İnsandaki gerçek güzelliği ancak yaşlandıkça görebilirsiniz. -Anouk Aimee |
|
||||||||||
|
Ufka dayanan sırtını rüzgarlar eskitirdi. Yağmur yağarsa aniden gökyüzü palette siyaha matem katardı bir ressamın uykularına can çekişir gibi. Yazılan her şiirde amaçsızca tüketilen bir garipliğin kan kokusunu biriktirirdi ıssızlığa. Çatladı toğrağın duygusu. Avuçlarından yıldızlar kaydı insanlığın onuruna. Yaşamak ve sevmek böyle birşeydi belki de,kendi içinde kanayan dünyanın hep hasreti ezberleten yalnızlığına. Uyanmak tecrübesiz bir uykunun başrolünü anlatırdı kimsesizliğe. Sokakların altında hep aynı indirimli aşklar çiçeklenirdi. Satılamayan bir aşk vardı. Düşlerin kıvılcım rengi akşamlarına bıraktığı bir mesaj tutkusuydu sevişen cümlelerin bahtiyarlığı. Dudaklarda hiç ulaşılmayan karanfil bahçesi.Sonra, bize kalan ardarda geçip giden zamansızlık yankısı,dışımızdaki bütün kırık ruhların anlaşılmayan ihtiyarlığı. Gün batarken aynaların gizemli yüzlerinde ışık yoksulu geceler başlardı. Her yolu perişan edilen bir hayatın yarına askıntı düşüren hayallerinden ne anlatıldığı ne de anlaşıldığı belli olan bir masumiyet serbest bırakılırdı. Kalem yazdıkça yürek okudukça değer kazanırdı öpüşmeler. Dümeni bir tarihe iz bırakan yanık kokusunda çoğalırdı yalnızlıklar. Gözyaşı sarhoş eden en basit zehirdi tutulacak yeri olmayan her kadehte. Yağmur yağdığında şehrin en mütemadi kesimine mavilik siyaha aşk katardı. Olmayan bir ruhun bedenini ısıran deniz, kendi dalgalarında köpüklenirdi ayrıma gölge düşüren her zamana. Zor olmalıydı başlangıcın sonları. Kolay anlaşılıp,kolay koparılıp atılan bir takvim yaprağı gibi süzülemezdi hiçbir mevsim açınımı hesapsız kollarında. Her başlangıç anlamlı olmalıydı. Çalışmaktan yorulan insanların yüzlerine maskelenen bir fabrika fotoğrafını bir masa üzerinde duran bomboş sayfaları,ülkeleri sınırlayan kırmızı kalın bir hattın son bulduğu her noktayı,sayfaların kitaplara fişlenen bütün numaralarını,bir atlastan coğrafyasına isyan eden her rahatlığı çekip kaos terkine bulaştıran düşmanlık son bulmalıydı. Ruh kapsamında ortaklık arayan her yırtıcı saldırganlık aşkın gizine saplanmadan,bu belirsiz batağa elini kolunu kaptırmadan çoğalmalıydı. Pencereleri şehre açık her eve yıldız giriyor. Mevsimsiz bir Kış. İsmi bile geçmeyen bir yürek gece nöbetine çıkıyor yoğun kar altında. Deniz fenerinin görebildiği en uzak noktada aşk duruyor. Viyana önlerinde yeniçeri sefaleti baş gösteriyor.Antikasız hiçbir evin ışığı yanmıyor artık. Tozdan eskiyen, hatıralar uyandırılıyor. Sabaha düşen ilk yağmur tanesinde boğulan bir siluet beliriyor. Kirletilen her kar tanesi,kendi kentinde eriyip gidiyor. İnanılmaz gelen her sevişmenin ardında boğazın sularındaki yalnızlık,karşı kıyının her sessizliğini kendi içine çekiyor. Yaşanmaz bir hal alıyor aşk adına her ayrılık. Dağlara çıkıyoruz biz.Kendisi olmayan bütün dağlara kağıt üzerinden yürek tüketiyoruz. Yürekleri kan kokusuna esaret bilenen bellekleri alkışlıyoruz bir köşeden. Yazdıkça kağıtlara zahiri zafer çığlıklarına kapılıyoruz. Gidemediğimizi anlamamış gibi yapmaktan zevk duyarcasına hırpalıyoruz zamanı. Oysa denizin fenerleri hep aynı yerde bekler,gelmez diyemediğimiz bütün sabahları. Gelirsen yalnız benimle gel demekten,kalırsan yalnız benimle kal diyemeyen her zamana,zamansızlıkla gömülüyoruz. Ve ağlıyoruz acıyı acı gibi hissedip, ve yanıyoruz aşka aşk gibi yüreksizce tükenip. Bakıyoruz da,biz neredeyiz nereden geldik bu hayata,nereye gitmekteyiz. Kalın kitaplarda boğuluyoruz,uzun yaz bana her satırı,uzun olsun hayat. Ve doğan her Güneş’i anlat bana yavaş yavaş,sonrasında kalsın dudaklarımızda ulaşılmayan bir zevki sefahat. Biz yaşamayı böyle biliyoruz. Gözlerini kısarak baktığın her istasyonda çıplak ayaklı binlerce çocuk yatıyor.Üzerinde yama tutmayan,suskunluklar.Ceplerinde yürekleri,sevdaları anlatan bakışları uyuyor.Anlıyorum dersen bir kez olsun,gözlerinden öper seni o küçücük umutları. Kelimelerin çevirisi yapılamayan bir bezginliğini alıp yapıştırıyor yüzümüze,bir gün öncesinde kalan haykırışları.Yazık biz aşk adına aşk’ı tanımıyoruz. Sırtını yasla ve bekle diye yalvarıyor bize ışıklar altında gölge arayan deniz fenerinin duvarları.. Biz yaşamayı aşkla paylaşmıyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |