Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Durmuş dayı o zamanlar Gaziosmanpaşada bir binada kapıcılık yapmaktadır. Sadık dedem kalmak için Durmuş dayılara konuk olur. Tabi köyden gelirken eli boş gelinmez ya, “çam sakızı, çoban armağanı’ denir ve genelde de çoban armağanı olur, dedem de sitil ve helkelerle yoğurt çaldırıp getirmiştir. Köyden getirilen yoğurtlar, binanın en ileri gelenlerine hemen hediye olarak dağıtılır. Ertesi gün Durmuş dayı dedemi ‘Angarayı’ gezdirmeye ve hiç sinemeya gitmemiş olan dedemi film izletmeye götürmek ister. - Heri Sadık emmi sana Angarayı bi guzel gezdiriyim, gozün-goonün açılsın.. - Hee la gezdir de, gorür gözlerinen şu Angarayı bi eyice görek, - Sona da da seni bir sinemaya gotürüyüm, - Ula Durmuş benim sınanacak neyim var da beni sınamaya gotürecaan, ne sınamasasıymış bu bakalım, neyimi sınıyacan, berhudar olasıca... - (kih kih kih güler Durmuş dayı) Yoo, ula bre Saaadık emmi, sınama daaal la, sinema sinema...filim sineması! ( içinden de; ‘ula şu koyde galanlarda ne gadar cahal galıyorlar’ der ve kendini biraz daha dik tutar.) Gezilir Ankara, (üstelik yaya) sokaklar, göz alabildiğine binalar, henüz bugünkü kadar kalabalık olmasada çeşit çeşit arabalar, bulvar, yol boyu pırıl pırıl dükkanlar, Kızılay ve en yüksek bina Gima onun önünde bir anlık durulur ve gözler gökyüzüne dikilir, katlarla birlikte; ‘’Fesuphanallah’’. - Heri Sadık emmi seni Atamızın yadigarı Atatürk Orman Çiftliğine gotürüyüm... - Ne varki lan orda? - Hayvanlar... - Allah senin muradını vesin ayı, ula biz hergun hayvanların içindeyik, canı saaolasıca Angarıya gelip hayvan mı goreciik la ... - Emmim bi gorsen burda başga hayvanlarda var... - Ula get öte sıracalı - semahatsız, hayvan hayvandır, gorüpde nooreciik... - Emmi... Sonra karar kılınır Gençlik Parkında. Eh ne de olsa Ankaranın gözdelerindendir (ki o zaman başka neresi vardır!!!) ve köyden Ankara’ya gelipte Gençlik Parkını ve Ulus’taki şaha kalkmış heykeli görmemek sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda ayıptır. Sonra bunu nasıl anlatacak köyde, ‘’get heri senden de adammı olur, Angarıya varmışda Genşlik Parhıynan, heykeli gormeden gelmiş ’’ demezlermi..! Özel olarak demletilmiş çaylar yudumlanırken derin sohbet arasında ‘’vay anasını vay, biz tümden korü – korüne yaşamışsık lan, şu Angarıya bak...la bah Durmuş ne soracaam.’’ - Sor benim gozel emmim... - La bu Angaranın galabalıı ne la beyle, sanki mahşerde buluşmuşlar gimi..! - ..! Ve kendileri de katılır bu kalabalığa, doğruca sınamıya, pardon sinemaya. Biletlerini alır girerler görevlinin gösterdiği yere ( yer gösterme parası verilmişmi bilmem) otururlar. Tabi, Emek sineması o zamanlar çok güzeldir, belki de tektir Ankara da, hele bir de koltukları var ki kadife yüz geçirilmiş, yumuşak ve rahatçadır. İnsana tam bir rahatlık ve huzur vermekte. Kocaman beyaz perde... İzleyiciler çıt çıkarmadan beyaz perdeye bakmakta, sessiz, sakin izlemekteler. Perdede köyde çekilmiş bir film oynamakta. Ortamın verdiği rahatlıktan ( ya da geceki köy sohbetinin ve yayan - yapıldak o kadar yeri gezmenin verdiği yorgunluktan) Sadık dedem başlar uyuklamaya. Uykusu derinleştikçe de başlar horlamaya... Doğalki, bütün seyirciler gözlerini diker oraya. Durmuş dayı da rahatsız olup, yavaşça dedemin böğrüne dürtüp; - Nörüyon Saaadık emmi, herkeş bize bakıyo’... - La acicik dalmışsım heralde..! Uyku bu, bir sardımı insanı... Dedem yine dalar ve daha şiddetli horlamaya başlar. Yine dikilir bütün gözler oraya ve homurdanmalar..! Bu sefer Durmuş dayı yine uyarmak ister, ancak , dürtmesi biraz sert olmuş olmalıki, Sadık dede uyku sersemi! afallar, sıçrar... Fakat ne görsün adam, çoban uykuya dalmış uyumakta ve bu sırada bir kurt saldırmış koyun sürüsüne, koyunları boynundan yakaladığı gibi parçalamakta, kırıp atmakta ve çoban köpekleri ise (herhalde film icabı !) çobanın yanında uyumakta. Durabilir, dayanabilirmi Dedem, sıçrar, kalkar ayağa ve avazı çıktığı kadar başlar bağırmaya; ‘’ HA YAVRUM HA, HA YAVRUM HA, ulan soyka kalasıca itler, ulan kör olasıca çoban, lan getdi gırıldı gozelim hayvanlar... ha yavrum ha ....’’ Durmuş dayı; ‘Sen nörüyon Saadık emmi, irezil edecan bizi...’ Daha da hiddetlenir Sadık dede, döner Durmuş dayıya: ‘’Ulan, hele çoban uyuyo, itlerde zaten iş yoomuş, sendemi gormüyon kor olmıyasıca,.. şu gadar milletin gozünün onünde gurt sürüyü gırıyo – geçiriyo, sesiniz çıhmıyo baba çıhasıcalar.... HA YAVRUM HA, ha yavrum ha, ha yavrum ha........’’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |