Beş gram jointy. Fazlası haram ulan. Sonra bira sabahı gibi, kapaklama bir bira daha. Adamlar kurmuş tezgahı, kızlara karşı jointy’leri tercih ediyorsun, kıçın gövdenden ayrılmadan uzaklaş diyorlar. Önce biracı bulman gerek, şansın varsa yalnız değilsindir. Beş grama her şeyi hallediyoruz dedi öteki orospunun evladı. Nereden gelirsen gel dedi. Beş grama denizi sallandırırsın. Kış gelmeden yazı yaşamamışlar. Neme lazım bu it sürülerinin arasında daha fazla duramadım. Aralarından birisi polis çıktı. Sivil falan da değilmiş. Meğersem adam da jointy’ciymiş. Vay düzeninin içine ettiklerimin dedi bizle olan. Ötesi yoksa öncesi de yoktu. Boş ver dedim içelim. Dünyanın bir başka ucunda gençler duvarlara yazılar yazdıkları için öldürülüyormuş, mesela bunları testerelerle, bıçaklarla koşturan özel halklar varmış. Ağır geldi jointy’ler. Ama doğru söylemiş piç. Yalnız takılmayacaksın. Buralarda cebe güven olmaz dediler. Köşedeki sokakta bar var. Dazlakların. Çaresiz gittik. Hava soğudu, iskeledeki bir iki çift kendilerinden geçmek üzereydi... Fırtına koparsa dedim kendi kendime, esmeri kapar giderim. Barın içi leş gibi alman birası kokuyordu. Fakat her şey iyiyken bira kokusunu aramazdınız. Şimdi her şey lime lime iyiydi. Hatunlar jointy’lerin farkındaydılar. Buradakiler yolu başka taraftan bulmak derdinde değillerdi. Sen onlara diyordun, onlar sana bakıyorlardı. Fakat oldum olası ırkçıları sevmezdim. Dazlakların anasını sikeyim. Beş gram jointy ile panzerin tepesindeki devrimci olmuştum. Bu güzel. Her şey bir kopuşla başlar. O sırada bar deskine dayanmış barmeni izliyordum. Onda da vardı bir şeyler. Arka tarafa gidip çekip, ön tarafa geçip orgazm olmuş gibi bağırıyordu. Ya da tam tersi… Bir ara hatunlar kayboldu. Gözlerimde eski gençlikten kalma birkaç anı canlandı. Bir ben vardım sağ kalan. Çevreme baktım, iğrenç salyaları ile bir sürü genç sürüsü, terkisini atmış, geminin üzerine oturmuş at sürüleri gibi bakınıyorlardı. Barın müziği yoktu. Ama yine de her şey olabildiğince iyi olabildiğince bokluktan uzak gidiyordu. Hiçbir şey sona ermez demişti biri. Hatırlayamıyorum. Hiçbir şeyin başı olmadığı gibi sonu da yoktur. Doğru söylediğini düşünüyorum. Şimdi şu an var. Jointy’lerimiz, dazlaklarımız-orospu çocukları olsalar da, anaları ve kahrolası babaları bizleriz onların- biralarımız, at gibi nefes alan gençlerimiz ve hiç yoktan kıçımızı ısıttığımız bir bar taburemiz var. Bu iyi. Evet. Ama her şey her an değişebilir. Sahip olduklarımız hemen elimizden alınabilir. Ve ben mesela onların gözünde nasıl orospu çocuğuysam bir anda hepsine şefkat dolu bir baba olabilirim. Biraz daha jointy demişlerdi. Sahip olmak isteyeceğin tek şey bu… Bu tepesiz, ağaçsız, güneşsiz sarımsı lanet alman koyunda erkeklerin birçoğu artık sömürücü cinsel dürtülerden uzaklaşmış halde biraz daha jointy için ve suç için ve ölümden önceki son şiddet için biraz daha biraz daha jointy belki de birlikte bir bira daha… Ama oyunun şekli aniden değişti. Jointy’siz dazlakları biz özgürler on dakikada ansızın olmuş gibi hakladık ve bar bizim oldu. Polisler gelinceye kadar depolarımızı dolduracak kadar jointy ve bira ve alman brandy’si vardı. Yüklendik. Bizim polis bir ara bozdu durumu. Ama yüreksiz çıkınca ona da bira ve jointy hediye ettik. Bir anda sahip olduklarımızı aynı anda tüketme çılgınlığı kıçlarımızdan terler akıncaya kadar sevişebilmenin özgürlüğü ile kudurup doruklara uçtu. Adamın birisi dedi bugün Pazar, kiliseler bizi lanetleyecekler, ötekiler güldüler, ben hemen yanına koştum iki bardak bira bir kaşık ıslak ezilmiş jointy ile. Adamım bizde, bizleri günde beş altı vakit durmadan lanetliyorlar… Polisler gelmedi. Barın içinde ölüm yoktu. Dışarısı kimsenin umurunda da değildi. Ben köşeye geçmiştim, hemen yanımda doruklara zıplayan birileri vardı ama onlar da benim umurumda değildi… Günlerdir çalışmaktan uyuyamamıştım. Şimdi tam sırası diyordum fakat bir yandan da dazlakların uyanmasından endişe ediyordum. Sikerim dazlağını hepi topu üç beş kişiydiler bizlerse daha çok. Fakat gemi limana yaklaştı ve ışıklar yanınca denizi terk etmen gerekti. Ayağa kalkıp yollandım. Kapıda esmer hatun elimi tuttu. Slovakmış. Anlamıyordum dilinden. Gimme MOREE jointy dediğini duydum. Oradakiler kahkahalara gömülmüşlerdi. Günde beş vakit. Ya da altı. Çocukken biliyordum. Büyük kocaman doğu evleri. Öyle diyorlar işte. Doğulu bir pisliğim burada. Fakat esmer kolumda sallana sallana sokağı deliyoruz. Sırılsıklam… Özgürlüğün tapıcısıydım. Bazen de sahibi. Kocaman kubbeleri hatırlıyorum. Şimdi onların tepesinde sevişmek vardı. Gerçek tanrıya sahip olmak… Biraz daha jointy ile belki dedi esmer. Dediklerini anlamakta güçlük çekiyordum. Almancam kötüydü fakat İngilizceden birkaç birlikelik başarısı elde etmiştim. Biraz daha jointy ve geçmişimin uzun kubbeli tapınakları. Acaba diyordum bir yer var mı? Gerçek özgürlük seni yaratanı ele geçirmek ve öpmek ve sarılmak ve sevişmek olabilir mi? Acaba? Sigaramın acı tadında yine o pis uyuşturucunun tadını hissediyordum. Fakat öperken kafam dönüyordu. Bu iyi. Ama acaba insan tanrıyı öpse kafası döner miydi? İnat edip anlatmaya başladım ona. Her şeyi anlarmış gibi yüzüme bakınca dayanamadım öptüm. Sahiden anlamış gibiydi. Sahilin az ötesinde evi varmış, sürüklene sürüklene gidiyorduk. Her yer sırılsıklamdı. Ben, o, sokak, tanrı, özellikle de ben ve tanrı. Sonra polis sirenleri duyduk. Hayır dedi kadınım. Sel baskın alarmı… Alarmın başındaki adam da uçukmuş. Ara sıra kentin anasını sikmek için böyle küçük şakalar yapıyormuş ve kimse bir şey demiyormuş. Falan filan. Tanrım dedim… Bu işte bir parmağın olduğunu kıçımdaki kıl gibi biliyorum. Ama iyisin ve ne olur biraz daha sabret ve biraz daha jointy… Tanrıya dualar, tanrının kubbesinden ve onun koynundan adem ve Havva acaba? Nasıl hallediyorlardı? Saçmalık. Hepimiz kurbağadan gelme kafaları iyi olan birer maymunken ve her şey öylece güzelken, bok varmış gibi, evrile evrile kafası sikik bir insana dönüştük. Şimdi de eskiden kalma alışkanlık halini alan fakat ne sikim işse unutulan özgürlüğümüzün peşinde, belki de maymun halkasının peşinde, dövülüyoruz, şoklatılıyoruz, kısırlaştırılıyoruz, öldürülüyoruz. Ve biraz daha jointy, ve biraz daha ölüm. Merhaba tanrım…
Hatun ne iyi davrandı bana. Dayandı demek zoruma gitse de biraz öyle oldu. Toplamda on beş gram jointy ediyorduk ve büyük olasılıkla oydu fazlalık olan. Belki de biraz daha dayanma gücü ya da iyiden iyiye hızlı, saldırgan, sınırtanımaz, ve sanki tanrı adına ve sanki utanmadan öldürülen her çocuk adına, sevişmek için yaptı bunu. Ama ben zaten hazırdım. Sinirlerim şarap küpü gibiydi, üzerime oynadığı oyunu kazanmıştı. Gecenin doruklarına çıkıp indim ve tanrı masada isa ile briç oynuyordu. Böylesi şeyler kötüydü. Kumar bizim oyunumuz iken ne yazıkki maymunlukta kaybedilen bir toprak gibi… İsa beş benzemeze ulaşırken ben tanrının elinin boktan olduğunu gördüm. Ayrıca meleklerin arasında da jointy’ci yada bu türden bir boka kendini kaptıranlar varmış… Metaforların anasını sikeyim. Kadınım kulağımın dibinde sıcacık nefesinden, tanrı üstümde masada İsa’yı alt ederken bir mesaj belki de vahiy dedikleri şey. Kadınımın nefesinden kulağıma yepyeni bir din fısıldanıyor… Kural yok fakat yine kaybedenin bizler olduğu bir din bu. Topunu cehennemde yakacağım diyor tanrı. Keyifli… İsa suskun, eli boğazında kutsal orospulardan kutsal şaraplar alma derdinde. Bence tanrının barı her şeyden daha iyiydi. Delicesine uyuşturucu, delicesine mistisizm ve şaraplar. Kırmızı renkten, diğer renklere tabanlamasına uçuş. Her şey bedava, çocukların falan öldürüldüğü yok. Çocukları da yakacağım diyordu… Kadınım kükrüyormuş gibi nefes alıyordu, nefesi kokanları ne severim. Yapıştım bir kez daha, gözlerinin kısıklığında benimkini hissetti. Ama uykum bulanıp aramıza girdi ve tekrar jointy tekrar gökler, günde altı vakit tanrı için yanacağız. Ve rafineriler, fabrikalar, meydanlar, yüksek sikindirik kuleler bizim mabetlerimiz olacak. Ne güzel? Bardakiler aklıma geldi. Ansızın yeni bir alarma kulak verdim. Gece alabildiğine ıslaktı ve ben bir alman koyu kentinde, barın birinde isa ile karşılaşıp ona jointy ve bira kapakladım. Her şey güzel. Öbür taraftan bana gelen sevgileri içime alıyorum. Bok kokusu gibi bir koku midemden ağzıma geliyor. Kadınım ölmüş gibi. Kalkıp bir sigara daha yaktım. Alarm olabildiğince kötüydü. Uyuman lazım. Her şey kızışmadan tekrar sevişelim. Özgürüz. Güneş doğmayacak burada. Esirlikten kurtulduk. Tanrı güneşi de alt etti. Ve güneş ışıklarını tanrının masasında bıraktı. Bunu gören polis ve asker gibi türlü pislik, jargoncu, yolsuz orospu çocukları ve arkalarından aleni kokuşmuşlar dünyayı terk etti. Ben kadınımın koynundayım. Durumu eşitledim ve kaybedecek bir şey kalmadı. İkimiz de toplamda yirmi gram jointy ediyoruz. Ölüm demek bu. Olsun. Kutsal barda yerim hazır. Ve yine öyle olsun. Tanrının kafası on numara ve kontrol ayyaşların elinde. O halde her şeyi unutup rahatça ölebiliriz