Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
İster misin bu hayvanlar bizim kısrağa saldırsın? Annem, Yok canım, evin ışığı var, ışıktan korkarlar, eve yaklaşmazlar dedi. Ben yine de dışarı çıkıp bakayım. Bu karanlıkta çıkıp ta ne yapacaksın? Allah korusun saldırıverirler sana. Silahım var ya. Olsun, bir tek silahla onca canavarla baş edebilir misin? Cibinliği aralayıp silahın asılı olduğu duvara baktım. Çift namlulu av tüfeği, tüm dünyaya meydan okuyan bir ejderha gibi gözüme göründü. İçimden şimdi babam o silahı asılı olduğu yerden alacak ve art arda kurşun yağdıracak ve atımızı tehdit eden canavarların tümünü vurup öldürecek diye içimden geçirdim. Babam yataktan bile çıkmamıştı. Oysa o benim gözümde büyük bir kahramandı. Arkadaşlarımla kavga ettiğimde, onları babama söylerim diye tehdit ederdim. Zira babamın, arkadaşlarımın tümünün babalarını dövebileceği kanısındaydım. Babamın yataktan çıkıp canavarlara ateş açmaması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Avlu yakınında bağlı olan atımız kişnemeye ve tepinmeye başladığında babam hareketlendi. Yataktan çıkıp duvara asılı olan çift kırma tüfeği alıp iki gözüne de fişek sürdü. Camsız pencerenin tahta kapağını açıp namluyu dışarı çıkarıp iki gözü birden ateşledi. Patlamalar gecenin sessizliğinde korkunç bir uğultuya neden oldu. Yankılanması uzun sürdü. Silah sesinin korkunç gürültüsünün ardından asmalar arasından kaçan yaban hayvanlarının çıkardıkları hışırtılar kısa bir süre sonra tamamen kesildi. Babam dışarı çıkıp atımızın o denli neden huysuzlaştığına bakmak istediğinde annem yine karşı çıktı. Aklın yok mu senin? Bu karanlıkta dışarıda ne görebilirsin? Babam tahta kapağı kapatarak idare lambasını kıstıktan sonra yatağa girdi. Az sonra yine canavar sesleri gelmeye başladı. Atımız durmadan kişniyor ve tepiniyordu. Babam yine kalktı. Gemici fenerini asılı olduğu yerden alarak yaktı. Tahta kapağı açarak, kapağın üst tarafındaki çiviye astı. Fener ışığında etrafta ne olup bittiğini görmeye çalıştı. Feneri yanık olarak asılı olduğu yerde bıraktıktan sonra tahta kapağı kapatarak yine yatağına yattı. Sabaha kadar elimde silah, canavarlara savaş açmış bir kahraman olarak hayaller kurdum. Ah bir büyüsem, o silahı kullanabilecek kadar güçlensem, babam gibi korkudan yatağa siner miydim? Dışarı çıkıp o canavarların tümünü öldürürdüm. O hayal dünyasında yaşarken uyuya kalmışım. Gürültüyle uyandığımda kuşluk vakti olmuştu. Hemen dışarı çıktım. Komşular bizim evin yakınında, atımızın bağlı olduğu yerde toplanmışlardı. Hemen yanlarına gittim. Aralarından sıyrılıp ön tarafa geçtim. Kısrağımızın tayının arka kalçası kanlar içindeydi. Babama, Tayımıza ne oldu böyle diye sordum. Canavar saldırıp kalçasını yemiş dedi. Komşularımızdan biri, Bu tayın yarası iyi olmaz. Havalar sıcak. Yara mutlaka kurtlanır ve hayvan çok büyük acılar çekerek ölür. En iyisi onu vurup öldürmek dedi. Babam tayın annesini bağlı olduğu yerden çözüp, az ileriye götürüp kanal üzerine çaktığı bir kazığa bağlayarak geri döndü. Anneme pencereden seslendi. Bana çifte ile fişekliği ver dedi. Annem hemen silah ile fişekliği pencereden uzattı. Babam fişeklikten domuz avı için özel hazırlanmış bir fişeği alarak namluya sürdü. Komşulara, Biraz açılın diyerek namluyu tayın başına çevirip nişan aldı. Tetiği çekti. Gümmmm sesinin ardından tay yere yıkıldı. Biraz debelendikten sonra can verdi. Kısrağı bağladığı yerden çözüp getirdi. Hamutu boynuna geçirip falakayı taktı. Tayın iki arka ayağını urganla bağladıktan sonra, urganın öbür ucunu da falakanın çekme halkasına bağladı. Kısrağı yularından çekerek atla beraber yürüdüler. Ben de komşular ile birlikte sürüklenerek götürülen tayın peşinden yürümeye başladım. Tayın sürüklenirken çıkardığı toza kimsenin aldırdığı yoktu. Bir hayli uzaktaki işlenmeyen bir arazinin içerisine girdikten sonra babamın durması üzerine hepimiz durduk. Babam tayın ayaklarına bağlı urganı çözdükten sonra toplayıp düğümledi Falaka ile birlikte hamut demirlerinden birine astı. Hep beraber geri döndük. Ölüm nasıl bir şeydi? Öldükten sonra neler oluyordu? O gece ölümü düşünmekten uyuyamadım. Sabah her zamanki gibi erkenden kalktık. Kahvaltı sırasında bile babamın tek kurşun ile öldürdüğü tayımız aklımdan çıkmadı. Babama, Bizim tay ne oldu acaba diye sordum. Babam, Ne olacak dedi. Sabaha kadar canavarlar, çakallar, ve sırtlanlar kemiklerini dahi sıyırarak hiç et bırakmamışlardır. Gidip baksan kemiklerinden başka bir şey göremezsin. Kahvaltıdan sonra tayımızı bıraktığımız yere gitmek için kendime komşu çocuklardan arkadaş aradım. Kargıdan atlarımızla tayımızın ölüsünün bırakıldığı yere kadar koşarak yarışmaya karar verdik. Önemli olan yarışı kazanmam değildi. Amaç tayın bulunduğu yere varmaktı. Yarışın tadını çıkararak kan ter içinde tayın ölüsünün bulunduğu yere ulaştık. Tayın yerinde sadece kemikleri vardı. Yaban hayvanları, kemiklerin üzerindeki etleri tamamen sıyırmışlardı. Birkaç köpek bir parça et bulurum umuduyla kemikleri dişliyorlardı. Bizi görünce kaçtılar. Gördüklerim beni şok etmişti. Demek ki insanlar ölülerini yabani hayvanlar ve köpekler yemesinler diye gömüyorlardı. Peki insanlar o gömüldükleri çukurlarda sonsuza dek mi kalıyorlardı? Akşam yemekte babama, Baba, insanlar ölünce neden gömülüyorlar diye sordum? Hayvanlar yemesinler ve kokuları insanları rahatsız etmesin diye yanıtladı. İnsanlar ölünce neden kokarlar? Çürüdükleri için tabi. Aklım iyiden iyiye karışmıştı. Peki insanlar ölünce neden çürürler? Oğlum sen benim iştahımı kaçırmak için mi sofra başında bunları soruyorsun? Nereden bileyim neden çürüdüklerini? Çürüdükleri için çürüyorlardır elbette. Yeter artık, kapat bu muhabbeti. O gece kendimi hep bir mezar içinde gördüm. Kokum mezarımdan dışarı çıkıyordu. Kokumu duymamak için gelip geçenler burunlarını tıkıyorlardı. Nice geceler korkuyla çığlıklarla uykudan uyandım. Kurşuna dizilen taylar, atlar ve çukurlara gömülen insanlar görüyordum. Atlara yönelik silah namluları bana döndüğünde, korkuyla çığlıklar atarak uyanıyordum. Beni cin çarptı diye nice hocalara okuttular. Korkularım bağ evinden kışlık evimize dönene kadar aralıksız sürdü. Zamanla tayımızın kurşunlanarak öldürülmesini unutarak, tekrar eski sağlığıma kavuştum. Özcan NEVRES
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |