Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
I. Bölüm: Umut kötüdür, işkenceyi uzatır.* Yeni eğitim-öğretim yılı bugün başlıyor. Hem de dağ gibi birikmiş problemleriyle… Okul öncesi eğitimden orta öğretime kadar nerden tutsanız elinizde kalacak. Sözde, anaokulu ve 1.sınıflar “Okula Uyum Programı” çerçevesinde okula bir hafta önce başladı. Kara mizah diye buna denir galiba: Okullarda öğretmen yok… Hâlbuki ilk öğretmenler de “ilk aşklar” gibidir, unutulmaz. Minikler için koca bir hayal kırıklığı… Okul idarecileriyle görüştüğümüzde öğretmen yokluğundan ders programı yapamadıklarını söylüyorlar. KPSS’deki kopya mevzusunu lütfen bahane etmeyin… Tamam, kopyadan dolayı haksızlık söz konusu… Ancak, bu atama döneminde “Açıktan Atama” bekleyen 3 bine yakın da öğretmen söz konusuydu. En azından bunların atamaları yapılarak bir nebze de olsa boşluklar doldurulabilirdi. MEB’in çözüm diye sunduğu “vekil/ücretli öğretmen” ataması için niye bu kadar beklendiği ise ayrı bir soru… Zaten hâlihazırdaki öğretmen atamaları 30 Ağustos’ta iptal edildi, o zamandan bu yana geçen yirmi günde neyi beklediler ki? Oysa daha birkaç yıl önce eski milli eğitim bakanımız Sayın Hüseyin Çelik, MEB’i “otomatik pilota” bağladığını söylemişti. Yaz döneminin sıcak tartışması “Gaziantep’in eğitimdeki durumu” bizleri biraz umutlandırmıştı. Kamuoyunda önemli sayılabilecek ölçüde bir ağız birliği söz konusuydu. 14 tane yeni okulun yapılacağı ve Eylül atamalarında ilimize bin tane öğretmenin atanacağı müjdesi umudumuzu pekiştirirken geldiğimiz nokta ortada… Ankara merkezde ve taşrada bürokrasinin dar, renksiz ve sevimsiz koridorlarına sıkıştırılmış, klimalı odalarında çay içip imza atmaktan ve emeklilik günlerinin hesabını yapmaktan öteye mevzulara değinmeyen, etliye sütlüye bulaşmayan, “koltuğumdan kalkarsam yerime birisi oturabilir” kaygısı taşıyan hantal idari yapının kabuğunu kırarak sahaya inme zamanı çoktan gelip geçmekte... Ya kadro revizyonuna gidip genç ve idealist bir takımla yeni bir yol haritası belirleyip cesaret ve inançla sahaya çıkacak ya da takımın göz göre göre küme düşmesinin günahını paylaşacak… Gerçi, “Bozuk düzende sağlam çark bulunmaz.” der Anadolu’nun büyük ozanlarından Pir Sultan Abdal… Ve askere gidenlere hala tembihlenir bizim memlekette: “Askerde mantık aranmaz, aklını nizamiyede bırakıp öyle gireceksin kışlaya.” denir. MEB de maalesef bu mantığa/mantıksızlığa hizmet etmeye devam ediyor. Eğitimin en önemli sacayaklarından öğretmenlere, velilere ve öğrencilere kulak tıkayarak “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” havası estiriliyor. Bakanlığın genel idari kadrosuyla ilişkilendiğinizde bunu hemen fark ediyorsunuz. En kötüsü de akıl dışılığı sahiplenip kendisinin de 657’ye tabi bir memur olduğunu unutarak öğretmene, fabrikadaki işçi muamelesi yapan –abartılı bir yorumla- kendisini Sakıp Sabancı, Rahmi Koç ya da TÜSİAD patronlarından herhangi biri zanneden idareciler… Lise sınavlarındaki 69.’luk ile üniversite sınavındaki 80.’lik kara bir leke olarak olduğu yerde duruyor (m)arka şehir Gaziantep adına… 80. sırada Gaziantep, 81.sırada Şırnak… Moralimizi çok da bozmaya gerek yok, başlıkta da vurguladığımız üzere ne de olsa “Ötesi Şırnak…” * Birinci bölümün alt başlığı felsefenin “yaramaz çocuğu” Nietzsche’den… II. Bölüm: İyimser bir gül açsın yanaklarımda…* Kentimizi temsil eden birçok sivil toplum örgütü ve siyasetçi eğitimdeki başarısızlığı dile getirdi. “Başarısızlık sadece il milli eğitimin değil, hepimizin ortak sorundur.” denilerek – pek gördüğümüz bir şey olmasa da - “başarısızlık” sahiplenildi. Önemli bir gelişme… Ortada sorun varsa çözümü de birlikte yapmak zorundayız. Ancak şu ana kadar yetkili ağızlar, eğitim sorunlarıyla ilgili açıklama yapan kişi, kurum ve kuruluşları yanlarına almadığı gibi sorunun teşhisini de yüksek sesle telaffuz etmediler. Eğitimde ortak aklı bulmak, ortaya konulan sorunların çözümünü hep birlikte gerçekleştirmek zorundayız. Herkes konuştu; ama başarının ve başarısızlığın nedenlerini yorumlayacak olan “saha kahramanı” olarak gördüğümüz öğretmenlerin görüşleri alınmadı. İl milli eğitim müdürlüğümüz, öğretmenler arasında bir anket uygulamalı ve başarısızlığın nedenlerini bir de sorunun taraflarından dinlemeli, elde edilen veriler ortak bir platformda masaya yatırılmalı ve atılacak adımlar koordineli bir şekilde atılmalıdır. Öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitimlerin yetersiz olduğunu, uygulanan eğitimlerde konuya çok da hâkim olmayan ya da konuyu fazlaca önemsemeyen insanların öğretmenlere eğitim vermeye çalıştığına tanıklık ettik çoğu zaman… 2010 - 2011 eğitim öğretim yılında özellikle öğretmenler için uygulanacak hizmet içi eğitimlerde panelist olarak ülkemizin tanınmış isimlerini kentimizde misafir etmenin önemli katkısı olacaktır. Burada işin uzmanlarının eğitim amaçlı getirilmesi için il milli eğitim müdürlüğünün ödeneği yoksa GSO ve GTO gibi güçlü örgütlerimizden destek istenebilir. İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Ekrem Serin’in başkanlığında yapılacak bir koordinasyon toplantısıyla, dün eğitimdeki başarısızlıktan yakınan sivil toplum örgütlerine eğitimdeki başarısızlığın çözümü için görevler verilerek “ortak eğitim platformu” oluşturulabilir. * İkinci bölümün alt başlığı 3 Mart 2009’da kaybettiğimiz şair Yusuf Hayaloğlu’ndan… III. Bölüm: Demode olan, marka olamaz… Dünyada “sanayiye istihdam odaklı meslek eğitimi”nin artık terk edildiği görülmeli. “Sanayiye istihdam odaklı mesleki eğitim” ile çağı yakalayamazsınız. Artık ortaöğretimde geçişkenliğe olanak tanıyan, bilişim teknolojilerini ve en az bir yabancı dili iyi öğreten sistemler tercih ediliyor. Çocukların küçük yaşlarda belli bir meslek dalına yönlendirilmesi ve o dalda kalmak zorunda olmalarının “doğruluğu” ile ilgili tartışmalar çoktan sonlandırıldı. Ortaöğretimde nitelikleri yükseltilmiş gençler, en fazla bir yıllık meslek kurslarıyla zaten yetiştirilebiliniyor artık… Biz de ise hala “Ne iş olsa yaparım.” diyen insanlar/gençler söz konusu… Hâlbuki ihtiyacımız olan “Şu mesleği öğrendim, onu yapabilirim.” diyen insanlar/gençler… Velhasıl kelam “tarihi, felsefi ve stratejik derinlik”ten yoksun, alt yapı problemlerini çözümleyemeyen, en azından minimize edemeyen, bir eğitim sisteminin “Gelecek, eğitimle gelecek.” realitesinden gittikçe uzaklaştığını görmemek için kör olmak gerekiyor. 2010 senesinde hala bunlara kafa yoruyor olmanın ağırlığı, üzüntüsü de cabası… Haftanın kitap önerisi, okulların başlaması münasebetiyle, Server Tanilli’nin Adam Yayınları’ndan çıkan “Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?” adlı çalışması olsun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fırat KÜÇÜK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |