Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
“bulutlar hüznünü bırakırken kentin üzerine aşk, sayılara küstü ve bütün köprüleri dinamitledi şair...” Öyküler… Zaman denizinde uzun soluklu serüvenlere yelken açamayanlara seslenir... Yaralar bazen serüvenciyi, bazen de iz bırakır bir köşede…farkında değilsindir…derinlerde, kuytularda bir yerde bekler sırasını…Ve zamanı gelince… Üniversite yıllarımda tesadüfen okuduğum bir öykü vardı. Birkaç ay önce bir gazetedeki köşe yazısında bu öyküden bahsedildiğini okuyunca öyküden kalanlarla bendekileri buluşturmak istedim… Öykü kahramanımızın işi, bir köprüden geçenleri sayıp köprüyü inşa edenlere bildirmek. Böyle tuhaf bir iş…Köprüyü inşa edenler, şehir halkı için nasıl yararlı bir iş yaptıklarını kanıtlamak için ustalıklarını rakamlara dayandırmaya bayılırlar. Her akşam sayım sonuçlarını, sayım görevlisinden (kahramanımızdan) heyecanla alırlar. Rapordaki rakamları çarparlar, bölerler, toplarlar, çıkarırlar, yüzdelerini hesaplarlar...Çıkan sonuçlar karşısında kendilerinden geçerler. Bu gündelik hesaplarla da yetinmeyip bir yıl, beş yıl hatta on yıl sonra kaç kişinin köprüden geçeceğini hesap eder ve gururlanırlar sonuçlar karşısında. Her defasında ulaşmak istedikleri yer, gelecek zamanın rivayetidir: “-cekmiş, -cakmış falan filan…” “Gel gelelim” der kahramanımız, “hesapları yanlış.” Yanlıştır, çünkü kahramanımızın raporlarına yansıyan rakamlar, dikkatli bir gözlemin ürünü olmaktan uzaktır. Kahramanımızın o günkü halet-i ruhiyesine göre sayım sonuçları çoğalır ya da azalır. Diyelim ki keyfi yerinde, o halde köprüden geçen insan sayısını abartarak söyleyip köprüyü inşa edenleri mutlu etmenin kimseye zararı yoktur; kafasının bozuk olduğu, içecek sigara bulamadığı zamanlardaysa köprüden geçenlerin sayısı azalır. Yani her durumda hesaplar yanlıştır… İşini doğru dürüst yapmaya kararlı olduğu günlerde bile sayılar doğru değildir. Çünkü kahramanımızın dondurmacıda çalışan küçük sevgilisi, sabah ve akşam olmak üzere iki kez köprüden geçmektedir ki bu geçişler hiçbir biçimde sayım raporlarına yazılmaz. Hatta, sevgilinin bu iki dakikalık yolculuğu (geçişi) sırasında başka geçenler varsa, bunlar da istatistiksel hesapların kurbanı olmaktan kurtulurlar. Bu iki dakikalık zaman ona aittir; kimseye kaptırmaya, kimseyle paylaşmaya niyeti yoktur bu kısa mutluluk anını : “Küçük sevgilimin gelecek zamanın rivayetine dönüştürülmesine hiçbir vakit müsaade etmeyeceğim. Çarpma, bölme işlemlerine konu olmayacak. Bir hiçten farksız olan yüzdelik bir rakam haline sokulmayacak o…" diye söylenip durur. Aşk olsun yaz(g)ıcıya demek geliyor, insanın içinden. “to be or not to be” meselesinin bir köprü üzerinde kesiştiği böyle bir anda, yaşananları bize anlatmakla görevli kahramanımızın sayılar karşısındaki keyfi duruşu bir anda kararlı mı kararlı bir inada dönüşür. Köprüden iki defa geçen dondurmacı kızın hem çevresinde olup bitenlerden hem her gün sayılara vurulmaktan kurtarıldığından hem de sayım görevlisinin küçük sevgilisi olduğundan haberi yoktur… Varsın, olmayıversin. Orada farkında olan biri vardır ve aşkın koruma güdüsüyle hareket etmektedir. İyi ki o, o anda ordadır; orda, köprünün başında…Dondurmacıda çalışan küçük sevgilinin her geçişinde yanı başından geçenleri göremez, kör olur. Bu körleşme aynı anda kendiliğinden küçük sevgilinin/aşkın kurtarıcılığına dönüşür. Sevgiliye yönelik bu güçlü duygular; sıradanlaştırma enstitülerinin, şeyleştirme akademilerinin kahramanımıza verdiği görevin yerine getirilmesini imkansızlaştırır. Nüfus sayımları, vatandaşlık (kimlik) numaraları, anketler, seçim sonuçları ve bütün sayılar ve bütün istatistikler…Hiçbiri ama hiçbiri insan doğasının ne ifade ettiği ve ne istediği konusunda doğru ve yararlı bir bilgi içermez. İnsan doğası konusunda bir yerlerden bir fikir almak ihtiyacı doğduğu anda, başvuracağımız ilk yer her zaman sanat, özellikle de edebiyat olacaktır. Çünkü edebiyat insanı toplamaz, çıkarmaz, çarpmaz ve bölmez. Yani edebiyat, insanın sayısal bir kadavraya dönüştürülmesi karşısında sonuna dek direnir!.. Sözün sonuna doğru: Nobel edebiyat ödülü sahibi, Alman yazar Heinrich Böll, “Köprü Başında” adlı bu güzel öyküsünde kısaca şunu söylemeye çalışır : Aşk hesap dışıdır, çünkü insan hesap dışıdır. Bu gerçeğin en çok farkında olan da edebiyattır. İşte, köprünün başındaki gözleri aşktan kamaşmış adamın temsil ettiği şeyin/etkinliğin adıdır EDEBİYAT… Çoklarının küçümseyici bir edayla seslendirdikleri “Edebiyat yapma!..”nın neden var olduğunun ve insanoğlu var oldukça neden var olması gerektiğinin basit yanıtı da burada yatmaktadır. Hiç kuşku yok ki insanlığın ikinci Orta Çağını yaşadığı bu günlerde bile, dünyanın bütün köprü başlarında sevdiklerini sayılara vurmaktan kurtaran bir edebiyatçı vardır ve bundan sonra da sayı sevicilerin yanlış hesabı Bağdat’a varmadan edebiyattan dönmeye devam edecektir!.. Aralık – 2003 Fırat...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fırat KÜÇÜK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |