Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Bugün bir hal dostuyla ayak üstü biraz hasbihal ettim. Daha sohbetin başında çok değiştiğimi söyledi. Ne kadarda erken bir tespitti bu. Hep dost gibi dost dediğim dostum, nasılda unutmamıştı dostunu. Bir bilseydi neyin nasıl değiştirdiğini beni. Apayrı tertemiz bir dosttu o. Temiz gönlü kolay kolay yanıltmazdı kendini. Hatalar değil çareler arardı. Oysa sen ve ben hata üzerine hatalar inşa ettik gönül yuvamızda. O güzel insana diyemedim söyleyemedim. Mutluluk sevmekle olur diye. Sevmeyen insan nasıl değişmesin ki. Yüzü nasıl hüzün perdesine sarılmasın ki. Boğazımda düğümlendi kaldı. Mutluyum huzurluyum diyemedim. Hayat işte deyip geçiştirdim. Sevgi gibi mübarek bir kelimeyi unuttuğum günden beri sanki lanete uğramış bir varlığa döndü her yanım. Sevmek, sevdiğinin içinde devleşmesi, adına hayaller inşa edilen, aşkı büyüyen alazı, her şeyden güzel görünen ulaşılmazlığında çıldırılan varlık. Gönle teselli eken umut ışığı veren sevgilinin yokluğu. Sevmek hayatın en önemli biricik gayesi. Sevginin olmadığı yerde yalnızlık oluyor. Çekilmez dayanılmaz ama dayandığımız bir yaşam oluyor. Nasılda üzüldü dostum. Ne dese de teselli etseydi acaba beni. Benim gönlüm teselliye dahi kapanmış ne dese fayda etmezdi. Anlatsam ne değişirdi ki. Dostlarında elinin kolunun bağlandığı bir yer vardır ya işte oda öyle bir yerdeydi şimdi. Anlatsaydım derdimi o da boynunu büker gönül işi bu, akıl sır ermez derdi belki. Gönle kim merhem verebilir ki tabibi kimdir bileni var mı? Ellerinle gönlüme zehir döküp gittiğin günden beri bilsen ne halden ne hale düştüm. Ama bilme öğrenme, acınılarak bakılmak, hele hele senin acıman daha beter eder beni. Dostuma tek kelime edemedim. Aşk derin bir yara oldu diyemedim. Bu büyük mutsuzluğum sevdamdandır diyemedim. Ayak üstü eskimeyen dostları sorduk birbirimize. Birkaç parçada eskimeyen güzel anıları anlattık birbirimize. O eskimeyen güzellikleri anlatırken aklımdan yine sen geçtin. Eskimeyen ama acılara dönüşen günler düştü aklıma. Veda anı gelipte elini omzuma koyduğunda çocuk misali rüyadan uyanır gibi irkildim. Bir süre öylece onun kaldırımlarda mutlu yürüyüşünü seyrettim. Sonra bedenimi taşıması zor taş çuvalı gibi sürükleyerek, aklımın bir köşesinde seninle sessizce konuşarak rast gele caddeleri öylesine dolanıp durdum. İnanmanın acı bedelini yaşadığım her an ödüyorum artık. Belki de senin inanmamanın bedelini ödüyorum. Oysa etle tırnak gibiydik derdin. Neden aynı acıyı yaşamıyoruz ki. Beynimde aciz sözlerle öylece yürüdüm, yürüdüm kalabalıklar içinde bir başına yapayalnız. Belki de derdime dermanlar aradım. Belki de derdimi yolcu etmek için, onu bir kuytu köşeye bırakmak için öylesine yürüdüm. Tanımadığım simalara boş boş bakarak çiğneyip yürüdüm durdum zavallı kahır dolu kaldırımları.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |