..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Var Samsa




22 Nisan 2005
Varolamamanın Dayanılmaz Öfkesi  
Var Samsa
Özgür olmadığınız bir yalan. Seçimlerinizi her an baştan, yeniden yapabilirsiniz.


:BEFB:
Gereksiz gördüğü felsefeyi sıradan insanın hayatına sokma girişimiyle başlayalım

Sıcak şehri kavuruyor. İş çıkışı saatleri. Köprüye bağlanan şehir içi yollardan birinde birkaç yüz araba sıkıştık kaldık. Bugün nedense ortalama bir günden daha kalabalık ve çevremizden geçen yayaların hızına imreniyoruz. En az bir saatim –belki daha fazlası- bu trafikte, birbirinin üstüne çıkan bu araçların arasında mücadele ederek geçecek. İçimi yaşamadan geçecek bir saatlik kaybın sıkıntısı kaplıyor.

Kaç saatim daha var? 100.000 veya 10.000 veya sadece birkaç bin? Ne fark eder? Otobanda araçların yavaşlayarak dönüp baktıkları feci kazada arabanın içine sıkışıp kalanlardan birinin benim olmayacağım garantisini bana veren olmadı, size de.

En büyük korkumuz karşısında sakin kalarak düşünmek

Hiç kendi ölümünüz hakkında gerçekten sakin kalarak, sorgulamayı bastıran duyguları (iç sıkıntısı vb) veya sıkıntıdan kurtulmanızı sağlayan savunma mekanizmaları (gencim, daha çok zaman var önümde) düşünebildiniz mi? Dini düşüncelerde bir kaçıştır (Allah verdi Allah alır, düşünme fazla üzerinde demenin farklı bir yolu). Ölümünüzü yaşamak zorunda olduğunuzu düşündünüz mü hiç, korkup kaçmadan? Sıkıntıdan kurtularak trafikten çıktığınızda o ölüme bir saat daha yakın olacağınızı düşünmeye var mısınız?

Düşünelim bir kere. Şimdi. Düşünmenin hiçbir zararı yok. Hatta faydası da var. Ama ruhani faydaları değil benim konum. Bu günkü yaşamınıza faydası olabilir. Bastırmadan düşünürseniz. Nedenini ilerde açıklayacağım.

Cenazemizin kaldırılışı

Şimdi ölümümüz üzerine düşünmeye konsantre olalım. Mesela nasıl gözükecek cesediniz? Soğuk ve katı elbette. Resim gözünüzün önüne geldi mi? Devam.

Cenazenizde insanların aklından ne geçecek? Toprak kokusu, yapılacak işler veya siznle anıları. Size kızgınlıkları? Sizin aklınızdan neler geçer başkalarının cenazelerinde? Bugün ölseniz en çok neyi yapmadığınız, eksik bıraktığınız için üzülürsünüz? Yapılıp bitirilmesi için hiç bir gücünüzün kalmadığını düşünün. Kimse varsa çocuklarınıza anne veya baba olamaz, sizin olabileceğiniz kadar, gerçekten geçen hafta sonu oğlunuzu dövmek zorundamıydınız? Varsa eşinizin bir süre sonra sizden başka biri ile yatağa gireceğini düşünün. Keşke onun en büyük korkuları hakkında biraz daha fazla konuşmuş olsaydınız.

Kabus bir duygu, değil mi? Ama ölüm üzerine düşünmek mevcut hayatınıza faydalı olmuyor mu gerçekten? Korkmayın ve düşünmeye devam edin. Aslında orada kalmamız gerekli ama, bu yazı için bu kadarı bile fazla.

Ölüm korkunuz üzerinden sömürürler sizleri

En çok yanlış anlaşılmaya açık konudur ölümümüz. En zayıf olduğumuz konu. En kolay onun üzerinden bizi istedikleri yola getirirler. Aslında duygusuz kalamadığımız bir konu olduğu için bu satırların yazarını –beni- doğru anlamadan tepki duymanız da bir olasılık.

Bir dakika, yazının başlığı farklı değil miydi?

Konum aslında ölüm korkusu değil. Bir tuzak halini almış yeryüzünde gerçekten varolamayışımız bodoslama girmiş olduğum konu. Gerçekten varolmaktan ne anladığımı açmam gerekecek.

Beynimiz trafik, iş, okul, çevre, doğrularımız, basın, televizyon yaşama kapanmış durumda. Algılarımız kısa anlar için açılıyor, çevremize nadiren gerçekten bakıyoruz, yediğimiz yemeğin tadını nadiren algılıyoruz. Bir hedeflere kitlenmiş, bir hayal aleminde yaşayıp gidiyoruz.

Ama benlik rahat durmuyor. Varolamayışının verdiği sıkıntı fırsat buldukça bir tepki ile ortaya çıkıyor. Kimi zaman trafikte sizi sıkıştıran aracın sürücüsüne, kimi zaman hiç tanımadığınız bir futbol hakemine. Öfkelenme eyleminin sahibi sizsiniz, sizi öfkelendirenin ne olduğunun hiçbir önemi yok aslında.

Yeter artık bu ukelalıklara daha fazla sabredemeyeceğim!

Geçmişte, yaşamın daha az tuzak olduğu dönemlerde, yetişmemizin zorunlu olduğunu zannettiğimiz binlerce iş, elde etmekle yükümlü olduğumuzu zannettiğimiz binlerce şey mevcut değilken daha az sinirlenirdik. Şimdi elde edilebilecekler o kadar fazla ve o kadar elle tutulabilir mesafede ki. Televizyonu aç ve mutluluk getireceğine inandırıldığın binlerce meta.

Nüfus artışı da bir öfke kaynağı. Kalabalığın artışı insanı doğası gereği daha sinirli yapıyor. Sınırlarını koruyamama korkusu. Sonunda çevremizdekilere öylesine öfkeli bir hal alıyoruz ki, geçmişten tutunacak bir dal arıyoruz.

Muhafazakarların çağı

İşte burada modern muhafazakarlar topluma o sözde kurtuluş dalını uzatıyor. Geçmişin doğrularını günümüze uyarla. Sevgi, saygı, değerleri koruma, maneviyat. Onlarda inanıyor doğru olduklarına, çünkü çapları bütün resmi görmeye yetecek kadar geniş değil. Tüm dünyada muhafazakarların barış getirmek vaadiyle daha fazla huzursuzluk, daha fazla mutsuzluk, kan ve gözyaşı getirdikleri bir çağa girdik. Doğduğum dünyadan çok daha geri bir dünyada olduğumu görmek içimi burkuyor.

Semracığım, balkondan şöyle kalınından bir odun getirebilir misin hayatım?

Oysa bastırılan ilerleme, gerçek aydınlanmaya ulaşmamızın tek yolu olan ilerlemeden başka bir şey değil. Hikaye takip etmekte zorlananlar için açalım şöyle ilerliyor: Öfkeli kalabalıklar muhafazakar değerlere tutunur ve toplumu o yöne propaganda altına alırlar. Öfkeli kalabalıklar uyutulmak için gösteri isterler, spor, müzik ve gerçek şovları. Bunları vermek kolay. Öfkeli kalabalıklar kan isterler. A.B.D milliyetçiliği terör bahanesiyle önce toplum içi liberal düşünenleri susturur, sonra savaşalar başlar, sonu gelmeyecek savaşlar. Ülkemizde kanunlar çok zayıf propagandası ile her geçen gün yeni suçlar yaratılır, basın susturulur, insanlar yok yere cezalandırılır. Hikayenin ayrıntıları konumuz değil.

Burda kafası dağıtılması gereken bir entel-dantel bozması feci kafamı bozdu da.

Başladığımız yere dönelim. Birbirinin üstüne çıkan arabaların, azıcık öne geçmek için çırpınan kalabalıklara karışmayı kabul etmiyorum. Arabamı bir sokak arasına çekiyorum, araçlarla dolu caddeye bakan bir parka ilerliyorum. Oturduğum banktan arabaların içine sıkışmış insanları izliyorum.

Özgür olmadığınız bir yalan. Seçimlerinizi her an baştan, yeniden yapabilirsiniz. Size bir şey söyleyeyim mi: Gazetelerde okuduğunuz yazıların yüzde 80’i yalan, kalanı da eksik bilgilerle dolu. Gerçekten kötü zannettikleriniz sizin gibi bir insan, gerçekten doğru bildikleriniz ahmakça olabilir. Durun. Öfkelendiğiniz taksi şoförü değil, varolmadan geçen bir saatiniz. Ve bir diğer saatiniz. Ve son saatiniz…

Durun. Öfkelendiğiniz ben değilim ve o odunu lütfen yerine bırakın.


.Eleştiriler & Yorumlar

:: İnsan ne diyeceğini blilemiyor...
Gönderen: Gültekin BAYIR / İstanbul/Türkiye
25 Nisan 2005
Yazı aslında kötü. Evet bence kötü. Zira yazının içindeki bakış açısı, arı akılcılık, akışkan zeka; yapısına neredeyse hiç katılmamış gibi adeta. Zira beğendiğim bir üslubun başarısızlığı beni hep uyuz etmiştir. Neyse konya dönecek olursak. Biz insanlar neden kendi doğrularımızı (Doğru sandığımız şeyleri) başkalarının yanlışlarının arkasına gizlemeye çalışırız. Neden trafik sıkışıklığından hareketle amerikan politikalarını eleştiren bir yazıya mizah katmak isteriz mesela. Bunu kendimden biliyorum. Ne zaman emin değilsem lafı dağıtırım. Ama bu sefer yapmayacağım... Sayın bayım: Tanrı bence hata etmiştir. İnsana akıl vererek onun kendisine isyan edebilecek kadar ilerlemesini sağlamıştır İnançlı biri iseniz şayet bunun birincil anlamına değilseniz de satır arası anlamını dikkate alınız lütfen. Bir küçük eleştirim de yazınızla alakalı. ( üleyn senin yazdıklarında var mı sanki? Dediğinizi duyar gibiyim ama olsun bu gün kıllığım üstümde :)) Oda şudur ki: Yazınız bize içerdiği sorunların çözümüyle ilgili ya bir fikir versin, ya da bizi çözüme itsin. Yok, ikisi de olmayacak ise bu kadar YARGI içermesin derim. Saygılarımla Gültekin Bayır Not : Bir de ölüm meselesi, var ki bu konudaki deneyimlerimi ( bakınız fikirlerimi demiyorum deneyimlerimi diyorum ) de ayrıca uzun uzun paylaşmak isterim sizinle :) Morgda birde fazla gece geçirmiş bir FANİ, ve ömrünün son on yılını ölümle kavram olarak iç içe geçirmiş bir deli olarak üstelik. Tekrar en derin saygılarımla efendim :) >>>> Selamlar! Gelen bu yerinde eleştiri bana yazının yeterince anlaşılır olmadığını düşündürdü. Birkaç not düşmeden edemedim: Yazı varoluş sorununu çözmeyen, hatta üstünde hiç düşünmeyen insanın bilinçsizce biriktirdiği öfke üzerine. Bu öfke sokak ortası linç girişimlerine, cezaevlerindeki işkence görüntülerine, teröre ve savaşlara yol açıyor. Trafik ile dünya politikası bağlantısı bu biriktirilen öfke üzerinden. Sözüm bu, başka bir şey değil, sonucuna vardırılmamış çıkarımlar yok bu yazıda. Birey olamamış, gerçeklerle yüzleşememiş insanların tv, basın, çevre aracılığıyla yarattığı hayal aleminden uyanıp adımlarını yeryüzüne ilk kez basmasıyla (Adem ile Havva'nın yeryüzüne ilk adımları gerçekte bu amaçla atılmamış mıydı yeryüzünde?) çözüme giden yolda büyük bir adım atmış olacağız. Dünyayı kurtaracak çözüm bu sorunu çözmekten geçer, ama malesef daha o yolun başında bile değiliz, biliyorum. Yalnız konu ölüm olunca yanlış anlaşılmaktan kaçınmanın yolu olmadığını gözlemliyorum. O kasvetli korku üzerine bir hafiflikle konuşulması bilinçli bir tercih. Benimle ilk kez karşılaşanlara karamsar biri değilim diyorum o basit şakalarla. Doğru sandıklarımızla ilgili yoruma gelince: Elbette kendi kalemimden çıkanın doğru olduğuna inanmak durumundayım, çünkü insan kendi gözünün yanlış görebildiğini fark edebilir ama kendi beyninin yanılgı da olduğunu anlayamamakla arazlanmış... Bu arada bu yorumunuz sayesinde yazılarınızla karşılaştım, bir yazınızı kütüphaneme kaydettim bile. Saygılar, sevgilerle...

:: ...
Gönderen: Özgecan / Ankara/Türkiye
24 Nisan 2005
NefesiM sıkıştı.. elleriMe baktıM.. hayır kalem bende değildi.. GözleriM imrendi... Kalemine sağlık.. Sevgiler...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hayatımdan 35 Dakika
Metafizik Dereotu Atomları

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Biyolojik Demir Bilye
Giyotin İstiyoruz, Giyotin İstiyoruz!
Fikir Özgürlüğü ve İnternet
Naçizane Bir Kehanet
Dün Telafer'de Bir Çocuk Öldürüldü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dünyanın En İyi İnsanı [Şiir]
Yeni Bir Çağın Başlangıcı [Öykü]
Sessizlik - 1 [Öykü]
Kadın Hakları - 1 [Öykü]
Kadın Hakları - 2 [Öykü]
O Şık Ayakkabıları Bu Dava İçin Almadınız, Bay Schopenhauer! [Öykü]
Sessizlik - 2 [Öykü]
Martı M. V. [Öykü]
Mustapha Garta'nın 30. Yaş Günü - 1 [Roman]
Mustapha Garta'nın 30. Yaşgünü - 2 [Roman]


Var Samsa kimdir?

Bireyin varolma, kendisi olma şansını elinden alan kurumlarla sarılmış ve kötü bir şaka, bir tuzak haline dönmüş dünyada insan sorunu üzerine hikayeler, denemeler.

Etkilendiği Yazarlar:
Milan Kundera, Franz Kafka, J. P. Sartre, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Var Samsa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.