..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > Ahmet Yağcı




7 Ekim 2008
Son Satırlar  
Ahmet Yağcı
Çok geç olmadan bazı şeyleri hatırlamak lazım...


:BJEF:

Bir hayatın bitişini izlemek, farkında olmak bile insanoğlu için kaldırılması güç bir hadisedir her zaman. Nedendir bilmem insan her zaman sevdiklerinin kıymetini onları kaybettiği zaman anlar. Keşkelerdir insan hayatının temelini sarsan. Zamanında evde binbir zahmetle, özenle sarıp pişirdiğiniz, küçük bir tabak içine koyup da komşularınıza veremediğiniz bir yaprak sarması bile böyle bir anda sizi kalbinizden yaralayabilir. Gözlerinizden akan birkaç damla yaş içinizin kanamasını engelleyemez o an. Dünyanın dört bir köşesinde farkında bile olmadığınız bir çok hayat başlayıp biter her gün.

Akrep ve yelkovanın birbirlerini kovalarken çıkardıkları ses bir senfoni misali gecenin sessizliğini delip geçiyordu. Çalışma masasında duran bilgisayarın ekranına dalıp kalmış, elleri tuşlara bir türlü gitmiyordu. Harfler kelime, kelimeler cümle, cümleler paragraf, paragraflar ise onun elinden hikaye olmak için sıraya girerlerdi hep. Karanlık odayı aydınlatan ufak bir çalışma lambasının kör ışığı ile bilgisayar ekranından yansıyan parlamaydı. Masasının üzeri üst üste özensizce yığılmış kitaplarla doluydu. Kimbilir kaç kere karıştırılmış, içlerinde yaşayan kahramanların hayat hikayeleri kaç kere okunmuştu. Kitapların aralarına konmuş ufak kağıtlar, üzerlerine alınmış notlar göze çarpmaktaydı. Kitaplardan arta kalan alanda bir mürekkepli kalem, bir adet mavi mürekkep kutusu, bir adet büyükçe kahve fincanı, kemik çerçeveli bir gözlük, bir sigara paketi ve eski bir çakmak vardı. Zaten bir yazarın bu saydıklarımdan başka nesi olabilirdi ki.

Epeyce bir süredir ustura vurmadığı sakalları artık iyice beyazlamış, yüzündeki çizgiler belirginleşmiş, saçları ağarmıştı. Kalbinde ise hala yüzünde rahatlıkla görülebilen o yaşlılık alametlerine inat ufacık bir çocuğun sahip olabileceği heyecan ve enerji vardı. Elleri titremeye başladıkça kalbi de bir o kadar hızlı ve coşkulu atar, gözleri zor seçer oldukça, gördüğünü bir daha hiç unutmaz olmuştu. Ama yine de yaşlanmıştı. Zeki, yaratıcı, entelektüel, ileri görüşlü ve yenilikçi bir kişiliğe sahip olarak yaşamıştı hayatını. Yıllardır en güzel roman kahramanlarına can verdiği daktilosunu, bilgisayar hayatına girince bir anda terkedivermişti. Ama sadık bir dost gibi hiçbir zaman yanından ayırmadı yıllardır en güzel anılarına şahitlik eden daktilosunu.

Bir ara gözlerini bilgisayar ekranından kurtarıp karşı duvarda loş ışıkta güç bela sezilebilen tabloya çevirdi. Yazı yazmaktan kazandığı ilk parayla kendine aldığı en güzel hediyelerden biriydi. Hala dün gibi aklındaydı, kimin eseri olduğunu bile bilmediği tabloyu eski bir semt pazarından almıştı. İlk bakışta aşk gibi görür görmez tutulduğu tabloyu hiç düşünmeden alıvermişti. Tabloda annesinin kucağında hiçbirşeyden habersiz uyuyan minik bir bebek resmedilmişti. Çocukları her zaman çok sevdi. Mahallesindeki tüm çocuklar okul çıkış kapısını çalar, her hafta mutlaka almayı ihmal etmediği rengarenk şekerlerinden bir tane almadan evlerinin yolunu tutmazlardı. Annenin çocuğuna bakarken yüzüne yerleşen o sevgi yumağını hayatı boyunca hiçbir sahnede tanıklık edemediğini düşünürdü.

O gece neye baksa dalıp kalıyor, derin düşünceler içinde boğulma tehlikesi geçiriyordu sanki. Kendini düşüncelerden kurtardığı an aklına sigara yakmak geliyordu. Doktorun yıllardır ısrarla yaptığı uyarılarına rağmen ağzından sigarasını hiçbir zaman düşürmezdi. Elini yavaşça kutuya uzatıp, içinden bir tane aldı ve çakmağı ateşleyerek büyük bir keyifle sigarasını yaktı. İçine çektiğinde tütünlerden çıkan ses gecenin sessizliğinde büyük bir keyif verdi. Yazmak için gecenin en güzel anlarından biriydi. Zihninde beliren konuları sıraya dizmekte zorlanıyor, peş peşe gelen fikirlerin hangisine öncelik verip, nereden başlayacağını belirleyemiyordu. Hayatı boyunca hep böyle olmuştu. Ellerinin beyninin hızına yetişemediğinden dolayı birçok noktayı atladığını düşünür, hiçbir zaman yazdıklarından tatmin olmazdı.

Yine o gece farklı farklı yerlerde farklı farklı yazarların elleri heyecanla tuşlara giderken, dışarıda ılık bir hava, aydınlık bir gökyüzü üzerinde parıldayan yıldızlar ve şehri aydınlatan ay ışığı gecenin hakimiydiler.

Ellerinde ekmek ve gazete torbalarıyla apartmana girdikten sonra ilk onun kapısını çalardı kapıcısı. Her gece sabaha karşı uyumasına rağmen yıllardır her sabah erkenden uyanır, kapıcı Sedat’a kapıyı açar, gazete ve ekmeğini almayı ihmal etmezdi. Uyanır uyanmaz çayı koymak, bir dilim beyaz peynir, bir küçük domates, bir küçük salatalık, iki dilim ekmek ve biraz da yeşil zeytinden oluşan kahvaltı menüsünü hazırlayıp, mutfakta gazeteleri karıştırmak en büyük zevklerinden biriydi. Her sabah mutlaka bu anı yaşar, sonra tekrar biraz daha uyumak için yatağın yolunu tutardı.

Her sabah olduğu gibi Sedat, ağzında ıslık çalarak söylediği bir türkü ile kapısını çalmıştı. Biraz bekledi, kapıyı açan olmadı. Sonra tekrar zile bastı, aradan biraz zaman geçti ve tekrar zile bastı. Kapı açılmıyordu. Endişelenmeye başlamıştı. Yıllardır tek bir gün bile aksatmadan kapıyı açıp gazete ve fırından yeni çıkmış sıcak ekmeğini almayı ihmal etmeyen o yaşlı amca bu sabah kapıyı açmıyordu. Kendisine haber vermeden hiçbir bir yere gitmiş olamazdı. Yıllardır hiçbir eş dostunu görmemişti. Hem bir yerlere gidecek dahi olsa mutlaka arka bahçesindeki kedileri beslemesi için anahtarını verir, kendisini tembihlerdi sıkı sıkıya. Mutlaka bir terslik olmalı diye düşündü. Son bir kere daha zile bastı ve kapı açılmayınca koşar adım merdivenleri çıkarak yöneticiye haber verdi. Kısa bir zamanda kıpırtıları duyan herkes ayaklanmış ve ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Astsubay emeklisi yönetici Osman Bey, kapısını sertçe yumrukluyor, bir yandan da zile basıyordu. Tüm apartman sakinleri koridorda toparlanmış kapısının niye açılmadığı hakkında yorumlar yapıyordu. Kimi kimselere haber vermeden buralardan çekip gittiğini, zaten köyüne yerleşmek istediğini, kimi endişelenmiş başına birşeyler gelebileceğini, kimi ise zaten çok yaşlandığını ve uyuya kaldığını panikleyecek birşeyin olmadığını savunuyordu.

Kısa bir süre sonra apartmanın önünde bir polis arabası göründü. Çok geçmeden birileri polise haber vermiş olmalıydı. Arabanın içinden inen iki tane irice polis memuru zaman kaybetmeden kapısının önüne geldi ve apartman ahalinden olup bitenler hakkında bilgi aldı. Kapısı biraz daha çalınıp açılmayınca, polisler içeri girmenin uygun olacağını düşündüler. Herkes merakla olup bitenleri izlerken polislerden bir tanesi kapıyı açmak için arabadan arasıra bu tür işler için kullandıkları ince bir demir getirdi ve kapıyı zorlamaya başladı. Çok geçmeden kapıyı açtılar ve iki polis apartman yöneticisini de yanlarına alarak, diğer insanlara dışarıda kalmaları için tembihte bulunup içeri girdiler. Derin bir sessizlik oluşmuştu, salona yöneldiklerinde gördükleri karşısında hiç kimsenin ağzından en ufak bir kelime çıkamadı. Polisler ve Osman Bey yalnızca birbirlerine bakakaldılar ve kimse ne diyeceğini bilemedi. Çalışma masasının hemen yanında sandalyeden düşerek yere yığılmış olarak gördükleri o yaşlı adamın bakışları duvarda duran tabloya kilitlenmişti. Nefes almadığı uzaktan bile rahatlıkla anlaşılan yaşlı adama ilk önce kimse yanaşmaya cesaret edemedi. Komiser Celil güç bela adımını atıp yaşlı adamın nabzını yoklamasa zaman duracaktı nerdeyse.

