Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
-Yusuf Efendi, kalkmayacak mısın? Yaşlı adam, yavaşça araladı gözlerini, bir elini bacağına götürdü hemen, daha O konuşmadan Ayşe Hanım anlamıştı meseleyi, -Ağrıyor mu yine? Dedi. 20 yıl önce hain bir saldırıda sakat kalmıştı Yusuf komiserin bacağı ve hemen ertesinde emekli edilmişti alel acele. Dahası tazminat falan da alamamıştı devletten. Mahkeme, karakol komiserinin gerekli önlemleri almadığına hükmetmiş ve sakat bacağı ve üç çocuklu ailesiyle işsiz kalmıştı Yusuf komiser bir anda. Ama her şeye rağmen okutmuştu üç çocuğunu da Yusuf komiser ve hiçbir zaman küsmemişti devletine. Hatta yaşadıkları muhitte çokça etkili olan şer şebekelerine de yüz vermemişti hiç. ’ Yalnız kalma biz varız, zaten başta yanlış yapmıştın polis olarak’ diyenlere karşı tıkamıştı kulaklarını. Tek hayali üç çocuğunu da okutup, hem devletine hem de yaşadığı bölgeye en büyük hizmeti yapmaktı. Şu ana kadar, zor da olsa başarmıştı istediklerini, çocukları hiç kara çıkarmadılar babalarının yüzünü. Önce büyük oğlu Adnan bitirdi üniversiteyi ve öğretmen oldu 3 yıl önce. Askerliğini de sağ salim bitirip dönünce, sıra evlendirmeye gelmişti evin en büyük oğlunu. Ellerinde pek paraları olmasa da dünürlerinin de yardımıyla gelecek hafta yapacaklardı düğünü. Nişanlısı da öğretmen olan Adnan, evlenince eş durumundan karısını da kendi çalıştığı ile aldıracaktı. Bu kış günü, alel acele düğün yapmalarının sebebi de buydu. Okulların 15 günlük ara tatili düğün için bulunmaz bir fırsattı ve Allah’tan bir mani gelmezse 4 gün sonra düğünleri vardı. Ailenin tek kızı Berfin de iki yıl önce hemşireliği bitirip kendi memleketine gönüllü olarak tayin olunca, geriye bir tek evin küçük oğlu Hasan kalmıştı. Aslında Hasan da bitirmişti geçen sene okulunu ama bitirdiği bölüm pek tutulan bir bölüm olmayınca iş bulamamış ve İstanbul’a amcasının yanına gitmişti iş aramak için. Sürekli bir iş bulamasa da kısa süreli çalıştığı işlerden kazandığı üç, beş kuruşu ailesine göndermiş ve abisinin düğününe az da olsa O da katkı da bulunmuştu. Hep küçük oğluna tereddütle bakan, çocukları arasında şer tuzaklara düşmeye en meyilli olarak O’nu gören Yusuf Bey çok şaşırmıştı oğlunun bu gayretine ama bir süre sonra 35 yıllık eşinin sabah akşam ettiği duaları düşündü ve biraz geç de olsa O da başladı dua etmeye çocukları için. Sonrasında da eşinin telkin ve tavsiyelerine kulaklarını açarak namaz kılmaya başlamıştı ama son günlerde sakat bacağının ağrıları artmıştı iyice ve iki gündür kalkamıyordu sabah namazına, bu gün de öyle olacaktı. Bembeyaz tülbendiyle karşısında duran ve kendisinden cevap bekleyen vefalı eşine gülümsedi kendini zorlayarak, -Çok ağrıyor bu sabah, sen kıl namazını. Bana da dua et olur mu? Dedi. Ayşe kadın cevap vermedi, sadece tebessüm etti kocasına sonra da yorganının kenarlarını sıkıştırıp, seccadesinin başına döndü. Artık Rabbiyle baş başaydı, tüm dertlerini bilen Rabbi’ne edeceği duanın heyecanıyla namazını kılıp ellerini semaya açtı. *** Hava iyice aydınlanana kadar dua etti Ayşe kadın. Gözleri de yaşlıydı bu sabah. İçini bambaşka bir huzur kaplamış, saatlerce dua etmiş ve Kur’an okumuştu. Saatin bir hayli ilerlediğini fark edince, artık kahvaltı hazırlaması gerektiğini düşündü. Kızı Berfin bu sabah erken gidecekti işe. Çocuklarına; ‘Siz okuyun, ben yaparım her işinizi’ diyen Ayşe kadın sözünü hala tutuyor ve gelinlik yaşa gelmiş kızının bile kahvaltısını hazırlamaktan gocunmuyordu. Ağır adımlarla mutfağa yöneldi. Elini tam çaydanlığa uzatmıştı ki, salondan gelen telefon sesi evi velveleye verdi birden. Ev sakinleri uyanmak için bunu bekliyordu sanki. Evin babasının öfkeyle ‘Bakın şuna’ diye haykırışıyla hem Berfin hem de Adnan fırlamıştı yataklarından. Annesi ve abisinden önce Berfin kapmıştı telefonu. Merakla kendisini izleyen gözlere fark ettirmemeye çalışsa da iyi bir haber gelmediği belliydi. Berfin’in yüzü solmuş, elleri titremeye başlamıştı. Telefonu kapattığında babası da bastonuna dayanarak gelmişti salona kadar. İlk soruyu Adnan sordu; -Amcam mıydı? Berfin sesinin titrekliğini azaltmaya çalışarak konuştu; -Evet… Babası iyice sokuldu kızına, bu sefer soru soran O’ydu; -Ne o,bir keder mi var yoksa? -Hasan…3 gündür kayıpmış… Ev halkı, şaşkınlıkla birbirine bakarken, Berfin, söyleyip kurtulmak istercesine devam etti; -Poliste peşindeymiş, galiba bir eyleme karışmış. Herkesin tepkisi farklı olmuştu duyduklarına. Ayşe Kadın,’Yalandır’ deyip olduğu yere çökerken. Adnan, mırıldanır gibi ‘Hasan nasıl yaparsın bunu’ demişti. En can alıcı tepki ise emekli komiser Yusuf’tan gelmişti. Hiddetle olduğu yerden kükreyen yaşlı adam, bacağını tutarak; -Eğer bacağımı bu hale getirenlerin yanındaysa, kendi ellerimle vururum O’nu. Demiş, sonra da odasına gidip ruhsatlı silahını çıkarmıştı. *** 4 gün geçmiş, Hasan’dan hala bir haber alınamamıştı. Aslında evin babasının öfkesinden çekinen Adnan ve Berfin de durumu araştırmaya kalkamamışlar, sadece anneleriyle beraber dua etmiş ve kardeşlerini beklemişlerdi. Her şeye rağmen düğün ertelenmemiş, ev bireyleri buruk da olsa düğün için hazırlıkları tamamlamışlardı. Oldukça kalabalık bir aileye sahip oldukları için evin her köşesi misafirle doluydu ama dün gece İstanbul’dan gelen amcaları ayrıca önemliydi ev halkı için. Her ne kadar Hasan’dan bir haber verir diye amcalarını soru yağmuruna tutsalar da telefonda anlattığının ötesinde bir şey öğrenememişlerdi O’ndan da. Nikâh töreninin başlamasına az bir süre kala Adnan’ın dikkatini annesinin durgunluğu çekmişti. Yavaşça anasının yanına sokulup elini öptü; -Hasan için üzülme artık anacığım yeter. Dedi. Ayşe Kadın tebessüm etti aniden, -Ne üzülmesi oğlum? Diye mırıldandı. Adnan şaşırmıştı; -Ne yani, merak etmiyor musun Hasan’ı. Dedi. -Merak ediyorum elbet, ama senden nasıl şüphem yoksa ondan da yok. -Yapmamış mıdır Hasan sence? -Asla yapmaz… Adnan, annesinin inancına şaşmıştı; -Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun anacığım. Diye sordu merakla. Ayşe Kadın tebessüm etti yine, eliyle düğün kalabalığını göstererek konuştu, -Rabbim bana ne istemişsem verdi. Bak şu kalabalığa oğul, sen hayal eder miydin bu fakirliğimize rağmen böyle bir düğün yapacağımızı? Adnan başını önüne eğdi; -Edemezdim anacığım, karşı taraf sağ olsunlar… Anası sözünü kesti oğlunun; -Sağ olsunlar elbet, lakin bunu bize Rabbim nasip etti oğul… Adnan şaşkınlıkla anasının gözlerinin içine bakarken, Ayşe kadın titrek bir sesle devam etti; -Allah şahittir, anam dedi dersin bak. Hasanım’a da böyle güzellikler nasip olacak. Adnan, anasının elini bir kere daha öperken, yaşlı kadının bunamaya başladığı düşüncesi zihninden yıldırım gibi gelip geçti. Sonra da kız kardeşinin telkiniyle anasını da alıp nikâh masasına doğru yöneldi. *** Adnan ve nişanlısı nikâh masasına otururken, misafirlerin gözü evin küçük oğlu Hasan’ı arıyordu hala. Nihayet ailenin genç kızlarından biri Berfin’e sokularak merakla sordu; -Hasan nerede Berfin? Berfin duymamış gibi yaptı ama genç kız sorusuna cevap almakta kararlıydı, yavaşça dürttü kuzenini; -Söylesene kızım, neden gelmedi Hasan? Berfin, bu meraklı ve patavatsız kızı terslemeye karar verdi. Hiddetle tam kuzenine dönmüştü ki, gözü bahçe kapısından giren takım elbiseli şık bir delikanlıya takıldı. İlk önce tereddüt etti ama hayal görmediğine iyice kanaat getirince çevresindekilere de göstermek için bağırdı; -Hasan geliyor, Hasan… İlk şokun ardından nikâh masasındakiler dâhil herkes Hasan’a bakıyordu. Hasan aheste adımlarla annesine doğru yaklaşıp, edeple elini öptü. Babası ise sinirden titremeye başlamıştı, kardeşine tutunarak bağırdı; -Kuyruğun sıkıştı da mı geldin buraya… Hasan, düşmesin diye babasını tutan amcasına bir bakış attıktan sonra ihtiyar babasına iyice yaklaştı, mırıldanır gibi; -Affet beni baba… Dedi. Yusuf Bey’in hiddeti artmıştı. Bir hamlede oğlunun yakasına yapışıp haykırdı; -Neyini affedeyim senin ha? Biz yıllardır neden sefillik çektik, bilmez misin sen? Yusuf, babasının titrek ellerini kibarca yakasından gevşetmeye çalışırken, Ayşe Hanım ise başka bir âlemdeymiş gibi gözlerini kapamış dua ediyordu. Yengesine tedirgin bir bakış atan Yakup, abisini tutarak kendine çekti ama yaşlı adam oğlunu hırpalamaya kararlıydı. Yakup Bey, bu sefer abisinin kulağına eğilerek; -Herkese rezil oluyoruz abi, hiç olmazsa bir dinleyelim. Dedi. Şaşkınlıkla kendilerini seyreden kalabalığı yıldırım hızıyla süzen Yusuf Bey tekrar oğluna döndü; -Anlat bakalım, nerelerdeydin kaç zamandır? -Öncelikle beni affetmenizi istiyorum baba. Yusuf Bey oğlunu iyice süzüp sordu; -Neyi affedecekmişiz? Hasan amcasına manalı bir bakış atıp, tekrar babasına dönerek konuştu; -Size ufak bir şaka yaptık, ama bu kadar ciddiye alacağınızı tahmin edememiştik. Yusuf Bey, hiddetle kardeşine döndü; -Ne şakası bu Yakup? Yakup, cevabı yeğeninin vermesini istiyordu. Hasan ceketinin iç cebinden çıkardığı mavimsi renkte bir kimliği babasına uzattı, babası eline tutuşturulan kimliğe bakarken,şaşkınlıkla mırıldandı; -Sen polis mi oldun? Yusuf babasına gülen gözlerle bakarken kısa bir açıklama yaptı. -Size sürpriz olsun diye söylemedik, sınavları ancak bitirebildim ve senin gibi bir polis oldum. Kalabalığın arasında bir anda yayılan bu haber, herkesi şaşırtmıştı. Yusuf ise bir kere daha babasının ellerine sarılırken isteğini yineledi; -Beni affedecek misin? Yaşlı adam bu kez gülüyordu, oğlunu hasretle bağrına basarken titrek kelimelerle konuştu, -Polis olmasaydın, ben bilirdim yapacağımı… Baba ve oğlun dokunaklı halleri düğün kalabalığını da duygulandırmış, pek çoklarının gözleri dolmuştu. Kocası ve oğlunu ağlamaklı gözlerle seyreden Ayşe Hanım’ın ise dudaklarından sıkça tekrarladığı bir cümle döküldü; -Dualarımı geri çevirmeyen Rabbime şükürler olsun…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Gökner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |