"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Şahan'ın, sıraladığım siparişim karşısında sanki dili tutulmuştu, bir şey söylemeye çalışıyor, söyleyemiyor ve belli ki sinirlenmemek için kendini zorluyordu... -Yahu ne oldu, neden yanıt vermiyorsun? Az bulduysan sen de birşeyler ekleyebilirsin. -Get lan işine! Dalga mı geçiyorsun benimle? -Yooo... ne dalgası be Şahan, hani kahvaltı edeceğim de... -Hadi lan ordan... Sen de birçokları gibi, bir şişe rakı alarak simiti banıp neden yemiyorsun ki... - - Keşke başlasaydım da bu kadar rahatsız olmasaydım... - Nedenmiş o? - Get başımdan dedim ya... Ben artık kahvaltılık, mahvaltılık satmıyorum gardaşım, rakı satıyorum, rakı, şarap, votka... Eyisinden ganyak, cin, istersen Amerikan viskisi bile verebilirim... Kahvaltıda belki likör içmek istersin ha ne dersin? Adamın bunalım geçirdiğini sandım ve fazla ustune gitmeden, -Vallahi dediklerinden bir şey anlamadım be Şahin, bu sabah şakası mı? -Hayırrr, bak bakalım kahvaltılıkların bulunduğu soğutucuda neler göreceksin! Gözlerimi soğutucuya çevirdim ve inanamadım, silme içki doluydu. O bir zamanlar “ye beni” diyen kahvaltılıklardan eser yoktu... -Yoksa Tekel bayisi mi oldun? -Oldum ya, iktidarların, milletin sayesinde Tekel bayisi de oldum. Yakında da belki başka şeyler satmak zorunda kalırım... -Nasıl yani? -Gardaşım uzun zamandan beri kahvaltılık alan yoktu, Dükkana girenler içkiden ve sigaradan başka bir şey sormuyor ki. Baktım ki olacağı yok, içkiye döndüm. Allahıma bin şükürler olsun, eskisinden daha çok gazanıyorum... Yahu senin haberin vardır, Amerika’da uyuşturucuyu serbest bırakmak için gampanyalar yapılıyormuş. Geçenlerde bir müsterim söyledi, bizde de serbest ederler mi dersin... Dün bir müşterim hap sordu, içki önerdim istemedi bende kovdum... Müşteri kaybediyoruz da... -Şahan sen kafayı yemişsin bir doktora gözüksen iyi olur... -Sen eyice Amerikalılaşmışsın ha... Türkiye bildiğin Türkiye değil her gün başımızdakilerin huyu gibi, insanlarımızın huyları da değişiyor. Baştakiler iyiye doğru değiştiklerini iddia ederken, insanlarımızın geriye doğru değişmeleri benim de gafamı garıştırıyor ya... -'Ya' da ne? Gazeteleri okumuyormusun? Ben Internet’ten her gün takip ediyorum; ‘laikçiler’, ‘irticacılar’ diye gruplar oluşmuş ve bunu ulusal basınımız açık açık yazıyor. Elbetteki laikliğe karşı irticaya canı gönülden inanmış olanlar ile, ülkemiz ileri değil geriye doğru değişecektir bunda ki yalnış ne ola ki... Sen iyiye doğru değiştiklerini söyleyenlere bir de bu açıdan baksan daha iyi olur... Bilmiyormusun, geriye adım atma egzersizleri başlamış. Yakında bu konudaki kurslar için de bir yönetmelik hazırlanabilir ki geriye doğru, afilli adımlar atabilelim... -Sen gene beni siyasete alet etmeye çalışıyorsun. Bak sakın irtica mirtica diye girerek sonunda benim dindar olduğumu, namaz kıldığımı da gündeme getirme. O iş başka, bu iş başka... -Haklısın, Allah ile kulun arasında. Burada konuşulmaz... -Ya sen ne uzatıyorsun gardaşım. Bak sana vişne likörü vereyim, simiti batırıp ısırdığında reçel yemiş gibi olursun. Hem biraz da gafayı bulur, sen de bir çok insan gibi, günün dertlerini hissetmeden stres dışında yaşayabilirsin. Ben bir gün denedim, insan içince kral kesiliyor be... - Deme ya... - İçtiğim gün İstanbul’un en zengin adamı gibi gördüm gendimi ve fakir fukara müşterilerime parasız bir sürü mal verdim. Hanım engellemeseydi inan dükkan boşalacaktı... -Vay be, ben alış veriş etmeden bir kadeh içsene ne olur, Şahin kardeşim... Ben bekleyebilirim... -Hadi lan get oradan, likör alıyormusun almıyormusun beni meşgul etme! -Tamam tamam -Dükkandan çıkarken arkamdan bağırıyordu, -Akşama uğra da biraz ekonomi gonuşalım. Başka şeylere de ehtiyacın olursa bildir. Padişah macunu falan gibi... Süpermarketlere bir çare bulmazlar ise, yakında bambaşka şeyler de satmaya başlayabiliriz, ilk müşterilerimden olursun... Bu yazıyı, Chicago’daki bir hastaneden yazıyorum; bizim Hazımsız Profesöre kahvaltıda vişne likörlü simit ikram etmeye kalktığım için kafama vazo yedim de...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yücel Dönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |