|
 • ÝzEdebiyat > Deneme > Yapýtlar |
1
|
|
|
|
Ýnsan zor tanýr kendini. Kendi hakkýnda hüküm verirken ne kadar subjektifse, bir millete mensup bir kiþi de milletini deðerlendirirken o derece subjektiftir aslýnda. |
|
2
|
|
|
|
Elias Canetti’nin romaný “Körleþme” 40-50 yýl önce ilk Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayýnlandý. Yaklaþýk yarým asýrlýk kitabý ömrüm boyunca ya bir ya da iki kez üzerinde düþünmeden, tartmadan okudum. Þimdi yine elimin altýnda ve tekrar not olarak okuyorum… |
|
3
|
|
|
|
... Þeyh Galib’in çýtasýna erebilen þairin çýkmayýþý bir yana, Nedim gibi söyleyebilen adamlar da yok olmuþtu. |
|
4
|
|
|
|
Gitmeli, gitmesi gereken. O yüzden de ‘’Gelmesi gereken zamanýndan geç gelecek.’’ Mesela… Tutar mý? Çaldýk bir maya… |
|
5
|
|
|
|
Yazýya yazýlan’lar var, bir de ‘yazý yazan’lar… Bu ikisi arasýnda da farklar var. Yani, ‘Yazýya yazýlan’da, yazý ile yazýcýsý arasýnda herhangi bir mesafe yoktur; yazan, yazýya konu olmuþ þeyi sadece muhayyilesinde taþýmaz, o konunun içinde yaþar ve konunun adeta kendisi olur. |
|
6
|
|
|
|
Roman duygusu hayatýma ne zaman karýþtý, ne zaman giriþ yaptý kestiremem, bilemem.. Bu roman duygusu da neyin nesi diye soracak olsanýz, net bir þekilde yanýtlayamam. Ancak sezgilerle birkaç selam, kelam, hüsnü hitam… |
|
7
|
|
|
|
Ömrünüz boyunca kaç kitap okuyabileceðinizi sanýyordunuz?... Bakalým... Hesaplayalým, gerçekler acý mý acaba?... |
|
8
|
|
|
|
Binbir Gece Masallarý... Bizden çok Batýlýlar’ýn rüyalarýný süsleyen masallar dizisi. Doðu’yu “içeriden” anlatýyor. |
|
9
|
|
|
|
insan neden yazar? ben bu soruya þöyle cevap vermek isterim: insan neden ve nasýl yazmaz ki?.. nitekim yazma iþi beþeriyeta tanrý tarafýndan öðretilmiþtir. bir saniye sonrasýnda bile baþýmýza ne geleceðini bilemediðimiz þu dünyada “yazabilmek” dýþýnda ne mirasýmýz kalabilir? insan dökmek, ruhen dinlenmek, kültür aktarýmýnda bir karýnca misali çalýþmak için yazar. hem yalnýzca yazabilenler kalýcýlýðý yakalamýþtýr. |
|
10
|
|
|
|
Okuduðum kitaplarýn, -satýrlarýnýn altýný çizmeye kýyamasamda- önemli bulduðum kýsýmlarýný ve sayfalarýný iþaretleme huyum vardýr. Bu iþaretli kýsýmlarda, bazen cevabýný bilemediðim sorularýn tanýmýna, neden oluþtuklarýna, nasýl çözülebileceklerine dair kývýlcýmlara hatta yýldýzlara rastlarým. Cem Mumcu’nun Kendine Bakma Kitabý da, bunlardan biri. Bana göre, kitabýn her bölümünde, yaratýcýlýðýn konuþturulduðu, farklý bir bakýþ açýsýnýn kazandýrýldýðý, hatýrlatýlan farkýndalýklarýn olduðu birçok kýsým var. Hatta çoðunlukla bölümlerin hepsi, baþlý baþýna kiþinin anlam arayýþýna ýþýk, ayný kitabýn kapaðýnda da vurgulandýðý gibi ayna tutuyor. Cem Mumcu, aslýnda, güçlü kalemi, eðitimi, bilgileri, tecrübeleri ve belirtemeyeceðim birçok vasfýyla insanýn iç dünyasýnýn röntgenini çekiyor. Ve bence insanda iz býrakýyor, hatta kiþiyi kendi parmak iziyle tanýþtýrýyor. Yazýlarýmda alýntýladýðým ve beni en derinden etkileyen Cem Mumcu’nun Kendine Bakma kitabýndan iki bölümü sizlerle paylaþmak istedim. Okuyan herkese þimdiden teþekkür ederim. Ýzedebiyat yazarlarý olarak, hepimizin -kendi doðrularýmýz, önceliklerimiz, ihtiyaçlarýmýz, alýþkanlýklarýmýz bazýnda- anlam arayýþýnda olan bireyler olduðumuzu düþünüyorum. Þayet, kitabý okuduysanýz ve paylaþmak isterseniz etkilendiðiniz bölümleri öðrenmekten mutlu olurum. Kitabý okumadýysanýz ve okumayý tercih ederseniz, bazý bölümlerin sizi de çarpma olasýlýðý olabileceðini tahmin ediyorum.
Kafesin Güvenliði!
Kimi ruhlar çarmýha gerilidir. Kadim yaralarý yüzünden yeniden ve yeniden gerilirler her iki koldan birer çiviyle. Birisi paslýdýr çivinin. Onu çýkarmak hem zor hem acýlýdýr. Ýki kolun asýldýðý ve ruhu geren; gerdikçe çatlatan bu çarmýhýn çivilerinden biri arzu diðeri gereklilik; ya da biri aþk öteki onaydýr çoðu zaman. Ýçin için yansa da istediði yöne meyletmek için öteki paslý çivi tutar biteviye. Birini koparmalý, birini sökmelidir. Yoksa daha fazla dayanamayacaktýr. Sökülmeye aday olan taraf çoðu zaman yeni çividir. Arzu çivisi, onay çivisinden daha kolay sökülüp atýlýr. Daha az korkutucudur onu sökmek. Kendini yok etmek de olsa daha az suçluluk vardýr o yanda. Eski esarete boyun eðmek yine de çarmýhtan kurtulmak olacaktýr çünkü. Ve fakat yeni bir çarmýh daha vardýr: Nasýl yapmalý? Sorumluluk almadan, suçluluk hissetmeden… Kendini yok etmek isteyen, bunun da bulur bir yolunu. Bilir, öðrenmiþtir çünkü paslý taraftan bunu yýllar boyu. Hataya zorlar ite kaka taze tarafý. Böylece kendi yapmamýþ olacaktýr olaný biteni; kendi almayacaktýr ne suçu, ne de sorumluluðu... Aslýnda ortada tek çivi vardýr. Geçmiþin çivisi… Hiç kopamadýðý… O yüzden yerleþemez ruh yeni bir eve, yeni birine, yeni bir “biz”e. Ne kadar yerleþse o kadar çarmýh olacaktýr. Bilir bunu içten içe… Geçmiþin bilindik acýsýndan daha aðýr ve fazla gelir özgür ve sorumlu olmanýn acýsý zira. |
|
11
|
|
|
|
Ülkemizde bir sinema sektörü olmamasýna raðmen Sayýn Susuzlu büyük bir cesaret örneði göstererek uzun metrajlý bir film çekti. Film, tamamen yerli unsurlardan oluþuyor. Kendi deyimine göre her þey yerli. “Senaryo yerli, oyuncular yerli, aksesuarlar yerli, mekân yerli, konu yerli…” yani aklýnýza ne geliyorsa bu filmde yerli. Bizden olmayan hiçbir þey yok.
Ýlke Susuzlu “Pandemiden dolayý ülkemizde hayat adeta durma noktasýna geldi. Tiyatrolar durdu. Seyirci olmadýðý için oyunlarýmýza ara vermek zorunda kaldýk. Aylarca evlere kapandýk. Kapanma süreci biter bitmez sinema filmi düþünmeye baþladýk.” diyor. |
|
12
|
|
|
|
80 darbesinin toplum üzerine saldýðý korku canavarý ve yine 80 darbesi sonrasý uygulanan kalkýnma programlarýyla ülkeye dayatýlan neo-liberal politikalarýn etkisiyle toplum içinde insan yabancýlaþtý, yabancýlaþtýrýldý. Hayatta tek baþýna býrakýldý.
Kendisinden dahi güven duymayan, para uðruna her þeyi yapabilen bir insan kuþaðý yetiþtirildi. Vicdaný benliðinin yeni düzenin kurallarýna uymasýný engelleyenlerse, hayat karþýsýnda beceriksizleþti. Beceriksizler tutunamadý. Bu süreçte bu kuþatýlmýþlýktan kurtulmak isteyen insanlarýn silahýydý Olric. Bir þizofreni kahramaný deðil, direnmenin farklý bir diliydi Olric. Tutunamayanlar'ýn en büyük öðretmeni ve öðrencisiydi. |
|
13
|
|
|
|
Esasen Batlamyus kuramýna göre þekillenen orta çað þark astronomisi dünyayý merkeze koyarak, isimlerini gezegenlerden alan üst üste yedi kat felek tabakasýndan bahseder. Buna göre, 1. katta Mâh (Ay, Kamer) feleði, sonra sýrasýyla Utarit (Merkür), Zühre (Venüs, Çoban Yýldýzý, Kervankýran), Mihr (Güneþ, Þems), Mirrih (Merih, Mars), Müþteri (Bercis, Jüpiter) ve Zühal (Satürn) felekleri bulunur. Yine þarkýn hüsn-i ta’lil geleneði, göklerdeki bu düzen ile toplumsal hayata yön veren þahsiyetler arasýnda bir paralellik kurarak Güneþ’i göðün ve feleðin sultaný olarak düþünür. Ay onun veziri, Utarit kâtibi, Mirrih baþkumandaný, Müþteri kadýsý, Zühal bekçisi ve Zühre de çalgýcýsýdýr.
|
|
14
|
|
|
|
Kitap: Toplumdan, ferde -bazen tam tersi- ilerleyen dikenli bir yolda insanýn geçmiþiyle yüzleþmesinin tarifsiz, derin acýlarýný anlatýyor diyebilirim kýsaca. Diðer taraftan yazarýmýz, Ýspanyol bir yazar deðil, esasen Kolombiyalý bir gazeteci ve çevirmen… |
|
15
|
|
|
|
Edward Said, “Þarkiyatçýlýk”ta, “bilginin yozlaþmasýna ve insani çabanýn beyhudeliðine iliþkin bir çeþit ansiklopedik güldürü romaný olan “Bilirbilmezler”de Gustave Flaubert’in, 19. yüzyýl Burjuvazisinin kendi eþitleþtirici yetersizliklerinin, sýradanlýklarýnýn acemi kurbanlarý haline getiren o hayal kýrýklýðýna uðratýcý deneyimlerinin bütününü ele almýþtýr. |
|
16
|
|
|
|
Ýçim – dýþým, saðým – solum, önüm – arkam garip bir hüzünden ibaret… Mýknatýsýn demiri kendine çektiði gibi ben de nerede bir hüzün varsa üstüme çekiyorum… Arkadaþlar bile “neden düþünceli” olduðumu soruyorlar. “Yapým böyle takýlmayýn bu ifademe” desem de inandýramýyorum kimseyi… Sanýyorum bu dünyayý ve içinde yaþam sürenleri fazlasýyla ciddiye alýyorum.
|
|
17
|
|
|
|
Ahmet Hamdi Tanpýnar’ýn, 20 Mart 1960’ta Adalet Cimcoz’a kaygýlar içinde yazmýþ olduðu bir mektubu var. Paris’te o dönemde birden bahar geliyormuþ… Önce; “kaygý” söz konusu deðil, yol boyu giderken, çiçek hali çýkýyor þairin karþýsýna. Divan edebiyatýnýn þükûfenâmelerini hatýrlýyor. Sonra, adlarýný bilmediði otuz çiçek. Bu renk ve þekil þöleninden oldukça mutlu ve mesut… |
|
18
|
|
|
|
Roberto Bolano, sürgün yazarlar üzerine bir denemesinde, insanoðlu cennetten kovulduðuna göre herkesin “sürgün insanlar” olduðunu dile getirip; “sürgün yazarlar” diye bir sýnýflandýrmanýn anlamsýzlýðýndan dem vurmuþtu. |
|
19
|
|
|
|
Ýyi bir þair, usta bir yazar dünyamýzý terk ettiðinde ona deðil, kendimize yanmalýyýz dostlar. Onu bir daha sokakta göremeyecek oluþumuza üzülelim…
|
|
20
|
|
|
|
Yeni Türk Edebiyatýna ister akademik açýdan, ister popüler yayýnlarý okuyup yeni bakýþ açýlarý elde etmek için bakýn, bu dergi herkese hitap ediyor |
|
|
|