Tanrı insanı yarattı, insan da sanat yapıtını. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Sofraya önce ılık bir çorba gelir, bu çorba öyle alelade bir çorba değildir, içeriği zenginleştirilmiş, besin değeri yüksek bir çorbadır. Çorbalar içildikten sonra ara sıcaklara geçilir, sonra birkaç çeşit ana yemek gelir. Ana yemekte protein değer yüksek gıdalar seçilmiştir. Bu yemekte fazla ekmek tüketilmez, daha çok yemek yenir. Yemekler bittikten sonra üstüne hoş bir tatlı ve tatlı bir içecek mideye indirilir. Ama yemek faslı bitmemiştir, meyveler yendikten sonra, en sonda ise rahatlatıcı çay ya da kahve içilir. Şimdi madalyonu döndürüyorum. Sekiz kişilik yoksul bir ailedeyiz. Baba akşam eve on tane ekmek alıp gelmiştir. Anne, çocukları doyurmak için bir tencere dolusu bol salçalı uzun makarna pişirmiştir. Sofraya oturulur, öyle herkesin önüne bir tabak konmaz, koca tencere masaya konur, çatallar şıngırdamaya başlamıştır. Bolca ekmek ve iri bir baş soğanda masaya eklenir. Yemeye başlayan çocuklar nefes almadan ardı ardına mideye indirirler makarnaları iştahla, gözleri o an hiçbir şeyi görmez, tek dertleri doymaktır. Şimdi can alıcı soruyu sormanın sırası geldi. Sizce hangi aile beslenmiştir, hangi aile doymuştur? Türkçe Sözlüğü’ ne baktığımız zaman “doymak” kelimesi şöyle açıklanıyor: “İsteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak” Bir de beslenmek” kelimesine bakalım: “kendini beslemek” Birincisi doğal bir ihtiyaçtan geliyor, mutlaka yememiz gerektiğini ifade ediyor; çünkü amaç açlığı gidermek. İkincisin de ise doğal bir ihtiyacın bilinçli bir şekilde yapılmasından bahsediyor. Neyi yiyip neyi yememeyi bizlere bırakıyor. Emekçi ve halkçı savunucularımız her gün bas bas bağırıyor. Milyonlarca insanımız açlık sınırının altında. Bağırmak yetmiyor, “açlık sınırı” kavramını halka çok iyi anlatmak gerek. İnsanların arasında dolaştığım zaman biz açlık sınırı altında değiliz ki “Allah’a şükür doyuyoruz” diyorlar. Onlar ne yerlerse yesinler doymayı beslenmek zannediyorlar. Zaten sorun da burada. Günlük proteinini, minarelini, vitaminini almadıktan sonra doymuşsun, karnını şişirmişsin ne çıkar. Türkiye’ de son yıllarda gıdada oynanan oyunlarla birlikte halkımız bedenen ve ruhen çökmek üzere. Bugün yataklarından kalkanlar şu haberle uyanmış olabilirler: Ankara’da difteri vakası.. Dünyada yok olmaya tutmuş bir hastalık yeniden hortladı. Haberler verdi mi bilmiyorum ama Türkiye’de verem hastalığında ciddi bir artış var. Çocuklarımız erken yaşta çok ciddi hastalıklarla boğuşuyor, kalp krizi yedi yaşına kadar indi. Hastaneleri bir bir gezersiniz, insanlarımızın çoğunun zamanını orada geçirdiklerini görürsünüz. Yanaklarını al al beklediğimiz çocuklarımız hasta düşüyor, iğne üstüne iğne yiyorlar. Zenginlerin Rab’leri “Cleveland” diyor, bizimkilerin ise devlet hastanesi. Ameliyat olan olana, sürekli bir parçamız eksik çıkıyoruz hastanelerden.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Göktu Kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |