Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Gel zaman git zaman adamın telefonları azalır ve bir gün aniden kesilir. Adam artık eve kapanmıştır. Bir zaman sonra marangoz olan adamımızın kardeşi gelir köye Adam annesinin öldüğünü cenazesini bile göremediğini en azından vasiyetini yerine getirmek için Kazakistan’a geri dönmesi gerektiğini söylere eşe dosta. Çocuklarını ve karısını alır evi, atölyeyi ve tapuları kardeşine bırakıp çekip gider. Kardeş sessizdir. Maden mühendisi olduğunu ve madenlerde inceleme yapmak için geldiğini söyler birkaç kişiye. Köylü bunu çabuk kabullenir hatta dalga geçenler olur adamla. “ deli kardeşim bu herif o eski maden de ne bulacak sanki.” Bu gelişmeler yaşanırken meclisten bizim köyle ilgili bir karar çıkar sessiz sedasız. İhale yapılmıştır ve ihale sonucu bizim köydeki madenler (marangozun madenleri(!)) bir yabancı şirkete satılır. Yabancı şirket madenler de, doğada çok az bulunan bir tür madde araştıracaktır. Bu madde ısıtma sistemlerinde kullanılacağı açıklanır.... Mühendis bey çalışmaları hızlandırmış hatta son model takım ve donanımlarla gelen bir grup madenliğin civarında kamp bile kurmuştur. Adamlar sürekli çalışır ama bir şey anlamaz köylü. Devlet nerde midir? Devlet yenilenen belediye konağında Kazakistan malı koltuklarda oturmaktadır. Köyün yıllardır eksik olan köprüsün açılışındadır devlet. Mühendis bir de köye Sağlık ocağı yaptırır, köylü kullansın diye. Devlet ocağın gülen doktorudur. Amma ilaç gelir sağlık ocağına kamyonlarla ve aynı kamyonlar madenin yanındaki yoldan geçer gider geceleri. Birkaç yıl geçer böyle köyün bir ilkokulu vardır artık. Mühendis sever çocukları ara sıra elinde hediyelerle okulu ziyaret eder. Sonra maden deki işler bir den durur bir. Bir işçi ölür madende. Mühendis çalışmaların bittiğini , artık Kazakistan’a ailesinin yanına dönmesi gerektiğini söyler. Evini kütüphaneye çevirir amma kitabı vardır mühendisin, ama kitapların bir çoğu ecnebi malıdır. Kütüphaneyi köye bağışlar çeker gider mühendis. Madenin kapı sana da kilit vurmayı unutmaz yalnız. Kütüphaneye köyün şehir okullarına giden gençleri ilgi duyar. Ocağın doktoru da kütüphanede müdürdür artık. Ocağı yeni doktorlar gelmiş yöreye alışan doktor tayin alıp gitmek yerine istifa etmiş ve bir dilekçe yazarak 2. günü kütüphaneye müdür atanmıştır. Ne si gariptir ki bunun , “Doktor dünyalar iyisi bir şehirli adamdır elbet vardır koca Ankara’da bir tanıdığı”....... der köylü.. Kütüphaneye ilgi duyan gençler bir bir üniversite yoluna düşer. Köyde bir bahar havası çocuklar okuyup adam olacak ve memlekete hayırlı birer evlat olacaklardır. Doktorun hakkı yenmez hani geceleri bile ilgilenip okumaya teşvik etmiştir çocukları. Çocukların tercih ettiği bölümlerde iyidir hani hepsi aklıselim kararlar vermiştir; Hukuk, tarih , siyasal bilimler fakültesi ve güzel sanatlar.. Tarım ve madencilikle geçinen bir köyde ne Bir ziraat seçen olur, nede madencilik. Aman canım okuyup büyük şehirde adam olsunlar da ; hem maden okuyup ne olacak yabancı mühendis bile “boşuna uğraştı” onca yıl..... Bir gün kahvede pişti oynayan Kadir’in dikkatini bir şey çeker . Masanın üstündeki gazetede oğlunu gördüğünü sanır. Yok canım oğlu değildir o. Dayanamaz eline alır gazeteyi bakar bakar bu sakalı ve bıyıkları traş yüzü görmemiş adamı tanımaya çalışır yorgun gözleriyle.Yanında oturan kardeşine sorar ; Lan Bekir ! “bu bizim Enver’e benzemiyor mu” ? Enver okuduğu 4 yıl boyunca çok nadir ailesini aramış ve hep iyiyim, ama dersler çok yoğun İnşallah seneye geleceğim demiştir.Demiştir de bir türlü o seneler gelmez, gelen Enver in kampüs te kafasına yediği sopa darbeleriyle öldürüldüğünü anlatan gazete haberidir, babasının elinde tuttuğu. Bütün köy haberle çalkalanır, herkes genç Enver’in yasını tutar. Alakasız ama muhtarın küçük oğlu Edip’in bir yürüyüşte Molotof kokteyl ile polis yaralamaktan hapse girdiği zamanlardır. Enver’ in öldürülmesinden kısa bir zaman sonra bir gece iki el silah sesi duyulur Kütüphane civarında. Kütüphaneye koşan köylüler doktorun çıplak cesediyle karşılaşırlar, hepsi şok olur kanlar içindeki cesedi görünce Ama asıl şok sonradan gelir çünkü bu erkek cesedinin erkeklik organı sünnetsizdir. Tam aralarında yorumlar yapmaya başlamışken muhtarın büyük oğlu Ersin’in dikkatini bir şey çeker. Doktorun bir eli yumruk halinde bir şeyi sıkmaktadır. Yumruğunun arasından aşağı doğru bir zincir süzülür. Babasının ve diğerlerinin ikazlarına aldırış etmeyen Ersin yumruğu açar ve avucunun içinden artı şeklinde parlak bir metal çıkar. Ersin babasına döner “ baba bu şeyi biliyom. Ağrıda askerdeyken öldürdüğümüz bir teröristinde boynunda da vardı bundan.” Muhtar “ bu herif kesin ecnebi !!!”..... dediği sıralarda; Köyün sınırını koyu lacivert, sahte plakalı bir Mercedes terk eder.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © tuncer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |