Muvazaa 3
Değilse Ne El, ne Rab doğru olmanın kendisi değildi. Sömürü gibi doğru olmayan bir yol içindeydi. Doğru olmayan yol üzerinde gidiyordu. Gidişi rahat kılmak için biraz doğru uca yönelen belirimler veriyordu.
"Yine mi Salı? Tanrı'm, sanki dünün Pazartesi olmasının üzerinden sadece 24 saat geçmiş gibi..." - Douglas Adams"
"Yine mi Salı? Tanrı'm, sanki dünün Pazartesi olmasının üzerinden sadece 24 saat geçmiş gibi..." - Douglas Adams"
Değilse Ne El, ne Rab doğru olmanın kendisi değildi. Sömürü gibi doğru olmayan bir yol içindeydi. Doğru olmayan yol üzerinde gidiyordu. Gidişi rahat kılmak için biraz doğru uca yönelen belirimler veriyordu.
Monarşi tekil ve ortak tanımazdı. Tekil karardı. Oysa oligarşi tekil irade değildi. Monarşi gibi tekil söylem karşısında oligarşi biz söylemliydi. Yani oligarşi kendisine ortaklar tanıyan karşı söylemdi.
Ve süreç siz beş birim de, on birim de üretseniz; üreten sektöre göre olmakla on birim içinde tüketeceğiniz yine bir birimdir. Dokuz birim mütekabiliyet payı değil; El payı olukla asalak efendilerindir. Üreten sektörler on birim üretmekle; üreten sektörün kullanımı on birime çıkmıyordu. Üreten sektör yine bir birimle doygunluğa
diyalektik kavramına (sartre etkilenimli) salt insan boyutundan bir bakış.çok kopukluklar var bu yazımda.çoğu yerini düzeltmeye çalıştım.yalnız yine de çok eksik.kusurlarımla...
Sizin emeğiniz amorti olmamakla; amorti olmamanın bir kaybına dönüşüyordu. Karşılığı üretilmiş olmakla tüketim olması gereken; kullanım süresi uzun olan emek gücü birikimleri olan mal mülkte bu amortisman ve finansmanlarla amorti edilip sürekli emek gücü ürettiren bir kullanıma dönüşmekle başlangıç bağıntılı sisteme yabancılaşma oluyordu. Amorti olanda amorti eden de
Doğa bileşenli söylem bile tekil söylem gibi olmakla bir girişmenin, bir bütünlüğün adıdır. Girişme ya parçalar arası uyum veya uyumsuz durumla; fark durum, firen etkili durum, kıyas, oran durumlarıyla birbirini destekleyen, birbirini sönümleyen durumlar gibi türlü türlü girişmelerdir.
sıcak bir yaz günü, ünlü bir diş doktoru bir kentten bir başka kente gitmek için bir eşek kiralar. eşek sahibi önde, diş doktoru eşeğe binmiş halde yola devam ederler. tam öğle sıcakları başladığında ortalıkta tek bir ağacın bile olmadığı bir çölde mola verirler. hava o kadar sıcak ki
Kusursuz: Ben olmayan, benim dışımda olan, olacak olduğum, hiçbir zaman olamayacağım…
Kusur, çok olmayandır...
Bu kavramlar karşısında hazan yaprağı gibi titreyerek baktığınızda korku; korkuyu duyan kişi üzerinde imana, teslimiyete, sığınmaya dönüşmekle, inanç ortaya çıkardı.
Bir de kavram icat ettim ve buna “sıfır tabanlı düşünme” adını verdim. Benden önce birilerinin böyle bir laf edip etmediğini bilmiyorum, bunu kendi başıma üfürdüm inanın…
‘Şimdi’nin genetik haritasında fahişe bir gendir 'kutsal'lık...
Kutsal, tek kelimeyle YARATILANDIR.
Ama yaratılan KUTSAL değildir…
Yeniye hazır değilsek eğer, üzerimize gelen yenilikleri, suratımıza birer tokat gibi yiyebiliriz.
Sessiz bir gecede gürültülü bir uyanış gerekli ise gecenin sessizliğini kim bozacak?
Darwin'in evrim hipotezi, canlıların basit yapılardan karmaşık formlara doğal süreçlerle evrildiğini öne sürer. Ancak fosil kayıtları bu hipotezle çelişmektedir. Yüz milyonlarca fosilin incelenmesi, türlerin aşamalı değişimden ziyade aniden ve eksiksiz şekilde ortaya çıktığını gösteriyor. Özellikle Kambriyen patlaması, modern hayvan gruplarının birdenbire belirmesi, evrim hipotezinin öngördüğü aşamalı değişim modeliyle
Alevilik; maddi zenginliğe dayanılarak kazanılan itibar, iktidar, ibadet ve siyasetin her zaman insanı küçülttüğünü belirtir. İnsanlığın bunlara kurban gitmemesi için insanın insani karakterinin eğitilerek yüceltilmesini ilke edinir.
Umut, filizlerini vererek kırmızı bir güle yaşam sunmuştu. Ve bir faniye de mefkure... Lakin maksuda varmak çok sancılı olacaktı. Şimdiden doğum sancıları Aklı büyütür olmuştu ki; hakikatte vesvese olmayıp da vücut bulma ihtimali göz önüne alındığında, zindanda kendine rastlaması nasıl bir karmaşaya netice verir kestirilir şey değildi. Mahzenin
Duyularımız, dünyayla bağlantımızı kuran mucizevi kapılardır. Görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama sayesinde çevremizdeki gerçekliği algılar ve anlamlandırırız. Basit görünen bu süreç aslında muhteşem bir karmaşıklık içerir. Duyu organlarımız fiziksel uyaranları elektriksel sinyallere dönüştürerek beynimize iletir, böylece yaşadığımız dünyayı yorumlamamızı sağlar. Bu mükemmel sistem, yaratılışın harikalarından biridir.
Tarih ve Antropolojik araştırmalar ışığında, insanın ilk ataları sayılan Primat ve Neandertallerin gelişim ve yaşamları, M.Ö.12 milyon yıllarında Homo Hubilasın el ve ayakları üzerine yürüdüğü dönemle başlamıştır.
Bu metin, homolog organların evrim hipotezi bağlamındaki tartışmasını ele alıyor. Farklı türlerde benzer işlevli organların (kanat, göz gibi) ortak atadan değil, bağımsız olarak ortaya çıkmış olabileceğini savunuyor. Yarasa, kuş ve sinek kanatları ile insan ve ahtapot gözleri örnek gösterilerek, bu benzerliklerin evrimsel bağdan ziyade, belirli işlevler için özel