Sadece Seni Düşünmek İstiyorum.
Gerçekleri göstermeyecek kadar bizi kör eden aşk mı suçlu sence, yoksa kör numarası yapan bizler mi?
"“Yazmak, beynimizin kendine yaptığı bir şakadır; bazen kelimeler güler, bazen de okur ağlar.” – Umberto Eco"
"“Yazmak, beynimizin kendine yaptığı bir şakadır; bazen kelimeler güler, bazen de okur ağlar.” – Umberto Eco"
Gerçekleri göstermeyecek kadar bizi kör eden aşk mı suçlu sence, yoksa kör numarası yapan bizler mi?
Varsın olsun tecrübe tecrübedir. Belki bir faydasını görür yahut hayatın bir kalem zararından muaf olmayı becerebilirsiniz yürüdüğümüz dikenli patikaların birisinde belki de bu okuyacaklarınız sayesinde.
Alazında ayaz büyüttüğüm bir yaşamın Erciyes tenli kumsalında büyüyor hüznümün duvağı babam… Sarı yalnızlığın gölgeli düğününde susturdum içimdeki coşku ırmağını… Karanlıktan korkan mehtabın şimdi de sabaha kirpiği kırık ezgiler ekiyor…
Çocukluğumuzun yemyeşil ovaalrı,verimli topraklar yavaş yavaş yok oluyor ama bizler aldırmıyor,büyük şehirlerin kirli havasını solumaya,bir garip koşuşturmacaya mahkum olmuş,tarifsiz yalnızlıkalr içindeyiz
Sen, çocukken uçurtması uçmayan çocuk ve elinde yarım ekmek arası zeytinle dolaşan biraz hüzünlü biraz kapanık bir o kadar da narin çocuk.
“Derdim nedir benim” dedim, içime döndüm, ve baktım. Baktığım yerde Şeytanımla göz göze geldim.
Şeytanımın gözlerinde aynı bendeki gibi bir hüzün
ve gözlerinde aynı bendeki gibi iki damla yaş…
“Ne haber?”dedim şeytanıma, “nasıl gidiyor işler?”...
Sessiz geceyi bölen çığlıkla yeni doğan bebeğin ağlamasıdır yaşamak. Her şeyi akışına, oluruna bırakmaktır yaşamak yolunu bulan su misali.
Sen, “Filistin’in çiçeği” küçük kız. Sana sesleniyorum; daha doğrusu seslenmek istiyorum bütün çaresiz susuşlar için, bütün hissiyatıyla kahroluşlar için…
Diyeceklerim anlamsız biliyorum, ne dudağındaki buruk âminlerine yetişebilir ne de yüreğinde düğüm düğüm olmuş hıçkırıklarına karışabilir.
Göz açıp kapayana kadar geçen zaman... Uzun ve kısa bekleyişler... İnsan ruhunun zıtlıkları... Satır aralarına gömülmüş hüzünler... Aynı tada sahip göz yaşları olan yabancılar... Soyut...
"...gözlerini açtı...
Nefes helezonlar çizerek buharlaşıp karışırken dünyanın pisliğine, içine kirletmek veya kirletilmek için bir nefes daha aldı. Hücreleri
O akşam çeyrek asırlık bir adam olmasını kutlayamadık. Ağladık... Bizi tam yirmi beş sene boyunca sadece mutlu eden bir varlığın bir daha dönmemek üzere gidişine ağladık.
...ve o insanlar bu ışıksız, rüzgarsız, sonsuz limanın büyüklüğünden öylesine korkarlardı içini dolaşırken. Onlar güneşi isterlerdi, rüzgarı, öfkeyi... Kendi büyüklüklerinin gururunu yaşayabilmek için küçük yerlere kaçıp gitmek isterlerdi. Bu büyük, dingin ve fedakâr liman onlara ne kadar küçük olduklarını hatırlatıyordu. O kadar çok sevgi vardı ki bu çirkin,
Yarın 8 Mart... Yarın, yine bizler bir yerlerde Dünya Kadınlar Günü'nden söz edeceğiz. Kadının hayatta aktif rol alması gerektiğinden bahsedeceğiz. Kadınlarımızın sorunlarını konuşacağız. Kadınlar Günü diye bir günün varlığından haberi bile olmayan Cemile
Ölümü yitirmek... Uzayda yüzen sınırsızlıklarla sınırlandırılmış özgür ruh... Yaşam, ölümün perdesiydi yürekteki gizli bahçede. Seslerse bu bahçenin bekçileri...
Nuray Şerifoğlu
Çatık kaşlı kumbaracının başı boynundan çıkık, sarılmış rüzgarın ateşesindeki çıplaklığa, bağlamış gövdesindeki özgürlüklerin her birini bir bataklığa, hem de öyle bir bataklık ki, görene de görmeyene de halis bir muamma.
“ Dur “ dedim nefsime “ dur “ bağışla beni hayat, yüreğim, gözlerim, ellerim beni bağışla, tüm iyi insanlar, börtü böcek, kuşlar ağaçlar ... Allah’ ım bağışla ...