İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
saçlarımı kısa kestirdim yine… bıyıklarımı o günden sonra hiç bırakmadım… sakalımda kirli bir ayrılık şarkısı uzayıp duruyor ama… sakalımda kirli bir ayrılık şarkısı… geceye kurşun işlemiyor yağmurlu havalarda… bütün renkler sözleşmiş gibi siyahta karar kılıyor… denize düşen simidimin peşinden ıslak ıslak ağlıyorum işte, umurum olmuyor sokakların kan revan içinde kalışı… “daha dün annemizin kollarında…” kaç kolu olur çok çocuklu annelerin sormak aklıma bile gelmiyor, annemi istiyorum ben… (istiyor muyum gerçekten; yoksa sarılmak istediğim sen misin, göğsüne başımı koyup bir anne sıcaklığında saçlarımı okşamanı mı istiyorum sonsuza dek, bilemiyorum… sevilme isteğinin psikolojide bir adı vardır mutlaka…) bütün renklerin oluşturduğu bir senfoniyi dinlemek isterdim… hiçbir rengin dışarıda kalmadığı tablolar yapılsın isterdim… seni bu renk cümbüşü içinde öpmek isterdim… seni dizimin dibine oturtup gözlerinden hüzünleri silmek isterdim… ( sevmek de bir istek işte...) seninle “dörtnala sevişmek” isterdim. aşka ömür giydiriyor pusuya yatmış kimliği karanlık suretler… annemi istiyorum ben… simidini suya düşüren bütün çocuklar annelerini istiyor haklı olarak… benden öğrendiler bunu; ama benim yüreğimde diyarbekir surlarından kopup kopup gelen kara taşları karacadağ’ın… bir amerikan filminde vietkong olmayı hayal ediyorum… (ağrılarım bu yüzden) hasır şapkamda özgürlüğe açılmış çiçekler olsun istiyorum ( lotus çiçeği, beyazın beyaz olduğu tek çiçek; narin, duygulu )… hayatı neden çiçeklemek istediğimi sanıyorsunuz… sürgün bir peşmerge olmak düşüyor payıma… (ayrılık su içmeye inmez ki tutayım ayrılığın ellerinden) yerine alışamayan çiçekler gibi kuruyorum ( hiçbir çiçek kökünden ayrılmak istemez çünkü ) midilli adası yakınlarında alabora olan teknede boğulanlar arasında adım okunmuyor kimliksiz bir kaçak yolcuyum hâlâ… (yaşamak bu kadar zorunlu olmamıştı hiç) çocukluğumdan geçip sana geliyordum oysa... karate filmlerinden kolum kırık çıkmıştım sinemadan cebimde tıka basa bir sensizlik vardı karla karışık bir yağmur yağıyordu sensizliğe gececi düşler, geceye düşülenlere karışıyordu durmadan… ağlamalarımın arasında durmadan seviyordum ben seni… bir lotus çiçeği koparıyordum yıldızlardan… sen yoktun, yokluğunun saçlarına yıldızlı çiçekler takıyordum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ayhan Sönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |