İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie |
|
||||||||||
|
Neydi? Ayrılık acısı ile zamanlı zamansız sara nöbetlerine tutulup kıvanırken yerlerde, içinin kahreden acısını dışarı çıkarabilmek için “ah” etmek, “seni nerden sevdim” diyerek pişmanlıklar yaşamak dizlerini dövmek miydi, yoksa “Dünyaya bir daha gelsem sevgilim, arar bulurum yine seni severim” diyerek ne olursa olsun kıvranmadan aldığı tarifsiz lezzeti arttırması için sürekli yalvarmak mıydı Allah’a?! Neydi sevmek? Sevdiğinden ayrılan saçları kır Anadolu delikanlısı gibi bir ekin tarlasının içinde hatıralarını yangın yüreğine doldurup, çaresizliğin uçurumlarında ağzına dayadığı tüfeğin tetiğine abanarak kana bulamak mıydı başakları, yoksa onu koruyabilmek için yaşam yolunu seçip bir gölge gibi ardında sürünerek yağan yağmur ve doğan güneşe savaşlar açmak, kanatlanıp gözlerine kuş olup uçmak, korumak için Sema’ya bulut olmaya çıkmak mıdır bu sevda?! Yoksa İtalya’da akşam kızıllığı vururken taş zeminlerin ıslanmış yollarına, yakamozların dansı düşerken gözlerin gölgeli sahillerine, görkemli Venedik köprüsü üzerinde el ele tutuşup yürümek miydi sevmek? Neydi; kızıl renkli Gondol’lar üzerinde sesleri seviştirerek beraberce sonsuzluğa şarkılar söylemek miydi yoksa? Santroni’yi yeniden inşa etmek için volkanik patlamalara giriftar kılıp kalbi, onun yaşayabileceği masalsı bir şehir var edebilmenin gayretine girmek miydi bilmem ki! Yeditepe’nin hepsini aynı anda görmek gibi bir şey mi yoksa? Uçan kuşlarla bulutların gözkapaklarından damlacıklar kaçırmaya mı benziyor? Uçuruma bakmaya mı, gökyüzüne çıkmaya mı, yağmur olup yağmaya mı benziyor bilmem. Ceylan’larla dere kenarlarında seyrek inen ışık huzmelerinin altında dinlenmek midir yoksa bu? Galata Kulesi’nde başını başına yaslayıp beraberce İstanbul’un tarihini seyretmek, iki kişilik bir yelkenliyle mavi bir denizde göz göze sonsuzluğa doğru akıp gitmek midir bu sevda! Nedir? Sevmek, yâre gücenip bulunduğu topraklardan gidip başka ülkelerde kendine yeni bir yaşam kurma yolunu tutmak mıydı, yoksa onun bulunduğu yerde onun haberi olmadan ölene dek ‘aynı topraklarda bulunma onurunu’ elde edebilmek uğruna beklemek miydi sadece? Dünyadan el etek çekip dergâhlarda münzevi bir derviş gibi inzivaya çekilmek miydi acaba? Yamalı bir hırka içerisinde ‘bir çarık bir kırık aşk’a boyun eğerek bir ömür karşılıksız, beklentisiz özlemek, gözyaşı dökmek, hıçkırmak mıydı bu sevmek? Sevdiğini elde edebilme uğruna devrim yapmak, bir ülkeyi ayağa kaldırmak mıydı? Roma’yı yakmak, İstanbul’u yıkmak, Arap yarımadasını haritadan kaldırmaya çalışmak çılgınlığında bulunmak mıydı bu sevda? Yoksa Roma’yı da İstanbul’u da Arap Yarımadası’nı da onun için yeniden inşa etmeye çalışmak, ‘çağ kapayıp çağ açmak’ için elli üç güne ordular biriktirmek miydi bu sevgi? ‘Kirpiklerini indirdi gözlerinin üstüne, yüz vermedi. Seni âleme rezil etti… Akla hayale gelmeyecek hakaretler etti’ diye kızıp, kırılıp vazgeçmek ve intikam hırsına kapılmak “sevgimin cennet oluşu gibi cehennemdir öfkem de” deyip karşı tarafa zarar verme imkanın varken seninle aynı havayı teneffüs ediyor, aynı güneşte ısınıyor, aynı gecede uyuyor diye “varlığın yeter, gül kalbine dokunmasın hüzünler” deyip saçının teline rüzgârların değmesine tahammül edememek, üzüntüden ölecek hale gelmek miydi bu sevmek?! Bağlanmak, kör düğüm olmak, keskin bir bıçağın en parlak yanı gibi harlanıp yanmak, yalan söylediğini bile bile her defasında inanmak, her söylediğine çocuklar gibi kanmak, canın yandığı halde isteye isteye her defasında ona ‘aldanmak’ mıydı bu sevmek?! Neydi ah! Faydalanmayı ummak, beklenti içerisine girmek mi sevgiliden yoksa bu sevgi? İstediğini alamadığında hiddetlenmek, öfkelenmek, hırsla gerilmek, “bana neden önem vermiyorsun?” feveranları ile ağlamak ve adını sevgi koyduğu bir menfaat birlikteliği arzulamak mıydı ardından? Yâda hiçbir karşılık beklemeyip, hiçbir haber alamadığın, nasıl olduğunu bile bilmediğin halde her vakit secdelerin birisini kendin diğerini onun için üşenmeden yapmak, mutluluğu için dua dua gökyüzüne güvercinler salmak mıydı bu sevda? Ölen sevgiliyi mezarında kendi haline bırakıp gitmek miydi sevmek, yoksa mezarının başında bir ömür hıçkırıklara ağlayarak gözyaşlarının ab-ı hayatı ile diriltmeye çalışmak mıydı ardından? Ilık bir rüzgârın içine dolması mıydı yoksa? Yâdında ondan başka her şeyin kaybolması, “ne derse desin, ne yaparsa yapsın” o’nun, senin katında sonsuza kadar eşsiz ve benzersiz kalması gibi bir şey miydi bu sevmek? Ah, neydi sevmek? 3 Haziran 20.15
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nail Varal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |