Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Nice insanlar vardır etrafımızda, yaşadığına hayat denmez, nice insanlar da vardır ki, çoğunun yaşadığı hayatı beğenmez. Ebedi aleme götürülecek şeylerin sadece ‘iyi ameller’ olduğunu söyler durur da hocalar. Maişet derdi söz konusu olunca, görülür ki, en başta kendileri bocalar. Dünyada iken kendisine bahşedilen akıl ve iradenin nelere kâdir olduğunun bilincine varabilenler ve o gücü henüz keşfedemeyenler vardır aslında. ‘Kader’ bahsini çözmüş ve iradenin sırrına ermiş olanlar için geriye kalanın sadece basit ‘tercihler’ olduğunu söylemekte yarar var. Ki, onlar bu ilmi okullarda değil, hayatın ta kendisinden öğrenirler. ‘İstemekle’ başlamıştır her şey. Geriye, ‘ne kadar yük kaldırabilecekleri’ hususu kalır sadece. Bilirler ve inanırlar ki, istedikleri ve arzu ettikleri şey, kendilerine verilecektir. Bu öyle yüce bir nimettir ki, görülmesi ve elle tutulması mümkün olmadığı gibi, hiçbir hırsızın el uzatması, çalmaya kalkışması da mümkün değildir. Temelinde Yaratanın şahsında, yaratılan her şeye duyulan aşk ve ‘Düşünmez misiniz?’ ilahi buyruğu yatan bu felsefenin insanları, ibadeti vakitlere ayırmaktan ziyade, her an ve her halükarda ibadet halindedirler. Onlar, çileye talip olan, hasretten haz duyanlardır. Onlar, yananlar, yandıkça ‘insan’ olunduğunun farkına varanlardır. Onlar, cümle âlemin derdini dertleri bilip, çâre arayanlardır. Onlar, herkes uykudayken bile, tefekkür halinde olanlardır. Onlar, can bedenden ayrılmadan, binlerce kez ölebilenlerdir. Bir çokları bu hâl üzere olanların Yaratanla olan yakın ilişkisini gördükçe ‘tuhaf’ hatta ‘alaycı’ bulurlar ama, bu ilginç ilişkinin ardında yatanın ‘gerçek samimiyet’ olduğunu bilmezler. Halbuki diğerleri bilirler ki; ‘Sopayla kilime vuran, kilimi dövmez, tozlarını silker. Kızıp atı döven, hakikatte atı değil, aksak yürüyüşünü döver. İyi yürüsün, rahvanlaşsın ister…’ Varlıkta- yoklukta, açlıkta- toklukta, sağlıkta- hastalıkta, hikmet arar, her şeyi sorgular durur onlar. İyi insan olabilmek için, önce nefsi terbiyenin şart olduğunu bilir onlar. Bilirler ki Mevlâ; ‘Yapılan her iyiliğe karşılık, on misli ecir vermektedir.’ O’nun uğrunda verdikleri her canın, on can getirdiği düşüncesiyle her dem ölür, ölmede derman, bulur onlar. Hani, ‘Aşk dâvâya benzer, cefâ çekmek de şâhide,’ diyor ve ekliyor ya Mevlâna; ‘Şâhidin yoksa dâvâyı kazanamazsın ki! Kadı senden şâhit isterse, incinme. Yılanı öp ki hazineyi elde edesin…” Bedelini ödeyen ve bu kutsal hazineye sahip olabilenlere ne mutlu… Mümtaz Beğen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mümtaz Beğen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |