..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > ASLI




12 Ekim 2004
'Yaşamak mı, Niye?'  
ASLI
‘Bırakın silinsin göz yaşlarım gözümden. Beni acımasızca hapsettiğiniz göz çukurlarınızdaki yansımamı görmek istemiyorum.Hayata sizin gözlerinizle bakıp, sizin beyninizle yaşama uğraşından azad edin beni.Bana verilen bu akıl, bu kalp, bu eller, bac


:CCDH:
‘Bırakın silinsin göz yaşlarım gözümden. Beni acımasızca hapsettiğiniz göz çukurlarınızdaki yansımamı görmek istemiyorum.Hayata sizin gözlerinizle bakıp, sizin beyninizle yaşama uğraşından azad edin beni.Bana verilen bu akıl, bu kalp, bu eller, bacaklar bulmalı değerini.İzin verin, izin verin bende yazayım kendi yaşam hikayemi...’diye bağırıyor milyonlarca 21.yüzyıl insanının içindeki bastırılmış ses. Önce ürkek ve fısıltılı, sonra birbirinden güç almanın verdiği cesaretle daha canlı...Evet, senden, benden, ondan, diğerinden ve nihayetinde bizden çıkan bu duyulmaz çığlıkta saklı yaşamlarımızın özeti..
Çevremizde ne kadar çok hoşnutsuz insan olduğunu sizde fark ettiniz mi?Teknoloji gelişirken, modern Dünya’ya yaklaşılırken, bilgi aktarımı hızlanırken ve eğitim yaygınlaştırılmaya çalışılırken, çığ gibi büyüyen ve her yanı çepeçevre saran mutsuzluk hastalığıyla karşılaşmamız garip mi sizce?Bence değil... Ne istediğini bilmeyen, hayatın ona sunduğu kadarıyla yetinen, kendi yeteneklerinin farkında olmayan günümüz insanlarının işlerinde, evlerinde, okudukları okullarda veya sosyal çevrelerinde mutsuzlukla sarmalanmış bir şekilde yaşamalarını garip karşılamamak gerek... Bulunduğu yerle arasında aidiyet duygusu kuramayan(aile, iş ortamı, duygusal ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri...) insan, doğal olarak bocalamaya ve kendini kötü hissetmeye başlıyor. Bulunmak istemediği yerin orası olduğunu biliyor; ama bulunmak istediği yerle ilgili bir fikre sahip olamıyor.
Her insan hazır, kurulu bir düzenin içerisine doğar, bu ortam içerisinde büyür ve yeterince büyüdüğünde ortamın beklentilere cevap vermeye başlar.Topluma bir şekilde yararlı olma ve hayatını devam ettirebilme süreci insan yaşamının onlarca yılını kapsayan uzun bir süreçtir. Bu süreç çoğu zaman kendi kendine işler. Her insan ‘bir şekilde’ doğar, ‘bir şekilde’ büyür, ‘bir şekilde’ hayata atılır ve yine ‘bir şekilde’ ölür...Bu değişmez kısırdöngü içinde önemli olansa bu ‘bir şekilde’ kısmıdır. ‘Hangi şekilde geçmeli yaşam, yaşamlarımız?’Hayatın bize sunduklarıyla yetinerek, toplumun bizden beklediklerini yerine getirerek mi tüketilecek hep bu ömürler? İsteklerin bastırıldığı, insanların duygularının, hislerinin olduğunun unutulduğu, bireyselliğin ve biricikleşmenin anlamının bile bilinmediği günümüz dünyasında insanlar ‘Neden yaşıyorum, hayattan ne bekliyorum, ne istiyorum?’ diye sor(a)madığı sürece yanıt kuşkusuz ‘evet’ olacaktır.
Yaşanmamışlıklar, erteleyişler ve en son varılan nokta olan vurdumduymazlık günümüz insanının hayatının büyük bir kısmını işgal ediyor. Evet, 21.yüzyıl insanı istediği gibi yaşayamıyor; çünkü şartların uygun olmayışı, yeterince cesur olamayışı ve çabalama gücünün tükenmiş olması buna engel oluyor. Erteliyor; çünkü yaşamın uzun olduğunu ve mutlu olacağı, isteklerini gerçekleştirebileceği bir zamanın elbet geleceğini düşünüyor. İşi vurdumduymazlığa vuruyor; çünkü kendi hayatını yönlendirecek güce sahip olmadığını düşündüğünden, yaşadıklarını umursasa da umursamasa da her şeyin aynı kalacağına olan inançla yaşıyor. Doğal olarak, değiştiremeyeceğini sandığı bir şeyi sorgulamanın da acıdan başka bir şey getirmeyeceğini zannediyor ve her şeyi kabulleniyor, ama asıl kabullendikçe mutsuz oluyor, acı çekiyor.
Tüm bu düşünceler birikip, genelleşip genel bir kanıya dönüşüyor. Bu kanıya göre; ‘Yaşam ona bunları sunmuştur; o da yaşadığıyla yetinmek, yetindiğiyle mutlu olmak zorundadır.’ İşte 2000’li yılların insanının bu yaşam anlayışına, ‘Beterin beteri vardır.Zaten kim mutlu ki?’ düşüncesi de eklendiğinde bir drama yakışacak kadar acı ve çaresizlik kokan replikler ortaya çıkıyor.
Eğer Sokrates bir yerlerden yaşananları izliyorsa, bu dramın ‘profesyonel’ oyuncusu olan zavallı insanlara acımak yerine, onlara katıla katıla gülüyordur. Ve eminim, insanlığın, hiçbir sorgulamaya ve isteğe açık olmayan, hazır sunum bir yaşam içerisinde ne durumda olduğunu gördükçe, ölümü seçtiği için bin kere daha seviniyordur.
Neden seçmişti Sokrates ölümü?Aslında, kısa, cesur, kararlı ve sarsıcı bir hikayeydi onun ölüme gidişi...Üç Atinalı’nın onu toplumun ahlakını ve huzurunu bozmakla ve ibadet etmemekle suçlamaları üzerine başlıyordu her şey.Filozof, bunun üzerine tutuklanıyor ve mahkemede jüri önüne çıkartılıyordu.Oylama yapılıyor ve filozof için ölüm kararı veriliyordu.Bu kararı tek bir şey değiştirebilirdi.Eğer; Sokrates felsefe yapmaktan vazgeçip, hayatının geri kalanına jürinin istekleri doğrultusunda devam ederse kurtarabilirdi canını...Oysa Sokrates’in, ölüm kararını veren jüriye söyledikleri şunlardı:

‘Soluk aldığım ve aklım başımda olduğu sürece felsefeyle uğraşmaktan, size öğütler vermekten ve tanıdığım herkese doğruyu anlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim...Evet baylar...beni beraat ettirseniz de ettirmeseniz de, yüz kere ölmem gerekse bile bilin ki davranışlarımı değiştirmeyeceğim.’

Evet, Sokrates bunları diyordu.Çünkü; ona düşünmeyen, sorgulamayan, fikirlerini toplumla paylaşmayan, tepkisiz, boyun eğen bir insan olması teklif ediliyordu.Beyni olan;ama düşünmeyen, ağzı olan; ama konuşmayan, duyguları olan; ama tepki vermeyen bir yaratık olması isteniyordu.Mümkün müydü bu? Kuşkusuz, hayır...Sokrates için bu,bitkisel hayatta olmaktan farksızdı. O hiç yaşamamayı bitkisel bir hayata tercih ediyordu. Ve adeta kendi ötanazi kararını verirmişcesine, şunları söylüyordu jüriye:

‘Eğer beni ölüme mahkum ederseniz, yerimi alacak birini kolay kolay bulamazsınız.Komik bir benzetme yapmak gerekirse, kentimiz iyi       yetiştirilmiş, heybetli bir at,ben de bir atsineğiyim.Tanrı beni bu atın üzerine yerleştirdi,ona bağlıyım,çünkü heybetinden ötürü tembelliğe meyleden bu at bir atsineğinin varlığıyla hareketlenebilir...Eğer benim sözüme kulak verirseniz, hayatımı bağışlarsınız.Ne yazık ki bundan çok umutlu değilim.Belki biraz sonra uykunuzdan uyanıp Anitus’u dinleyecek ve beni tek bir darbeyle alaşağı edeceksiniz, sonra da uyuklamaya devam edeceksiniz.’

Bu kendinden emin ve meydan okuyan konuşmanın ardından ölüm kararı kesinleşiyor ve filozof hiç tereddütsüz zehir dolu tası kafasına dikiyordu.
Yaşamak için kendinden vazgeçen günümüz insanının aksine kendi olabilmek uğruna ölümü seçti Sokrates.Ölüme giderken, ‘Neden ölüyorum?’ sorusuna verilebilecek net ve keskin bir cevabı vardı.Tıpkı, ‘Neden yaşıyorum?’ sorusuna verilecek yanıtları olduğu gibi...
Uğruna ölümü göze alacak kadar tutkulu ve güçlü isteklerimiz olmasa da olur; ama bir şeylerden vazgeçmeyi göze alacağımız, hayata daha güzel, daha umutlu ve daha iyimser bakmamızı sağlayabilecek kadar güçlü bir şeyler olmalı... ‘Ben hep...................olmak isterdim’ le başlayan ve ‘hayat, olmadı işte’ diye devam eden konuşmalarımızın yerini ‘Yaşıyorum; çünkü...................’ ile başlayan cümlelere bırakabilecek umut, cesaret ve azim dolu isteklerimiz olmalı.Bizi cezbeden bir şeyler olmalı...Derinlerde, belki de en derinlerde...Tüm ritüellerden sıyrılma noktasında, toplumsal baskı ve kuralların, yaşam mücadelesinin ve gündelik zorunlulukların altında ezilmiş, sessiz bir çığlığa dönüşmüş; ama hala umutla keşfedilmeyi bekleyen küçük bir istek...Sadece ‘Neden yaşıyorum?’ sorusuna verilebilecek kararlı ve umut dolu bir yanıt...



       



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Herkes Cennete Gitmek İster; Ama Kimse Ölmek İstemez...
Bugün Benim Doğum Günüm

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gündoğumu Sohbetleri
Yegane Güç: Güzellik

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aşk İki Kişiliktir [Şiir]
Cadde, Sen ve Ben [Şiir]
Gözlerin [Şiir]
Bütün Mevsimlere Dair [Şiir]
Saklambaç [Şiir]
Tecavüz Hikayeleri [Öykü]
Gözlerimde Hayaldin Sen [Öykü]
Aşk Darlığı [Öykü]
Dingin Bir Akşamüstü [Öykü]


ASLI kimdir?

Sanatın estetik duyguları geliştiren ve insanı sorgulamaya ve değişime zorlayan bir uğraş olduğunu düşünen genç bir yazar adayıyım. Aslında çoğu zaman kendime ulaşmak için, kendimi ve bu koca evreni anlamak için yazmışımdır yazılarımı. Ama; yazdıklarımı diğer insanlarla paylaşmak, onlara da bir pencere aralayabilmek tabii ki hoşuma gider.

Etkilendiği Yazarlar:
Buket Uzuner, Paulo Coelho,Milan Kundera,Kürşat Başar,Elif Şafak


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ASLI, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.