Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Ve İlk Bölüm Yayınlandı Aylardır gündemimize oturan ve çok konuşulan dizi “Bir Zamanlar Kıbrıs” dizisi nihayet 1 Nisan Perşembe akşamı TRT ve BRT ekranlarında yayınlandı. Gerçekten izlerken nefeslerimizi tuttuk. Birçoğumuz ekran başında gözyaşlarımıza hâkim olamadık. 50 yıl önce Kıbrıs’ta yaşanan Rum vahşeti ilk defa gözler önüne serildi. Bazıları bu dizi için, “Barışa engel bir dizi” dedi. Bazıları “Yalan yanlış bilgiler içeriyor, olaylar saptırılmış” dedi. Bazıları “Neden Kıbrıslı bir oyuncu yok?” dedi. Bazıları da dizinin konuşma dilini eleştirip “Kıbrıs ağzı neden kullanılmamış?” dedi. Eleştirilere kızmıyorum. Çünkü eleştiriler bir olayı hep doğruya ve en güzele ulaştırır. O nedenle yerinde yapılan eleştiriler her zaman için iyidir. Benim kızdığım nokta, eleştiri yaparken dozunu kaçırıp eleştiriden uzaklaşan ve eleştiri adına hakaretlere varan söylemlerdir. Zaten o tür söylemleri de hiç dikkate almadım, almıyorum. Gelelim diziye. Kim ne derse desin, ben, diziyi çok olumlu ve çok etkili buldum. Gerek konusu bakımından, gerek oyun gücü bakımından, gerek kostüm, efektler ve teknik bakımından oldukça güzel buldum. Hatta güzelin de ötesinde mükemmel buldum. Her şeyden önce Kıbrıs Türkünün 50 yıl önce yaşadığı olaylar geç de olsa gözler önüne serildi. Bütün Türkiye ve bütün Dünya bu olayları öğrenmiş olacak. O nedenle ben, bu diziyi çok önemsiyorum. Ve çok yerinde bir proje olarak değerlendiriyorum. Dizi, daha ilk sahnelerden itibaren ilgi çekiyor. Köyde geçen bir yaşam, Türklerin kendine has bir yaşam biçimi, sevgi, saygı, huzur ve barış dolu bir yaşam biçimi gözler önüne seriliyor. Rum komşularıyla iyi geçinen, onlarla hiçbir sorun yaşamayan ve hatta düğün derneklerini birlikte yapan aileler olarak veriliyor. Ta ki Rumların Kıbrıs’a tek başına hakim olmak istemelerine kadar. Dizide Rum Lideri Makarios bunu açık bir şekilde dile getiriyor: “Kıbrıs’ta bir Türk kalmayıncaadanın kime ait olduğu sorunu da ortadan kalkacak” diyor. Yani bütün Kıbrıslı Türkler öldürülür veya ada dışına kovulursa adanın Yunanlılara kalacağı mesajını veriyor. Oysa Kıbrıslı Türklerde böyle bir anlayış olmadı. Onlar hep barış ve huzur içinde ortak olarak yaşama düşüncesine hâkim oldular. Komşuları olan Rumlarla da hep iyi niyetler içinde yaşadılar. Rumların tek amacı ENOSİS’i yani Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak hevesi Kıbrıs’taki barışı ve huzuru bozuyordu. Kıbrıs’ın Yunan olabilmesi için Türklerin öldürülmesi ve ada dışına sürülmesi gerekiyordu. İşte Kanlı Noel adını verdikleri bir planla Noel Gecesi adadaki bütün Türkleri öldürecekler ve adanın sahibi olacaklardı. Dizi, bu çerçeve üzerine kurulmuştu. Rumlar, başta Makarios, komutan Nikos Samson ve Komutan Grivas ile harekete geçtiler. Masum Türkleri acımadan katliama başladılar. İşe, Ayvasıl, Tuzla ve Lefkoşa’dan başladılar. Dizi, tüm bu olayları bütün açıklığı ile gözler önüne serdi. Aylarca, günlerce yapılan hazırlıklardan sonra düğmeye basıldı ve bir gece hareket başladı. Köylü Türkler, evlerinden tek tek alınarak kurşuna dizildi. Aileler, göçe zorlandı. Aç, susuz, çocuk, kadın ve yaşlılar çaresiz saklanarak dağlardan güvenli bölgelere göç etmek zorunda kaldı. Kıbrıslı bir sakız tüccarını oynayan Ahmet Kural, mükemmel denecek bir performansla izleyenlerin karşısına çıktı. Oysa Ahmet Kural, genelde sinema filmlerinde komedi türünde rollere çıkıyordu. İzleyenler, onu hep bu yönüyle biliyordu. Yani izleyici onu gülmek için izledi hep. Ama bu defa onu gören ağlıyordu. İşte bu izleyici için zor gelebilirdi. Neticede ortada bir alışkanlık vardı. Ahmet Kural, dramatik filmlerin de usta bir oyuncusu olduğunu ortaya koymuş oldu. Diğer taraftan Serkan Çayoğlu da Türkiye’den gelen bir görevli, bir ajan rolünü çok güzel bir şekilde ortaya koydu. Daha dizi başlamadan “Bizi bir Ankaralı mı kurtaracak?” diye eleştiriler yapılmıştı. Ama gerçekten Çayoğlu tek başına bir ordu gibi geldi. Mükemmel bir oyun gücü ile izleyicileri büyüledi. Attığı her adım, yaptığı her hareket adeta izleyicilere güven veriyor ve onları ekrana kilitliyordu. Öyle ki dizinin ilerleyen bölümlerinde Çayoğlu bütün gönülleri fethedecek. Pelin Karahan da bütün güzelliği ve zarafeti ile izleyicilere merhaba diyor. Oyun gücü ile oyuna bambaşka bir hava katıyor. Sempatikliği, deneyimi ve masum görüntüsüyle oyuna çok şey veriyor… Kıbrıs’tan sevgili İlke Susuzlu da bu kadar güçlü oyuncular arasında kendi sanatını ortaya koyuyor. Yine oyunda rol alan Kıbrıslı sanatçı Kadir Carlos diziye ayrı bir renk ve heyecan katıyor. Bunların yanı sıra dizide Mağusa Liman Müdürü Karamanlis rolüyle ben de görev aldım. Gerçekten büyük bir heyecanla beklediğimiz dizinin ilk gösteriminden sonra beklemediğim kadar büyük bir ilgi gördüm. Ertesi gün evden çıktığımda sevgili komşum tebrik etti. Çok beğendiğini, diziden çok etkilendiğini belirtti. Çocukları da çok beğendiklerini belirttiler. Öyle ki akşamüzeri yürüyüşe çıktığımda sitenin sevgili çocukları “Karamanlis Amca” diye peşime düştüler. Diziyi izlediklerini söylediler. Hatta biri “Karamanlis Amca keşke Rum olmasaydın. Ben izlerken çok sinirlendim. Herkesi öldürdüler.” dedi. Kendi kendime işte bu çocuklar geçmişini öğrenmiş oluyor dedim. Yolda beni gören birçok insan araçtan selam veriyor, aracı durdurup tebrik edenler oluyordu. Yani küçücük bir rolün, bu kadar etki yapacağını hiç düşünmemiştim. Öyle ki Türkiye’den dahi yüzlerce mesaj, tebrik ve kutlama aldım. Bir akademisyen arkadaşım “Diziye, büyük bir gizem kattın. Herkes seni konuşuyor. İşleri, bu liman müdürü karıştıracak diyorlar” dedi. Devam etti: “Ben, öyle inanıyorum ki senaristler ve yapımcılar bunları göz önüne alıp senin rolü uzatırlar.” dedi. Doğduğum yer olan Kadirli’de de çok konuşulmuşum. Beni tanıyan arkadaşlar “Kadirli’de acayip sükse yaptın. Kahvehanelerde hep seni konuşuyorlar” dediler. Hatta bir yerde “Bir Zamanlar Kıbrıs Dizisinde oynayan Hakan Yozcu dükkanımızı ziyarete gelmişti” diye resmimi asmış. Köyüm olan Çangaza’dan olumlu tepkiler geldi. Orada da izlenmişiz. Akrabalarım “Gururumuz oldun” dediler. Tabi bunlar da bana gurur verdi. Hepsi ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Diziden sonra sosyal medyada bazı eleştiriler okudum. Bazılarını burada paylaşmak istedim: Emekli Öğretmenlerimizden bir olan Saygıdeğer Cengiz Tokyay Hocam: “Bu dizi filmin ilk bölümünü izlerken, aynı zamanda bazı sahneleri yaşadım, bazılarında ailemi ve bu kâbus dolu zamanları yaşayan tüm Kıbrıs Türklerini de düşündüm. Babamın yıllarca gönüllü direniş hareketi içinde olduğunu, aracıyla hiçbir karşılık beklemeden mücahit taşıdığını, Ankara'ya bunun için eğitime gittiğini, ailece geçirdiği ölüm tehlikelerini ve diğer bütün zorlukları düşündüm. Bu yaşananları, Kıbrıs Türkünün çektiği bu sıkıntıları, bu savaş, yokluk, göçmenlik yıllarını, başkalarının, başka ülke insanlarının da bilmesi bir nebze olsun toplumuzun acılarına su serpecektir. diyor. Ümran Direk: “En çok şiveye kafayı takmışlar. 2000 yılında Kıbrıs’a geldiğimde komşumuzun kızı "Annem lasan bastıracak, lenger istiyor” demişti. İki kere kurdurduğum cümleden ne istediğini anlamadım...Buna göre bu filmin sadece burada izlenmeyeceğini Türkiye de izleneceğini düşünürek şive olayını bu kadar eleştirmemek gerekir...” Recep Seven: “Tüm dünya izlesin görsün Kıbrıs Türkü ne acılar çekti. İçimizde bilgisiz eleştirenler de var. Olacak da. Pek kaale almamak gerek . Önemli olan anlatılmak istenen ...” Okan Yavuz: “Sonuçta 60 Cumhuriyeti ve sonrasında yaşananlar dizi filme konu edilmiş. Farkındalık yaratması bakımından da başarılı buluyorum. Bu dizi filmi belgesel gibi değerlendirmek de doğru olmaz. İçinde aşk da sevgi de hüzün de olacaktır kanımca. Bu dönemde yaşanan olayları toplumun, özellikle gençlerin sorgulaması bakımından da çok önemsiyorum naçizane. Ahmet Ahmet: “Fikrimce, bir yerde zulüm varsa, zalimi göstermenin, ifşa etmenin hiç bir sakıncası yoktur. Gerçekleri halının altına süpürmektense tüm çıplaklığıyla ortaya koymak daha doğru bir adımdır. Bunca yıl zulme uğramış batılı Yahudiler kendilerine yapılan zulümu sinema, edebiyat, sanat eserleriyle nasıl tüm dünyaya göstermiş ve hala gösteriyorsa bizim de aynı adımı çoktan atmış olmamız gerekirdi. Bugün yapılmaya başlanmış en azından bu da bir adımdır...” Hüseyin Çakır: “MÜKEMMEL BİR FİLM. KIBRIS RUMLARININ TÜRKLERE YAŞATTIKLARI GERÇEKLER. BİZ O GÜNLERİ YAŞADIK. FİLMİN YAPIMINDA EMEĞİ GEÇENLERE TEŞEKKÜRLER.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |