..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Öyküsel > Ahmet KARAASLAN




22 Ekim 2010
Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek (Dedekorkut Destanlarından)  
Ahmet KARAASLAN

:AFIG:
Kam Gan oğlu Bayındır,
Kurmuş binlerce çadır.
Ak otağı diktirmiş,
Gökyüzüne yükseltmiş.
İpek halılar sermiş,
Otağını döşemiş.
İç – Dış Oğuz beyleri
Gelmiş tüm yiğitleri.
Bayındır’ın yanında
Tam onun karşısında
Kara Göne’nin oğlu,
Yaya dayamış kolu.
Uzun ve Kara Budak
Karşısında durarak,
Pay Püre’ye bakarmış.
Pay Püre kahırlanmış...
Döğünmüş ve sızlamış,
Böğürerek ağlamış.
Kazan Han görmüş bunu,
Çağırıp sormuş onu:
— Ne ağlarsın Pay Püre,
Derdini de bir kere...

Pay Püre demiş: — Kazan,
Bedduâlıyım Hakk’tan!
Oğuldan yok nasibim,
Kardeşten de kardeşim.
Yerim, yurdum boş kalır,
Adım nice anılır?
Bir tek oğlum olsaydı,
Sana hizmet sunsaydı.,
Ben de bakıp sevinsem,
Kıvansam ve güvensem.
İşte maksudum budur,
Beni yakar, kavurur!..

Pay Püre’nin sözüne
Keder, üzüntüsüne
Tanık olan tüm beyler,
Göğe açarak eller
Toplu duâ etmişler,
Bir oğul dilemişler.
O vakitler beylerin,
Alperen, yiğitlerin
Hayırlar hayır duâ,
Bedduâsı bedduâ...

Pay Piçen Bey yerinden,
Kalkarak demiş birden:
— Bana da duâ edin,
Beyler hayır dileyin...

Demişler ki: — Pay Piçen,
Duâ istiyorsan sen
Hakk seni sevindirsin,
Sana da bir kız versin.

Pay Piçen demiş: — Beyler,
Kız verirse Hakk eğer
Şimdiden o kızı ben,
Söz alıp Pay Püre’den
Oğluna beşik kertme,
İzin verin etmeme.
O kız yavuklu olsun,
Hepiniz şahit olsun...

Böyle kaç zaman geçmiş,
Dilekler gerçekleşmiş.
Oğlan Pay Püre Bey’e,
Kız da Pay Piçen Bey’e
Ol Yaradan verince,
Garkolmuşlar sevince.
Bütün Oğuz şad olmuş,
O günde bayram olmuş.
Bir gün bezirgânları,
Çağırarak onları,
Şöyle demiş Pay Püre:
Gidin Rum’a, kâfire.
Oğluma hazır edin,
Hediyeler getirin.

Yola çıkan tüccarlar,
İstanbul’a varırlar.
Çarşı, pazar gezmişler.
Üç armağan seçmişler.
Beğenmişler nadide,
Hepsi de fevkalâde.
Boz aygır deniz tayı,
Ak kirişli sert yayı,
Gürz altı kanatlıymış,
Üçü de pahalıymış...
İstanbul’dan dönmüşler,
Oğuz’a yönelmişler.
Su gibi akmış zaman,
Oğlan olmuş kocaman.
“Dönüp baksa çalımlı,”
Kara burma bıyıklı,
Kendi kartal hünerli,
Beli altın kemerli...
On beş yaşına girmiş,
Delikanlı yiğitmiş.
O zamanda bir oğlan,
Baş kesip, dökmese kan,
İsmi bile konmazmış,
Adı sanı olmazmış.
Oğlan bir gün atlanmış,
Ava gitmiş, avlanmış.
Yoldaki bezirgânlar,
Oğuz’a yaklaşmışlar.
Kara Derbent ağzında
Mola verip uykuda,
Yatarken habersizce
Beş yüz kâfir sessizce,
O kervanı basmışlar,
Mallarını almışlar.
Bezirgânlardan biri,
Kaçıp kurtulmuş diri.
Gelince tam sınırda,
Görmüş ki o çayırda,
Bir beyoğlu ortada.
Solunda ve sağında
Kırk yiğitle oturmuş;
Otağda konuşurmuş.
Girerek selâm vermiş,
Ondan medet dilemiş:

— Yiğit bey, aman medet,
Han’ım bize yardım et!
Onaltı yıl önceden,
Çıkmıştım Oğuz’dan ben.
Yalnız değildi başım,
Vardı üç arkadaşım.
İyi ticaret yaptık,
Pek güzel mallar aldık.
Oğuz’a erişmiştik,
Derbent’e dek gelmiştik.
Biz uykuya geçince
Kâfirler de sessizce,
Bize baskın yaptılar,
Malımızı aldılar.
Rızkımız yağmalandı,
Ortaklar tutuklandı.
Kaldırıp karabaşım,
Sana geldim gardaşım.
Allah’ın hatırına,
Yardım et yiğit bana...

Bu haberle irkilmiş,
Oğlan kalkıp yekinmiş.
Yiğitlere emretmiş,
Koç atını istemiş.
Bezirgân öne düşmüş,
Tüm yiğitler yürümüş.
Kâfirler akçeleri
Bölerken sikkeleri,
“Meydanların aslanı
Pehlivanlar kaplanı,”
Boz Oğlan, yiğitlerle
Saldırmışlar birlikte.
Gürz vurup kelle almış,
Bezirgânı kurtarmış.

Demiş ki bezirgânlar:
— Sağ olunuz aslanlar!
Yiğit, erlik işledin.
Bizden ücret hak ettin.
Var ise beğendiğin
Şu mallardan sevdiğin,
Al da götür onlardan,
Gözünün tuttuğundan...

Oğlan mallara bakmış,
Gürzü eline almış.
Boz aygır deniz tayı,
Ak kirişli sert yayı,
Bu üçünü beğenmiş.
Onlara şöyle demiş:
“— Bre bezirgânlar ben,
Çok mu istedim sizden?..”

Cevap vermiş bezirgân,
Demiş ki: — Yiğit, aslan;
Niye çok olsun beyim.
Ama nasıl söyleyim...
Bu üç armağanı biz,
Çok arayıp seçmişiz.
Beyimiz emretmişti,
Oğluna istemişti...
Vermeyiz başkasına,
Götürmek gerek ona!..

Oğlan demiş ki: — Beyler,
Beyinize kim derler?

Demişler: — Erdemli bey,
Beyimiz, Pay Püre Bey.
Bamsı oğlunun adı,
Şimdi yaşı on altı.
Bamsı için getirdik,
Ona verelim derdik...

Oğlan şöyle düşünmüş:
“Meğer benim içinmiş!
Minnetle almaktansa,
Babam yanında orda;
Minnetsiz almak varken,
Israr etmeyeyim ben...”
Atını kamçılamış,
Oradan uzaklaşmış.
Bezirgânlar ardından,
Bakakalmış uzaktan.
Demişler: “İnan vallah,
Erdemli yiğit billah!..”
Bamsı baba evine,
Gitmiş güle, sevine.
Haber verilmiş beye,
“Tüccarlar geldi “ diye.
Bey buna çok sevinmiş,
Ala gölgelik dikmiş.
Çadır otağı kurmuş,
Oğlu ile oturmuş.
Bezirgânlar girince,
Selâm vermişler önce.
Baş indirip edeple,
Göz göze gelmiş gençle.
Görmüşler ki baş kesen,
Bir gün önce kan döken,
Pay Püre’nin yanında
Genç, oturur sağında!
Hayret etmişler önce.
Şaşkınlığı geçince,
Boz Oğlan’a gitmişler,
Ellerini öpmüşler.
Pay Püre sinirlenmiş,
Kıpkırmızı kesilmiş:

“— Kavat oğlu kavatlar!”
Böyle âdet nerde var?
Baba burda dururken
Oğlanın ellerinden,
Öpülür mü salaklar?
Sizi gidi manyaklar!..

Şaşıran bezirgânlar,
Pay Püre’ye sormuşlar:
— Bu genç oğlunuz mudur,
Beyim bu doğru mudur?

Pay Püre çok sert çıkmış,
Bağırıp, azarlamış:
“— Evet, benim oğlumdur.”
Yalan değil, doğrudur!

Demiş ki bezirgânlar:
— Han’ım gece düşmanlar,
Bize baskın yaptılar.
Malımızı aldılar.
Oğlunuz olmasaydı,
Hâlimiz çok yamandı!
Malımız Gürcüstan’a,
Biz düşmüştük zindana...
Onun eline önce
Senden evvel gidince,
Buydu tek mahsadımız
Öfkelenme Han’ımız...

Pay Püre demiş: — Aman!
Baş mı kesmiş bu oğlan?..

Demişler: — Evet Han’ım,
Yalansa çıksın canım.
Baş kesti ve kan döktü,
Tüm kâfirler diz çöktü!..

Pay Püre Oğuzları,
Beyleri ve hanları,
Çağırıp yemek vermiş.
Duyduğunu söylemiş.
Dedem Korkut da gelmiş,
O da duâ eylemiş:

— Beni dinle Pay Püre,
Allah hayırlar vere.
Hakk sana oğul vermiş,
O yiğit de baş kesmiş.
“Ak sancak kaldırınca,”
Müslümanlar ardınca,
Peşine düşüp gitsin.
Karadağ aşıt versin.
Kanlı kanlı sulardan,
Azgın akan çaylardan,
Geçit versin girince
Cenk etmeye gidince.
Allah Teâlâ senin,
Oğluna fırsat versin.
Adını Bamsı Beyrek,
Çağırsınlar diyerek.
Ben bıraktım adını,
Allah versin yaşını...

Beyler el kaldırmışlar,
Duâ kılıp çıkmışlar.
Atlarına binmişler,
Aladağ’a gitmişler.
Birdenbire o anda,
Bir sürü av alanda...
Hepsi güzel geyikmiş;
Bamsı birini seçmiş.
Onun peşine düşmüş,
Kova kova götürmüş.
Geyik inmiş çayıra,
Nişan almış ki vura.
Görmüş çayır üstünde
Asılı direğinde,
Bir bayrak sallanırmış,
Yelde dalgalanırmış.
Beyrek çekmiş yayını,
Geyiğin ayağını,
Vurarak yere sermiş.
Sonra yanına gitmiş.
Han’ım bu otağ meğer
Duâ etmişti beyler,
Pay Piçen’in kızının
Banu Çiçek Hatun’un
Kırmızı çadırıymış,
Beyrek’e adaklıymış.
Otağdan Banu Çiçek,
Bakıyormuş gülerek.
Dadılara seslenmiş,
Onlara şöyle demiş:

— Dadılar, gidin bakın
Amacı ne oğlanın?
Bu kavat oğlu kavat,
Çayırda koşturur at!
Erlik mi gösteriyor,
Bizlerden ne istiyor?
Pay isteyin, varın da
Ne diyecek sonunda?..

Kısırca Yenge Hatun,
Demiş: “Gideyim şunun
Avından pay kapayım,
Ne diyecek bakayım!”
Böyle düşünüp, gitmiş.
Oğlandan pay istemiş.

Beyrek demiş ki: — Dadı,
Vallah kanım kaynadı.
Bir sürü geyik geldi,
Gönlüm tek bunu sevdi.
Avcı değilim ki ben,
O gelince peşinden,
Gelmek zorunda kaldım.
Onu vurmak muradım.
“Yalnız bey oğlu beyim,”
Geri dönüp gideyim.
Hepsi de sana kalsın.
“Sormak ayıp olmasın”
Bu al otağ kimindir,
Sahibi kimlerdendir?

Kısırca Yenge, demiş:
— Hikâyesi uzun iş...
Yiğidim beni dinle,
Sana diyeyim şöyle:
Beyimiz Pay Piçen’in,
Kızı Banu Çiçek’in.

Beyrek başka sormamış,
Ama kanı kaynamış.
Atını döndürerek
Sürüp giderken Beyrek,
Kızlar geyiği çekmiş,
Al otağa getirmiş.
Çok semiz ve alımlı,
Tüyleri alacalı.
Yabani bir geyikmiş,
Sevimli ve güzelmiş...

Demiş ki Banu Çiçek:
— Kızlar kimmiş o erkek?
— Sultanım bir bey imiş,
Yiğit oğlu yiğitmiş.
Güzel yüzü örtülü,
Karakaş, kara gözlü...

Banu Çiçek demiş ki:
— Dadılar olmaya ki!..
Babam derdi ki seni,
Ta beşikten kertmeni,
Örtülü bir yiğide,
Verdim Bamsı Beyrek’e...
Çağırın, öğreneyim.
Beyrek midir bileyim.

Kızlar gidip seslenmiş,
Beyrek dönerek gelmiş.
Banu da yaşmaklanmış,
Beyrek’i karşılamış:
— Yiğit, gelişin nerden?
— İç Oğuz’dan, beylerden.
— Oğlan kimin nesisin?
— Oğluyum Pay Püre’nin.
— Niçin geldin yiğidim,
Meramını bileydim?
— Bir Banu Çiçek varmış,
Duydum buralardaymış.
Yavuklummuş o benim,
Onu görmeye geldim...

Banu demiş ki: — Dinle,
O görüşmez kimseyle.
“Ben onun dadısıyım”
En yakın yoldaşıyım.
“Senle ava çıkalım”
Ovada yarışalım.
Beni yenebilirsen,
Onu da geçersin sen...

Beyrek demiş: — Pekâlâ!
Bin de beni yakala...

Yay ile oku almış,
İkisi de atlanmış.
At tepip yarışmışlar,
Yay gerip, ok atmışlar.
Kızı yenince Beyrek,
Banu demiş gülerek:
— Okun, okumu geçti;
Atın atımı geçti.
Yiğit, bu ana kadar
Kazandığım yarışlar,
Sayı ile sayılmaz,
Hesaba bile sığmaz...
Bir de güreş tutalım,
Kim kazanır bakalım.

Attan inmişler yere,
Çayıra, çimenlere.
Kız Beyrek’i kaldırır,
Beyrek kızı kaldırır,
Yere çalmak istermiş;
Hiç biri yenemezmiş.
Bir an bunalmış Beyrek.
İçinden geçirerek:
Yenilirsem bu kıza,
Rezil oldum Oğuz’a!
Başıma kakınç olur,
Yüzüme dokunç olur...
“Gayret ile kavramış,
Kızı sarmaya almış.
Tutarak memesinden,”
Girerek ince belden.
Kucaklayıp kaldırmış,
Sırt üstü yere yıkmış.

Kız demiş: — Bamsı Beyrek,
Yavuklun Banu Çiçek!
Pay Piçen’in kızıyım,
Ne diyorsan razıyım...

Beyrek bunu işitmiş,
“Üç öpmüş, bir dişlemiş.”
Öperken yanağından,
Yüzüğü parmağından
Çıkarıp kıza takmış.
Kucaklayıp kaldırmış:

— Han kızı parmağında
Bu yüzük aramızda,
Bizlere nişan olsun;
Hayırlı kutlu olsun...

Banu demiş: — Beyoğlu,
“Madem ki böyle oldu.”
Bunda gerek ne ise,
Tez yapılsın öyleyse...

Beyrek demiş ki: — Han’ım,
Baş üstüne sultanım...

Atını kamçılamış,
Banu mendil sallamış.
Pay Püre karşı gelmiş,
Beyrek’e şöyle demiş:

— Oğul anlat bugünde,
Oğuz’da fevkalâde
Neler olmuş, ne gördün;
Hem niçin erken döndün?..

Beyrek demiş ki: — Babam,
Değişmiş buldum obam.
“Oğlu olan evermiş.”
Kızı kocaya vermiş...

Pay Püre Han düşünmüş,
Sonra hafifçe gülmüş:
— Yoksa sen oğul Beyrek,
İster misin evlenmek?
Nasıl bir kız istersin,
Bu hususta ne dersin?

Beyrek demiş: — Bey baba,
Bunu vurdum hesaba...
“Evet ya, aksakallı”
Oğuzlar’da saygılı,
Han babam evlenirim.
Şöyle bir kız isterim:
“Ben yerimden kalkmadan,”
Atıma atlamadan,
Düşmanıma varmadan,
Ona kılıç çalmadan;
Benden önce kalkmalı,
Atına atlamalı.
Hasmıma saldıracak,
Kellesini alacak...

Püre Han demiş: —Oğlum,
Beyrek’im yiğit yavrum,
“Sen kız istemiyorsun
Bir hempâ istiyorsun.”
Oğul bu söylediğin
Galiba Pay Piçen’in,
“Kızı Banu Çiçek’tir.”
Oğuz’da belli, tektir.
Kardeşi Deli Kaçar,
Dünürcüyü hırpalar!
Biz Oğuz beylerini,
Davet edip hepsini
Çağıralım, soralım.
Ne diyorlar bakalım...

Davet edilmiş beyler,
Yemişler ve içmişler.
Oğuz beyleri demiş:

— Pay Piçen bu çok zor iş!
Eş olunmaz deliye,
Kim gider istemeye!..
Yapsa yapsa bu işi,
Oğuz’da bilge kişi
Dede Korkut becerir;
Kaçar’a söz dinletir...

Dede demiş: — Dostlarım,
O deliden korkarım!
Bilirsiniz ki Kaçar,
Ne büyük, ne dost sayar!..
İyi, gideyim fakat
Bayındır’dan iki at,
Keçi başlı aygırı,
Toklu başlı koç kırı,
İsteyiniz bineyim.
Tedbir alıp gideyim.
“Eğer ansızın kaçma
Olursa kovalama,”
Birisi binmeğime,
Öteki yedeğime...

Dede’ye hak vermişler,
Atları getirmişler.
Binerek çıkmış yola,
Dede gitmiş dörtnala.
Deli Kaçar o günde
Kara yerin yüzünde,
Çayırda otağ kurmuş,
Yiğitlerle oturmuş.
Dede korkut gelerek,
Selâm vermiş gülerek.
Baş indirmiş saygıyla,
Bağır basmış kaygıyla.
O anda Deli Kaçar,
Ağzından köpük saçar!
Hiddetlemmiş, kudurmuş,
Dede’ye karşı durmuş.
Ata’ya dönüp bakmış,
Ve şöyle selâmlamış:

— Dede, “aleykesselâm”
Gel, otur tatlı belâm...
Ölümüne az kalmış,
Söyle, ameli azmış!
Gökte yıldızı sönmüş,
Hele fiili dönmüş ...”
Hakk, belâ yazmış sana,
Karalar da bahtına...
Bura kimse gelmezdi,
Bir tas suyum içmezdi.
Yoksa vaden mi doldu,
İhtiyar sana n’oldu?..
İki atla gezersin,
“Buralarda neylersin?..”

Dede demiş: — Ey Kaçar,
Er olanlar dağ aşar.
Karadağın aşmaya,
Seninle konuşmaya,
“Dar etek, koltuğuna”
Sığınmak için sana...
Allah’ın emri ile,
Resulün kavli ile
O güzeller güzeli
Bacın Banu Çiçek’i,
“Beyrek’e istemeye”
Gelmişim evermeye...

Kaçar küplere binmiş,
Silahını istemiş.
“Dede kösteği üzmüş ”
Kaçar ardına düşmüş.
Ata’yı kovalamış,
On tepeyi aşırmış.
Derede sıkıştırmış.
Dede Korkut bunalmış.
Duâ okumuş nice,
Yaradan’a gizlice...
“Deli bey dilemiş ki,”
Dede ortadan iki
Bölünsün bir hamleyle.
Kılıcını öfkeyle,
Kaldırmış ki bir vura.
Dede, demiş Kaçar’a:

— Kaçar ellerin ile,
Çalarsan bana hamle,
Elin asılı kalsın.
İkisi de kurusun!

Emri ile Allah’ın,
İnat, Deli Kaçar’ın
“Eli asılı kalmış,”
Hamleyi çalamamış.
Oracıkta ağlamış,
Ata’ya çok yalvarmış:

— Medet aman, el’aman!
Allah bir, yoktur gümân.
Dede medet eriştir,
Elimi iyileştir.
İsterse Banu Çiçek,
Alsın bacımı Beyrek...

Üç kere ikrar etmiş,
Allah’a tövbe etmiş.
Dede bir duâ etmiş,
Elleri iyileşmiş.
Banu’ya yol istemiş,
Dede’ye şöyle demiş:
— Yoluna kardeşimin,
Dede neler verirsin?..

Şöyle söylemiş Dede:
— Aklında ne var de de,
Seni bir dinleyeyim,
Ne istersin bileyim.

Kaçar demiş ki: — Dede,
Pay Püre’ye söyle de;
“Bin tane erkek deve,”
Bulup göndersin eve.
Daha dişi görmemiş.
“Kısrakla çiftleşmemiş,
Bin de aygır getirin.”
Bin tane ak koç verin.
Bin de it ver kulaksız,
Yerden yığma bacaksız.
Öyle yaman ve yavuz!
Hem de olsun kuyruksuz...
Bir torbanın içinde,
Pire isterim bin de...
Bunları verirseniz,
Kızı alırsınız siz.
İsteğimi vermezsen,
Kendini ölmüş bil sen!..

Dede Oğuz’a dönmüş,
Pay Püre’yle görüşmüş.
O, Dede’yi görünce
Şöyle söylemiş önce:
“— Oğlan mısın kız mısın;”
Dede hâlâ sağ mısın?..
O delinin elinden,
Nasıl kurtuldun ki sen!
Deli neler söyledi,
Ne kadar yol istedi?

“Dede demiş : —Oğlanım .”
Esirgedi Allah’ım.
“Allah’ın inayeti,
Erenlerin himmeti...”
Yardım edince bana,
Kızı aldım oğluna...
Maksuduna ermesin,
İyi günler görmesin!
Dişi deve görmemiş,
Daha hiç çiftleşmemiş,
“Bin at, bin deve” dedi.
Daha neler istedi!
Bin koç, koyun görmemiş,
Pay Püre bu nice iş!..
Bin it yaman ve yavuz,
Kulaksız ve kuyruksuz!
“Bin de pire ufacık,”
Verilecek karacık...
“Bunlar gelecek” dedi,
Sıkıca tembihledi...

Pay Püre demiş: — Dede,
Üçünü say ki bende.
Ancak pire ve köpek,
Sen bulursun yalnız, tek...

Püre, tavlaya gitmiş.
Koç, aygır, deve seçmiş.
Köpekle pireyi de,
Bulup getirmiş Dede.
Kaçar işitip, gelmiş.
Dördünü çok beğenmiş.
Görmeyince pireyi,
Sıkıştırmış Dede’yi.
Dede demiş ki: — Kaçar,
Onlar müthiş canavar!
Doldurarak torbaya,
Koymuşum bir odaya.
İstiyorsan gidelim,
Hediyeni verelim.
Zayıflar kalsın bize,
Semizler olsun size...

Kaçar ağıla girmiş,
Torbayı incelemiş.
Soyunup çırılçıplak,
Bağını çözmüş ahmak!
Torbadan çıkan pire,
Henüz inmeden yere,
Üşüşmüşler Kaçar’a,
Kaçar olmuş kapkara!
Ağılda naçar kalmış,
“Medet” demiş, yalvarmış.

Dede demiş ki: — Kaçar,
Ne edersin feryatlar?
Ismarlamıştın bana,
İstiyordun alsana!
Seç, ayır semizini
Bırak sevmediğini...

O demiş: — Dede Sultan,
Kurtar beni belâdan.
Tümü de girsin yere,
Canavarmış bu pire!
Gülme Allah aşkına,
Bir fikir söyle bana...

Dede demiş ki: —Oğul,
Irmağa gir de kurtul...

Deli, ırmağa kaçmış
Kendini suya atmış.
Kurtulunca pireden,
Af dilemiş Dede’den.
Düğüne karar kılmış,
Hazırlığı başlatmış.

Bir yiğit o zamanda
Evlendiği sırada,
Yayını gere gere
Ok atarmış bir yere.
Okun düştüğü yerde,
Çadır kurup içinde,
Âdet imiş beklemek,
Bunları yapmış Beyrek.
Banu Çiçek Hatun’dan,
Gelmiş bir kızıl kaftan.
Beyrek kaftanı giymiş,
Arkadaşlar yerinmiş.
Demişler ki: — Ey Beyrek,
Bize de kızıl gerek.
Sen kızıl giyiyorsun,
Bize ak veriyorsun!..

Beyrek demiş ki: — Canlar,
Sırayla arkadaşlar.
Bu günlük ben giyeyim,
Sonra size vereyim.
Kırk gün sıra ile siz,
Kura çekip giyiniz.
Düğün tamam olunca,
Bir derviş ya da hoca
Bulup veririz ona,
Başımızın hayrına...

Kırk yiğit ile Beyrek
Çadırda eğlenerek,
Geçirirken zamanı,
Haber almış düşmanı.
Kâfirin bir casusu
Giderek bu hususu,
Beyine haber vermiş,
Ona şöyle söylemiş:

— Ne yatarsın burada,
Bir düğün var Oğuz’da.
Banu Çiçek’le Beyrek,
Toy yapıp evlenerek
Erecekler murada;
Sen de kaldın arada...

Yedi yüz kâfir hemen,
Ata binip geceden,
Otağa hücum etmiş,
Kırk yiğit esir gitmiş.
“Derin olsa batırır,
Kalabalık korkutur.”
Erde maharet, hüner;
“At işler, övünür er.”
Ümidi yayan erin,
Kalır mı yenilenin!
Tan ağarmış, gün çıkmış.
Pay Püre gelip bakmış.
Yıkılıp gitmiş gerdek,
Ortalıkta yok Beyrek!
“Uçandan kuzgun kalmış,”
Tazı da dolaşırmış...

Ak otağ parçalanmış,
Nâip yerde yatarmış!
Pay Püre çok ağlamış,
Sarığı yere çalmış.
Ve Beyrek’in anası,
Yedi tane bacısı,
Yüzlerini yırtmışlar,
Saçlarını yolmuşlar.
Feryatla ağlamışlar,
Karalar bağlamışlar...
Yavuklu Banu Çiçek,
“Beyrek Beyrek!” diyerek
Zârı zârı ağlamış,
Al duvağını yırtmış.
Bütün Oğuz beyleri,
İhtiyarı, gençleri...
Beyrek’e üzülmüşler.
Hepsi kara giymişler.
On altı sene geçmiş,
Ümitler de tükenmiş...
Bir sabah Deli Kaçar,
Bayındır Han’a kadar
Gelip çıkmış divana.
Şöyle söylemiş ona:
— Kudretli, yiğit Han’ım,
Sana kurbandır canım.
Uzun olsun ömrünüz,
Daim gülsün yüzünüz.
Beyrek gitti gideli,
Onca yıl geçti belli.
Esir mi, tutsak mıdır;
Ölü müdür, sağ mıdır?..
Onun sağ haberini,
Getirip bildireni,
Akçelere boğarım.
Doğru değil mi Han’ım?
Eğer ölmüşse Beyrek,
Ne bekler Banu Çiçek?..
Haberin getirene,
Vereyim kendisine...

“Yaltacuk” denen biri,
Çıkmış biraz ileri:
— İzin verirse Han’ım,
Gidip araştırırım.
Sağ veya ölü eğer,
Getiririm bir haber...

Bu yalancıya Beyrek,
Çok önceden bir gömlek,
Meğerse bağışlamış.
O, giymemiş saklamış.
Giderek bir ormana,
“Gömleği kana mana”
Batırarak getirmiş,
Bayındır’a göstermiş.
Demiş ki: — Yüce Han’ım,
Delili bu sultanım.
Öldürmüşler Beyrek’i,
İşte size gömleği!..

Gömleği gören beyler,
Yiğitler, alp erenler...
Orada tanımışlar,
Döğünüp ağlamışlar...
Yavuklu Banu Çiçek,
Kendi diktiği gömlek,
Gelince böyle kanlı,
Gitmiş başından aklı:
— Vay göz açıp gördüğüm,
“Gönül ile sevdiğim;”
Sahibi duvağımın,
Umuduydun başımın.
“Bir yastığa baş koyduğum,
Yoluna kurban olduğum...”
Ah Han Beyrek Han Beyrek,
Senin bu kanlı gömlek!..

Feryat figan ağlamış,
Tırnakla yüzün yırtmış...
Herkes umudu kesmiş.
Beyrek’i öldü bilmiş.
Baba ve anasına
Soyuna, atasına
“Apalaca yurduna”
Gelinine, kızına...
Feryatla figan girmiş.
Hapsi karalar giymiş.
Yaltacuk işte böyle
Amacına hileyle,
Biraz daha yaklaşmış.
Düğüne karar kılmış.

Kervancıyı Pay Püre,
Uzak yaban illere
Tembihleyip göndermiş.
“Haber getirin” demiş.
Onlar Bayburt’a gitmiş,
Çarşı, pazarda gezmiş.
Hisara yaklaşmışlar,
Görünce şaşırmışlar!
Sultanım o gün meğer,
Kâfirler şenlik eder.
Tüm ülkede düğünmüş,
Bayram gibi bir günmüş.
Yerlermiş, içerlermiş.
Beyrek’i de getirmiş,
Kopuz çaldırırlarmış.
Bamsı, çardaktan bakmış.
Gelenleri tanımış,
Sonra hisara çıkmış.
Haber sormuş saz ile,
Seslenmiş avaz ile:
“— Engin, havadar yerden”
Gelen kervancı senden,
Salur Kazan’ı sorsam,
Bir de anamla babam;
Soylu Oğuz ilinde,
Budak ve Korkut Dede,
Kara Göne, ile Dündar;
Ölü mü, sağ mı onlar?..
“Göz açıp da gördüğüm,
Gönül ile sevdiğim”
Banu Çiçek adaklım,
Hep onda kaldı aklım!
Evde mi, evlendi mi
Gelin olup gitti mi?
Bir haber söyle bana,
Başım kurbandır sana...

Kervancı sura bakmış,
Gözünden yaşlar akmış.
İşitince Banuy’u
Cevaplamış soruyu:
— Kazan Han, Kara Göne,
Yaş doldu gözlerine.
Aksakallı baban da,
Akbürçekli anan da,
Dede Korkut ve Dündar...
Hepsi esende, sağlar.
Yavuklun Banu Çiçek,
Seni beklerdi Beyrek.
O Yalancı Yaltacuk,
Zır deli, aklı uçuk,
Kara haber getirdi,
Öldüğünü söyledi!..
Oğuzlar kara giydi,
Yaltacuk çok sevindi.
Yavuklunu kaçığa,
Verdiler Yaltacuk’a.
Durum böyledir Beyrek,
Yastadır Banu Çiçek...

Haberi almış Beyrek,
Gözünden yaş dökerek
Kalkıp gitmiş zindana,
El atmış sarığına.
Kaldırıp yere çalmış,
Yiğitlere bağırmış:
“— Benim kırk arkadaşım,”
Alp erenler, gardaşım...
Kötü bir haber aldım,
Arkadaşlar yıkıldım!
Meğerse o Yaltacuk,
Deli ve aklı uçuk;
Yalan bir haber vermiş.
Öldüğümü bildirmiş!
Otağa figan girmiş,
Herkes karalar giymiş.
Düğüne mühlet koymuş,
Banu’yu alır olmuş...

Kırk yiğit tümü birden
Ayağa kalkıp yerden,
Sarığı yere çalmış,
Böğürerek ağlamış!..
Kâfirlerin beyinin,
Hisarın melikinin,
Bekâr bir kızı varmış.
Beyrek’e sevdalıymış.
Gelmiş onu görmeye,
Şöyle demiş Beyrek’e:
— Her gün güler, oynardın,
Neşelenir coşardın.
Bugün üzgünsün canım,
Sebebi nedir Han’ım?

Derinden ah çekerek,
Her şeyi demiş Beyrek.
Kız demiş: — Bak yiğidim,
Sana yardım edeyim.
Hisardan seni eğer
Yere indirsem gider,
Babana ve anana,
Kavuşup yavukluna,
Buraya geri gelip
Benim ile evlenip,
Alıp gidecek misin
Bana söz verir misin?

Beyrek demiş: — Gelirim.
İstersen and içerim!
Oğuz’a bir gideyim,
“Yer gibi kertileyim,
Okuma saplanayım,
Kılıçla doğranayım...”
Sağlık ile varırsam,
Banu’yu kurtarırsam,
Gelip alırım seni.
Bey kızı bekle beni...

Kız bir urgan getirmiş,
Sallandırıp indirmiş.
Beyrek yere inince,
Hamd ve şükretmiş önce.
Bir at sürüsü görmüş,
Ona doğru yürümüş.
Boz aygır içindeymiş,
Koşup Beyrek’e gelmiş.
Beyrek ata sarılmış,
Başını kucaklamış.
Ona övgüler demiş,
Sonra sıçrayıp binmiş.
Kalenin kapısına
Gelince ta yanına:

— Bre pis dinli kâfir!
Beni görmüştün hakir.
Ağzıma sövüyordun,
Domuz yediriyordun!
Allah bana yol verdi.
Otuz dokuz yiğidi,
Emanet ediyorum,
Oğuz’a gidiyorum.
Bir şey olsa birine,
On öldü bil yerine...

Kovalamış kırk atlı,
Beyrek olmuş kanatlı.
Girmiş Oğuz yurduna,
Rastlamış bir ozana.
Demiş ki: — Bre ozan,
Yolculuk ne taraftan?
Acele ediyorsun,
Nereye gidiyorsun?

Ozan demiş ki: — Beyim,
Dilim varmaz söyleyim!
Ölmüş meğer Han Beyrek,
Evlenir Banu Çiçek...
O düğüne giderim.
Ama çoktur kederim!

Beyrek demiş ki: — Ozan,
Hoşlandınsa şu attan;
Sana vereyim bunu,
Bana ver kopuzunu...

Alış-veriş yapılmış,
Beyrek kopuzu almış.
Babasının yurduna
Gelmiş hudut ucuna.
Görmüş ki birkaç çoban,
Taş toplayıp tarladan,
Yollara yığarlarmış.
Böğürerek ağlarmış!
Beyrek demiş: — Çobanlar,
Söyleyin bana canlar.
Bu ne iş arkadaşlar,
Niçin toplanır taşlar?
Taşı yoldan Oğuzlar,
Alıp dışarı atar...

Çobanlar demiş: — Yiğit,
Çekil, başımızdan git!
Haberin yoktur senin,
Bir oğlu vardı beyin.
On altı yıldır kayıp,
Bulamadık arayıp.
Yaltacuk derler biri,
Verdi kara haberi!
Beyimin adaklısı,
Yüzü al duvaklısı,
Yaltacuk’a varıyor.
Benim bağrım yanıyor!
Düğün alayı burdan,
Geçip, gidecek şurdan.
Onu salmayacağız,
Gelince vuracağız...

Beyrek demiş: — Çobanlar,
Helâl olsun tüm nanlar ...

Beyrek ordan ayrılmış,
Baba yurduna varmış.
Elinde su testisi,
Kapkara elbisesi...
Bakmış küçük bacısı,
Yüreğinde acısı.
Pınardan su alıyor.
“Beyrek!..” diye ağlıyor!
Bamsı çok hüzünlenmiş,
Boncuk boncuk terlemiş.
Bacısına seslenmiş,
Görelim neler demiş:
— Bacı ne ağlıyorsun,
Saçını yoluyorsun?
Ağabeyin mi yitmiştir,
Söyle nere gitmiştir?
Bağrın mı sarsılmıştır,
Yüreğin mi yanmıştır?
Şu karşı karadağlar,
Üstündeki pınarlar,
Tavla dolusu atlar,
Develerle katarlar...
Söyle bana kimindir?
Ağız dilden de, bildir.

Bacısı demiş: — Ozan,
Karşı dağı sorarsan,
Ağabeyim Bamsı’nındı.
Yiğit ve kahramandı.
Yaylası ıssız kaldı,
Otağı yağmalandı.
Katarla develeri,
Koyunu sürüleri,
Hepsi kaldı sahipsiz,
Deyiniz gördüyseniz.
“Beyrek” derdik ismine,
Rastladın mı kendine?
Yıkılmıştır dağlarım,
Kesilmiştir ağacım.
Sularım kurumuştur.
Kardeşim kaybolmuştur!
Ozan söyleme, çalma
Bana hiç soru sorma!..

Bundan vazgeçip Beyrek
Gidince yürüyerek,
Görmüş kızkardeşleri
Kara giymiş her biri.

Çağırmış ve söylemiş,
Bakalım neler demiş:
— Sabah kalkıp yerinden
Kara otağa giren,
Ak soyup, kara giyen
Feryat, figân eyleyen
Karasac ekmeğinden,
Tandırın yemeğinden,
Varsa veriniz bacım,
Yorgunum ve çok acım.
Üç günlük yoldan geldim,
Sizi gördüm, sevindim...

Kızlar yemek getirmiş,
Beyrek yemiş, bitirmiş.
Beyrek demiş ki: — Kızlar,
Canım kurban bacılar...
Varsa ağandan kalan
Şöyle eski bir kaftan,
Verin sadaka bana,
Sevap gelsin ağana.

Kaftanı getirmişler,
Beyrek’e giydirmişler.
Kolu koluna uymuş,
Bedenine oturmuş.
Kızlar onu süzmüşler,
Beyrek’e benzetmişler.

Biri demiş: — Ay ozan,
Nasıl uydu bu kaftan!
Gözlerin fersizleşmiş,
Kolların ince imiş.

Solmasaymış bileğin
Diyecektim: Beyrek’sin!
Kartal gibi süzüşün,
Salınıp yürüyüşün...
Beyrek’e çok benzersin.
Söyle ozan sen kimsin?..

Beyrek demiş içinden:
“Ne yapayım şimdi ben?
Beni bildi bacılar.
Öyle ise Oğuzlar,
Tanırlar bu kaftanla.
Gitmeyeyim bununla.
Kaftanı çıkarayım,
Gidip bir çul bulayım.
Kimmiş, dostum düşmanım
Hele gidip bakayım.”
Kaftanını sıyırmış,
Yere doğru fırlatmış:
— Şu kaftanı verdiniz,
Kafam, beynim yediniz!
Ne Beyrek kalsın, ne siz.
Başımdan çekiliniz!..

Bir deve çulu almış,
Delip boynuna takmış.
Oynatmışa benzeyip,
Düğüne gitmiş çekip.
Oğuzlar da toplanmış,
Güveyle ok atarmış.

Ok atınca Yaltacuk,
Beyrek demiş: — Domuzcuk!..
Elin kurusun senin,
Çürüsün bileklerin.
Güveylere ol kurban,
Seni yalancı oğlan!

Yaltacuk demiş: — Kavat!
Al yayımı sen de at.
Böyle söyleme bana,
Bir vurursam boynuna!..

Beyrek yayı alarak,
Yere atmış kırarak.
Yaltacuk sinirlenmiş.
— Bre durmayın! demiş.
Beyrek’in yayı var ya,
Verin şu yabancıya...

