Yanılgı
\- için rahat olsun bacım bunun seninle bir ilgisi yok!
\- içim rahat boğulabilirim öyleyse...
Ve anlıyorum..Bıçak gibi kesiyor beni, hayat devam etmeli..Aslında herbirimiz için yatağından sevinç içinde fırlamak o kadar büyük bir mucize ki..Anlamıyoruz.
...evet, şimdi çocukluğunuza dönüyoruz, yok yok biz en iyisi önceki hayatınıza dönelim. Bakalım siz nerenin prensesisiniz...
Artık kuşanacak silahınız, anlamsız sözcükleriniz kalmamış olmalı ki benim size sorduğum soruların cevapları yerine bana beni anlatmaya kalktınız! Bir şey söyleyeyim mi, beni en iyi sizin anlayacağınızı sanarak nasıl bir aptallığın içine sürüklendiğnizi görmüyordunuz! Bir insana ne olduğunu kim olduğunu söyleyemeye çalışmak kadar ucuz yollara başvuruyordunuz.. Çünkü kendinizi
denizin dalgaları suyun kumsala çarpmasıdır diyenlerin yanıdlığına eminim. duyana neler söyler neler. bir gün kulağpımı açtım ve deniz bana işte bunları söyledi
Üşüyorum ben. Sanki çıplağım. Sanki korunmasızım. Sanki ben, ben değilim. Sanki anlamsız her şey. Dost kuytumu arıyorum böyle zamanlarda. Beraber ağlayabilirim onunla. Anlamasa da benimle ağlar, beni sarar, ısıtır dost kuytum.
Herkese bir hüzün kumbarası lazım, bozuklukları biriktirip dağlamak için acıları...
Eylül…
En sevdiğim ama en sevmediğim ay…
Mutluluk ve mutsuzluğu aynı zamanda yaşamak…
Sevmek…
Sevmeyi hak edip etmediğini düşünmek…
Şimdi biraz Japonların deprem sonrası sergiledikleri tavırlardan sozedelim. Bu kadar büyük bir felâkete uğramalarına karşın, ortada sağa sola koşuşan bir kalabalık yok. Salya, sümük ağlayıp “ nerede bu devlet” diye yırtınan yok. Yardım noktalarına saldıran yok. Herkes tek sıra olarak yardım almak için bekleşiyor.
Hep çeker sizi sanki bir koku, aşktan, sevgiden belki de mutluluktan gelen ılık bir rüzgar taşır onu, diğer yandan kaynağını acıdan, kederden belki de hüzünden gelen soğuk bir fırtına doğurmuştur...
Aristoteles bir yazısında ırmakta yaşayan küçük canlılardan söz eder : Ömürleri bir gündür..
Bunlardan sabah 8'de ölen genç ölmüş sayılır ; akşam 5'te ölen ise yaşlı . . .
Taşkafam bir şeyleri anlamaya görsün, paralardım ortalığı, tüm defteri kitabı yırtar alamazdım hırsımı. “Ben aptal mıyım, niye anlamıyorum?” diye ter ter tepinirdim. Bir tek sen bilirdin beni sakinleştirmenin yolunu...
Türk tarihi,emsali görülmemiş şanlı zaferlerle doludur.Bu zaferlerin en büyüğü de hiç şüphesiz Başkumandanlık Meydan Muharebesi’dir.Sakarya Zaferi’nden bir yıl sonra yeni bir savaşa girmek elbette riskli bir durumdu.
Sokaklar ne zaman çiselediğini bilemediğim yağmurla ıslanmış durumda. Etrafta mis gibi toprak kokusu. Yürüdüğümüz yolun iki yanında sırasıyla ağaçlar var. Kimileri yapraklarını dökmüş, kimileri ise göz pınarlarımızda biriktirip de ne zaman nerde salıverec