Samimiyetsizlik, insanların gerçekleri bildikleri halde, nefsani çıkarlar uğruna bu gerçeklere aykırı hareket etmeleridir. Kuran'ı hakkıyla okuyan ve akıl ile vicdana sahip bir insan, Allah'ın hoşnut olacağı tavır ve ahlak biçimini görür ve anlar. Fakat, samimi bir şekilde bu anlayışa uyan kişi, hayatını buna göre şekillendirirken, samimiyetsiz insanlar, küçük çıkarlar uğruna bildikleri doğruları terk edebilirler. Bu kişiler, nefsinin isteklerine, arzularına ve hırslarına kayarak, Allah'ın sınırlarını aşarlar, emirlerini göz ardı ederler. Dünyaya olan düşkünlükleri, ahiretlerini ise ucuz bir karşılığa satmalarına neden olur. İnsan, Allah’ın emirleri ile nefsinin istekleri arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında, nefsine tabi olursa, nefsini Allah’a şirk koşmuş olur. Bu durumdan ancak tevbe ederek kurtulabilir. Samimiyet, yalnızca dıştan yapılan ibadetlerle ölçülmez. Bir kişi, dışarıdan bakıldığında çok ibadet eden biri gibi görünse de, bilerek Allah'ın emirlerinden birini yerine getirmiyorsa, bu kişi aslında samimiyetsiz bir tavır sergiliyor demektir. Bu samimiyetsizlik, kişinin nefsini tercih etmesi ve bile bile Allah'ın emirlerine karşı gelmesidir. Kuran'da, Allah’ın emirlerine karşı duyarsız kalmanın ve nefsani arzulara yönelmenin amelleri geçersiz kılacağı belirtilmiştir. Zümer Suresi'nde yer alan, "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın." (Zümer, 65) ayeti, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. Şirk, insanın Allah’a karşı samimiyetsizliğinin ve nefsine tapmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Samimi bir mümin, her durumda Allah’ın rızasını gözetir ve nefsinin arzularına karşı durur. Ancak müşrikler, kalben Allah’a karşı samimi olmazlar. Allah’ın emirleri yerine, kendi hevalarını ilah edinirler. Bu durum, onların şirkten kurtulmalarını engeller ve yapıp ettikleri her şeyin boşa gitmesine neden olur. Zümer Suresi'nde, "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler." (Zümer, 67) denilerek, müşriklerin Allah’ı gerektiği gibi takdir edememelerinin, onların şirke düşmelerine yol açtığı vurgulanmaktadır. Samimiyetsiz insan, dinin doğru bir şekilde yaşanması için gerekli olan çabayı göstermez. O, dini, Allah’ın istediği şekilde değil, kendi istekleri doğrultusunda yaşar. Dinini şekillendirirken Allah’ın rızasını değil, nefsinin rızasını tercih eder. Ancak gerçek bir iman, insanın her zaman ve her koşulda Allah’ın rızasını gözetmesidir. Allah’ın emirlerine kayıtsız ve şartsız teslim olmak, imanın temelidir. Allah’a olan derin sevgi ve bağlılık, insanı her türlü nefsani istekten uzak tutar ve onu yalnızca Allah’ın yolunda yaşamaya yönlendirir. Müşrikler, Allah’a karşı samimi olmayan, iki yüzlü insanlardır. Kalplerindeki niyetleri Allah’a açıkça bildirilemez, zira Allah onların her türlü hareketini ve niyetlerini bilir. Bu kişiler, kendilerini cennete layık görseler de, aslında şirke yönelmekte ve bu tavırlarıyla çevrelerini de saptırmaktadırlar. Kuran, böyle kişilerin algılama yeteneğini kaybettiklerini bildirir. Müşriklerin samimiyetsiz tutumlarında akıl ve mantık aramak anlamsızdır. Onların temel problemi, Allah’ı gerektiği gibi takdir edememek ve şuur eksikliğidir. Samimiyetsiz kişiler, hayatlarını şirk içinde geçirmiş olabilirler. Ancak, Allah’ın rahmeti sonsuzdur. Kuran’da, "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım, Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin." (Zümer, 53) denilerek, samimi bir tevbe ile Allah’a yönelen her kişinin kurtuluş umudu olduğu vurgulanmaktadır. Tevbe etmek, yalnızca geçmişte yapılan hataların farkına varmakla kalmaz, aynı zamanda hayatın her anında Allah’ın rızasını gözetmek ve her türlü şartı kabul etmek anlamına gelir. Allah’a samimi bir şekilde yönelmek, insanı Allah’ın rahmetine ve bağışlamasına yaklaştırır. Samimiyet, dinin özü ve imanının sağlam bir temeli olmalıdır. Bir insan, Allah’ın emirlerine kayıtsız ve şartsız teslim olduğunda, samimiyetini gösterir ve nefsine boyun eğmeden Allah’a ibadet eder. Samimiyetsiz bir insan ise, nefsinin arzuları doğrultusunda dini yaşar ve bunun sonucunda şirk ve samimiyetsizlik yoluna sapar. Ancak Allah’ın rahmeti sonsuzdur. İnsan, samimi bir kalple tevbe eder ve Allah’ın rızasına yönelirse, O’nun bağışlamasını umabilir. Bu, insanın en büyük kurtuluşudur.