..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Destan > Ahmet KARAASLAN




22 Kasım 2010
Dirse Oğlu Boğaç Han Destanı  
Dedekorkut Destanlarından Şiirleştirdiklerim

Ahmet KARAASLAN



:AIBC:

Kam Gan oğlu Bayındır
O, yüce bir soydandır.
Herkesi davet etmiş,
Büyük ziyafet vermiş.
Bolca kurban kestirmiş.
Beylere şöyle demiş:
— Üç ayrı renkli otağ,
Kızıl, kara bir de ağ;
Meydana kurulacak,
Oğuzlar çağrılacak.
Dağ gibi et yığınız,
Bolca kımız sağınız.
Hiçbir çocuğu yoksa
Evlatlardan mahrumsa,
KARA OTAĞI verin.
KARA KEÇEYİ serin,
KARA ETTEN yedirin...
Beğenip yerse yesin,
Yemezse çekip gitsin!
Evladı olmayana,
Acınmayacak ona!
Hakk beddua etmiştir.
Kısmetini kesmiştir.
Biz de lânet ederiz,
Yüzüne de söyleriz.
Erkek ise çocuğu,
Ağ otağa konuğu.
Tek kızı olanları,
Kızıla al onları...

Bayındır böyle demiş,
Beylere emir vermiş.
Gelmiş Oğuz Beyleri,
Şenlenmiş şölen yeri.
Kırk yiğitle Dirse Han,
O gün erken sabahtan
Atını süre süre,
Göğsünü gere gere
Şölen yerine gitmiş;
Başlamadan yetişmiş.
Meğerse Dirse Han’ın
Vah o bahtı karanın,
Yokmuş bir tek evladı!
Kırık kolu, kanadı...
Yerini göstermişler,
Ona şöyle demişler:
— Buyurdu Bayındır Han,
Hiç evladı olmayan
Kara otağa girsin,
Kara yahniden yesin.
Kara keçe serilsin,
Başka şey verilmesin.
Beğenip yerse yesin,
Yemezse çekip gitsin.
Emir böyle Dirse Han,
Buyruk yüce makamdan...

Dirse demiş onlara:
— Söyleyin Bayındır’a
Var mı bir eksik yanım,
Kimden geri kalırım?
Sofram mı dolup taşmaz,
Kılıncım mı çalışmaz?
Kalkınız yiğitlerim,
Obamıza dönelim.
Bu durum ya hatundan,
Değilse Dirse Han’dan...

Dirse gelmiş evine,
Şöyle demiş eşine:
— Beri gel başım bahtı,
Gel hele gönlüm tahtı.
Yürüyen selvi boylum,
Kara saç, ak topuklum.
Yay gibi çatma kaşlım,
İnci diş, dar ağızlım…
Gel hele badem gözlüm,
Tatlı dil, şirin sözlüm.
“Düvleğim yemişim”
Kadınım, güzel eşim.
Duy bugün neler oldu,
Yürek delindi, kopdu!
Bizi de Hakk Tealâ
Kavuştursa oğula...
“Han kızı şimdi senin,
Oyayım mı gözlerin!
Başını da gövdenden
Ayırsam mı şimdi ben!
Müthiş gazap etsem mi?
Al kanını döksem mi?
Evlatsız koydun beni,
Tez söyle sebebini...”

Hatun demiş: — Dirse Han,
Sebebi yok, Allah’tan.
İncinip söz söyleme,
Boşa gazap eyleme.
Var git ala çadır kur,
İç-Dış Oğuz’a duyur.
Borçluyu kurtar borçtan,
Açlar doyur kurbandan.
“Alırsan hayır duâ,”
Kavuşursun oğula...

Dişi ehlinin sözü,
Yakıp kül etmiş özü.
Bir şölen tertiplemiş,
Çokça kurban kestirmiş.
Tepe gibi et yığmış,
Göl gibi kımız sağmış.
Tüm Oğuz’u çağırmış.
Borçluları kurtarmış,
Hayır duâlar almış...
Aradan geçmiş zaman,
Oğlan doğmuş hatundan.
Büyümüş ve gelişmiş,
On beş yaşına girmiş.
Oğlan, köy meydanında
Arkadaşlar yanında
Oyuna başlamışlar.
Epeyi oynamışlar.
Bayındır’ın boğası,
Hele o, kahrolası!
Çocukların yanına,
Çıkagelmiş meydana.
Oğlanı bırakarak,
Hepsi kaçmış korkarak.
Boğa güçlü, azgınmış
Hem de çok saldırganmış!
Bir toslamış oğlana.
Oğlan onun alnına,
Yumruğunu dayamış.
Böylece çok savaşmış.
Geçmiş de hayli zaman
Ne boğa ne de oğlan,
Birisi yenilmemiş.
Oğlan şöyle söylemiş:
“Bir dama vursam direk,
Olur ona bir destek.
Desteği giderirsem,
Yumruğumu çekersem,
Yıkılıp düşer boğa,
El atarım bıçağa.
Boğazını keserim,
Bu azgını yenerim...”
Yumruğunu gidermiş,
Boğa da tökezlemiş.
Çıkarmış bıçağını,
Hemen kesmiş başını.
Gelmiş Oğuz beyleri,
Demişler: — Oğuz eri,
Azgın boğayı yendin!
Şimdi isimi hak ettin.
Dedemkorkut nerede?
Çağırınız gelsin de
Götürsün babasına,
Bir ad koysun oğlana.
Ona beylik istesin,
Kılıçla, taht dilesin...

Dede almış oğlanı,
Bularak Dirse Han’ı:
— Hey Dirse Han, Dirse Han
Senin yiğit bu oğlan,
Boğa ile cenk etmiş;
Onu alt edip yenmiş.
BOĞAÇ koydum adını,
ALLAH versin yaşını.
Erdemli Boğaç Han’a
Sen de beylik ve ona.
Boynu uzun cins atlar,
Sürü sürü koyunlar,
Kızıl tüylü develer,
Altın başlı otağ ver...

Dirse Han babasından,
Beylik almış Boğaç Han.
Dirse’nin kırk yiğidi,
Göstermiş hasedini.
Demişler: — Boğaç Han’ı
Gelin biz bu oğlanı,
Dirse Han’a diyelim
Ona düşman edelim.
Hayattayken bu oğlan,
Bizi sevmez Dirse Han.
Ölürse hürmetimiz,
Sevgimiz, izzetimiz
Dirse Han’ın yanında
Çoğalır da artar da...

Gitmişler Dirse Han’a
Şöyle demişler ona:
— Bilir misin Dirse Han,
Hayırsız çıktı oğlan!
Dilimiz de varmıyor,
Ama o, uslanmıyor.
Maksuduna ermesin,
İyi günler görmesin!
Karşı geldi töreye,
Aksakallı dedeye
Küfredip, sövdü, saydı...
Nice masuma kıydı!
Akbürçekli kadının,
“Oğuz’un anasının
Sütünü çekip döktü,”
Gelinlere göz dikti...
“Ava çıktı habersiz,
Şarap içti izinsiz.
Anasına söyledi,
Sana da kast eyledi.”
Ala Dağ, akan sudan
Duyarsa Bayındır Han,
Sana çok gazap eder.
Belki kelleni keser!
Büyük ayıptır sana,
Bir ders ver bu oğlana.
Olmasın böyle oğul!
Onu öldür de kurtul...

Dirse Han çok şaşırmış,
Dövünerek ağlamış.
Demiş ki: — Öldüreyim...
O evladı neyleyim!
Alıp gelin yanıma,
Tak eyledi canıma.

Demişler ki: — Dirse Han,
Çok inattır bu oğlan.
Sözümüzü dinlemez,
Bizlere hiç güvenmez.
Doğrul hele yerinden,
Seçip yiğitlerinden,
Yola düş, ona uğra
Al da götür dağlara.
Dağlarda avlanırken,
Geyiği kovalarken
Oğlun daha sezmeden,
Ok atarak öldür sen...

Namertlere inanmış,
Bu yalana aldanmış.
Oğlu ile Dirse Han,
Ava gitmiş sabahtan.
Namertlerin birkaçı,
Çevirerek Boğaç’ı:
— Der ki Dirse Han baban;
Geyikleri Boğaç Han,
Kovalasın, getirsin
Önümde tepelesin.
Av yapışın göreyim,
Kıvanıp, sevineyim...

Boğaç Han çok sevinmiş.
Kendi kendine demiş:
“Babam benle öğünsün,
Neler yaparım görsün.
Ok atışıma baksın,
Düşmanlarım çatlasın...”
Geyiği kovalarmış,
Kayalardan atlarmış,
Dirse’ye getirirmiş,
Önünde tepelermiş.

Fesatlar, Dirse Han’a
Demişler: — Bak oğluna!
Geyiği getiriyor,
Önünde tepeliyor...
Oku sana değecek,
Böylece öldürecek!
O, seni öldürmeden
Okunu at haydi sen,
Kurtul rezil oğlundan,
Hayırsız Boğaç Han’dan...

Dirse ok ve yayını,
Alıp sürmüş atını.
Nişan almış, fırlatmış.
Boğaç’tan kan fışkırmış!
Oğlan yere düşünce,
O da dönmüş sessizce.
Dirse Han’ın hatunu
Düşünerek oğlunu,
İlk avına bir şölen,
Tasarlamış zihninden.
Gitmiş Han’ın yanına.
Bakınca suratına,
Kara bağrı sarsılmış,
Yüreği parçalanmış!
Boğaç, yokmuş ortada
Görememiş yanında.
Kocasına seslenmiş,
Ona şöyle söylemiş:
— Beri gel başım bahtı,
Siz giderken sabahtı.
Anacığımın sevgisi,
Han babamın güveysi…
Göz açıp da gördüğüm,
Bu ne biçim kördüğüm!
“Atlandın ava gittin,
İki vardın, bir geldin!”
Nerede Boğaç Han’ım?
Ona kurban olaydım...
Yaman seğriyor gözüm,
Yandı, kül oldu özüm!
“Dervişlere adadım,
Kuru çaya su saldım.
Açlar görüp yedirdim,
Çıplakları giydirdim.
Tepe gibi et yığdım,
Göl gibi kımız sağdım,
Oğul buldum dilekle.”
Onu bin bir zahmetle,
Büyütüp yetiştirdim,
Büyük çileler çektim.
Dirse Han söyle bana,
Neler oldu oğluna?
“Kayadan mı uçurdun,
Sulara mı kaptırdın?
Kara dinli kâfire,
Kurda, kuşa verdinse
Söyle bana Dirse Han!”
Haber ver ki oğlumdan,
“Han babama varayım,
Bolca asker alayım.”
Düşmana saldırayım,
Alayını kırayım!
Yenime kan silmesem,
Kol, but ile düşmesem,
Düşüp de ölmeyince,
Bağrım delinmeyince,
Dönmem oğul yolundan…
Söyle bana Dirse Han!
Yıllar sonra bulduğum,
Ah yiğit yavrum, oğlum!
Oğlumdan haber bana,
Başım kurbandır sana...

Dirse, cevap vermemiş,
Hatun geri çekilmiş.
Atını çekip binmiş,
Kızlarla dağa gitmiş.
Bakmış yüksek bir yerden,
Büyük Dere içinden,
Kuzgun iner, çıkarmış,
Karga konar, kalkarmış.
Al kanların içinde,
Boğaç yatarmış yerde!
Gelmiş boz atlı HIZIR,
Yanında olmuş hazır.
Demiş: — “Korkma aslanım,
Boğaç’ım yiğit Han’ım.
Bakma akan kanlara,
Öldüremez bu yara.
Haber gitse anana,
Bir dem gelse yanına,
Sütüyle dağ otundan,
Merhem olursa ondan,
Yarana iyi gelir,
Çabucak iyileşir.”

Demiş kaybolmuş hemen
Anası at üstünden
İnip, gelmiş yanına.
Ağlayarak oğluna:
“— N’oldu alkan bürümüş!
Gözünü uyku örtmüş.
Emaneti Allah’ın,
Seyranda tatlı canın…
Can var mı öz gövdende,
Oğul bir haber de de?
Akmaz olsun suların,
Yeşermesin otların,
Taş olsun geyiklerin,
Ötmesin kekliklerin”
Kazılık Dağı senin!
Boğaç Han’ı neyledin?
“Şu gövdeni kim deldi,
Kaza nereden geldi?”
Bu başım kurban sana,
Oğul haber ver bana...

Boğaç gözünü açmış
Başını da kaldırmış.
Anasına seslenmiş,
Ona şöyle söylemiş:
— Beri gel Akbürçeklim,
Al yanağı çiçeklim.
Akça sütün emdiğim,
Canım kadar sevdiğim.
Bedduâ etme dağa,
Başlama ağlamağa.
Günahı yok ki dağın,
Bu suç benim babamın!
Anam ağlama bana,
Çok şükür Yaradan’a...
Boz Atlı HIZIR geldi,
Merhemini söyledi.
Dağ otlarıyla sütün,
Merhem yaparak sürün.
Bu yara öldürmezmiş,
Hakk Teâlâ böyle demiş...

Kızlar otu toplamış,
Anne sütünü sağmış.
Yarasına sürmüşler,
Alarak götürmüşler.
Aradan geçmiş zaman,
İyileşmiş Boğaç Han.
Bunu duyan namertler,
Toplanıp düşünmüşler:
“Dirse oğlunu görse,
Neler yaptık bilirse,
Sağ koymaz tekimizi!
Öldürür hepimizi.
O, bunu işitmeden
Gelin hepiniz birden
Onu yakalayalım.
Boynundan bağlayalım.
Oğuz İl’den çıkalım,
Kâfirlere satalım...”

Dirse Han’ı tutmuşlar
Urganla bağlamışlar.
Esir olmuş Dirse Han,
Götürmüşler Oğuz’dan.
Dirse Han’ın hatunu,
Meğer işitmiş bunu.
Gitmiş Boğaç Han’ına,
Şöyle demiş oğluna:
— Ay oğul, canım oğul
Kalk da yerinden doğrul.
Ay oğul neler oldu!
Yer sarsıldı, oyuldu...
Yok idi yurtta düşman,
Esir gitti Dirse Han!
Babanın kırk namerdi,
Kocamı esir etti.
Ak elleri bağlıdır,
Boynunda urgan vardır.
Namerdin darbesinden,
Kan çıktı ak etinden.
Ne yatarsın ay oğul?
Haydi, yerinden doğrul!
Yiğitleri al da git,
Öz babana yardım et.
O, sana kıydı ama
Onu düşmana koyma.
Bağlı gider Dirse Han.
Boğaç, o senin baban...

Gözü yaşlı Boğaç Han,
Hemen kalkmış yataktan.
Dört yana haber salmış,
Yiğitleri toplamış.
Atlayarak atına,
Sarılmış mızrağına.
Yardıma babasına,
Koşup gitmiş ardına...

Kırk namert bir ormanda,
Dirse Han yanlarında,
Mola verip durmuşlar
Dirse’yi bağlamışlar.
Al şaraptan içerek,
Bağırarak, gülerek
Bir hayli eğlenmişler.
Boğaç Han’ı görmüşler,
Yaklaşınca bilmişler.

Demişler: — Babasını
Tutuklu Dirse Han’ı,
Kurtarmaya gelmiştir.
O, nereden bilmiştir?
Oğlanı da tutalım
Onu da bağlayalım.
Kâfirlere satalım
Tamamen kurtulalım.
Bunlar ölmeden bize
Hayat yok birimize.
Mümkün değil yaşamak,
Saldıralım kalkarak...

Meğer baba Dirse Han,
Habersizmiş oğlundan.
Kırk namerde seslenmiş,
Onlara şöyle demiş:
— Çözünüz bağlarımı,
Bana verin sazımı.
Size zarar vermeden
Döndüreyim onu ben.
Bırakın o yiğidi,
Size bir şey etmedi.
Beni alıp götürün,
İsterseniz öldürün...

Dirse Han’ı çözmüşler,
Kopuzunu vermişler.
Han, sazını çalarak
Haykırmış ağlayarak:
— Ay yiğit soylu yiğit,
Dön evine geri git.
Boynu uzun cins atlar,
Sürü ile koyunlar,
Altın başlı otağlar,
Aksakallı babalar,
Kızıl tüylü develer,
Akbürçekli gelinler,
Dirse Han gibi beyler...
Giderse benim gider.
Neyin var ki içinde?
Varsa bana söyle de,
Savaşıp, vuruşmadan,
Bir damla kan akmadan,
Alıp vereyim sana.
Yiğit dön git vatana.
Oğlumu öldürmüşüm,
Ben o günde ölmüşüm!..

Boğaç Han cevap vermiş,
Bakalım ne söylemiş:
— Boynu uzun cins atlar,
Sürü ile koyunlar,
Altın başlı otağlar,
Aksakallı babalar,
Kızıl tüylü develer,
Tümü senin gidenler...
Gidenlerin içinde,
Payım vardır benim de.
Eli, kolları bağlı
Yüreciği yaralı,
Versinler Dirse Han’ı,
O, Oğuz’un aslanı!
Kırk namerde bırakmam,
Ey Dirse Han, ey babam!

Boğaç işaret etmiş,
Yiğitler çıkıp gelmiş.
Namertleri yenmişler,
Birçoğunu kesmişler.
Boğaç Han, babasını
Kurtarıp Dirse Han’ı.
Alıp Oğuz’a gelmiş.
Bayındır müjdelenmiş.
Han, buna çok sevinmiş.
Boğaç’a beylik vermiş,
Dedekorkut gelince
Destan demiş dilince:
— Geldi ve geçti onlar.
Kondu göçtü kervanlar.
Ecel onlara erişti,
Canları yer gizledi.
Ah dünya fani dünya
Ne İsa ne Musa’ya,
Kimseye yâr olmadı
Süleyman’a kalmadı.
Gidimli tüm gelenler,
Canlılar ölümlüler...
Kara ölüm geçit versin,
Hakk medet eriştirsin.
Duâ edeyim Han’ım,
Kabul etsin Allah’ım.
Dağların yıkılmasın,
Suların kurumasın,
Ağacın kesilmesin,
Kılıncın çentilmesin,
Atın sendelemesin,
Rabbim muhtaç etmesin.
Akbürçekli ananın,
Aksakallı babanın,
Cennet olsun mekânı.
Bayındır Hanlar Han’ı.
Çırağın yanar olsun,
Yüce Allah dost olsun.

11/02/2000 – KAYSERİ
Ahmet KARAASLAN





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın destan kümesinde bulunan diğer yazıları...
Begil Oğlu Emren"in Destanı
Uşun Koca Oğlu Segrek Destanı
Erciyes’ Ten Başbuğ’a
Kan Turalı Destanı

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kazan Öldü! (Nasrettin Hoca Fıkrasından)
Aslan Postu Giyen Eşek
Yanlışı Kazımak...
Gözüne Atacaksınız... (Nasrettin Hoca Fıkrasından)
Tarladaki Hazine )
Köse Dağı (Türk Halk Masallarından Şiirlerim)
Tahta Çanak
Duha Koca Oğlu Deli Dumrul (Dedekorkut Destanı"ndan)
Kurt İle Kuzu (Lafontein Masallarından)
Köylü Kızı (2)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı [Öykü]
Hasta Ziyareti [Öykü]
Aslan Dövmesi (Mevlâna Hikâyesinden) [Öykü]


Ahmet KARAASLAN kimdir?

Emekli öğretmen. Şiire duygusal, gurbet, kahramanlık, yurt temalı olarak başladım. Nasrettin Hoca'nın fıkralarını, Mevlâna'nın hikâyelerini, halk masallarını ve hikâyelerini şiirle anlatmaya devam ederken; bir arkadaşımın hatırlatmasıyla DEDEKORKUT hikâyelerinin tümünü aslına uygun, kişi yer ve zamana bağlı olarak anlattım. Bu tür çalışmalarım devam etmektedir.

Etkilendiği Yazarlar:
En çok etkilendiklerim halk şairleridir.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet KARAASLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.