..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Anadolu Kültürü > nezahat bekleyiciler




13 Kasım 2008
Paşa Hondi Hatun  
nezahat bekleyiciler
Hz.Mevlânâ'nın torunu Ulu Ârif Çelebi'nin mürîdlerinden bir hanımın hayat hikayesi. Mevlânâ'dan feyz almış bu değerli hanım, Mevlânâ'nın vefatından sonra da, Ulu Ârif Çelebi'ye mürîdlik etmiştir.


:CJEH:
PAŞA HONDİ HATUN
( Saltanatın kuşattığı kadın)
Neşe isteme, ömür gamdan ibaret. Toprağın her zerresi, bir Keykûbat’ın, bir Cem’in toprağıyla yoğrulmuş. Maksada erişme sebebiyle upuzun ve sürüp giden bir ömrün sonucu, ancak bir rüya, bir hayal, bir aldanış ve bir an.. (1)
Dedesi Mevlânâ’dan sonra, halifelik tacına aday, gönüllerin fatihi Ulu Arif Çelebi’nin de, pek çok kadın müridi olmuştur. Mevlânâ’nın ölümünden sonra bütün kadınlar, Arif Çelebi’ye yönelmiş ve sevgilerini aynı mânâ da hissetmişlerdir. Paşa Hondi Hatun’da, ilmînin yüceliğinden dolayı Çelebi’ye hayranlık duyan, tasâvvuf edepli hanımlardan biriydi. Hatta bu hayranlığı çevredekiler tarafından, sonu hüzünle biten bir aşk hikayesi olarak yorumlansa da, aslında sevdadan ziyade, bu hayranlıktan öteye gidemeyen bir alâkâydı.
Hüdâvend Hatun olarak da anılan Paşa Hondi Hatun, baba tarafından(2)Turgutoğulları’ndan, Pir Hasan oğlu Ömer Beyin kızıdır. Konya’da, yaptırdıkları darül’huffaz, medrese ve vakıflarla hatırı sayılır bir intibâ bırakan Turgutoğulları, Orta Asya’dan gelerek, Anadolu’ya yerleşmiş geniş bir hanedan, bir Türkmen aşiretidir. Ayrıca Turgutoğulları’na bağlı aynı isimde, birden çok ama küçük nüanslarla ayrılan hanımlar da vardır. Sayfamızın konuğu Paşa Hondi Hatun’un dışında, Alâaddin bey’in kızı Paşa Hondi Hatun ve Ahmet Bey’in kızı, Hondi Hatun isminde iki hanım daha vardır ki, bunlar da Konya’ya pek çok vakıf ve hayrat yaptırmış pek muhterem hanımlardır.
Ata yadigârı ananelerini yaşadığı döneme de taşıyan Paşa Hondi Hatun, Konya’da kaldığı süre içerisinde halkın menfaâtine muazzam eserler yaptırmıştır ve takîbini de bizzat kendisi üstlenmiştir.
Bu değerli hatun, eğitime verdiği ehemniyetten dolayı(3)Konya’ya büyük bir dâr’ül huffaz yaptırmış ve güzel ilçesi Ilgın’a bağlı İldaş köyünü de gelir olarak, buraya vakfetmiştir. Ayrıca Konya’da ki Kemer değirmeni de, destek amaçlı bu dâr’ül huffâz’a vakfedilmiştir.
Paşa Hondi Hatun’un eşi ise, Moğolların Anadolu işgâlinde, Akşehir’e giren Şehzâde Keygatu’dur. Keygatu, eşinin bu derece mukaddes ilîme ve Mevlânâ’ya düşkün olmasına rağmen, kendisi Konya topraklarına ayak basmazdan, kutsî havasını teneffüs etmezden evvel, itikâtten uzak, beşeri işlerle meşgul olan bir Şehzâdeydi. Dolayısıyle Şehzâdenin, eşi Paşa Hondi’ye büyük hayranlık ve sevgi duyduğu halde, işlerinin yoğunluğu nedeniyle yeterince alâka gösterememesi Paşa Hatun’u, tasavvufa ve hayır işlerine yöneltmiştir.
Hüdâvend Hatun’un Keygatu’dan,(4) gelecekte Anadolu’da, Selçûklu rüzgarını, tûfana çevirecek Mesud adında bir oğlu olur. Sultan Mesud’un hakkıyla, talihli ve adaletli bir padişah olduğu, özellikle Konya’da tahta çıktıktan sonra, memlekette muazzam bir genişleme yaşandığı, kayıtlarda övgüyle bahsedilmektedir.
Eşinin vazifesi gereği Erzurum’da ikâmet eden Paşa Hondi Hatun, sık sık Konya’ya geliyor ve Ulu Arif Çelebi’yle, görüşerek belki de Mevlânâ’nın hasretini gideriyordu. Çelebi’yle tasavvuf teatisinde bulunmak, ilîm irfân yolunda mesafeler kat etmek Paşa Hatun’a muazzam bir haz veriyordu. Bu esnada dünyevî işlerin insanı Keygatu,(5)elli bine yakın savaşçısıyla Konya sahrasına girerek, şehri yağma etmek ve ahalisini öldürmek istiyordu. Fakat bir gece rüyasında, Mevlânâ’nın boğazını sıktığını ve hiddetle;
- Konya bizimdir, senin Konya halkı ile ne işin var. diye azarladığını görür. Çok etkilenir ve bu halin sırrını öğrenmek için, önce hamama giderek yıkanır, sonra da şehrin ileri gelenlerinden Ahî Ahmet Şah ve Sultan Veled’den bu rüyanın tabirini öğrenmek ister. Hem de Moğolların şehre zapt etmek için değil, gezebilmeleri için Konya’ya girmelerine izin vermelerini ister. Mevlânâ’nın kûtsî davetiyle din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın tüm kâinatı bağrına basmaya amâde Konya, bu kez kapılarını Keygatu’ya da açar. Bir kaç kendini bilmezin pervasızlığı yüzünden, nahoş bir karşılamayla da olsa,.nihayet Keygatu’tu Konya’dadır. Ama Keygatu yine de mutlu değildir ve bu huzursuzluğun farkına varan Âhî Ahmet Şah’da, sohbet esnasında sıkıntısının nedenini Keygatu sorar ;
- Âhi ata, bu senin yanında oturan adam kimdir. diye sorar. Ahî etrafına baksa da kimseyi göremez. Bunun üzerine Keygatu;
- Senin yanında oturan ve bana dik dik bakan adamı soruyorum. diye kaygısını dile getirir.Âhî hemen sezgileriyle o kişinin Mevlânâ olduğunu anlar ve;
- Ey cihân sultanı! öyle bir sultanın yüzünü ancak hanın mübarek gözü görebilir. O, bu topraklarda gömülü olan Belh’li Bahâ Veled’in oğlu Mevlânâ Celâleddin’dir. der.
Keygatu, gördüğü o korkunç rüyanın ve tılsımlı bu hadisenin akâbinde, düşüncelerin de büsbütün kaosa düşer ve adeta Sultan Veled’ten yardım diler. Keygatu’yu sükunetle dinleyen gönüller padişahının, cevabı ise hazırdır ve ona hitaben şu rubâiyi okur.
- Dünyayı bırak, çünkü dünya senin değildir. Şu anda aldığın nefes de senin emrinde değildir. Servet toplarsan, sevinme, canına güvenme; çünkü canda senin değildir. Bu iksirli sözler ve hadiselerden sonra Keygatu tövbe eder, İslâmiyet ve Mevlânâ’nın ûlvî felsefesiyle tanışır. Zaman içerisinde de Keygatu, Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi’ye, Mevlevî külâhını giyerek mürîd olmuştur. Dolayısıyla da ülkede nispeten uzlaşma sağlanmış, öfkeler dinmiştir artık.
Bir seyahat için Erzurum’a gitmesi(6)gereken Arif çelebi, kâdim dostları Keygatu ve Paşa Hondi Hatun’un yanına ziyarete gider. Hatırı sayılır bir süre yanlarında misafir kalır. Bu ziyaret, Paşa Hatun’u da ziyadesiyle memnun eder ve mürşîdini uzun süre bırakmak istemez. Fakat babası Sultan Veled, bundan rahatsızlık duyuyor ve mektup üzerine, mektup yazarak oğlunu Konya’ya çağırıyordu.
Mektupların ardı ardına gelmesi, Çelebi’yi üzse de, babasının sözüne riâyet ederek dönüş için yola çıkar. Paşa Hatun çok üzgündür ve derinden yaralanır. Hem memleket hasreti, hem de Mevlânâ’nın yadigârı Çelebi’den ayrı kalışı, bu kez Paşa Hatun’a çok ağır gelir ve belki de yaşamının vadesi tamam olmuştur ama, sebep bu ya kaderin acı tecellisi nükseder ve hayatını kaybeder.(7)Ulu Arif çelebi, bu acı haberi duyduğunda Bayburt’a henüz gelmiştir. Fevkalâde müteessir olmuş ve üç gün boyunca yiyip, içmeden ağlamıştır.
- Vah vah vah, yazıklar olsun… Öyle bir ay, bulut altına girdi. Ebedi kalmayacak mülkü, bir rüya bil gönül. Tut ki bütün doğruyu, batıyı zapdettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Madem ki bu saltanat kalmayacak, sen onu bir şimşek farzediver: Çaktı ve söndü. beyitlerini okur, ağıtlar yakarcasına. Ölümünün yedinci gününde Konya’ya getirilen Hüdâvend Hatun’un cenazesinde, Arif Çelebi tabutu kucaklar ve gözyaşlarıyla;
Ecel kılıcına karşı bütün kalkanlar hiçtir. Bu ihtişam, şu altın ve gümüş, beş para etmez. Zemanenin iyisine de dikkat ettim, kötüsüne de. Her şey hiçten ibaret, yalnız iyi olan şey, iyilik etmek. diyerek çevresinde, hakkında olumsuz konuşanlara göndermeler yapar. Arif Çelebi günler geçmesine rağmen acısını bir türlü teskin edemiyor, hicvettiği rubailerle kendine teselli arıyordu. Hatun’un kırk yemeğinde de acısını dizginleyemez ve sayfamızın açılışında yazdığımız hüzünlü rubaisini okur. Ama maalesef bu, nafile bir haykırıştır. Değerli şahsiyet Paşa Hondi Hatun’un yaptırdığı eserler, ne yazık ki günümüze kadar bakî olamamıştır. Kendisi Bağdat Hatun, Sultan Hatun, Nefise Hatun ve aşirete bağlı velîlerle birlikte, Konya’da ki Turgutoğulları Türbesinde yatmaktadır.

Abdülbâki Gölpınarlı Abdülbâki Gölpınarlı
Mevlânâ’dan sonra Mevlevîlîk s, 72 a.g.e. s, 71
İ.H. Konyalı
Abideleri Ve Kitabeliri İle Konya Tarihi s, 764
İ.H. Konyalı
a.g.e. sf: 764
F.N. Uzluk
Selçuki Devletleri Tarihi s, 126



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kelepçe Vurdum Dilime [Şiir]
Sam Yelinin İzi [Öykü]
Sesinizi Yükseltmeden, Sesli Düşünün [Deneme]


nezahat bekleyiciler kimdir?

Tarihi araştırmayı seviyorum. Yerel bir gazetede köşe yazıyorum. Tarihteki kahramanlar beni etkiliyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Günbay Yıldız


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nezahat bekleyiciler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.