Evin kapısından hastanenin morguna kaldırılmak üzere ambulansa doğru götürülen her tarafı kapalı o büyükçe siyah torbayı gören herkesin gözlerinden birkaç damla yaş akmaya başlıyordu.

Olay yeri inceleme ekibi kendilerini çok da fazla yormayacak bir vaka olduğun bildikleri için üstün körü inceliyordu çevreyi. Ölüm sebebi belliydi ne de olsa. Damar tıkanıklığına bağlı olarak kalp krizi ve sigaranın neden olduğu akciğer yetmezliği çoktan raporlara yazılmıştı. Polislerden biri bilgisayarın hala açık oduğunu ve beklemede olduğunu keşfetmekte gecikmedi. Bilgisayarın açma kapama düğmesine yavaşça dokundu. Kısa bir ekran titremesi ve monitöre yansıyan hafif bir elektrik akımından birkaç saniye sonra ekrana görüntü gelmekte gecikmedi. Birkaç satır yazının yer aldığı kaydedilmemiş bir doküman hala açıktı. İncelemeyi yapan birkaç polis okumaya başladılar yazılanları.

“ Bu gece de diğer geceler gibi masamdayım. Yanıbaşımda her zaman olduğu gibi bugüne kadar kalemimle can verdiğim dostlarımdan başka hiç kimsem yok. Ne garip değil mi hayat? Hepimiz elimize bir kere geçen sevgileri, dostlukları, aşkları bir daha asla bulamayacağımız yerlere saklar, hayatımız boyunca da onları aramakla geçiririz. Onca yıl sonra öğrendim ki hayat onları bulamayacağımız kadar kısaymış. Hayatımın sonuna doğru yaklaşırken yanımda görmek istediklerim benden çok uzakta bile olsalar en azından onları sakladığım yeri öğrenebildiğim için huzurluyum. Evet kalbim bu iş için seçilmiş mükemmel bir kasa oldu yıllardır benim için. Sadece bu zamana kadar hiç aklıma gelmediği için biraz şaşkınım. Ama kaderin insanlar için nasıl planlar kurduğunu kaçımız bilebiliriz ki? Ben bilemedim. En çok da elimde her an bir kalem olmasına rağmen sizleri ne kadar çok sevdiğimi dile getiremediğim için üzgünüm. Hoş, hiçbir terzi de kendi söküğünü dikemez ya, o hesap bizimkisi.

Bu gece öyle uzun uzun yazmaya hiç niyetim yok. Artık yoruldum. Annenizin vefatından sonra çekilmez bir ihtiyar olduğumu ve sizleri pek mutlu edemediğimi biliyorum. En çok da kapıyı çarpıp kendi maceranıza doğru yola çıktığınızda sizlere durun diyemediğim için pişmanım. Yalnızlığımla baş başa kalmak beni bitirdi. Yıllardır sizlere olan hasretimi yazdıklarımla gidermeye çalıştım, olmadı. Olamazdı. Sizleri ne kadar ...”

Polisler tamamlanamamış yazıyı bitirdiklerinde kapı sesi irkildiler. Gözlerinde yaşlarla içeri giren orta yaşlarda iki erkekti. Diğerine oranla daha yaşlı olanın ağzından zorlukla birkaç kelime çıkabildi:

“Babacığım, bizi affet”






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gurbete Yolculuk

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gurbete Yolculuk - 2

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İstanbul [Deneme]
Hayatın Dört Mevsimi [Deneme]
Zaman [Deneme]
Aşk Üzerine [Deneme]
Peki Ya Sizin Sahiliniz? [Deneme]


Ahmet Yağcı kimdir?

Hayalgücünün sınırlarını aşması ve duygusal öğelerle birleşip insanın kalbine dokunmasıdır amacım

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ahmet Altan, Dostoyevski


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet Yağcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.