Beyrek yayını almış,
Bakıp bakıp ağlamış.
Demiş ki: — Beyler, Hanlar
Hani hedef Oğuzlar?
Aşkınıza çekeyim,
Hedefi devireyim!

Meğerse hedef Han’ım,
Bir yüzükmüş sultanım.
Tek atışıyla vurmuş,
Hedef göğe savrulmuş.
Beyler görünce bunu,
Alkışlamışlar onu.
Meğer Han seyredermiş,
Bir adamı göndermiş.

Çağırınca Kazan Han,
Yanına gitmiş ozan.
Selâmla baş indirmiş,
“Bağır basmış” ve demiş:
“— Darda kalanın arkası,
Han Uruz’un babası,
Amut Su’yun aslanı,
Karacuk’un kaplanı,
Bayındır’ın güveysi,
Türkistan’ın direği,
Yağız atın sahibi,
Biçârenin ümidi...”
Bugün erken sabahtan,
Kalkmışsın ey Kazan Han.
Ak ormana girmişsin,
Yaycığını eğmişsin.
Otağını kurmuşsun,
Geleni oturtmuşsun.
Selâm size sağ beyler,
Sol kolunda sol beyler.
İnançlılar eşikte,
Has beyler ise dipte...
Yiğidim, alp erenim
Dilerim Kazan Beyim,
Daim olsun şöhretin;
Kutlu olsun devletin...

Böyle deyince ozan,
Ona demiş Kazan Han:
— Deli deli söylersin,
Ne ister, ne dilersin?..

Beyrek demiş ki: — Han’ım,
İyice açtır karnım.
Şölen yerine varsam,
Karnımı bir doyursam...

Kazan demiş: — Bu deli,
Aklı noksandır belli.
İstemedi nimeti,
Geri tepti devleti!
Bırakınız da gitsin,
Ne dilerse eylesin...

Beyrek, şölene gitmiş,
Önce yemekten yemiş.
Kazanları devirmiş,
Hepsini tekmelemiş.
Yönelmiş kadınlara,
Haber gitmiş Kazan’a.
Kazan demiş: — Bırakın!
Nere isterse varsın...

Kazan’dan güç almış ya,
Davul ve zurnacıya,
Birer tekme sallamış,
Hepsini kovalamış.
Kopuzunu çalarak,
Kapıya oturarak,
Hatunları seyretmiş,
Burla çok öfkelenmiş...
Demiş ki: — Kavat oğlu!
Gezersin sağı-solu.
Böyle düşer mi sana,
Teklifsizce otağa,
Biz çağırmadan girdin?
Töremizi çiğnedin!..

Beyrek demiş: — Sultanım,
Biliyor Kazan Han’ım.
Söyledim Kazan Han’a,
O, izin verdi bana...

Burla demiş: — Madem sen,
Buyruk almışsın beyden,
Maksadın nedir söyle,
Ne işin var bizimle?..

Beyrek demiş: — Sultanım,
Şudur benim maksadım:
Gelin olan kız kalksın,
Ben çalayım, oynasın.

Demişler: “Deli ozan,
Kimseyi tanımadan
Gelmiştir yanımıza,
Bakmaz geline, kıza...
Kısırca Yenge kalk sen,
De ki işte gelin ben...”

Kısırca Yenge kalkmış,
Oynamaya başlamış:
— Çal haydi deli ozan,
Benim kocaya varan...

Beyrek çalmış sazını,
Yükseltmiş avazını:
— Kısır kısrağa binmem,
Savaşlara gidemem.
Çobanlar sana bakar,
Gözünden yaşlar akar.
“Onların yanına var,
Murad verecek onlar...”
Kısırca beni dinle,
İşim yoktur seninle.
Gelin olan kız kalksın,
“Kol sallayıp oynasın...”

Kısırca demiş: — Aman!
Beni tanıdı ozan...
Ayıplarımı saydı,
Nerden bildi, tanıdı!..

Boğazca Fatma kalkmış,
Oynamaya başlamış:
— Çal bre deli ozan,
Benim kocaya varan...

Beyrek kopuzu çalmış,
Bağırmaya başlamış:
— Derenin yanı evin,
“Barak, senin köpeğin.”
Otur Boğazca Fatma,
Boşuna beni yorma...
Gelin olan kız kalksın,
Kol sallayıp oynasın...

Boğazca Fatma demiş:
“Bu delide var bir iş!
Beni bile tanıdı,
Ayıplarımı saydı...”

Çaresiz Banu Çiçek,
Al kaftanı giyerek;
Kalkınca oynamaya,
Şöyle demiş ozana:
— Çal bre deli ozan,
Benim kocaya varan...

Beyrek kopuzu çalmış,
Bağırmaya başlamış:
— Ben buradan gideli,
Çokça kar yağmış belli.
“Han kızının evinde,
Halayık tükenmiş de
Maşrapla suya varmış,
Parmağın soğuk almış!”
Getirin kızıl altın,
Bu kıza tırnak takın.
“Han kızı ayıplıca,”
Seni neylesin koca!..

Böyle deyince Beyrek,
Çok kızmış Banu Çiçek:
— Bana bak deli ozan!
O saydığın ayıptan,
Ben de yoktur bir eser,
İşte sen de görüver...

Ak bileği sıyırmış,
Yüzüğü parıldamış.
Beyrek yüzüğü bilmiş,

Görelim ne söylemiş:
— Beyrek burdan gideli,
Kız sen oldun mu deli?
Döktün mü gözyaşını,
Yoldun mu hiç saçını?
Yırttın mı yanağını,
Attın mı nişanını?
Kocaya varıyorsun,
Yüzüğüm takıyorsun!
Benimdir altın yüzük,
Geri ver olmasın yük.
Onu ben taktım sana,
Yüzüğümü ver bana...

Banu burada demiş,
Görelim ne söylemiş:
— Tepelere çok çıktım,
Beyrek’imi aradım.
Yırttım al yanağımı,
Hep yoldum saçlarımı.
“Vardı gelmez yiğidim,”
Kayboldu Han Beyrek’im!
Beyrek’in armağanı,
Yüzüğün var nişanı.
Seninse yüzük eğer,
Nişanını deyiver...

Beyrek demiş: — Han kızı,
Oğuz eli yıldızı.
Boz ayğıra binmiştim,
Otağına gelmiştim.
Bir geyiği avladım,
Sizlere bağışladım.

Sen beni çağırmıştın,
Orda yarış yapmıştın,
At, ok, güreşte yendim,
Yanağını dişledim...
“Üç öptüm, bir ısırdım.”
Yüzüğü o gün taktım.
İşte benim o Beyrek,
Bildin mi Banu Çiçek?..

Böyle deyince Han’ım,
Kız tanımış sultanım...
Ayağına kapanmış,
Sevincinden ağlamış.
Atlayarak atına,
Beyrek’in babasına,
Giderek müjde vermiş.
Ona şöyle söylemiş:
— Yıkılmıştı dağların,
Çekilmişti suların.
Tay vermiyordu atın,
Gitmiyordu kervanın.
Kuzlamazdı akkoyun,
Müjde geliyor oğlun!..
“Kayın baba, kaynana”
Müjdeme ne var bana?..

Pay Püre demiş: — Gelin,
Ne tatlı söyler dilin!
Eğer doğruysa haber,
Canımı isteyiver...
Karadağ senin olsun,
Pınarı içmen olsun.
Develerim katarla,
Koyunlarım ağılla,
Halayığım, cariyem,
Param, altınım, akçem...
Otağım, gölgeliğim,
Hepsi senin gelinim...

Bu sırada Kazan Han,
Haber almış olaydan.
Beyrek’i alıp gelmiş.
Pay Püre’ye söylemiş:
— Pay Püre müjde sana,
Bak kavuştun oğluna!..

Pay Püre demiş: — Han’ım,
Ben nasıl inanayım?
Bilirsin ağlamaktan,
Oldum gözden, ayaktan...
Parmağını kanatsın,
Mendiline damlatsın,
Ben gözüme süreyim,
Açılırsa bileyim...

Beyrek, az kan akıtmış
Mendiline damlatmış.
Silince mendiliyle,
Allah’ın kudretiyle,
İki gözü açılmış!
Feryat figân ağlamış:
— Kılıcımın kabzası,
Şu gönlümün sevdası,
“Gelinimin çiçeği,”
Gözlerimin bebeği,
Evdeşimin serveti,
Tutan belin kuvveti,
Oğuz’un sevileni...
Çok şükür buldum seni...

Yaltacuk işitince,
Kaçıp gitmiş sessizce.
Beyrek ardına düşmüş,
“Dana sazına sürmüş.”
Gizlenip bir yerinde,
Kayıp olmuş içinde.
Beyrek çakmak istemiş,
Sazı ateşe vermiş.
Çıkıp gelmiş Yaltacuk,
Sanki küçük bir çocuk.
Ayağına kapanmış,
Yalvararak ağlamış.
Beyrek de bağışlamış,
Oradan uzaklaşmış...

Kazan demiş: — Gel Beyrek,
Bekliyor Banu Çiçek.
“Tatlıya bağlandı iş,
Var da murada eriş...”

Beyrek demiş ki: — Han’ım,
Esir arkadaşlarım!
Çıkmayınca hisardan,
Bahsetmeyin murattan...

Ata binmiş Kazan Han,
Yiğitler, arkasından.
Rüzgâr gibi esmişler,
Bayburt’u çevirmişler.
Abdest alarak suyla,
İki rekât namazla,
Allah’a yalvarmışlar,
Muhammed’i anmışlar...
Çalınmış tunç borular,
Gümbür gümbür davullar...
“Kıyamet savaş olmuş,”
Meydan kan ile dolmuş.
“Kâfire kıran girmiş,”
Tümü kılıçtan geçmiş.
Beyrek zindana girmiş,
Yoldaşları esenmiş...
Yıkmışlar kiliseyi,
Yerine bir camiyi,
Yapıp tamamlamışlar,
Ezan da okutmuşlar.
“Kızların güzelinden,
Kumaşın temizinden”
İşlenmiş elbiseler,
Kaftanlar ve cüppeler,
Bayındır’a hisseler...
Ayırarak seçmişler.
Melik kızını Beyrek,
Atına bindirerek
Oğuz İle gelmişler,
Ak otağa girmişler.
“Her biri kırk yiğidin,
Oğuz’dan almış gelin.”
Kırk gündüz ve kırk gece,
Toy yapılmış güzelce...

Korkut Dede gelince,
Destan demiş dilince:
— Bu Oğuzname Han’ım,
Bamsı’nındır sultanım.
Duâ edeyim Han’ım,
Kabul etsin Allah’ım.
Dağların yıkılmasın,
Suların kurumasın.
Aksakallı babanın,
Akbürçekli ananın,
Mekânı cennet olsun,
Mezarına nur dolsun.
“Gardaştan ve oğuldan,
Ahir vakti imandan,”
Ayırmasın ol Settar,
Amin deyin Oğuzlar!..
“Amin amin diyenler,
Hak yüzünü görsünler.”
Günahımız silinsin,
Toplansın ve derlensin.
“Muhammed Mustafa’nın,
Yüzü suyuna O’nun”
Bizleri bağışlasın,
Esirgesin, saklasın.

Ahmet KARAASLAN
28/06/2000 - Kayseri



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın öyküsel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aslan Postu Giyen Eşek
Yanlışı Kazımak...
Gözüne Atacaksınız... (Nasrettin Hoca Fıkrasından)
Tarladaki Hazine )
Köse Dağı (Türk Halk Masallarından Şiirlerim)
Duha Koca Oğlu Deli Dumrul (Dedekorkut Destanı"ndan)
Kurt İle Kuzu (Lafontein Masallarından)
Anadolu Efsanesi (Türk Halk Efsanesinde)
Kibritçi Kız (Dünya Çocuk Masallarından)
Mukaddime (Dedekorkut Destanı Önsözünden)

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kazan Öldü! (Nasrettin Hoca Fıkrasından)
Begil Oğlu Emren"in Destanı
Tahta Çanak
Köylü Kızı (2)
Uşun Koca Oğlu Segrek Destanı
Cırcır Böceği
Öküz İle Pire (La Fontaine Masallarından Şiirleştirdiklerimden)
Erciyes’ Ten Başbuğ’a
Konuşan Kaval
Köylü Kızı (1)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı [Öykü]
Hasta Ziyareti [Öykü]
Aslan Dövmesi (Mevlâna Hikâyesinden) [Öykü]


Ahmet KARAASLAN kimdir?

Emekli öğretmen. Şiire duygusal, gurbet, kahramanlık, yurt temalı olarak başladım. Nasrettin Hoca'nın fıkralarını, Mevlâna'nın hikâyelerini, halk masallarını ve hikâyelerini şiirle anlatmaya devam ederken; bir arkadaşımın hatırlatmasıyla DEDEKORKUT hikâyelerinin tümünü aslına uygun, kişi yer ve zamana bağlı olarak anlattım. Bu tür çalışmalarım devam etmektedir.

Etkilendiği Yazarlar:
En çok etkilendiklerim halk şairleridir.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet KARAASLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.