|
 • İzEdebiyat > Deneme > Yapıtlar |
1
|
|
|
|
Gitmeli, gitmesi gereken. O yüzden de ‘’Gelmesi gereken zamanından geç gelecek.’’ Mesela… Tutar mı? Çaldık bir maya… |
|
2
|
|
|
|
Edward Said, “Şarkiyatçılık”ta, “bilginin yozlaşmasına ve insani çabanın beyhudeliğine ilişkin bir çeşit ansiklopedik güldürü romanı olan “Bilirbilmezler”de Gustave Flaubert’in, 19. yüzyıl Burjuvazisinin kendi eşitleştirici yetersizliklerinin, sıradanlıklarının acemi kurbanları haline getiren o hayal kırıklığına uğratıcı deneyimlerinin bütününü ele almıştır. |
|
3
|
|
|
|
Kitap: Toplumdan, ferde -bazen tam tersi- ilerleyen dikenli bir yolda insanın geçmişiyle yüzleşmesinin tarifsiz, derin acılarını anlatıyor diyebilirim kısaca. Diğer taraftan yazarımız, İspanyol bir yazar değil, esasen Kolombiyalı bir gazeteci ve çevirmen… |
|
4
|
|
|
|
Yazıya yazılan’lar var, bir de ‘yazı yazan’lar… Bu ikisi arasında da farklar var. Yani, ‘Yazıya yazılan’da, yazı ile yazıcısı arasında herhangi bir mesafe yoktur; yazan, yazıya konu olmuş şeyi sadece muhayyilesinde taşımaz, o konunun içinde yaşar ve konunun adeta kendisi olur. |
|
5
|
|
|
|
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, 20 Mart 1960’ta Adalet Cimcoz’a kaygılar içinde yazmış olduğu bir mektubu var. Paris’te o dönemde birden bahar geliyormuş… Önce; “kaygı” söz konusu değil, yol boyu giderken, çiçek hali çıkıyor şairin karşısına. Divan edebiyatının şükûfenâmelerini hatırlıyor. Sonra, adlarını bilmediği otuz çiçek. Bu renk ve şekil şöleninden oldukça mutlu ve mesut… |
|
6
|
|
|
|
Ömrünüz boyunca kaç kitap okuyabileceğinizi sanıyordunuz?... Bakalım... Hesaplayalım, gerçekler acı mı acaba?... |
|
7
|
|
|
|
Binbir Gece Masalları... Bizden çok Batılılar’ın rüyalarını süsleyen masallar dizisi. Doğu’yu “içeriden” anlatıyor. |
|
8
|
|
|
|
insan neden yazar? ben bu soruya şöyle cevap vermek isterim: insan neden ve nasıl yazmaz ki?.. nitekim yazma işi beşeriyeta tanrı tarafından öğretilmiştir. bir saniye sonrasında bile başımıza ne geleceğini bilemediğimiz şu dünyada “yazabilmek” dışında ne mirasımız kalabilir? insan dökmek, ruhen dinlenmek, kültür aktarımında bir karınca misali çalışmak için yazar. hem yalnızca yazabilenler kalıcılığı yakalamıştır. |
|
9
|
|
|
|
Ülkemizde bir sinema sektörü olmamasına rağmen Sayın Susuzlu büyük bir cesaret örneği göstererek uzun metrajlı bir film çekti. Film, tamamen yerli unsurlardan oluşuyor. Kendi deyimine göre her şey yerli. “Senaryo yerli, oyuncular yerli, aksesuarlar yerli, mekân yerli, konu yerli…” yani aklınıza ne geliyorsa bu filmde yerli. Bizden olmayan hiçbir şey yok.
İlke Susuzlu “Pandemiden dolayı ülkemizde hayat adeta durma noktasına geldi. Tiyatrolar durdu. Seyirci olmadığı için oyunlarımıza ara vermek zorunda kaldık. Aylarca evlere kapandık. Kapanma süreci biter bitmez sinema filmi düşünmeye başladık.” diyor. |
|
10
|
|
|
|
Okuduğum kitapların, -satırlarının altını çizmeye kıyamasamda- önemli bulduğum kısımlarını ve sayfalarını işaretleme huyum vardır. Bu işaretli kısımlarda, bazen cevabını bilemediğim soruların tanımına, neden oluştuklarına, nasıl çözülebileceklerine dair kıvılcımlara hatta yıldızlara rastlarım. Cem Mumcu’nun Kendine Bakma Kitabı da, bunlardan biri. Bana göre, kitabın her bölümünde, yaratıcılığın konuşturulduğu, farklı bir bakış açısının kazandırıldığı, hatırlatılan farkındalıkların olduğu birçok kısım var. Hatta çoğunlukla bölümlerin hepsi, başlı başına kişinin anlam arayışına ışık, aynı kitabın kapağında da vurgulandığı gibi ayna tutuyor. Cem Mumcu, aslında, güçlü kalemi, eğitimi, bilgileri, tecrübeleri ve belirtemeyeceğim birçok vasfıyla insanın iç dünyasının röntgenini çekiyor. Ve bence insanda iz bırakıyor, hatta kişiyi kendi parmak iziyle tanıştırıyor. Yazılarımda alıntıladığım ve beni en derinden etkileyen Cem Mumcu’nun Kendine Bakma kitabından iki bölümü sizlerle paylaşmak istedim. Okuyan herkese şimdiden teşekkür ederim. İzedebiyat yazarları olarak, hepimizin -kendi doğrularımız, önceliklerimiz, ihtiyaçlarımız, alışkanlıklarımız bazında- anlam arayışında olan bireyler olduğumuzu düşünüyorum. Şayet, kitabı okuduysanız ve paylaşmak isterseniz etkilendiğiniz bölümleri öğrenmekten mutlu olurum. Kitabı okumadıysanız ve okumayı tercih ederseniz, bazı bölümlerin sizi de çarpma olasılığı olabileceğini tahmin ediyorum.
Kafesin Güvenliği!
Kimi ruhlar çarmıha gerilidir. Kadim yaraları yüzünden yeniden ve yeniden gerilirler her iki koldan birer çiviyle. Birisi paslıdır çivinin. Onu çıkarmak hem zor hem acılıdır. İki kolun asıldığı ve ruhu geren; gerdikçe çatlatan bu çarmıhın çivilerinden biri arzu diğeri gereklilik; ya da biri aşk öteki onaydır çoğu zaman. İçin için yansa da istediği yöne meyletmek için öteki paslı çivi tutar biteviye. Birini koparmalı, birini sökmelidir. Yoksa daha fazla dayanamayacaktır. Sökülmeye aday olan taraf çoğu zaman yeni çividir. Arzu çivisi, onay çivisinden daha kolay sökülüp atılır. Daha az korkutucudur onu sökmek. Kendini yok etmek de olsa daha az suçluluk vardır o yanda. Eski esarete boyun eğmek yine de çarmıhtan kurtulmak olacaktır çünkü. Ve fakat yeni bir çarmıh daha vardır: Nasıl yapmalı? Sorumluluk almadan, suçluluk hissetmeden… Kendini yok etmek isteyen, bunun da bulur bir yolunu. Bilir, öğrenmiştir çünkü paslı taraftan bunu yıllar boyu. Hataya zorlar ite kaka taze tarafı. Böylece kendi yapmamış olacaktır olanı biteni; kendi almayacaktır ne suçu, ne de sorumluluğu... Aslında ortada tek çivi vardır. Geçmişin çivisi… Hiç kopamadığı… O yüzden yerleşemez ruh yeni bir eve, yeni birine, yeni bir “biz”e. Ne kadar yerleşse o kadar çarmıh olacaktır. Bilir bunu içten içe… Geçmişin bilindik acısından daha ağır ve fazla gelir özgür ve sorumlu olmanın acısı zira. |
|
11
|
|
|
|
Esasen Batlamyus kuramına göre şekillenen orta çağ şark astronomisi dünyayı merkeze koyarak, isimlerini gezegenlerden alan üst üste yedi kat felek tabakasından bahseder. Buna göre, 1. katta Mâh (Ay, Kamer) feleği, sonra sırasıyla Utarit (Merkür), Zühre (Venüs, Çoban Yıldızı, Kervankıran), Mihr (Güneş, Şems), Mirrih (Merih, Mars), Müşteri (Bercis, Jüpiter) ve Zühal (Satürn) felekleri bulunur. Yine şarkın hüsn-i ta’lil geleneği, göklerdeki bu düzen ile toplumsal hayata yön veren şahsiyetler arasında bir paralellik kurarak Güneş’i göğün ve feleğin sultanı olarak düşünür. Ay onun veziri, Utarit kâtibi, Mirrih başkumandanı, Müşteri kadısı, Zühal bekçisi ve Zühre de çalgıcısıdır.
|
|
12
|
|
|
|
80 darbesinin toplum üzerine saldığı korku canavarı ve yine 80 darbesi sonrası uygulanan kalkınma programlarıyla ülkeye dayatılan neo-liberal politikaların etkisiyle toplum içinde insan yabancılaştı, yabancılaştırıldı. Hayatta tek başına bırakıldı.
Kendisinden dahi güven duymayan, para uğruna her şeyi yapabilen bir insan kuşağı yetiştirildi. Vicdanı benliğinin yeni düzenin kurallarına uymasını engelleyenlerse, hayat karşısında beceriksizleşti. Beceriksizler tutunamadı. Bu süreçte bu kuşatılmışlıktan kurtulmak isteyen insanların silahıydı Olric. Bir şizofreni kahramanı değil, direnmenin farklı bir diliydi Olric. Tutunamayanlar'ın en büyük öğretmeni ve öğrencisiydi. |
|
13
|
|
|
|
İçim – dışım, sağım – solum, önüm – arkam garip bir hüzünden ibaret… Mıknatısın demiri kendine çektiği gibi ben de nerede bir hüzün varsa üstüme çekiyorum… Arkadaşlar bile “neden düşünceli” olduğumu soruyorlar. “Yapım böyle takılmayın bu ifademe” desem de inandıramıyorum kimseyi… Sanıyorum bu dünyayı ve içinde yaşam sürenleri fazlasıyla ciddiye alıyorum.
|
|
14
|
|
|
|
Roberto Bolano, sürgün yazarlar üzerine bir denemesinde, insanoğlu cennetten kovulduğuna göre herkesin “sürgün insanlar” olduğunu dile getirip; “sürgün yazarlar” diye bir sınıflandırmanın anlamsızlığından dem vurmuştu. |
|
15
|
|
|
|
İyi bir şair, usta bir yazar dünyamızı terk ettiğinde ona değil, kendimize yanmalıyız dostlar. Onu bir daha sokakta göremeyecek oluşumuza üzülelim…
|
|
16
|
|
|
|
Evet Almanya’nın, Hollanda’nın, Fransa’nın halkına bakıldığında gelir seviyeleri oldukça yüksek ve içinde bulundukları şartlar ve sunulan nimetlerden en iyi istifade eden milletler arasında yer alıyorlar. Peki nasıl oluyor da bunca gelire, imkana ve nimete rağmen bu şehirlerin sokaklarında adım başı psikiyatri klinikleri var?
|
|
17
|
|
|
|
Yeni Türk Edebiyatına ister akademik açıdan, ister popüler yayınları okuyup yeni bakış açıları elde etmek için bakın, bu dergi herkese hitap ediyor |
|
18
|
|
|
|
Pek çok insan yaşam enerjilerinin büyük miktarını “ufak şeyleri dert ederek” harcadıkları için, yaşamın güzelliğini ve büyüsünü ıskalamaktadırlar.
|
|
19
|
|
|
|
Bir insanı, yemini ve de sadakati üç durumda tanırsınız. Ya elindeki tüm güç ve konfor alanını alırsınız; tepkilerini izlersiniz. Ya eline sonsuz güç ve yetki verirsiniz. Ya da sadece onun kararlarına güvenir, onun karakterine ya da sözüne güvenirsiniz. |
|
20
|
|
|
|
Değerli Şair-Yazar Dostum Hatice Eğilmez Kaya'ya teşekkürlerimle. |
|
|
|