..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > niyazi bircan




15 Mayıs 2010
Sokağımda  
niyazi bircan
Benim sokağıma ulaşabilmek için içi ten dolu araçlara gerek duymazsınız.Bizim sokağın hikayesine ulaşabilmek için; karanlığın otomatik bir lambayla kaybolduğu apartman merdivenlerini, boş arsaları, korna çığlıklarını, yürüyen çanta ve kitapları, başıboş müzikleri, tuşlanarak gönderilen sevgi sözcüklerini itina ile geride bırakmalısınız.


:AGIF:
“Benim.
Benim sokağıma ulaşabilmek için içi ten dolu araçlara gerek duymazsınız.Bizim sokağın hikayesine ulaşabilmek için; karanlığın otomatik bir lambayla kaybolduğu apartman merdivenlerini, boş arsaları, korna çığlıklarını, yürüyen çanta ve kitapları, başıboş müzikleri, tuşlanarak gönderilen sevgi sözcüklerini itina ile geride bırakmalısınız.

Sokağım.
Anahtar deliğinde yalnız bırakılıp üstüne kilit vurulmuş güvenceli düşleri kabul etmez. Derileri boyalı, tenleri ütülü, hayatı sayılara dökülmüş bir çantanın içinde bekleyen, dosyalanan, üzerine koşullu imzalar atılan düşünceleri de içine almaz… Önce, hesaplaşmanın kanlı zaferinde yenik düşmeniz gerekir. Elleriniz pislik içinde, yüzünüz çizikli, gözleriniz ağlamaklı, titreyen beyniniz, adım atamayacak hale gelen bir bedeniniz olmalı. Ben dediğiniz şeyin aslında şey olmaktan ileri gidemediğini çarpık çurpuk da olsa anlamalısınız.Sonra mı? Onu merak etmeyin, kendiliğinden düzelir her şey. Düzelir ve siz bilmediğiniz o şeye, gerçekliğinize, geri dönersiniz. Anladınız mı bilemem. Size sokağımın yolunu tarif ettim. Nerelerden gelinir, nerede sağa ve sola aynı anda sapılır, nerede durulur durulmaz savaşa koşulur… Hepsi bir bir yazılı. Karar verdiniz mi? Bakın ben edilgenlik delisi biri değilim, burada kimse öyle değil. Olamazlar da.

Karar verdiyseniz, bıraktıysanız tüm edilgenliklerinizi…

İzninizle, sokağıma dönüyorum…

Benim Sokağımda;

Parçalandıkça kenetlenen insanlar vardır. Sokağımda mesela postacılar, işsizdirler. Bu sokağın kaldırımında yaşayanlar birbirlerine harfler kadar uzak değillerdir. Boyu arşa kadar yükselen arsız binacıkları göremezseniz korkmayın, sizi karşılayacak bir virane bulunur. Burada öyle takım elbiseli düşmanlar yoktur, hayat kavgasında ağır darbe alıp abandone olmuş erkekler vardır. Oysa onlar hiçbir zaman kahraman olmazlar, öyle de bir amaçları yoktur, bilirim. Burada yaşayanlara romantik diyemezsiniz, gerçekçiler kadar ütopik olacak hikayelere sahiptirler. Benim sokağımda, yani baktığım pencereden görünen bu şey eğer gerçekse;

Vakitsiz öten horozlar, çöplükler, kutsanan ya da henüz kutsanamayan çöplükler, kirli kaldırımlar, ağrısız adamlar, dilsiz kadınlar, kediler, köpekler, düşten uyanan sabah çocukları, sarhoşlar, evsizliğine üzülmeyen kimsesizler, köşedeki duvarın taşı, duvarın üzerindeki sarmaşığın yarısını kapattığı “burada” yazısı, çalışmayan saat, elektriğin geçmediği kablolar, güneşi sevenler, güneşten nefret edenler, mutlu olanlar, varoluşunu her sabah kutlamaktan bıkmayan insanlar… Bunlar, gerçekse eğer ve siz kendi gerçekliğinizin aldanışına kapılmışsanız; görebilirsiniz
hissedebilirsiniz de…

Sorgulayıp düşünmek sizlere kalmış. Unutmayın oradan bakınca ütopya halinde görünen bu yer, ben, onlar… Aslında ütopya olan, ulaşmakta zorlanılan sizlersiniz.
Yarım kalacak diye korkmayın, devam edecek diye de umutlanmayın. Hayat, kilitlediğiniz hislerinizle açılacaktır.”

Son mektubunu böyle yazmak isterdi. Oturuyordu, ayağa kalktı, sandalyeyi eski yerine koydu, pencereye döndü, uzak apartmanların sisli çatılarına bakıp umutsuzluğuna üzüldü. Bir süre öylece bekledikten sonra işçilerin ayaklanışını okuduğu kitabı eline aldı. İlk sayfasını çekip kopardı, dikkatle katlayıp cebine koydu. On dört kilitle donatılmış kapının tüm kilitlerini güvenceli bir hisle çevirip anahtarları halının altına sakladı. Biliyordu. Öyle bir mektup yazmış olsaydı son cümlesini daha düzgün yazardı. Yapabilirdi, ama yapmadı. Ama o son cümle hep aklındaydı. Kurgusal zekasının ani bir ihanetle yerlere serilen kelimeler, noktası virgülüne girmiş çarpık cümleler… Hepsi ama hepsi ipi yukarıya savururken, hınçla atılmış bir bağı ölüm için kontrol ederken, aklının bir köşesinde öylece beklemişti. Fakat umursamadı. Durup düşünmek yerine salona gitti, radayoyu açıp odaya döndü, perdeleri sonuna kadar itip bulutların içinde yavaş yavaş beliren güneşi fark etti. Sandalyeyi odanın ortasına koydu, üzerine çıktı. Bedeni başından kayıtsız sallanırken anlayabileceği şeyleri düşündü. “Tamam, işte oldu” diyen bir hissin aceleci yargısıyla aşağıya inip masadaki boş kağıda;”Hayat, kilitlediğiniz hislerinizle açılacaktır.” cümlesini hızla yazıp yine aynı hızla cümlenin üzerine tam ortasından başlayan kalın bir çizik attı. Cebindeki kitap yaprağını da çıkarıp kağıdın kenarına koydu. Gözlerinin önüne dizilen saçlarını geriye atıp;

“Saçmalamayın. Güneşi seçin” yazdı. Sandalyeye çıkıp, bulutların arasından çıkan kış güneşini, telaşsız uçuşan kargaları gördü. Önce gülümseyip sonra sessizce tekrar etti:

“Güneşi seçin”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yetenekli Kaybedişler Adına - 1 -
Jointy
Gorki"nin Çocukları
Bavul
Yayla Öyküleri
Yayla Öyküleri – 2
Ölümlüler

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yağmur Alışkanlıkları [Deneme]
Akşamüstü ve Gölgeler [Deneme]


niyazi bircan kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © niyazi bircan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.