Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Saat 08.20 de çıkıyor evinden. Çıkmadan annesinin yaptığı kahvaltıyı yapıyor her sabah. İş yerindeki arkadaşların böyle bir anneye sahip olduğu için imreniyor, bir kısmı ise ‘sabah sabah yenir mi o kadar şey’ diyerek burun kıvırıyor. 08.25 te servis alıyor kapıdan. Yaklaşık 15 dakika sürüyor iş yerine ulaşmaları. Büyük bir şehirde yaşıyor ama neyse ki iş yerleri trafik muammasının içine düşmüyor. Bu yüzden en azından bu stresten uzakta. Onca düşüncesi içerisinde buna sevinemiyor yinede. İçine düştüğü muğlak, kemiriyor içini ve ne zaman bitecek, bu karanlığı ne bitirecek bilmiyor. Sadece bekliyor. Neyi beklediğini bilmeyerek. 09.00 da monoton olarak iş başı yapıyor. Ofis hayatına alışması başta zaman alıyor. Alışık olmadığı bu düzen zorluyor başta onu. Hayallerindeki iş değil bu. Daha çok sevdiği ve haz aldığı bir işte çalışmak isterdi eğer tercih yapması konusunda zorlanmasaydı. Ne çok imreniyor hobisini ya da uğraşını meslek haline getiren insanlara. Hem işlerini yaşıyorlar hem de geçindiriyorlar kendilerini. Ruhu da bedeni de doyuyor insanın. İçleniyor böyle düşüncelere düşünce aklı. Oturduğu masada, karşısında monitörle bakışıyor gün boyu. Gülüyor. Eğleniyor gibi gözüküyor. Konuşuyor. Şakalar, espriler yapıyor. Zamanı geçirmeye, üzerine giydirilen mecburiyet elbisesini taşımaya çalışıyor. Zorlanıyor ama fark ettirmemek için de elinden geleni yapıyor. Ancak çabaladıkça karanlığa doğru çekiliyor ruhu. Tarifsiz bir çekip gitme, kaybolma, kaçma, yitme duygusuyla doluyor aniden içi. Durup dururken ağlıyor bazen. Kaldıramıyor omuzları omuzuna yüklenen modern insan görüntüsünü ve yaşantısını. İçi kalkıyor, midesi bulanıyor. Bu sahtelik, bu sahte ilişkiler, bu para hırsı anlamsız geliyor. Hayatı anlamlı kılan şeylerin yerini bunların alması boğuyor onu, boğazına yapışıyor düşünceler. Nefessiz kalıyor. Saat 12.00. yemeğe çıkıyor rol modellerine uyarak. Rolünü benimsiyor artık. Öyle ki karnı saat yemek saatini gösterdiğinde acıkmaya başlıyor bir süre sonra. Fizyolojik saati bile uyum sağlıyor uymak istemediği ama zorla uyduğu düzene. Yemek yerken bile kurtulamıyor etrafını sarmalayan sahteliklerden. Düşünüyor, ne kadar gerçek gülüyor ki bu insanlar. Dediklerinin kaçına kendileri inanıyor ki acaba? Boşluk. Dibi gözükmüyor. Saat ücreti biraz daha fazla bir iş bulsalar ne aralarında tanışıklık ne de muhabbet kalacak, biliyor. Mecburi çıkar ilişkisi dedikleri bu. Rol arkadaşına uymalısın. Yoksa sahneniz ve oyununuz kötüleşir. Sizden daha az iş yapıp daha çok para kazanan, üzerinizde emir yetkisi bulunan insanlar memnun kalmazlar bu durumdan. Hemen sorgularlar. Bir sürü yapay sorunun olur kendinkiler yetmezmiş gibi. Gerek yok buna. İş elbiseleriyle oyununa katlanıyor bu yüzden. Boynunda kravat, üstünde ceket, ütülü pantolon, boyalı pabuç. Traşlı yüz, taralı saçlar. İşte günümüz modern toplum ücretli kölesi. Tanışmayı denemelisiniz. 17.30. gün akşamı rahminde büyütmüş, doğurmak üzere. Bitmeyen işler, masanın her daim üstünde. Bitirilmeyi bekliyorlar. Yarın. Bir sonraki gün. Günün en kıymetli saatlerini kendisi için bir faydası olmayan işleri halletmekle geçirip daha rahat yaşamak için çalışmaya alışamayan insan kaygısını bilmez ki bu dosyalar. Cinayet kanıtlarıdır işte bunlar. Masum insanları katleden asıl suç aletleri bunlardır, kimse bilmez. Bilemez. Her şey kılıfına uydurulmuştur çünkü. Düzen budur. Düzen değişmedikçe, düzülen hep aynı kalacaktır.. Akşam yemeğini anne hazırlıyor. Evlat iştahsızlıkla tüketiyor. Anne umutlu evladından. Evlensin, torun büyütsün, kendisine bir torun versin istiyor. Yaşı geçiyor çünkü. Hem kendisinin hem oğlunun. Okuttu, yetiştirdi, askere yolladı. İş güç sahibi etti. Komşularına övünerek bahsedebileceği bir konuma getirdi evladını. Bir torun onun en büyük hakkı ona göre. Bekliyor bunu. İstiyor ki bir gün oğlu gelsin ‘anne bir kız var’ desin. İçinde heyecanla bekliyor o günü ama evladını tanımıyor. Evladı karanlığın içinde siyaha boyalı, giderek kararıyor. Köreliyor. Bilmiyor yaşlı kadın. İş günü. Öğle tatili. Yemek yemiyor. Rol arkadaşları dışarıda onsuz oynuyorlar oyunlarını bu sefer. Masasında oturmuş sessizliğin içinde soluyor kuru havayı. Elinde kalemtıraş, vidasını söküyor. Jiletini çıkarıyor. Düşünüyor akılını kurcalayan tüm kılçıkları. Nerde olmak isterken nerede, ne yapmak isterken ne yapıyor. Öğle yemeği olarak yiyor kendini yavaş yavaş. Kravatını gevşetiyor. İş elbisesinin yani gömleğinin kolunu kıvırıyor. Bileğine koyuyor işaret parmağını. Kalbini dinliyor, duyumsuyor. Kendini inkar ediyor kalbi. ‘yaşamıyorum diyorsun ama yaşıyorsun işte’ diyor damarı. Sinirleniyor buna çocuk gibi. ‘yalancı’ deyip bir çizgi atıyor jiletle damarına. Karanlığı kızıla dönüyor ansızın. Başını masaya koyuyor, kolunu sarkıtıyor aşağıya doğru. Karşısındaki dolaba yansıyan yüzününü seyrediyor bir süre. Bakışlarına dalıyor sonra. Uyumaya başlıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |