"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Son günlerde pek çok kişinin, kendisine sorup, bir türlü cevabını bulamadığı sorular zihinleri meşgul ediyor. Çünkü, son yıllarda yaşananlar aklı başında her Türk vatandaşını kaygıya sürükleyecek cinsten problemlerle dolu. Bu sorunları kısaca bir gözden geçirecek olursak: Açılım adı altında yaklaşık son yedi aydır yaşananlar anlatmakla bitmez. Ermeni açılımı, Kürt açılımı, Demokrasi açılımı, Sanatçı açılımı, Alevi açılımı, Roman açılımı… Açılım da açılım… Hemen hepsi de fiyasko ile sonuçlandı ya da sonuçlanıyor. Ne olduğunu dahi bilemediğimiz bazı açılımlar sayesinde de PKK’lı teröristlerin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmasına müsaade edilmesi ile yüz yüze geldik. Küresel ekonomik kriz sebebiyle dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın yaşadığı ekonomik mağduriyetler görmezden gelinerek “teğet geçme” masalları ile ninniler söylendi durdu. Kimisi bu ninnilerle mışıl-mışıl uykuya dalarken dar ve sabit gelirli kesim kalbinden vuran krizin ağrısını dindirebilmek için o banka sen misin bu kredi kartı sen misin çare peşinde koşuşturup duruyor. İşsizlik oranının her geçen gün katlanarak artmaya devam ediyor. Genç işsiz oranı Türkiye tarihinin unutulamayacak oranlarına dayanarak yüzde 30’lara ulaştı. Atanmayan öğretmen adayı sayısının 330 bini buldu. Üniversite mezunu işsiz sayısı 550 binlere çıktı. 4-C ve 4-B gibi hukuk dışı personel istihdamının giderek her alanda yoğunlaştırılmaya devam ediliyor. Tekel işçileri gibi özelleştirme mağdurları her geçen gün artıyor. Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere rağmen kamu çalışanlarına toplu sözleşme, grev ve siyaset hakkı hala verilmedi Yandaş kayırma anlayışı hemen hemen tüm alanlarda hakim oldu. Bu anlayış dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şekilde dördüncü kuvvet olarak nitelendirilen basın arasında da açık açık uygulanmaya devam ediyor. Bununla birlikte ve aynı sorunu körükleyerek alev alev yakan vekaleten yönetme uygulaması da giderek yaygınlaşıyor. Demokratik bir hukuk devleti olduğu anayasasında ikrar edilen Türkiye adım adım parti devleti görüntüsüne bürünmeye başladı. İç ve dış güvenlik, hukuk, eğitim, sağlık gibi bir devletin temel taşlarını oluşturan kurumlar dış güdümlü maksatlı politikalarla yıpratılarak güvensizlik bunalımına sokuluyor ve inanılmaz bir kadrolaşma ile parti devletinin temelleri atılıyor. Hukukun üstünlüğü ilkesi ayaklar altına alınarak hukuk dışı uygulamalar hakim kılınıyor. Ülkeyi yöneten iktidar çözmesi gereken bir çok ekonomik sorun varken yaptığı çıkışlarla bilinç altına gizlediği sinsi planın bir parçası olarak her şeyi güllük gülistanlık gösterebilme hevesinde. Ama her geçen gün kepenk kapatan esnaf sayısının artıyor. Dul, emekli ve yetimler göz ardı ediliyor. Asgari ücretli ve çiftçiler hiç hatırlanmıyor. Pastadan memurlara ayrılan payın her yıl azalıyor. Kurumların birbiriyle çatışmalar yaşaması, iktidarın ise bunu körükleyecek çıkışlara ağırlık vererek yandaşı olanları yönetimlere getirerek üstünlük sağlama gayretleri bir kör dövüşünün yaşanmasına neden olmaktadır. Burada belirtemediğimiz daha bir çok sorunu var ülkemizin. Ancak problemleri saymak yerine, oluşan problemlerin toplumu ne hale getirdiği çok önemlidir. Bu iktidar yedi yılda kendisine verilen krediyi değerlendirememiş, eline yüzüne bulaştırmıştır. Ülkenin gerçek sorunlarını çözmek yerine içinde beslediği kini kusarak, devletin bütün kurumlarını kendi düşüncelerine göre yoğurabilmek için dış güdümlü politikalar uygulamış ve ülkeyi güvensiz ve istikrarsız bir hale getirmiştir. Şu an bir çoğunuz bu tespiti siyasi bir değerlendirme sonucu yaptığımı düşünmektesiniz. Ancak bütün bu anlattıklarımı futbol takımı tutar gibi parti tutmakta olanlarınız dahi görebilmektesiniz. Yeter ki gerçek düşüncelerinizi ön plana çıkararak, şahsi çıkar ve kazanımlarınızı bir kenara bırakın, vicdanınızın adaletine güvenin, eminim aynı değerlendirmeye sizler de ulaşacaksınız. Dahası ülkemizde son yıllarda yaşananlar üst üste konulduğunda, artık, insanlarımızın yedi yıl önceki umutlarının sönmeye başladığını görebilmek çok büyük bir meziyet değildir. Yaşadığımız olayları objektif bir şekilde değerlendirdiğimizde toplumun derin bir umutsuzluğa sürüklendiğini çok net olarak gözler önüne sermektedir. Yedi yıldır birileri heybelerini tıka basa doldururken, heybesi hep boş bırakılmış, boş kalmış insanlar artık heybesinin içinde bir şey olmadığını görmekte ve bunu sorgulamaktadır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Karalar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |