..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




14 Ağustos 2002
Dansöz Kıvırmaları-23.sh.  
23.SAYFA

Bahattin YILDIZ


Küçüklüğünde büyüklerin anlattığı efsaneleri, okuduğu bazı öyküleri anımsadı. Bunlar; Olağanüstü yetenekte olan cinler, şeytanlar gibi bazı varlıkların; insanları kendilerine esir ederek, onlardan yararlandıkları ve kullandıkları içerikliydi...


:CECF:
39


Ber’inde yolcu olarak bulunduğu dolmuşun sürücüsünün arka koltuğunda oturan bir şahıs, "Ya!... Karı ne güzel söyli... Şoför abim, bu söyleyen kim?" diye iştahla soruyordu.
"Adı, Markız’mış!... İlk kasetiymiş... Bende bugün aldım."
     "Ya abi, bu parçayı yeniden çalamaz mısın?..."
     "Emrin olur abem!"
Yeniden çalınan parçayı Ber’de daha bir dikkatli dinlemeye başlamıştı...

"WWWaaaavvvvvv!!!...
WWWoooovvvvvvv!!!...
Vav vav vav, hov hov hov
Hev hev hev, hav hav hav

Yükselmek, ilerlemek, başarmak için;
Kıvırmak gerek!
     Dikine dikine yükselmek için,
     Bir şeyler!... Ama güzel şeyler almak için,
Kıvırmak gerek!
     Paralanmak, paralamak, parçalamak için
kıvırmak gerek!...

     Elleri görmüyorum, elleri.
     Bütün eller havaya
     Hadi be amca! Sende kaldır...
     Olmuyo mu?... Ay’nanmıyorum. Amcamın olmuyo muş!
     Amca zorlarsan olicek olicek.
Hahhahhah!!!. Hahhahhah!...

     Hadi! Hep birden,
     ve bir ağızdan...
     Bütünlüğümüzü bozmadan
     Tekdüze sessimizin içine etmeden
     Kıvırarak söyleyelim şarkımızı.

          Kıvırt da kıvırt,
          Kıvırt da kıvır.
          Kıvır da kıvırt
          Kıvır da kıvır.

          Ki, Ki, kı, kı,
          Kıv, kiv, kiv, kıv,
          Kivir, kivir, kivirt
          Kıvır, kıvır, kıvırt.
     
          Kıvır da kıvırt.
          Kıvırt da kıvır.
Kiiiiiiiviiiiiirrrrrrrrrr!!!... Kiiiviiirttttttttttttttttttttt!.

          Sağa kıvır, sola kıvır.
          Olmadı tekrar baştan!...
          Sola kıvır, sağa kıvır.
          O oooo ooo Olmuyo arkadaşlar,
          Uyarmadı demeyin... Bu kez;
          Öne kıvır, arkaya kıvır
          Önden arkaya, arkadan öne
          Kıvır da kıvırt. Kıvırtta kıvır.
          Göğüsler hareketsiz kalmasın,
          Sağ göğsü kıvırt, sol göğsü kıvırt
          Kıvır da kıvırt,
          Kivirtta, kivir...

          SodGom canım yurdum benim,
          Cennet vatanım benim
          Özgür kivirtmalar ülkem benim,
          Sen olmasan ne yapardım?...
          Sana fedadır canım benim.
     
Kıvır da kıvırt.
Kıvırt da kıvır.
     Kiiiiiiiviiiiiirrrrrrrrrr!!!... Kiiiviiirttttttttttttttttttttt!....."

     Sözleri ilk kez duyuyor olmasına rağmen, ezgi yabancı gelmiyordu. Yöresel motifli ezgilerin bulunduğu annesinden kendisine yadigar kalan kasetteki bir parçaya ne kadar da çok benziyordu.
Ezgi güzel, söz ve ses estetik değildi. Sesin kötülüğü enstrümanlarla kapatılmaya çalışılmışsa da pek başarılı olunamamıştı.
Ofisine yakın durağa varıncaya kadar beş kez dinletildi, kendisine ve diğer yolculara... Bunda sürücüyü kafaya alan yolcunun büyük payı olmuştu.
Şarkı, dolmuştan indiğinde bile kulaklarında çınlıyordu. Birkaç kez de bu şekilde aynı şarkıyı dinledi hafıza kaydından.
     Ofisten içeri adımını atmasıyla, Secret’in heyecanlı sesiyle karşılan-dı."Ber Bey!. İnanmayacaksın?..."
"Neye?"
"Markız, dansöz şarkıcı olmuş!"
"Hangi Markız?"
"Senin arkadaşın olan Markız! Televizyonda klibini izledim. Kasette çıkarmış. Tüm ülke ondan söz ediyor. Televizyondaki kanalların çoğu onun klibini bugün onlarca kez yayınladı."
Ber, Solkol’un söylediklerini anımsadı. Maf, ona bel vermişti. Fakat bu kadar çabuk beklemiyordu, böyle bir sonuca ulaşılmasını...
Klibini merak etmişti. Rasgele kanalları gezdi. Secret, "İşte!." dediği anda bulunduğu kanala sabitlendi.
Az önce dolmuşta bir çok kez dinletilen parçaydı.
Parçada geçen sözlere uygun davranışlar sergiliyordu Markız. Sağa kıvır dediğinde sağa, sola kıvır dediğinde sola kıvırıyordu. Çevresinde bulunan diğer dansözler de ona uygun destekleyici kıvırtmalarda bulunu-yorlar nakaratlarda eşlik ediyorlardı.
Markız, bir başka güzel görünüyordu. Poposunu sağa sola, yukarıya, aşağıya döndürdüğünde Ber, kuşkuya düştü. Markız’dan ayrılalı uzun bir süre geçmemişti. Poposunun kıvrımlarını, yüksekliğini, genişliğini yaki-nen tanırdı. Geçen sürede bu kadar büyümesi olağandışıydı. Şişman-lamakdan olamazdı. Çünkü bedeninin diğer aksamı önceki markız bedeniydi ve şişman değildi. Popo görüntüsünde ya figüran kullanılıyor-du, yada bir takım eşyalarla şişirilmiş olabilir, olasılıkları aklına geldi.
Ezgide ne kadar çok benziyordu... Acaba yanlış mı algılıyordu. Çekmecesine gizlediği, annesinden yadigar kalan kaseti çıkardı. Müzik setine yerleştirdi.
Sardırarak, benzettiği parçaya getirdi. Çalınan parçanın ezgisi ile Markız’ın klibinden duyulan ezgi öz olarak aynıydı. Birkaç enstrüman eklentisi ve hız, hafiflik sağlama farklılığı dışında tamamen birbirinin aynısıydı.
Mar kentine bağlı annesinin doğduğu köyde bulunan bir ozana ait köyün ana dilinde söylenen bu parça ulusal müzik kültürüne nasıl da kazandırılmıştı?...
Bir başka kanala daha geçti. Markız’ın klipinin başlayacağı anonsu üzerine sabitlendi.
Söz ve Müziğin Markız’a ait olduğu yazıyordu.
Markız’ın müzik kültürünü yakinen bilen Ber; geçmişi anımsadı. Markız’a kendi elleriyle, annesinden yadigar kalan kasetin kopyasını hediye etmişti. Markız’da bu kopya kasetten, kopyaladığı parçanın sözlerini değiştirerek kendisine mal etmiş, şarkısına klip dahi çektirmişti. Yörede şenliklerde el parmaklarının ağıza dokundurulup çekilmesi esnasında çıkarılan ‘Lili lili lili..." sesleri asıl parçanın başında yer alıyorken; Markız onun yerine, ‘WWWaaaavvvvvv!!!...’ naralarını kullan-mıştı. Haksız ve insafsızca grupsal bir lince tabi tutulan bir ses ve beste sanatçısının şarkısında geçen "Sanat Hırsızlığı" bu olmalıydı. Klip bütün olarak kopyaydı. Ezgi annesinin köyünden, sözler Sodgom gerçekliğinden, popo ise; poposu ve sanatçılığı beğenilen yabancı bir sanatçıdan, mekanlar ise yabancı bir klipten aşırılmıştı. Markız’a ait olabilecek sözlerin ise düzenleyicilere hizmet sunan bir üyenin futbol yanında yeni bir hipnoz özelliği taşıyan maskelenmiş kodlar olma olasılığı yüksekti.
Neden bu kadar şaşırmıştı. Sodgom ülkesinde gerçekleşen herşeyi normal karşılamalıydı. Evrensel kültür, dünya insanlarının ortak malıydı. Her toplum ve birey karınca kararınca bu evrenselliğe katkıda bulunurken, Sodgom ülkesinin yükseltilen birçok şahsiyeti, katkı yerine sanat hırsızlığını tercih ediyordu. Çalınan eserlerin üzerlerinin hafif boyanması, birşey katılması veya çıkarılmasıyla hırsızlık yaptıklarını gizleme olanaklarına sahiplerdi. Çünkü eser denetleme grupları onlardan oluşuyordu ve onlarda aynısını yapıyorlardı. Birinin, diğerini teşhiri, diğerinin teşhir edeni teşhir etmesini doğururdu. Herkes gizli bir sözleşmenin tarafları gibi sessizlik kuralına uyuyorlardı. Kaldı ki; halk nasıl olsa verileni hemen benimsiyordu. Yeter ki içinde havalı birşeyler olsundu. Oynama ve kıvırmaya sevk edici sesler barındırsın dı. Toplumun bazı kesimi, batı klasiklerinden hızlı tempolu parçaları bu yüzden severlerdi. Ber, Ad kentine ilk kez gelen bir senfoni orkestrasının verdiği bir konserde, Mozart’ın bir parçası çalınırken seyircilerin bir çoğunun halaya kalktığını daha dün gibi hatırlıyordu...
Kopyacılık ve aşırma sadece müzik piyasasında mı oluyordu?... hayır!...
Üniversite hocalarının, stilistlerin, yazarların, köşe yazarlarının, film ve dizi senarist ile düzenleyicilerinin, ressamların, heykeltıraşların, tiyatro oyunları ile oyuncularının bazıları aynı kurala tabi fertlerdi. Mimikler dahi benzemeliydi... Benzetiliyordu.
İyi Ruhlar web sitesinde yöresel parçayı da sunarak, Markız’ın sanat hırsızı olduğunu ve kendisine ait olmayan parçayı, kendisine aitmiş gibi gösterdiğini kanıtlayarak, onu deşifre etmeliydi. Markız hakkında deşif-rizasyon süreci başlatmalıydı.
Med’in Markız hakkında söylediklerini anımsadı. Kaseti ona hediye etmemesi gerektiğini ifade etmişti.
Gelişen her olay, Med’in sanal olduğu gerçeğini yalanlıyordu sanki. Med’in olmadığı varsayımı, Yansı’nında ifade ettiği üzere kendisinin büyücü, hatta medyum, kahin olduğu sonuçlarına götürüyordu.
Bir haftadır, bunları içselinde zaten tartışıyordu. Bu şarkı, klip hatta dansöz kıyafeti, Markız’ın çevresindeki dansözler ve sözler sanki daha önceden seyrettiği, izlediği görüntüler gibi geliyordu, kendisine...
"Allah’ım çıldıracağım!..."
"Efendim?"
"Yok, bir şey yok..." dedi Ber, Secret’e...
Klipten sonra flash haber duyurusu üzerine televizyonu kapamaktan vazgeçti.
Flash haber, günlerdir, Halkın Temsilcileri Genel Merkezinde tartışılan "Siyasi suçluları da kapsayan Genel Af"ın, oy çoğunluğuyla kabul edildiğine ilişkindi. Ayrıca, "Tut-Bırakma KursEvi"nin adının "Tut-Bırak KursEvi," olarak değiştirilmesi de yasalaşmıştı. Ülkede en güzel buluşlar genelde isim ve takıştırmalarda olurdu.
Bu habere çok sevinmişti. Genel Af, siyasileri de kapsıyordu ve yasa yürürlüğe girdiğinde Tar'da salıverilecekti...

Telefonda uzun ismi ‘Yeşil Başlıklı Kız’ olan YeşKız'ın olduğunu iletti, Secret kendisine...
     Öğleden önce YeşKız'ı telefonla aratıp not bırakmıştı. Ona davasının olumsuz sonlandığı, ret olduğunu 'geçmiş olsunlar’la, açıklaması gereki-yordu.
"Ber Bey! Nasılsınız?"
"Teşekkür ederim, ya siz?..."
"Ben de teşekkür ederim. Aramam için not bırakmışsınız?... "
"Ha! Evet... Davanızın sonucu hakkında bilgi vermek istiyorum..."
"Evet!..."
"Davanız ret olundu."
"Olamaz!..."
"İdari Denetleme ve İnceleme Yüksek Mahkemesi açtığımız davayı kabul etmedi. Karar dün elimize ulaştı. Bildirmek istedim."
"Şimdi ben ne yapacağım?... Geleceğim ne olacak?..."
"Ya saçınıza yeşil kurdele bağlayarak üniversiteye devam edemeye-ceksiniz veya bazıları gibi yeşil kurdelenizi belirsiz bir güne kadar sandı-ğınıza saklayarak onsuz okuyacaksınız!"
"İnancım gereği takmak zorundayım. Yeşil kurdelesiz kalmaktansa okumamayı tercih ederim."
"Takdir sizin..."
"Peki, davayı neden reddetmişler?..."
"Bilinen nedenler... Siyasi mesaj içeriyormuş. Bu şekilde siyasi propaganda yapıyormuşsunuz. "
"SodGom ülkesini anlayamıyorum... Ülkede her renk ve her davranış bir şekilde siyasi propaganda simgesi şeklinde algılanabilir. Hatta her el ve parmak hareketleri de... Benim hiçbir siyasi partiyle uzaktan yakından ilgim olmadığını sende biliyorsun."
"Bunu da temyiz dilekçesinde belirtmiştim..."
     "Ben de onların inadına yeşil kurdeleye serbestlik getirecek partiye üye olup canla başla çalışmaz mıyım?..."
     "Takdir sizin ama bununda çözüm olmadığını göreceksiniz... Çünkü; bu olay bir parça kurdele olayını aşıyor... Bu bir SodGom Devlet politikası... Hangi parti gelirse gelsin devlet politikasına uymak zorunda... Aksi halde bir yerlerde, birileri durumdan vazife çıkarıp, gerekeni yapar..."
"İnançlarıma uygun yaşamak ve eğitimden yararlanmak için yeşil kurdelenin özgür bırakıldığı yaban el'lere mi gitmeliyim?..."
     "Bunda da yorum yapamıyorum. Ama, olay yeşil kurdele olayı değil... Ancak Ortadoğu ve diğer ülkelerdeki kişisel sorununu Birleşik Devletler kendi yararına çözdüğü takdirde, yeşil kurdele giyinmekte önceden yasaklı olan komünizm gibi, yasal dil dışında bırakılmış Dowko dili gibi serbest kalacağına inanıyorum. Bunun için ya savaşın bitmesi beklenecek veya başka alanlarda özgürlük isteyenlerle birlikte bu özgürlüğünde kazanımı için demokratik anlamda mücadele etmek gerekecek"
"Bana bu özgürlüğün verilmesi yeterli. Başka yönleriyle SodGom Ülkesi benim için özgürlükler ülkesi..."
     "Özgürlüklerin isteminde yanlı talep, özgürlüğün en büyük düşmanıdır...."
     "Özgürlük kazanımımı ülkede uygulanan demokratik sistemle elde etmek çok zor olduğuna göre..."
     "Kanımca en iyi yönetim sistemi olarak görünen demokrasinin gerçek anlamıyla uygulanabilmesi için ‘demokrasinet' işlerliğinin kazanılması gerekir."
     "Neden söz ettiğinizi anlayamadım?..."
"İnternette arkadaşlarla birlikte hazırladığımız bir site var. İyiRuhlar adresiyle geçiyor. Bu siteyi ziyaret ettiğinizde Demokrasinet ile ilgili bilgi alabilirsiniz."
     "Bir ara bakacağım... İnsan hakları ve inanç özgürlüğüne aykırı kararlar için Güneşin Battığı Ülkelerde bulunan Uluslararası Çağdaş Mahkemeye müracaat edildiğini duymuştum. Böyle bir yolu deneyebilir miyiz?..."
     "Geçenlerde bir gazetede okumuştum. Üniversiteye Yeşil kurdele ile girmek için açtığı davayı kaybeden bir bayan yurttaş, avukatı kanalı ile müracaat etmiş... Fakat her nasılsa o mahkemede bu talebi reddetmiş..."
     "Ber Bey!... Elinizden gelen ilgiyi gösterdiğinize inanıyorum. Sağlıcakla kalın."
     "Teşekkür ederim, geçmiş olsun dileklerimle, sabırlar diliyorum."
     
     Telefonu kapadıktan sonra kederli zamanlarında yaptığı hareketi yaptı. Çenesini avuçladı. YeşKız'ı anlıyordu. İkilem içindeydi. Okuma isteğiyle, uygulamalı inancı karşı karşıya getirilmişti. O her ikisini birden elde edemeyeceğini anlayarak, üniversite okumaktan vazgeçiyordu.
     Politik savaşta; savaşa taraf olmayan birey YeşKız evrensel yasalardan olan eğitim hakkından yoksun bırakılmıştı...
     
     Bir gün yeşil kurdela mağdurlarına genel af gelebilecek miydi?...Mağduriyetleri telafi edilebilecek miydi?... Genel Düzenleme ile yerel Düzenleme Raporlarında bu konuda yazılı olan bilgileri o kadar çok merak ediyordu ki?... İyi bir konsantrasyon sağladığında bu konuda da duyumsama sağlayabileceğine inanıyordu. Ama, kafası o kadar karışıktı ki bu transı şimdilik gerçekleştirebileceğinden pek emin değildi.

Son günlerde çok sıkıldığı anlarda yaptığı eylemi gerçekleştirdi. Nete bağlandı. İyiRuhlar Sitesinde bulunan sohbet-chat odasına MedBer takma adıyla giriş yaptı.
     Yüzlerce insanın isimleri vardı. Öylece bekledi. Kendisini takma adıyla tanıyan birilerin kendisiyle yazışacağını tahmin ediyordu. Tahmini gerçekleşmekte gecikmedi.
     EkoPol, takma adlı biri kendisine 'selam' mesajını göndermişti bile.
Ber, mesaj kutusuna 'Selam, nbr?." yazdı. Ek olarak hal ve hatırını da sordu. EkoPol ile arada yazıştıklarından birbirleri hakkında bilgi sahi-biydiler.
Yazışmalar karşılıklı ve tüm hızıyla sürmeye başladı.
EkoPol; "Sitenizde eksik gördüğüm bazı konular var... Ayrıca, ana görüşlerle, bazı görüşleriniz arasında sanki çelişki varmış gibi geliyor bana..."
MedBer; "Örneğin?..."
EkoPol; "Politikanın, ekonomiyle de ayrılmaz ikili olduğu konusunda görüşleriniz olmasına karşın, daha alt konularda sayfalarınız varken ekonomi konusunda özel sayfanız yok..."
MedBer: "Özellikle sayfa ayırmadık. Sitenin diğer düzenleyicileri ile birlikte bu konuyu çok tartıştık. Bu sayfanın olmamasının daha iyi bir mesaj taşıyacağı sonucuna vardık..."
EkoPol :"Biraz açar mısınız?..."
MedBer: "Ekonominin evrensel kurallarının ülkede uygulanmadığı bilinmektedir... Ekonomi alanında oyunlar kurallarına göre oynanmıyor. Ekonominin her alanının ipleri örtülü veya açık genelde dışsal bağlantılı yerel azınlık gruplarının ellerinde olduğu tartışma götürmez bir gerçek... Borsa'da olsun, döviz piyasasında olsun, faiz oranlarıyla ilgili olsun, topluma ve halka yararlı ekonomi yerine bu çıkarcı grupların yararına kurallar çıkarılmakta ve uygulanmaktadır. Bazen alt insanlardan çok azı şans eseri suyunun suyu misali bunlardan sebeplenmektedir. Ekonominin doğal gelişimi dahi bunlar sayesinde engellenmektedir. İhracat, ithalat, enflasyon oranları ile büyüme hızı verileri ise gerçekleri yansıtma-maktadır. Örneğin; İhracat, Devletten haksız yere vergi iadesi alınması amacıyla çoğunlukla hayali olarak gerçekleştirilmektedir..."
EkoPol: "Yine de kanımca bu söyledikleriniz ekonomi sayfası hazırlamamak için geçerli nedenler değil..."
MedBer: "Beni kızdırdın :-)) Bir örnek vereceğim; Bir çiftlik olsun. Çiftlikte bulunan insanların yıkanma, içme, çamaşır yıkama gibi tüm su gereksinimlerini ayda bir gelen tankerlerin doldurduğu sabit depodan karşılansın. Normalde orda bulunan insanların bir aylık gereksinimlerine yeterli, bu su deposunun altının birkaç yabani hayvan tarafından delindi-ğini düşünelim... Onların içmesiyle ve boşa akmasıyla eksilen suyu idareli kullanmanın formülünü bana söyler misin?..."
EkoPol : "Deliği kapatmak gerekir."
Medber: "Kapatılan deliğin, aynı yabani hayvanlarla tekrar delindi-ğini düşünelim..."
EkoPol: "Yabani hayvanların delmesini önleyici önlemlerin de alın-ması gerekir."
MedBer: "Örneğin?..."
EkoPol : "Delik açmalarını önlemek için onları deliğe tıkarak... Ne bileyim... Su deposuna yaklaştırmayarak..."
MedBer : "Beni yormuyorsun... Bu ve benzeri önlemleri almayarak hala suyun nasıl idareli kullanılacağını tartışmak, çiftlikte bulunan insanlara gökyüzündeki yıldızları pay etmek kadar abesle iştigal değil mi?..."
EkoPol: "Anlıyorum... Soygunlar, yolsuzluklar önlenmeden ekono-mik kuralları tartışmanın, uygulamaya kalkmanın anlamsızlığından söz ediyorsun..."
MedBer: "Aynen öyle... Siteyle ilgili bir çelişkiden söz etmiştin?"
EkoPol: "Düzenleme Gruplarından ve bunların geleceğimizi raporlarla yönlendirdiklerine dair düşünceler içeren bir çok yazılarınız var. Bunları okudukça ülkemizin, dış ülkelerin sömürgesinden kurtulması gerçek bağımsızlığa ulaşılması söyleminde bulunduğunuz izlenimi doğuyor bende. Buna rağmen, ülkemizin, Birleşik Devlet dışındaki Güneşin Battığı Yönde Bulunan Uluslar Birliğine katılması gerektiği yönünde yazılarınız var?... Sonuçta bir Düzenleme Grubu yerine başka bir Düzenleme Grubunu tercih etmiş olmuyor musunuz?..."
MedBer: "Yanlış anlaşılmaktan çok korkarım... Bu korkumun ger-çekleşmesine üzüldüm. Sözlerinizin hangilerini düzelteyim, bilmiyo-rum..."
     EkoPol : "Keyfine göre hareket et."
     MedBer: "Nerede doğmak istediğim, anne ve babam, milliyetim bana seçenekler halinde sunulmadı... SodGom Ülkesi dışında başka bir ülkede doğmuş da olabilirdim. Ben, evrenselliği yakalamış ve başka milliyete tabi aydın bireyi , SodGom ırkına sahip aydınlanmamış bireye tercih ederim. Yanlış anlaşılmasın her birey ve toplumun kendi kültürünü, geleneklerini, dilini, dinini özgürce yaşaması, geliştirmesi özgürlüğünü destekliyor ve önündeki engellerin, başkalarının özgürlük alanı engellen-mediği sürece açılmasını da isteyenlerdenim. Benim yazımdaki ana öğe, dünya'da bulunan değişik toplum ve bireylerin kendi geleceklerini tayin hakkını kazanması... Başkalarının kendi yararlarına bir takım raporlarını, -onlara rağmen ve onlarsız-, kitle iletişim araçlarıyla oluşturdukları veya oluşan kitle psikolojisi ve zihin kontrol yöntemleriyle gerçekleştirilme-sinde zararlı olanlarının iyi yönlü sapmalarla engellenmesi...
Güneşin Battığı Yönde Bulunan Uluslar Birliğine SodGom Ülkesinin katılması yönündeki düşüncelerimizin de bu anlamda değerlen-dirilmesi gerekir. Genelde Etkin Düzenleme Grupları Birleşik Devlet de otak kurmuş durumdalar. Ülkemize attıkları ağlardan kurtuluş için batı birliğine girmenin daha yararlı olabileceği kanısındayım. Oradaki Düzen-leyici Gruplar, bu kadar etkin ve yetkin değiller. İçlerinde bulunan birey-lerden iyi ruhlu olanların sayısı gittikçe artıyor. Ayrıca, Bileşik Devlet'in bizlere insan hakları, özgürlük, demokrasi anlamında göstermelik davra-nışları dışında bir yararı olmamıştır. Hatta ülkede çoğu zaman var gibi görünen demokratik sürecin arada kesintilere uğramasında onların parmak izleri bulunmuştur. Bu anlamda Güneşin Battığı Yön Birliğine katılım ve onlarla birlik, son elli yıldır Birleşik Devlet Düzenleyici Grubunun yerel yandaşlarının ve işbirlikçilerinin tasfiyesinde kolaylık sağlayacağına inanıyorum. Bireyin hak ve özgürlüklerini daha çok artırabileceği bu birliğe girmek; en azından kötünün iyisi olarak düşünülebilir. Çünkü; ülke hala embriyo döneminde ve bu dönemi atlatıncaya kadar göbek bağıyla bir yerlere sürekli bağlanmak zorunda... Yeni dünya düzeni kavramına karşı, evrensel iyi toplum ve birey kavramını koymak gerekiyor. Zamanı geldiğinde güneşin battığı yönde bulunan uluslar birliğine ayrılınmasa bile özellikle birlik içindeki bireylerin kendi özgür geleceklerini düzenlemede daha etkin rol alabileceği kanısındayım... Tabi ki buda yine bireyler arası enformasyonu, iletişimi, etkileşimi sağlayabilecek internet kanalı ile olabi-lecek... "
EkoPol : "Benim netten çıkmam gerekiyor... Daha sonra görüşmek dileğiyle. Bye."
MedBer : "Aynı dileklerle, bye."


                         ***


                              40


     "Ber bayağı zenginleşmiş, beni tanımaz diye düşünürken, seni bıraktığımdan daha kötü durumda buluyorum," dedi genel aftan yararlandırılarak Tut-Bırakma KursEvin' den salıverilen Tar.
     "Yönetenler sağolsun," diye gülümseyerek yanıtladı, Ber.
     Ber, Tar’ın beklediği zengin durumda olmayı şimdi daha fazla istiyordu; Tar’ın köye bıraktığı eşi ve altı yaşındaki çocuğunu tekrar Ad kentine getirebilmesi, ev kiralayıp, taşınabilmesi paraya bağlıydı. Solkol' un evinde karşılıklı yemeklerini yerlerken bunları düşünüyordu.
     Güncel konulardan, Tar’ın geçmişte yaşadıklarına sıra geldiğinde önce anlatmaya pek istekli görünmüyordu. Ber’in ve Solkol'un ısrarlarıy-la, badanajlı özgünlükte anlatıma geçti.
Dili çözülen kekeçler gibi, konuştukça açıldı. Renkten renge girerek, yaşadıklarının tüm etki ve duyumsamalarını dinleyicilerine yansıtarak...
Solkol, "Sen bildiğim kadarıyla cin gibisin, nasıl oldu da dış güven-lik görevlilerine yakalandın?" diye soru yöneltti.
Tar, "Belki de başka seçeneğim kalmamıştı," dedi. "Gerçi yakalan-makta o kadar da isteksiz değildim. "
"Neden?..."
Tar, "Yaşadıklarımdan, gördüklerimden, edindiğim izlenimlerden..." dedikten sonra Solkol ile Solkol'un eşini ve sonra Ber'i inceledi.
"................................!!??.."
     Tar, kaldığı yerden devam etti. "Çok garip ve açıklaması zor olaylar-la yüzleştim. Birleşik Devlet’in bir kısım ajanlarının İllegal ABCD Partisi-ne yardım ederlerken, diğer taraftan Sodgom ülkesi ile çıkar birliktelikleri yaşamalarıyla arada çelişkiyi anlayamıyordum. Birkaç kez bizi bir tepede kıstırıp olmalarına yakalama veya öldürme imkanları varken, kuşatmayı yarmamız için sanki pasif duruma geçmeleri... Bunun karşılığında güven-liği kıstırdığımız alandan geri çekilmemizi isteyen üstümüzün davranışı... Bir gün sıcak çatışmada cephanemizin bitmesinden sonra karşı gücün Üstbin görevlisinin alnından vurularak öldürülmesi... Katıksız, bilinçli, kafası iyi çalışan Dowko milliyetçisi bazı arkadaşların düşüncelerini üstlerine açmaları ve tartışmaları nedeniyle hain ilan edilip öldürül-meleri... İki tarafın kendi kurallarına aykırı olmasına rağmen içlerinden bazılarının uyuşturucu ve silah kaçakçılığına aracı olmalarına üstlerinin sessiz kalmaları... daha birçok neden... Yüzlercesini sıralayabilirim, ama anlatmak bile bana zor geliyor... Belki zamanla...
Ber, konunun kapanmasının önüne geçmek, Tar'ın derinlere inmesini sağlamak amacıyla, "Bu anlatılarının bir kısmı basında çıkmıştı, ama üzeri örtüldü sonra..." dedi. "Bir trafik kazası nedeniyle oluşturulan toplumsal tepkiyle bunların çoğunun üzerine sünger çekildi, oluşmuş şüphelerde üç-dört kişide somutlaştırılarak büyümesi önlendi. Rutbin isimli görevli de bazı belgelerini kitaplaştırıp topluma sunacakken öldürüldü... Karanlık noktalar çok..."
"Rutbin mi?... Öldürüldüğünü bizde duyduk. Karşı tarafımızda olsa da hakkını teslim etmek lazım. Gözünü budaktan sakınmayan nam salmış tehlikeli biriydi. Görevinden ayrılacağı döneme denk düşüyordu, galiba... Bizlere; kesinlikle yakalandığında konuşturmaya, mahkeme kurmaya gerek kalmadan öldürülmesi gereken şahıs olarak emir gelmişti. Kader... Ölümle kendi ortamında yüzleşti. O da benim gibi görüşlerinde samimi olmakla beraber iki tarafında büyük güçler tarafından bazı ekopolitik amaçlara alet etmek için kullanıldıklarını sezmişti. Bunu deşifre edecek-ken hiç konuşmamak üzere susturdular. "
Ber, Tar'ı anlamakta güçlük çekiyordu. Anlatımları, ifade biçimi pasifize edilmiş bir insan görüntüsü sunuyordu, kendisine. İşkence sonrası Ad kenti güvenliğinden çıktığı durumdan daha bezginceydi.
"Tar!" diye seslendi. "Seni tam anlayamadım, görüşlerinde değişme mi oldu?..." Bu soruyu, İllegal ABCD örgütüne katılmak üzere kırsala çıkacağını kendisine belirttiği günlerde de sormuş olduğunu anımsadı.
Bu soruyu birkaç kez sorduran Tar'ın doğasında yatan sürekli devi-nimi ve değişimiydi.
Tar'da sürekli değişmeyen hazır cevaplığıydı, galiba... "Benim düşünce yapım özünde yine aynı..." dedi. "İnsanların hak ve özgürlüklerinin, kültürlerinin kazanımı, baskıya zulme boyun eğmeme, birey ve toplumun kendi geleceğiyle ilgili alınacak kararlarda etkin rol oynaması... Kısaca, insanca yaşam... Ama birileri tarafından kullanılarak bu düşüncelerin gerçekleştirilemeyeceğini anladım. Göbek bağın bağlıysa birilerine, o birilerinin dediği olur. Senin isteğin ancak onunkiyle çelişmez ve çekişmezse gerçekleşebilir. Bir olguyu gerçekleştirmen, engellenmemiş ve sessiz kalınmışsa, bunun anlamı o birilerinin isteminin yine gerçekleşmiş olmasıdır. Bu bir piyonluktur..."
Ber, "Sözünü ettiğin konulardan bazıları yüzeysel olarak toplumda tartışılmıştı," diyerek, düşüncelerinin çokta orijinal olmadığını ifade etti. "Fakat; her kesimin birbirini kullanma çabasında olduğu kullanılanında kullananı kullandığını ifade ederek bunun taraflar için yanlış bir şey olmadığı düşüncesi oluşmuştu. "
"Bu görünen düzenek... Aslında sadece bir taraf kullanıyor; oda bilinen güç... İstersen bu konuyu şimdilik kapatalım, darallar geldi bana," diyerek, Solkol'un küçük çocuğunu kucağına alarak okşamaya başladı, Tar.
Ber, onun gözlerinde ilk kez korku ışıltıları görüyordu. Süreç, çok şeyleri değiştiriyordu.
Solkol, konuşulanlardan sıkılmıştı. Konunun değişmesini sağlamak için, "Peki, bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.
"Ekmeğimi kazanmayı, düşüncelerimi bağımsız, koşullandırılmamış bir alanda ifade edebilmeyi... Artık hiç bir gruba; hatta sadece yemek verilen bir lokantaya, kahveye dahi üye olmadan bireysel yaşamımdan kalanını yaşamak istiyorum..."
     Solkol, başını öne eğerek, "Tar, sana yardımcı olmak isterdim. Ama, son ekonomik kriz beni de sarstı. Bilgisayar mağazalarımın bir tanesi sadece elimde kalabildi. Oda bitirilmek üzere... İşçilerin parasını dahi ödemekten aciz duruma düştüm... Yoksa benle birlikte çalışmanı teklif edecektim... Yine de iş bulmana yardımcı olmaya çalışacağız. Evini yeni-den yapılandırıncaya kadar evimde kalmanı istiyorum."dedi.
     Ber, bu konuda bir şey söyleme gereği duymadı. Tar'a ekonomik durumunun bozukluğunu, başından geçenleri daha önceden özetlemişti.
Tar, ağır mahcubiyetler içindeydi. Gözleri nemlenmişti. Kendisini çabuk toparladı. Ber'e yönelerek, Mıha'yı sordu.
     Ber, Mıha'nın Legal XYZ Partisi’nde gerçekleştirdiği SodGom Ülkesinin genel yapısına uygun çıkar amaçlı politik çabalarından dolayı nasıl zengin olduğunu, tekstil fabrikası kurduğunu anlattı. O da bir kapıy-dı. Yalanda olsa, Mıha'nın kendisini çok özlediğini belirtti Tar'a.
     Tar, "Mıha'ya avuç açmayacağım. Ama eski arkadaşım... Sonuçta emeğimi ortaya koyup kendisinden iş isteyeceğim, " dedi. Yeni anımsadığı bir ismi de sordu. "Has isimli müşterini anımsıyor musun, Ber?..."
     "Anımsıyorum. Yıllardır kendisinden haber alamamıştık"
"O kırsal da benim mangamdaydı. Sürekli senden söz ederdik... Genel af çıkınca kırsaldan kente indiğini duydum. Has'ında yanına uğrarım, iş konusunda bir yardımı olabilir belki. Yoksa sabıkalı, hele siyasi sabıkalı birine kim iş verir."
     Ber, Has'ın kardeşi Hüs'ünde bulunduğu silahlı banka soygunu ile ilgili olayı ayrıntılarıyla anlattı. Misafir kalma süresinin bitiminde Ber; Tar'ada kalkması için sinyal vererek Solkol'dan izin istedi.
     Solkol, Tar'ı bırakma niyetinde değildi. Ber'i; "Sen bekar adamsın, kendine bakmaktan acizsin... Tar, istediği kadar yanımızda kalabilir. Sana iyi geceler," diyerek, uğurladı.


                         ***

Devamı: 24. SAYFA'da



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik roman kümesinde bulunan diğer yazıları...
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazısı
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Başlangıç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saddam, kızı Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleştiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamaları seviyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.