Hiçbir kış sonsuza dek sürmüyor, hiçbir ilkbahar uğramadan geçmiyor. -Hal Borland |
|
||||||||||
|
Bizim kuşak pek bilmez bu üç sözcüğün anlamını!..Çünkü bizim kuşak uzak doğduk,uzak yaşadık bu güne kadar bu üç sözcüğe hayatı...Ama bugün farklı!.Bugün tanıştık onlarla...Önce adını öğrendik, sonra da anlamını!..Gerçi okumuştuk tarih kitaplarında;kaç meydan savaşını kazandığımızı, kaçını kaybettiğimizi...Kazanmak neydi? Kaybetmek neydi? Bir türlü anlayamadık ikisinin de aynı şey olduğunu. Neden kazanmıştık sanki Mohaç’ı,Preveze’yi;Varna’yı,Malazgirt’i?...Ve neden kaybetmiştik Prut’u, İnebehtı’yı, Ankara’yı?!..Hem kazandıklarımızla, hem kaybettiklerimizle akmadı mı kanlarımız?!..Ağlamadı mı analarımız?! Yıkılmadı mı ocaklarımız?!..Yanmadı mı sular bile!...Bu pencereden bakınca ‘savaş bana göre değil!’ demek geçiyor içimden. Üstelik tarihin o sayfalarını okuduğum, öğrendiğim için pişman oluyorum...Bana ne savaş denen illetten!..Ben insan gibi yaşamak istiyorum sadece; kendime göre özgür, kendime göre nefes alarak...Televizyonun savaşı anlatan bütün kanallarını kapatıyorum bu yüzden... Lakin!.. Kurtuluş Savaşımızın neden yapıldığını; bana neler kazandırdığını düşünüyorum; içim açılıyor...’Bu savaşı iyi öğrenmeli, iyi ezberlemeli ve öğretmeliyim’ diyorum. Çünkü özgürlüğümü yeşerten, bana yaşama hakkı veren, insan olma bilinci kazandıran, çağdaşlık yolunda ışık tutan bu savaşlar hiç unutulmasın istiyorum. Ve bugün 19 Mart 2003!..Yeni bir savaşla tanışan Dünya korku içinde. Soyutlamak olur mu hiç, ben de korkuyorum. ”Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyerek milletime barış yolunda ışık tutan sözlerin sahibini düşünüyorum ; yalın,kendimce...Özür dilerim Atatürk’üm! Sana verdiğim sözü tutamadım bu kez..Öyle bir çıkmazın içine sokuldum ki, duyma istersen!...Çanakçılar, çanak yaptı çanak isteyenlere yani;..senin bana emanet ettiğin yarınları düşünmeyip...İşte 19 Mart 2003!..İşte savaştayım!..Kaç ocak yıkılacak, kaç can düşecek toprağa?!..Kaç ana ağlayacak; kaç sevda bitecek ölümle!?..Kaç çocuk anasız babasız kalacak; yada, kaç anne baba çocuksuz!?...Susacak şüphesiz kuş sesleri, dağlar yıkılacak, toprak yarılacak...Şehirler, köyler, kasabalar yok olacak hatıralarla beraber...Biliyorum Atatürk’üm!!..Senin ayakların, senin gözlerin, senin ellerin,senin düşüncelerin ateşler içinde kalacak bir daha!..Affet bizi lütfen!..Affettiğini bilelim ki; çıkar bizi bu savaşın içinden... 19 Mart 2003 ya bu gün!.. Sadece bir kez dokunup geçtik savaş denen illete; 1974 Kıbrıs Çıkartması’nda. ”Ayşe tatile gitmişti”, hala da dönmedi oradan!...Özlemedik (di) zaten.. Ayşe’miz orada ama, ”GİT ARTIK” diyenler çoğaldı bu günlerde..Ne halse!..Geri gelip gelmemesi konusunda “çanakçılar” karar veremedi gitti bir türlü!..Diril be Atatürk’üm!..Diril de bir yol göster bize!..Sen olsan ne yapardın? Benim ilk korkum; senin öldüğünü öğrendiğim gün duyduğumdu..Yani ilk okulun, ilk sınıfının 10 Kasım günü!..İlk şiirimi okurken ağlamıştım!..Her damla gözyaşımda, seni kocaman bir deniz yapıp yüreğimde sakladım...Köpük köpüktü bakışların dalgalarında beyaz!...Masmaviydi uzaklarım!..Çığlıklarında bile barışı soluyordu martılar!...Balıklar kadar hürdüm!...Lütfen!..Çıkar beni bu denizden; bir daha ağlayayım!..Ağlayayım ki yeniden bir deniz ol bana, yeniden sil gözlerimi!...Seni, ellerini, milletimi saran kollarını, fikirlerini unutmayayım!..Fikirlerinin derinliğine at beni!.. Bugün 19.Mart.2003!..Bugün ikinci kere korktum!..Hani muhtaç olduğumda imdadıma yetişen damarımdaki kan var ya; onu çaldılar bugün! Gene ağladım!..Barışa maya olamadığı için!... Ölüm beni korkutmaz elbet! Özgürlüğüm, toprağım, bayrağım içinse eğer!.. Ölüm beni korkutmaz elbet! Onurum, namusum, bebeğim içinse eğer!.. Ölüm beni korkutmaz elbet! İnsan gibi yaşayıp, insan gibi toprağa düştümse eğer.... Oysa bu gün son kez korktum ölümden; Çocuk olup ağlayamadığım için, Kuş olup uçamadığım için, Balık olup yüzemediğim için, Ağaç olup açamadığım için, Barış olup saçamadığım için.... Ey koca insan!.. Ey çağa mührünü vuran!.. Ey toprağım: Anadolum, Trakyam!.. Ey kanları ay olup, yıldız çakan!... Ey alınyazım, kıvancım, gururum!.. Ey tarih bildiğim tek dostum; Atatürk’üm! Mustafa Kemal’im; Paşam!... Bağışla ve sil gözlerimi... Yüzüne bakamıyorum bu akşam... Bu akşam, Sabah olur mu hiç!?.. Doğar mı güneş, heybesinde hayat ve barışla gülerek Yemyeşil dağların ardından!.. Sana soruyorum Atam (!)!.... Lütfen yanıtsız ve çaresiz bırakma beni!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |