..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > funda kipural




27 Kasım 2010
Lan İsmail!  
funda kipural
Dışarıda yani sokağın dışında bu kadar korkunç ne olabilirdi ki, hiç anlam verememiştim. Tamam biz fakirdik. Başka insanların bize Çingene dediklerini de işitmiştim büyük ağabeylerden...


:BBFE:
¬¬¬¬¬¬Güneş bizim sokağı hiç aydınlatmaz. Çünkü biz loşluğu severiz. Karanlık bizim evimiz gibidir. Kendimizi daha rahat hissettiğimiz, daha bir kendimiz olduğumuz yerdir karanlık. Yine de bazı zamanlar aydınlık istemiyor değil insan. En azından biraz deniz kokusu ve şöyle pırıl pırıl güneşin altında biraz dinlenmek fena olmazdı. Ama ne mümkün efendim! Her şeyden önce buna koşullarımız izin vermez. Hadi koşullar izin verdi diyelim bu defa diğerleri bundan rahatsız olur. Hani şu dana jambonla beslenip, pazar sabahları köpeklerini yürüyüşe çıkaranlar. Adamın suratına öyle bir bakarlar, öylesine tiksinirler ki; bunu bakışlarıyla gayet iyi ifade ederler. O yüzden güneşin aydınlatmadığı bu sokağın ötesine gitmek için karanlığı beklemek şart.

Dün gibi hatırlıyorum, daha küçücük bir oğlanken bir gün yine bütün gün aynı sokakta dönüp dolanmaktan sıkılıp anneme sorular yağdırmıştım. Tabi karanlık çökünce de sokağın dışına çıkamıyordum daha. Anneme gayet kızgın ve hatta biraz da kırgın bir ifadeyle sordum “neden bu sokaktan başka sokağa gidemiyorum, orada daha güzel oyunlar var diyorlar ama” zavallı anneciğim varlıklarından hiç korkmayacağım öcülerle geçiştirmeye çalışmıştı beni. Oysa ben öcülerden o zamanlar da korkmazdım.

Bizim bakkalın oğlu Metine bir gün dedim ki;

-Lan Metin!
-Ne?
-Hadi gel gidelim.
-Nereye be?
-Dışarı.
-Dışardayız ya oğlum. İsmail sen iyice üşüttün be!
-Oğlum öyle değil. Sokağın dışına gidelim diyorum sana, hiçbir şeyden de anlamıyorsun yahu.

Metin koşarak benden uzaklaşmıştı. Dışarıda yani sokağın dışında bu kadar korkunç ne olabilirdi ki, hiç anlam verememiştim. Tamam biz fakirdik. Başka insanların bize Çingene dediklerini de işitmiştim büyük ağabeylerden. Geceleri dışarı gidiyorlardı ve bir sürü eşyayla dönüyorlardı. Demek ki dışarıda bir sürü güzel şey vardı. Kot pantolon bile vardı. Bir keresinde Memduh dayının kızı Aliye anneme “Safiye abla bizim ufaklığa olmadı bu al da İsmail’e giydir” diyerek biraz eski bir kot pantolon vermişti. Bunu duyunca sevincimden tavana zıplamıştım galiba. İlk kotumdu nasıl zıplamayayım ama. Sonra Memduh dayının hikayeleri vardı dışarıya dair. Okula giden çocuklar var derdi. Servisle giderlermiş okula hem de. “Servis nedir?” demiştim bir keresinde. Kafama vurmuştu “ de git deyyus” diyerek. Hiç anlamıyordum, sadece gitmek istiyordum. Kafama koymuştum bunu yapacaktım.

Şimdi siz satır satır ilerlerken merak ediyorsunuz. İsmail dışarı çıktı mı, çıkmadı mı? İsmail dışarı çıktı mı, çıkmadı mı?

İsmail dışarı çıktın mı, çıkmadın mı?

Aslında bunun hiç önemi yok. Dışarı çıkmamışsam zaten anlatacak bir şey de kalmamış oluyor. Şayet çıktıysam da neler gördüğümü biliyorsunuz. Çünkü siz dışarıdaki hayatı yaşıyorsunuz.

Ama İsmail dışarı çıktı mı, çıkmadı mı?
Çocuk İsmail, yani çocukluğumdaki o şaşkın küçük adam tüm kalbiyle dışarıda olmayı istedi. Ne göreceğini bilmeden hem de. Hayal etti, hayret etti ve büyüdü.







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Soluk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sezgi [Şiir]
Matem [Şiir]
Ambrosia [Şiir]
Dipsiz [Şiir]
Gece Gece [Şiir]
Sahi [Şiir]
Usulca [Şiir]
Gidiş [Şiir]
Kanadı Hışırdar Kuşların [Şiir]
Aydınlık [Şiir]


funda kipural kimdir?

-

Etkilendiği Yazarlar:
İstanbul'da dolanan Sait Faik'i anarım her adımda. Yaprakta, güneşte, ayda ve çocuk gözlerde ararım Abasıyanık bir adamın izlerini. Ve durmaksızın fısıldar Aruoba şekillen ama yaşamayı da unutma.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © funda kipural, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.