"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Kulağımda yüksek sesli bir müzik ve sevgili kocamın yorulmayan elleri. Saate bakıyorum akşam olmuş. Kalkıyorum. Kocam giydiriyor beni. Pizza sipariş etmiş ve yanına bira açmış. Kızıyorum ve o asitli, enfes kolamdan bir yudum alıyorum. Dudaklarıma keyifli bir gülücük yerleşiyor. Masada değil yerde oturuyoruz her hafta sonu yaptığımız gibi. Bacaklarımızı uzata uzata, şöyle bir güzel yayıla yayıla yiyoruz pizzalarımızı. Israrla dün ne yaptığımı soruyor. Geçiştirmeye çalışıyorum. Suçlu olduğumu biliyor ve bunu itiraf etmemi bekliyor. Oyalıyorum onu ama küstürmek de istemiyorum çünkü akşam -yani yaklaşık 1 saat sonra- annesine yemeğe gideceğiz. Konuşmak istemediğimi, daha sonra belki anlatabileceğimi, şimdi akşam için hazırlanmak istediğimi söylüyorum. Şaşırıyor. Aklına yemeğe gideceğimiz gelince sakinleşiyor ve bana saldırmaktan vazgeçiyor. Saate bakıyorum 7 olmuş. Hemen kalkıp hazırlanmaya başlıyorum. 5 dakikalık kısa bir banyo, saç yapımı, makyaj ve kıyafet giyiminden sonra ortaya her zaman ki göz alıcı, cazibeli ve hoş olgun bir bayan görüntüsü çıkıyor. Sekiz gibi orada oluyoruz. Geç kalmamız yüzünden biraz kızıyor sevgili kayınvalidem ama çok sevdiği o fildişi çikolataları görünce affediyor bizi. Güzel bir yemek fakat pizzalardan sonra ağır geliyor tabi. Ben az yediğim için şanslıyım ama kocamın hali fena. Yolda birkaç tane soda içince rahatlıyor. Eve varınca yarın işe gideceğimiz için erkenden yatıyoruz. Sabah kalktıktan sonra güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Hazırlanıp çıkıyoruz. Güzel bir öpücükle ayrılıyoruz arabalara doğru. O beş dakika sonra iş yerinde olacak Ama benimse otuz dakikalık bir yolum var. İşte bir ay boyunca çalışacağım işyerimdeyim. Burası eski bir konak. Sahibi burayı otel yapmamızı istiyor. Şimdi binanın yapısını sağlamlaştırmak için çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Daha doğrusu işçiler yapıyor. Ben binanın konumunu, dokusunu inceliyorum. Aklıma gelen yeni fikirleri bir kenara not alıyorum. İşçiler bu halime hayretle bakıyorlar. Düşünün bir odanın içinde saatlerce hiçbir şey yapmadan dönüp duran bir kadın. Deli sanır insan-ki eminim onlar böyle düşünüyorlar- . İşimi yaparken çok büyük bir haz alıyorum. Ama bazen sıkılıyorum. Aslında kocamın canının sıkılması lazım. Çünkü o tüm gün bilgisayarın başında. Tasarımcı kendisi. Tabi grafik-tasarım. Tüm gün kavanoz etiketleri, kartvizitler filan uğraşıyor işte. Ona göre, benim işim daha ke-yifli bir iş tabi ama beni doyurmuyor. Ara sıra bir seramik atölyesine gidip eski öğrencilere ders verir gibi yapıp üretme sevincini yaşıyorum. O zaman bir şey olduğum hissine kapılıyorum. İşte o zaman – yani üretebildiğim zaman- ben tam anlamıyla bir insanım. Öğle arasındayız şimdi. İşçilerle beraber gittiğimiz bir esnaf lokantası var. Orada hep beraber yemek yiyoruz, gülüşüp konuşuyoruz. Hepsi çok iyi insanlar. Hele Ege’ye gönül vermiş bir Ege Usta var ki evlere şenlik. Biz işçilerle ekip olarak beş yıldır çalışıyoruz. Yani aynı işçi grubuyla yeni bir yer yapıyoruz ya da restore ediyoruz. O yüzden hepsiyle ağabey kardeş gibi olduk. Ege Usta işçilerin başı. Çok sevecen bir ağabeyimiz. Fakat böyle restore işlerini sevmiyor. “Bir evin tuğlasını koymazsanız, o evi siz yapmış sayılmazsınız.” diyor. Sanırım bu felsefesi yü-zünden sağlamlaştırma aşamasında hazırladığımız harcın içine parça tuğla karıştırıyor. Can’la –yani kocamla- ben bazen Ege Usta’ya yemeğe gidiyoruz. Gerçi Can işçi sınıfıyla yakın olmamı istemiyor ama Hatçe Ablanın nefis yemeklerine de hayır diyemiyor. Onun bu isteği yüzünden işçilerden bir Ege Usta’yla aile ilişkisi kurabiliyoruz. Ege Usta’nın üç çocuğu var. Bin dokuz yüz seksen beş senesinde Hakkâri’den göç etmişler İzmir’e. En büyük kızı üniversiteyi bitirdi. Şimdi mastır yapıyor. O da babasının ısrarıyla mimarlık okudu-ben de aynı sebepten mimarım-. Ara sıra bizim işlere yardım eder. Aslında yanımızda staj yaptı denilebilir. Sonra ortanca oğlu var. Afacan mı afacan, çok tatlı bir çocuk. Lisedeki kızların canını yakı-yordur eminim. Sonra şirin mi şirin bir kızı var ki sormayın. Daha ilkokulda ama pek bir zeki. Öğle yemeği bitiyor. Tekrar işe dönüyoruz. Bu sağlamlaştırma faslı bugün yarın bitecek, sonra asıl işe koyulacağız. Zorlu bir çalışma dönemi bizi bekliyor. Akşamüstü bir randevum var. Onun için erken ayrılıyorum işten. İşçiler bir şey demiyorlar tabi. Hatta gittiğime seviniyorlardır. Evdeyim, güzel bir duş alıyorum o çok sevdiğim saçlarımla oyalanıyorum. Ooo saat ilerlemiş hızlı olmam lazım. Bir çabuk hazırlanıp evden çıkıyorum. Arabada kendime şöyle bir bakıyorum. İşte budur. O kasvetli iş kostümlerimden kurtulduğum için çok sevinçliyim. Gerçi yine bir iş görüşmesine gidiyorum ama olsun. Ne de olsa eski üniversite hocam. Şimdi görüştüğüm eski üniversite hocam olan Suna Soylu, benden boş bir araziye modern bir konak inşa etmemi istiyor. İçini evin hanımı dolduracakmış. “ Ben işlerimi asla yarım yapmam.” Diyorum. Bir bina baştan yapılacaksa ya da restore edilecekse, alırım o işi elime, binanın temelinden duvardaki resme, yerdeki halıdan tırabzanların motifine kadar ben karar veririm. Tabi bunlar salt benim kararım olmaz. İşe başlarken ve haftada bir, mekân sahibi ya da bina sahibiyle kısa kısa top-lantılar yaparım. Onlara ne istediklerini sorarım ve ne yaptığımı anlatırım, herhangi bir onay almam. Ben sadece işimi en iyi şekilde yaparım, teslim ederim. Zaten müşteri istekleri doğrultusunda olduğu için sorun çıkmaz. Tüm bu sebeplerden, çok gelir getirebilecek olan bu işi reddediyorum. Bir ay boyunca oya-lanacak bir işim var zaten. Yeni bir işe belki daha sonra bakarım. Güzel, eskinin bol bol anıldığı bir yemekten sonra sevgili kocamı akşam eğlenmeye davet ediyorum ama kabul etmiyor. Geç gelirim diye tehdit etmeme rağmen gelmiyor. Böylece benim de yeni bir gece maceram başlıyor. Önce mutlaka birkaç arkadaşın olduğu bir diskoya giriyorum, ısınmak için. Biraz takılıyo-rum. Sonra dışarı çıkıp hiç bilmediğim bir mekân arayışına giriyorum. Gerçi bilmediğim mekân kalmadı ya neyse.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gülçin dağhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |