Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Sen ne yapışkan adamsın be? Sana seninle görüşmek istemediğimi söylüyorum. Sense orada çakılıp kaldın. Bir türlü defolup gitmiyorsun. Seninle konuşmadan hiçbir yere gitmem. İkimizde apartmanda oturanlara rezil olacağız. Olursak olalım. Seninle konuşmak için her türlü rezilliğe katlanırım. Bak şimdi polis çağıracağım. Çağırırsan çağır. Beni asacak halleri yok ya. Ben de onlara geçmişimizi anlatırım, olur biter. İnkar ederim. Bende o beraberliğimizin resimleri var. Resimleri nasıl inkar edersin. Montaj derim. Montaj olmadığını polis çok kolay anlar. Kapıyı öyle zorlayıp durma. İçeri girersen öldürürüm. Sakın öyle bir delilik yapma. Sana kaç defa söyleyeceğim, zorla güzellik olmaz diye. Zaten buraya uğruna ölmek için geldim. Hadi aç kapıyı da içeri gireyim. Senin elinden ölmek bile kim bilir ne kadar güzeldir. Hadi yeter bu kadar nazlandığın, aç şu kapıyı. Açmayacağım. Hadi artık defol git. Kapıyı kırdırma bana. Öf.... be, şimdi camı açıp imdat diye bağıracağım. Sen ne laf anlamaz adamsın be? Bu kez adam kapıyı tekmelemeye başladı. Burası dağ başı mı be deyip , alt kata inip adama haddini bildirmeyi düşündüm. Ya silahlıysa? Komşularımızın üzerlerine sanki ölü toprağı serpilmişti. Kimsede tık yok. Ah bir silahım olsaydı, dayardım silahı göğsüne, defol git derdim ona. Senin bizleri rahatsız etmeye hakkın yok. Bak o hanım da senin zorbalığından rahatsız. Polise telefon etmeyi düşündüm. Polis gelinceye kadar giderse, bu kez polise ben ne derim? Kadın, Benim kapıma kimse gelmedi derse ne yaparım? Kapının açıldığını fark edince nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Demek kadın adamın içeri girmesine izin verdi. Hay Allah kahretsin be, bende o kadını dürüst ve namuslu bir kadın olarak bellemiştim. Desene sarı samanın altından sarı su yürütenin biriymiş. Tam kapımı kapatıp içeri girecektim ki, kadının yalvaran bir sesle dama, Ne olur ısrar etme, seninle bir kez yatmakla ne kadar hata ettiğimi biliyorum. Ne olur benden aynı hatayı bir daha yapmamı isteme. Bırak zırlamayı da aç şu emniyet zincirini. Açmayacağım işte, kapıyı aralamamın nedeni, beni ne denli perişan ettiğini görmen içindi. Ne olur git artık. Seninle bir daha yatmaktansa ölmeyi tercih ederim. Bu son olacak. Sana söz veriyorum. Bir daha seni rahatsız etmeyeceğim. Daha önce de aynı şeyi söylemiştin. Çat diye bir ses geldi. Tamam dedim, kadın emniyet zincirini açıp adamı içeri aldı. İçeri girip kapımı kapattım. Ah ulan ah, madem onu evine alacaktın, bu kadar uzun tartışmanın ne alemi vardı. Be kadın sen ne yüzle bakacaksın bu apartmandaki bunca insanın yüzüne. Gazetemi açıp okumaya başladım. Bu kez de alt kattan çığlık sesleri gelmeye başladı. Hemen kalkıp kapıyı açtım. Sesleri daha net duymaya başladım. Kadın ağlayarak yalvarıyordu. Ne olur git buradan. Yalvarıyorum sana, ne olur dokunma bana. Zorla güzellik olur mu? Tokat sesleri duymaya başladığımda kapıyı kapatıp hızla telefonun yanına gittim. Polisi aradım. Benim altımdaki dairenin kapısını zorlayarak içeri giren bir zorba, kadını feci şekilde dövüyor. Belki de kadını öldürecek dedim. Adresi istediler. Adresi verdikten sonra telefonu kapatıp yine kapıya gittim. Tam kapıyı açıp alt katta olup bitenleri anlamaya çalışacaktım, bom, bom diye üç kez patlayan silahın sesiyle donup kaldım. Kapıyı açtığımda, ayak sesleri duydum. Koşarak aşağı iniyordu. Aşağıya inip inmemekte karar vermeye çalışırken, komşularımın kapılarının açıldığını fark ettim. Yukarıdan sesler geliyordu. Bu patlama neydi böyle diye biri birlerine soruyorlardı. Aşağı inenler olduğunu fark ettiğimde, hemen ayakkabılarımı giyip hızla alt kata indim. Amacım olanları herkesten önce öğrenmekti. Kapı aralığından baktığımda, komşumun kanlar içinde yattığını gördüm. Donup kaldım. Ne içeri girmeye cesaret ediyordum ne de geri dönmeye niyetim vardı. Üst kattaki komşular yanıma geldiler. Ne oluyor böyle? Neydi o silah sesleri? Olanları onlara anlatırken polisler geldiler. Maalesef geç kaldınız dedim polislere. Komiser, Bize telefon eden kimdi diye sorduğunda, Ben aradım sizleri dedim. Komiser aralık kapıyı ittiğinde, yerde kanlar içinde yatan kadını gördü. Polisler içeri girip kadının şah damarına dokundular. Polisin biri, Komiserim, bu kadın ölmüş, atar damarında hiç hareket yok Komiser, Bizi arayan o adamı getirin buraya. Ayrıca olayın başka şahitlerinin olup olmadığını araştırın dedi. Polis,in çağrısıyla içeri girdim. Diğer komşularım hiçbir şey görmediklerini ve sadece silah seslerini duyduklarını söylediler. Komiser, Bu kadını kimin öldürdüğünü biliyor musun diye sordu. Adamı gördüğümü fakat tanımadığımı söyledim. Daha önce o adamı hiç görmüş müydün?Hayır gördüğümü sanmıyorum. Gerçi ben evime çıkarken adamın sırtı bana dönüktü. Bu yüzden yüzünü göremedim. Bu apartmanda oturanlardan biri olabilir mi? Hayır efendim. Bu apartmandakileri sırtı dönük olsa bile tanırım. Sen bu dairenin üstünde oturduğunu söylemiştin değil mi? Evet komiserim. Bu beyefendinin kimlik tespitini yapın. Karakola götürün. Dönerken de parmak izi uzmanını getirin. Parmak izi ve delil tespitinden sonra ifadesini alırız. Polis memuru, Emredersiniz komiserim dedikten sonra bana, Hadi bakalım beraber karakola gideceğiz dedi. İzin verirseniz evimden ceketimi alayım dedim. Peki al gel bekliyorum seni dedi. Hemen evime çıkıp ceketimi giydim. Aşağı indim. Polis memuruyla apartmandan çıktık. Polis arabasına binip karakola gittik.Görevli memura, Bu adam bir cinayet tanığı ma belki de sanıktır. Sakın onun karakoldan ayrılmasına izin vermeyin dedi. Hoppala bu da ne oluyor. Ben tanık mıyım, yoksa sanık mı? Gösterilen yere geçip oturdum ve apartmanımıza giden ekibin geri dönmesini beklemeye başladım. *** Karakoldaki bekleyişim çok uzun sürdü. Ne bitmez tükenmez bir parmak izi ve delil toplama işiymiş bu diyordum kendi kendime. Neyse işlerini bitirmiş olacaklar ki geri döndüler. Baş komiser, Götürün bu adamı ifadesini alın dedi. Beni karakolun arka tarafındaki odaya aldılar. Odada asık suratlı bir polis vardı. Beni odaya götüren polis cinayeti anlattı ona. İkimizi baş başa bırakıp geri döndü. Asık suratlı polis, Otur dedi sert bir ifadeyle ve masanın yanı başındaki sandalyeyi gösterdi. Oturdum ve sorgu başladı. Adınız? Nusret efendim. Soyadınız? Gevenci efendim. Ulan kes şu efendimi. Efendiler kalem odasında. Ne soruyorsam ona yanıt ver. Peki efendim. Ulan şimdi alırım seni ayaklarımın altına. Ne efendisi ulan, sen benimle dalga mı geçiyorsun? Estağfurullah ef.... hemen kendimi toparlayıp kelimeyi yarıda kestim. Nerede oturuyorsun? Cinayetin işlendiği apartmanda. Ulan amma adama çattık be. Ulan senin evinin adresi yok mu? Adres olarak Cinayet Mahallesi Cinayet Sokak, cinayet apartmanı mı yazacağım. Ulan sen beni deli etmek için mi geldin buraya? Hayır ef..... hay Allah, az daha ağzımdan yine o kelime çıkacaktı. Hadi ne geveleyip duruyorsun? Adresi söyle de yazayım. Karataş mahallesi, 241 sokak meraklı apartmanı no 2 daire 2 Anlat bakalım ne gördün? Anlatayım efendim. Kes ulan efendimi. Ne laf anlamaz adamsın sen be. Her dediğinin yarısı efendim. Yeter ulan!! Hadi ne gördüysen anlat. Duyduklarımı ve gördüklerimi anlattım. Tamam yeter anlattıkların. İfademle ilgili tutanağı imzalatıp hadi git diyeceğini ümit ediyordum. Heyhat.... Öyle bir belaya çatmışım ki anlatmam olası değil. Peki bu kadını senin öldürmediğini nereden bilelim. Belki de sen öldürmüşsündür. Sonra da suçu başkasına atmak için bize telefon etmişsindir dediğinde sanki tepemden aşağıya bir kova soğuk su dökmüşlerdi. Aman memur bey, adam öldürmek kim, ben kim? Deyince kıyamet koptu. Hem zavallı kadını öldürdün, hem de burada masum rolü oynuyorsun. İnanın memur bey onu ben öldürmedim. Onu öldürmediğini kanıtlayacak tanığın var mı? Tepem attı. Ne olacaksa olsun deyip dikleni verdim. Peki sizin tanığınız var mı benim öldürdüğüme dair? Ne tanığı? O kadını benim öldürdüğüme dair tanıklık yapacak her hangi biri. Yok ama bulacağız elbette. Polis öfkeyle kalkıp komiserin odasına yöneldiğinde, Peşimden gel diye bağırdı. Arkasından yürüdüm. Komiserin odasına girdiğimizde, Komiserim, ben bu adamdan şüphelendim. O kadını bu adam öldürmesin? Komiser, Olabilir dedi. Peki bu adamı ne yapalım şimdi? At içeri. Hemen ceplerimde ne varsa boşalttılar. Kemerimi de çıkarttılar. Bodrum katta küf kokan, penceresi dahi olmayan bir odaya kapattılar beni. Düşük vatlı bir lamba ile odanın aydınlanmasını yeterli görmüşler. Gözlerim karanlığa alışınca oturacak bir iskemle aradım. Oda dört duvar. Ne bir sandalye ne de üzerinde oturula bilecek başka bir şey var. O daracık odada gezinmekten başka çarem yoktu. Şayet buna gezinme denile biliniyorsa? İkinci adımda karşımda duvar. Aldı beni bir korku. Ya beni burada on, on beş gün tutarlarsa? Ne olur benim halim diyordum? Her iki adımda bir kafamı yumrukladım. Al sana, al sana dedim. Sana ne elin adamının zamparalığından? Sana ne el alemin kadınından? Bir kez dahi görüşmüşlüğün, konuşmuşluğun yoktu o kadınla. Aldın mı şimdi başına belayı, hem de en püsküllüsünü? Dinlenmek için rutubetin az olduğu bir yer aradım, yere çöküp sırtımı dayamak için. Her taraf aynıydı. Çaresiz rast gele çöküp sırtımı duvara dayadım. Duvar nemli olduğundan buz gibiydi. Duvarın soğukluğuna aldırmadım. Biraz kestirmişim galiba. Kapının gıcırtıyla açılması üzerine hemen ayağa kalkmak istedim. Bacaklarım öylesine uyuşmuş ki kalkmam olası değil. Kapıyı açan polis, Ne o hemşehrim, burayı çok mu beğendin de çıkmak için yerinden bile kıpırdamıyorsun? Bacaklarım uyuştu da kalkamıyorum. Hadi, hadi kalk bakalım. Seninle uğraşacak vaktim yok. Duvardan destek alarak kalkmaya çalıştım. Kalkmam olası değil. Birkaç kez kalkmayı denedim. Her defasında kıç üstü düştüm. Gelip kolumdan tutup kalkmama yardım etti. Hani yaşım ilerlemiş olamasa belki de dövecek beni. Ayağa kalktıktan sonra topallaya, topallaya polisin peşi sıra gittim. Komiserin odasına girince komiser, Hadi geçmiş olsun. Dua et ki katil kendiliğinden gelip teslim oldu. Yoksa elimizden çekeceğin vardı. Bende tartışacak hal kalmamıştı. Bir an önce bu baş belası yerden kurtulmak için, Sağol komiserim, sayenizde oldu. Artık gide bilir miyim? Tabi gide bilirsin. Önce emanetlerini al, aldığına dair evraka imzanı at dedi. Emanetlerimi alıp hemen imzayı bastım. Bacaklarımdaki ağrılara aldırmadan koşarcasına caddeye fırladım. Ara sıra dönüp arkama bakıyordum. Ne olur ne olmaz. Bıraktıklarına pişman olup tekrar geri götürecekler diye ödüm kopuyordu. Neyse evime sağ salim vardım. Bir daha meraklanmak mı? Asla... Komşularımın razı olacaklarını bilsem apartmanın adını bile değiştireceğim. Yeni adını Bana ne koyacaktım. Bundan böyle ne görürsem göreyim, komşularımın aynısını yapıp hiçbir şey görmedim diyeceğim. 25-03-2000
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |