar kaba, çok ağır bu ne, içine çocuk sığar gibi laflarla beni kızdırıyorlardı. Ama kimse bunun arkasındaki o büyük emeği ve parasızlık sebebiyle un yapıldığını bilmiyordu. Sırama oturdum ve ağlamaya başladım. O gün arkadaşlarıma çok kızmıştım. Bu kızlığımı artık içimde saklayamıyor ağlıyordum. Uzun zamandır benimle alay edilmesi artık son noktasına gelmiş ve dayanamamıştım bir çocuk olarak. Her hafta sonu uğraşarak bir keman kutusu yapmıştık babamla birlikte. Ne kadar uğraşmıştık oysa. Ama arkadaşlarım hala benimle alay ediyorlardı. O binbir emek vererek yaptığımız keman kutusu elden ele geziyor, herkes bir şeyler söylüyor ve gülüyordu. Ders zili çaldı ve öğretmenimiz sınıfa girdi. Herkes yerine oturdu, sınıfta bir sessizlik oldu öğretmen ağladığımı görünce yanıma geldi. Öğretmenim zeki birisi idi. Durumun hemen farkına vardı ve; “ Bu keman kutusu senin mi” dedi “ Evet, benim babamla birlikte yaptık” dedim ağlamaklı gözlerimi silerek. “ Ooooo, çok güzel olmuş. Bu keman kutusunu Giresun Kale sinden aşağıya atsak hiçbir şey olmaz, denize atsak batmaz, ne kadar sağlam olmuş, bundan sonra kemanına hiçbir şey olmaz” dedi. Bir anda sınıftaki gülüşmeler kesildi. Sevinçten ağlayan gözlerim bir anda ışıl ışıl oluğunu öğretmenimin bakışlarından anladım. “ Evet, evet çok sağlam oldu. Hem de biz onu ıhlamur ağacı kütüğünden yaptık” dedim. “ Harika çok güzel olmuş” Artık hiçbir şeyin önemi yoktu. Kim ne dersen desin. Öğretmenin beğendi ya arkadaşlarımın beğenip beğenmemesi umurum da değildi. Yıllar yılar geçti… O keman kutusu benimle birlikte Liseyi bitirdi, Üniversiteyi okudu, askerliği yaptı. Benimle birlikte evlendi. Ve artık çocuğumun elinde keman kursuna gidecek, gururla…………….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © CANER TEK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |