|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
19 Ekim 2003
Arka Bahçeler
sabiha
Sorular, sorgular, inatla gasp eder yaşamını, yeni bir düne ulaşır her gün yeni sorularla; günler dünlerde kaybeder adımlarını... |
|
ARKA BAHÇELER
Sessizlik sımsıkı sarmaladı gecemi, yine tavanla buluştu, görüntülerden yorgun gözlerim. Tuzla buz oldu bütün aynalar; dokunuşlardan, kokulardan, seslerden ulaştı görmelerine benliğim.
Yaşama mı, ölüme mi koşacağını seçmeli kararsız adımlarım. Boşluklarla, yokluklarla sevişmemeli fahişe yaşamım.
Bitmeli artık gözlerimin ihaneti, yaşamak; dokundukça buharlaşıp yok olan bir düş olmamalı.
Şşşşşşşşşşşşt
Susmalısın. Susmalı ve geceyi okşamalısın.
Biliyorum, çıldırmaktan korkarsın; bulamazsın bir belirti çıldırmaya dair, hiç korkmazlar ama çoktan çıldırmışlardır sanki, korktuğun çıldırmak değil de onlardan biri olmaktır belki...
Doğduğun gün alırlar elinden çıplaklığını, dualarıyla kirletip, inançlarıyla gasp ederler yarınlarını, kulları değil öfkesi gibidirler tanrının; yok etme arzusuyla kıvranışları bundandır.
Lanetlenmiş bir geçmişin zulmüyle tehdit altındadır yaşamın; tenini okşayan her esintiden kasırgalar doğurup, rotasını kaybetmiş bir rüzgar gibi mevsimsiz topraklarda esişin bundandır.
Ulaşabildiği her este bestesini çağıran, tiz bir ıslıktır sesin. Notasını kaybetmiş enstürmanlar yankılanır içinde; zifiri karanlığı kucaklayan siren seslerine eşlik edişin bundandır.
Fırtınalı geceleri bile ürperten, ensende hissettiğin o nefes, yakarışlarına sırtını döndüğün uğultulardır.
El ayak çekilip de sokaklardan, karanlıklar yağmalayınca vitrinleri, yayılmaya başlar iniltiler arka bahçelerinden. Her biri bir ‘ben’ olabilecek, her biri bir yaşam sunabilecek enerjiyken; zorunlulukların, gerekliliklerin, doğruların, yaptırımların zulmüyle susturulmuş bu sesler, var ederler kendilerini terk edilmişliklerinden.
Karşıtında bulur besinini her olgu; yaratılar hiçliklerden beslenir, susulmuş zamanlardan kopar en güçlü çığlıklar, varoluşu adına kendini adadığı yolda benliğini yok eder aydınlar, ölüm korkusundan dokunur yaşamın anlamına insancıklar, dozları şiddetinde yok eder yöneltilen sevgiler, yaşamın köklerine dokunanlardır ölümle kucak kucağa yaşayanlar, en yoğun duyarlılıklar doğurur en şiddetli nefretleri, can verdiği köklerde tükenir toprakların besini...
Ölüme katılmak için yaşama sunulur her olgu ve kendi besinini bulur gömüldükleri topraklardan engellendikçe varoluş yolu; yok edilme çabasınca güçlenip tutkuya dönüşür her duygu...
Varlığını yok sayan katmanları paramparça dağıtacağı ve sesini bastırmaya çalışan gürültüyü alt edeceği yaşama hırsını, yok edici çabalardan besler tüm uğultular.
Üstüne kat kat sır çekilmiş bir aynanın, tüm görüntülerini kaybedişinin öfkesiyle kendine bakan gözleri siyaha boyaması gibi, uğultular da ruhunun arka bahçelerini zifire bular.
Siyaha boyadığı beden kaybedince tüm adımlarını, uğultular bulur karanlıklardan yollarını. Oltasının ucuna takar açlığa mahkum edilmiş bedenin en sevdiği tadı ve avuçlarına alır her tada susamış yaşamı. Ardından dev bir kütleye dönüşüp asılır bileklerine, kaybolana kadar tüm ışıltılar gömer bedeni; daha soğuğa, daha yokluğa, daha derine. Battıkça batarlar karanlıklara; yankılar kayboldukça ulaşırlar uğultulara ...
Her biri bir uçurum gibi açılır susuzluğun çatlakları; bir gök gürültüsü ardından kana kana içmek istercesine üstüne yağacak olanı. Ancak kuraklıktır uğultular evreninde tek mevsim; üzerine yağan yokluklar, yoksunluklardır, kurumuş bu toprakların...
Tükense bile; katman katman derinlerden, fersah fersah doruklara ulaşacağı yollar, uğultular; engeller zorluğuca büyüttüğü öfkeyle tünellerini açar. Hapsedildiği kabuslardan varlığını kurtarıp, boşlukta salınan avuçlarına dolar . İşte o gün, ellerin; güneşi kendi ışığıyla boğar, karanlığa mahkum olur dünyan sonsuza kadar.
Çırılçıplaklığın özlemidir; içinde inleyen, sızlayan, uğuldayan. Gizlenmek zorunda kalışındır; dev bir dikene dönüşüp tenini parçalayan.
Yırtıldıkça tenin, uçurumlara açılır yarınlar; her düşüş bir giysiden arındırır, arınmışlığını yalnızlığın kucaklar.
Yalnızlığın kutsallığı ele geçirince evreni, her beden kendi enerjisiyle var edecek benliğini.
Sorular, sorgular, inatla gasp eder yaşamını, yeni bir düne ulaşır her gün yeni sorularla; günler dünlerde kaybeder adımlarını...
Çırılçıplaklık sürüklerken peşinden çarpa çarpa; her duyuş bir dokunuşa, her dokunuş kavrayışa, her kavrayış bir farkındalığa, her fark ettiğin seni sen yapmaya dönüşecekken ve yeniden yeniden can katacakken varlığına, katledilmiş duyguların yapışınca yakana; yaşayacak toprak, soluyacak mevsim, düşleyecek yarın, anacak dün bulamazsın.
Ürkütmemeli karanlıkların öyküleri. Notalar, düşler, bir de sen hep uyanık kalmalısınız.
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
kendinden yola çıkmalı herkes, kendinden etkilenip kendini aşmalı ve kendine ulaşmalı yeniden. . . . .
Etkilendiği Yazarlar:
sartre, kafka, nietzche
|
|
|