..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Modern > Var Samsa




9 Mayıs 2005
Kadın Hakları - 2  
Var Samsa
Şuurunun yerinde olduğu son saniyede Vincent'ın annesi azarladıktan sonra mutfak kapısındaki kendi gözlerine bakan çaresiz gözlerini hatırladı. Son olarak ve sonsuza dek o çaresiz gözleri...


:BHIG:

Perdede “Sıradan bir evlilik masalı” yazısı okunuyor

Boş gözlerle televizyon seyretmekte olan karısı Sarah'a baktı ve 3 yıl önceyi hatırladı. Şu anda hiç bir duygu hissetmediği bu insanı ne kadar çok sevdiğini düşündü o zamanlar. Ne aptallık! Keşke evlenmeden önce insanların geçen zaman içinde nasıl değişebileceğini bilmenin bir yolu olsa. O sevimli, sevgi dolu kadının yerini, nasıl bu kadar kısa bir zamanda çevresine bu denli ilgisiz, her an tartışmaya hazır, tartışmadığı zamanlarda da surat asan bir kadın almıştı? Aynı evde birbirlerini görmekten kaçınan, birlikte mümkün olduğunca az vakit geçirmeye çalışan iki yabancı halini almışlardı. En son ne zaman birlikte olmuşlardı? En az üç ay geçmişti üzerinden. Neydi Sarah'ı bu hale çeviren, ne olmuştu ona, bir kötülük mü yapmıştı farkında olmadan?

Aslında bu sorunun cevabını çok iyi biliyordu. Sarah ile geçen yıllar içinde böylesine uzaklaşmalarının sebebi ikisinin de diğerini olduğu gibi kabul etmeyişi, kafalarında canlandırdıkları ideal eş, hayat yoldaşı konumuna oturtamayışlarıydı. Görünürde ki sebep basit fikir ayrılıklarıydı. Sarah insanların nasıl davranması gerektiği, neyin doğru, neyin yanlış olduğu, ailenin nasıl yaşaması gerektiği konusunda kesin fikirlere sahipti. Bu fikirlerin bir tekine bile katılmaması Sarah'a göre sadece Robert'ın sevgisizliğini ve anlayışsızlığını bir delil sayılmalıydı. Sevilmeyen bir insanın her türlü misillemeye hakkı olduğuna göre, Sarah kendi açısından bakıldığında kötü ve huysuz davranmakta haklıydı. Sarah huysuzluk ederek yanlış bir davranışta bulunmuyor, sadece Robert'a tepki gösteriyordu. İlişkilerinin her aşamasında bu bahaneye sığınıyordu Sarah, “ben senin yaptıklarına karşılık bu şekilde davranıyorum”. Tepki verilebilecek şeylerin sayısı ise sınırsızdı, bir gün eve biraz geç gelinmesi, bir diğerinde alışverişin yapılmamış olması. Tepki vermenin de sevgisizliğin dışa vurulduğu bir davranış şekli olduğunu Sarah’a kabul ettirmesi ise imkansızdı.

Uçarı bir hayat yaşayan kardeşi John sebebiyle girdikleri tartışmalar diğer tartışmalarının bir örneği sayılabilirdi. Sarah'a göre John yanlış yoldaydı, varlığı ile Robert ve çocuklara kötü örnek oluyordu. O halde Robert kardeşini aramayı kesmeli, onu evlerine davet etmemeliydi. Bunu yapmadığında Robert Sarah'ı sevmediğini gösteriyordu, Sarah, bu durum düzelene kadar Robert'a soğuk ve kötü davranacaktı. Bir seçim yapması isteniyordu Robert'dan. Robert bu sebeple Sarah'tan boşanmayacağına, ama aynı zamanda çok sevdiği kardeşi ile görüşmeyi kesmeyeceğine göre bu soğukluk sürekli devam edecekti. Sonsuz çözümsüzlük Robert’ın alıştırmak zorunda olduğu bir kavramdı. Robert'ın kardeşinin kendi hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu ve onu asla silmeyeceğini söylemesi durumu daha da kötüleştiriyordu. Sarah'ın gözünde bunlar Robert'ın ona değer vermediğine örnekti. Sarah konumundan hiç bir taviz vermeyeceğini açıklıkla dile getirmişti. Durum bu noktaya geldikten sonra üzerinde konuşmak bile başlı başına bir sıkıntı kaynağı halini almıştı.

Evliliklerinin ilk yıllarında durum bu kadar karışık değildi. Zamanla Sarah önce ufak tefek ve haklı görülebilecek itirazlarla Robert'ın arkadaş çevresini daralttı. Robert o dönemde Sarah'a daha kolay taviz veriyor, umutsuzca onun her dediğini yerine getirebilmeye çalışıyordu. Onun için verdiği tavizlerle onu ne kadar çok sevdiğini anlayacağını ve zamanla ilişkilerinde daha mutlu ve güvenli olacağını umuyordu. Robert yavaş yavaş Sarah'ı hiç bir şekilde mutlu edemeyeceğini anladı. Tavizler vermeyi bıraktığında kısa bir süre daha şiddetli tartışmalar yaşandı aralarında. Sonra görünürde hiç bir şeyin daha kötüye gitmediğini şaşırarak fark etti. Sadece sıcak çatışmalar yerlerini uzun, soğuk bir savaşa bırakmıştı.

Robert ilk başlarda evliliklerinin çatırdamasına engel olmak amacıyla bütün enerjisini ve vaktini ortaya çıkan sorunların çözümüne ayırmıştı. Her geçen gün kendine göre kimi çözüm yolları üretiyor, bunları Sarah'a açıyor, Sarah'sa sıkılmış bir edayla onu dinliyor, bazen bir kaç sözle tartışmaya katılıyor, ama bir süre sonra birden öfkelenerek onu suçlamaya başlıyordu. Sonuçta istisnasız bütün çabaları başarısızlıkla son buluyordu.

Bir kaç yıl önce bir gün okuduğu bir psikoloji kitabında kendine göre bütün durumun açıklamasını içeren bir bölüme rastladığını düşündü. Bütün sorunların çözümü Sarah'ında bu yazanları okumasından geçecekti. Ah, ne kadar idealistti o zamanlar! O akşam büyük bir heyecanla okuduğu o kitaptan bahsetti. Sarah'ın hiç ilgilenmediğini fark edince canı sıkılarak konuyu kapamak zorunda kaldı. Kitabı bir kaç hafta Sarah'ın belki ilgilenip okuyacağını umarak yatak odalarında ortalıkta bıraktı. Kitabın yerinin milim kıpırdamadığını fark ettiği bir akşam dayanamayarak kitaptan bir bölümü beraber okumak istediğini söyledi.

Bayan K.’nın Hikayesi

Okuduğu bölümde bir kişinin hayatı örnek vererek bir çok kişinin karşılaşabileceği bir psikolojik sorun anlatılıyordu. Söz konusu bölümde adı daha doğrusu adının baş harfi geçen Bayan K.'nın temelde yatan sorunu çocukluğundan beri süregelen düşük özgüveniydi. Bayan K. sevilmeye değer bir insan olmadığı yanılgısıyla hep sosyal ilişkilerden kaçınmıştı. Bu çok basit ve birincil bir defans mekanizmasıydı; eğer insanları seni tanıyacak kadar yakınına sokmazsan, senin ne kadar değersiz olduğunu göremezler ve sana zarar veremezler. Bayan K.'nın bilinçaltı sebeplere dayalı bu davranış şeklini kendine kabul ettirme bahanesi ise (öyle ya, insan kendini değersiz bulduğunu neredeyse hiçbir zaman kendine itiraf etmek istemez) kendi iç duygularının dışa çevrilmesi idi. Bu şekilde Bayan K. çevresinde ki insanları ilişkiye girilmeyecek ölçüde değersiz, sıradan bulmaktaydı. Bu, psikolojide çok rastlanan ve projeksiyon denen bir defans mekanizmasıydı. Yazar ilerleyen sayfalarda çevresinde ki insanları değersiz gören Bayan K.'nın onları küçümseyen, hatta kimi zaman düşmanca sayılabilecek bir tavır takınmasının doğal sonucu olarak çevresinde sevilmeyen bir insan oluşunu anlatıyordu. Sonuçta bu durum Bayan K.'nın ilk savının yani insanların değersiz olduğunu düşüncesinin güçlenmesine ve dış dünyaya karşı ördüğü duvarın kalınlaşmasına sebep oluyordu.

Sarah'ın sessiz ve ifadesiz bir şekilde dinlemesinden rahatsız olan Robert ona buraya kadar yazılanları nasıl bulduğunu sormuştu. Sarah bir yorum yapmaktan kaçınmış ve devam etmesini istemişti. Bayan K.'nın hikayesinin devamında kendi sözleriyle hüzünlü bir aşk ilişkisi vardı. Yalnızlığından mutsuzluk ve umutsuzluk içindeki olduğu günlerden birinde kendisini tanıştığı yaşlı bir adamın kollarına atmıştı. İlk defa bir erkeğin kendisine ilgi göstermesi Bayan K.'nın beyaz atlı prensini bulduğuna inanmasına ve onu taparcasına sevmesine yol açmıştı. Yazara göre aslında bu iki insanın arasında olan ilişki sevgiden başka her şey olabilirdi; ihtiyaç, yalnızlık korkusundan kaçma isteği, bağımlılık, alışkanlık. Bayan K. kendisinden çok farklı bir yaşam süren yaşlı beyaz atlı prensini de kendi ördüğü duvarların içine çekmek ve başka insanlardan uzaklaştırmak için yıllarca umutsuzca didindi. Gerçek hayatta beyaz atlı prenslere yer olmadığını fark etmesiyle ve karşısındaki insanında kendine ait istekleri, dostlukları, kısacası kendine ait bir yaşamı olduğunu görmesi ile taparcasına sevgi şiddetli bir öfkeye dönüşmüştü zamanla. Bu şekilde bir ilişkinin sürmeyeceği açıktı, ilişkilerinin ikinci yılına girmeden beyaz atlı (ve beyaz sakallı) prens başka bir genç kadınla birlikte olmaya başladı. Bayan K. önce adamı öldürmeyi düşünmüş, ama en sonunda kendisini hiç anlamamış olan bütün insanlardan intihar ederek -kendi hesabına göre onları yıllar sürecek bir vicdan azabına sürükleyerek- intikam almaya karar vermişti. Bayan K.'nın hikayesi beceriksiz bir intihar girişimi arkasından bir arkadaşı tarafından önerilen -kitabın yazarı- psikiyatr ile yıllar süren ilaç ve konuşma terapilerinin sonunda yavaş yavaş "iyileşmeye" başlayışının anlatılışıyla son buluyordu.

Robert kendisine çok ilginç gelen ve Sarah’ın yaşamına bir çok benzerlik taşıyan Bayan K.'nın hikayesini anlatmakla, Sarah’ın kendisine ve ilişkilerine bir parça olsun bakışını değiştirebileceğini umuyordu. “Nasıl olsa benimle başka hiçbir erkek ilgilenmez” diye düşünüyordu Sarah pek akıllıca sayılamayacak ilk evliliğini yaptığı zaman. Sonrası tam bir felaketti, bir işe yaramaz adamın kendisini terk etmemesi için her kahrını çekmiş ama adam yinede Sarah'ı koca göğüslü bir aptal sarışın için terk etmişti sonunda. (Doğal olarak bu Robert'ın Sarah'dan dinlediği ve önceleri inandığı hikayeydi. Yıllar geçtikçe ve evlilikleri dayanılmaz bir hal aldıktan sonra adamın Sarah'ı başka bir kadın için değil, kaprislerine daha fazla dayanamadığı için bıraktığı düşüncesi Robert’a daha mantıklı gelir olmuştu).

Kitabı okumayı bitirdiğinde Bayan K.'nın hikayesi ve yazarın yorumları hakkında Sarah'ın ağzından çıkacak her kelimeyi büyük bir merakla beklemişti. Sarah önce sakin bir sesle konuşmaya başlamış, fakat kısa bir süre sonra heyecanlı bir sesle Robert'ın kendisini bir deli olarak görmek istediğini söylemiş, hayatının yanlış ve de aptalca analiz edilmeye çalışıldığını düşünerek çok içerlemişti. Eğer aralarında bir sorun varsa bunun kaynağı ancak Robert olabilirdi, eğer aralarından birinin bir psikiyatr görmesi gerekiyorsa bu da Robert'dı elbette. Sarah asla hiç bir şey yapmıyordu, Robert'a tepki göstermemek için insanın taş olması lazımdı ancak. Ayrıca zamanında Sarah değil Robert psikiyatrik tedavi görmüştü ve kafasından zoru olduğu tescilliydi. Ah, o hep aleyhine kullanılacak intihar girişimi!

Robert çok geçmeden bütün çabalarına son vermişti. Çaba gösterdikçe ilişkileri daha dibe gidiyordu, bir şey yapmadığında ise keyifsiz bir soğuk savaş durumunda olsa da ilişkileri sürmeye devam ediyordu. Ne boşanmayı ölümle eş tutan Robert'ın, ne de başka bir insanın kendisini sevebileceğine inancı olmayan Sarah'ın ayrılmaya niyeti vardı.


10 13 P.M. İç. Salon


Bir süredir odanın girişinde sessizce dikilen Robert sonunda konuşacak cesareti toparladı:
-Tom'u ziyarete gidiyorum, gelmek ister misin?
Aslında bir soru değildi sorduğu, Sarah’ın Tom’u ziyareti söz konusu olamazdı. Sadece nazik bir şekilde gittiğini söylüyordu. Sarah umursamaz bir tavırla başını salladı, Robert tam yola koyulacakken;
-Saat onu geçiyor. Yarın sabah erken kalkman gerekmiyor mu? diye sordu. Aslında bu da bir soru değildi, her ikisi de Robert’ın sabah 7’de kalkarak işe gideceğini ve Robert’ın kaç saat uyuduğunu aslında Sarah’ın hiç umursamadığını biliyorlardı. Sarah sadece yılların verdiği boş bir alışkanlıkla evde her şeyin onun kontrolü altında yapılacağı izlenimini veriyordu.
-Biliyorsun, Tom geçenlerde ameliyat oldu, bir kaç saatliğine de olsa uğramam gerekiyor. Çok geç kalmam.

10 15 P.M. Dış. S.M.’in evinin bahçesi


Sarah'ın arkasından yeni bir şey yetiştirmesini önlemek ister gibi hızlı adımlarla sokak kapısından çıktı. Bunaltıcı yaz sıcağı gecenin bu geç saatinde bile kendini hissettiriyordu. Toyota pikabının geniş kapısını açtı ve koltuğa yerleşti. Her zaman yaptığı gibi kontağı çevirir çevirmez country kanalları aramaya başlamadı, arabayla gideceği mesafe birkaç yüz metreden çok değildi nasıl olsa. Arabasını göze çarpmaz bir yere park edecek ve arzuladığı kadının yanına gidecekti.

10 19 P.M. Dış. Sokak


Kısa bir aramadan sonra park edebileceği uygun bir yer buldu. Araçtan çıkıp yürümeye başladığında Victoria’ya karşı hissettiği karmaşık duyguları aklında bir düzene oturtmak istiyordu. Tanımlamak bir yana açıkçası hissettiklerine bir ad koymak bile son derece güçtü. Victoria’nın yanında kendini nadiren iyi hissediyordu ve bu fiziksel bir hoşnutluktan öte bir şey değildi. Bir çok zaman kendini kullanılmış, aşağılanmış hissediyordu. Buna rağmen neden onunla birlikte olmayı özlüyordu ve onu düşündüğünde heyecanlanıyordu? Mazoşist bir sevgi mi yaşıyordu? Omuz silkti. “Her şeyden önce kendine karşı dürüst olmalısın, sadece bir kaçamak söz konusu olan. Hissettiğin şeyin adı da cinsel istek” diye düşündü. Bu şekilde düşünmek onu karmaşık duygularıyla yüzleşmekten koruyordu.

Sevmenin ve sevilmenin ne olduğunu biliyor muydu gerçekten? Hayatı boyunca bir kere olsun kendisinden bir karşılık beklenmeden gerçek bir sevgiyle sevilmiş olduğundan emin değildi, aklına bir tek lise yıllarında birkaç kez çıktığı ve üniversiteye başlamasıyla ayrıldığı bir kız geliyordu. Sevmeyi ise bildiğinden emindi. Şüphesiz Judith’e karşı yıllar önce veya Sarah’a karşı ilişkilerinin ilk aylarında hissettikleri sevgiydi. Victoria’yla ise durum ilk andan itibaren farklıydı. Onda hiç anlamadığı, kimi zaman onu büyüleyen, ama aynı zamanda çok rahatsız eden gizemli bir şeyler mevcuttu. Aklından ne geçtiğini hiç bir zaman kestiremediği bu kadına güven duymuyordu, hatta farkına varmak istemese de, ondan korkuyordu. Belki bir kadında aradığı ona bu karışık duyguları yaşatmasıydı. Bu ona saçma gelse bile yaşadıklarına getirebildiği tek mantıklı açıklamaydı. İstemediği halde bir boyun eğiş yaşatan, bir an mevcut olup bir an kaybolan, hissettikleri bir yana kim olduğunu bile bilmediği bir kadın ve ona karşı ne hissettiğini bilmemek, kaçmak istediği halde kurtulamadığı bir esaret yaşamak. Robert’ın içinde insanın ruhsal savunma mekanizmalarının en güçsüz olduğu çocukluk yıllarından kalan, kaynağını annesi tarafından terk edilişinden alan, izleri ömrü boyunca sürecek ve bütün kadınlarla ilişkilerini etkileyecek bir yara mevcuttu.

Flashback- Siyah uzun bir paltonun içinde bir sarışın alışveriş raflarının arasında yavaş adımlarla yürüyor. Yüzünde anlaşılmaz bir gülümseme mevcut.


Robert onunla ilk kez 4 ay kadar önce bir süper markette karşılaştı. Şiddetli yağmurların devam ettiği bir ilkbahar günüydü ve Robert yağmurluğundan sular damlayarak içeri girdiğinde aklında sadece o akşam başlayacak NBA play off maçları vardı. Alışveriş arabasını rafların arasından ilerletirken kendisini uzun boylu, sportif yapılı bir sarışının süzdüğünü fark etti, ister istemez o da kadının bulunduğu tarafa baktı. Doğrusu onunla ilgilenmesinde fazla şaşılacak bir durum yoktu, güzel bir kadın olmanın yanında üstündeki kıyafetle bile –siyah, pahalı bir marka olduğu belli olan bir palto- çevresindekilerin ilgisini çekmeye yeterliydi. Yağmurlu ve soğuk sayılabilecek bir gün de bile olsa, ilkbaharda palto giymiş bir kadın güneyde sık rastlanan bir görüntü sayılmaz. Kadının kendisini takip ettiğini, raflardan bir şeyler almak için durakladığında, üç dört metrelik bir mesafe koruyarak arkasında durduğunu fark etti. Bir süre bu şekilde ilerlemeye devam ettiler.

Dükkanın en iç bölümüne -et reyonlarının olduğu yere- geldiklerinde, çevrelerinde kimsenin bulunmadığı bir anı kollamış olan kadın birdenbire ona birkaç adım yaklaştı. Yüzünde donuk ve anlamsız bir gülümseyişle Robert’a doğru bakmaya başladı, sanki önce iç gıcıklayıcı parfümünün kokusunun ortamı kaplamasını izin vermek ister gibiydi, sonra yavaş hareketlerle paltosunun iliklenmiş olan üç düğmesini çözdü. İçine bir şey giymemişti. Paltonun yakasını tuttuğu bir elini yavaşça raflara doğru açtı, hiçbir hareket yapmadan gülümsemeye ve beklemeye başladı. Gözleri Robert’ın yüzüne doğru çevriliydi, fakat bakışları sanki onu delip geçerek uzaklarda bir yerlere kilitlenmiş gibiydi. Paltonun serbest kalan parçası vücudunun yarısını, sağ göğsünü, kenarları tıraşlı kasık bölgesinin çoğunu örtüyordu; sol göğsü, kalçası ve öne doğru hafifçe açılmış olan bacağı bütün mükemmellikleriyle açıktaydı. Robert’ın bakışları bir yılan dövmesini takip ederek yavaşça kadının belinden açıkta olan bacağına doğru ilerledi. Sadece romanlarda veya filmlerde olabileceğini düşündüğü bu durum karşısında şaşkın ve ıslak bir halde ne yapacağına karar vermeye çabalıyordu.

Ne kadar zaman bu halde kaldıklarına kesin olarak bilmiyor, sadece beyninin uyuştuğunu, kalbinin kontrolsüz bir hızla çarpmaya başladığını hatırlıyor. Uzun bir kararsızlıktan sonra kendi de nasıl olduğunu anlamadan ona dokunmaya karar veriyor, elini kadının beline doğru uzatıyor. Eli tam o mükemmel yuvarlaklığa ulaşacakken kadın sert bir hareketle elini itiyor, paltosunun önünü kapatarak kasaların istikametinde ilerliyor. Bu hareketleri yaparken bir buz gibi sakin ve yüzünden o anlamsız gülüş bir an eksilmiyor.

Robert hayatında daha çok tahrik olduğu bir an hatırlamıyordu. Ne lise yıllarının acemi çapkınlıklarında, ne ilk kez bir kadınla sevişmek üzere baş başa kaldığında, ne de evli bir kadınla kocasının eve dönmesine bir kaç saat kala seviştiklerinde. Hiçbir şey düşünmeden kadının peşi sıra ilerlemeye başladı, kasanın önündeki sırada arkasındaydı. Kadının kendisine doğru dönmesini, ağzından bir tek söz çıkmasını boşuna bekledi. Bir şey söylemeden kredi kartıyla ödemesini yaptıktan sonra, kadın almış olduklarını alışveriş arabasına yükleyerek kayıtsız bir tavırla çıkış kapısının yolunu tuttu. Robert kasadaki beceriksiz kız işini bitirene kadar çoktan gitmiş olacağını düşünerek telaşlandı, yaptığı alışverişi bırakarak bu gizemli kadının peşinden dükkandan fırlayıp çıkmak isteği duydu. Tekrar ona baktığında çıkış kapısında panoda asılı ilanlara bakarak oyalandığını görünce rahatladı. Onu bekliyordu, belli ki onunla otoparkta buluşmak ve tanışmak istiyordu. Eli ağır kasiyer kıza sinirlendiğini ve telaşlandığını belli etmemeye çalışarak aldıklarını alışveriş arabasına yerleştirdi, hızlı adımlarla otoparkın yolunu tuttu. “Bu bir kamera şakası olmalı, hiçbir kadın, -hele böyle güzel ve genç bir kadın- benim gibi 46 yaşında saçları ağarmaya başlamış, çekici fazla bir özelliği olmayan bir erkeği ayartmaya çalışmaz ki... ” diye düşünüyordu o an. Çevresinde çaktırmadan ortalıkta bir kamera aradı gözleri. Sonra, “bu bir filmde vardı, lanet olası bir filmde vardı, Al Pacino’nun bir filmiydi herhalde, Allah kahretsin,- bu gerçek olamaz, böyle şeyler gerçek hayatta olmaz” düşünceleri geçti aklından.

Dükkandan çıktığında kadın elindekileri arabasına yerleştiriyordu, Robert’ın dükkandan çıktığını gördüğünde bir an ona gülümsedi, sonra arka kaputu kapayarak ağır hareketlerle arabasına –beyaz bir Honda Civic- bindi. Kadın ilk andan itibaren ancak Robert’ın peşinde olduğunu gördükten sonra yavaşça harekete geçiyor, ama onun kendisine yetişmesine fırsat tanımıyordu. Bu haliyle takip etmesini istediğini açıkça belli ediyordu. Robert süper marketten aldığı üç dolu poşeti adeta fırlatarak pikabının ön koltuğuna yerleştirdi, otoparktan çıktığında bir an kadının izini kaybetmiş olduğunu sandı. Hızla devam etti yola ve ileride kırmızı ışıkta bekleyen beyaz arabanın bir Honda olduğunu güçlüklü seçebildiğinde avına sıkıştıran bir etoburun aldığı hazzı tadıyordu. Honda’nın takip etmesini istercesine sinyallerini önceden verdiği kısa yolculuk kadının arabasını park ederek evine girmesi ile son buldu.

Robert kontak anahtarını kapadı ve ne yapacağı konusunda kararsız arabanın içinde çakılı kaldı. O ana kadar içindeki uyandırılmış hayvanın sözünü dinlemişti, kadının kendisiyle sevişmek isteyip istemediği gibi bir soruyu aklına bile getirmemişti. Takip ederken beyninin en ilkel katmanları çalışıyordu, hareketliliğin durmasıyla beyin korteksi tekrar devreye girdi ve onu bir birini takip eden bir çok soruyla baş başa bıraktı: Yanılıyor olamaz mıydı, her şey hayal gücünün ona bir oyunu olamaz mıydı? Kadının daha ileriye gitmek istediğini nereden çıkarıyordu? Zaten elini iterek oradan uzaklaşmamış mıydı? Karşısındaki sadece bu tür anlar yaşamaktan ve çıplak bedenini gördüklerinde erkeklerin yüzlerindeki ifadeden haz alan sadist, psikopat bir kadın olamaz mıydı? Ya da bu kadının veya bir başkasının kurduğu bir tuzak olamaz mıydı, hiç tanımadığı bir erkek tarafından takip edildiğini ve tecavüze uğradığını söyleseydi nasıl savunacaktı kendini? Böyle şeylerin olması her zaman mümkündü, ruh sağlığı pekte yerinde olmayan bir toplumda yaşadıkları bilinen bir gerçekti. Ya evli bir kadın varsa karşısında ve kapıyı çaldığında kocası karşılarsa kendisini? O zaman yanlış bir adrese geldiğini söyleyip çekip giderim dedi kendi kendine. Arabanın içi gittikçe soğumaya başlamıştı ve iki çocuk babası, hayatında hiçbir çılgınlığın yeri olmayan Robert Metz, kamışı dikilmiş, ıslak, heyecandan ve soğuktan titreyen bu haliyle kendini yaşlı, çirkin ve acınası görüyordu.

Geçen dakikalar bir ıstırap halini almaya başlayınca bu noktaya geldikten sonra geri dönemeyeceğini hissetti. Eğer eve dönseydi bütün ömrü boyunca bu korkaklığını hatırlayacak, kendini yerecekti. Sadece kapıyı çalıp kadının yüzünü bir kez daha görmeye karar verdi, kadın ilgisiz bir tavırda davranırsa, bir bahane bulpup uzaklaşacaktı, böylece hiç olmazsa şansını denediğini düşünerek kendini avutabilirdi.

İzlediği bir filmdeki toplum içinde yıllarca sıradan bir yaşam sürdürerek gizlenmiş bir ajanın kendisine gönderilen bir emirle bir ölüm makinesine dönüşmesi gibi, Robert’da bir kışkırtmayla tanımadığı bir kadını evine kadar takip edip, kapısına dayanmıştı. Üstelik daha önce hiç yaşamadığı bu duygulara nedense yabancı değildi, sanki genlerinde bir yerlere böylesi bir durumda nasıl davranması her türlü ayrıntısıyla kazınmış, o da kendisine zorunlu kılınan rolü oynamaya başlamıştı. Bu bilgi daha önce hiç meydana çıkma fırsatı bulmamış olsa da güncelliğinden hiçbir şey yitirmeden bu günü beklemişti.

“Atın ölümü arpadan olsun” diyerek cesaretini topladı ve kapıya yürüdü. Kapıyı çaldıktan sonra geçen süre geçmek bilmedi. Her saniye saatler gibi geldi ona. Victoria kapıyı açtığında üzerinde hala aynı palto, yüzünde aynı tarifi imkansız gülümseme vardı. Robert’ın yüzünden binlerce soru okunabilirdi belki, fakat kadın ona gerçekten bakmıyordu bile. Süper marketteki yavaş hareketleriyle üzerindeki paltonun düğmelerini çözdü, yavaşça çıkardı. Hiçbir şey söylemeden yere serdi, üzerine önce oturdu, sonra göğüs kafesini iyice ileri itecek bir şekilde dirseklerine yere yaslayarak sırt üstü uzandı. Hareketlerini inanılmaz bir yavaşlık ve rahatlık içinde yapıyordu. Uzun bacaklarını kalın baldırlarının iyice belirgin hale geleceği şekilde hafifçe kendine çekip araladıktan sonra dudaklarını yaladı ve ilk kez konuştu: “Üstündekileri çıkar, buraya gel ve bana hizmet et!” Sesinde tipik yayvan bir Teksas aksanı vardı. Söyledikleri bir komedi filminin repliği olabilirdi, öylesine saçmaydı. Robert sesin beklemediği ölçüde kalın ve buyurgan oluşuna kendini kaptırmıştı, söylenenleri duymuyordu. Aptal bir düşünce- nereden gelmişse aklına- bir arkadaşının tanıdığı bütün kalın baldırlı kadınların iyi seviştiği cümlesi aklına takılmıştı ve kulakları uğulduyordu. Sokak kapısı hala açıktı. Dışarıda yağmur tüm şiddetiyle devam ediyordu.

İçeriye doğru bir adım attı ve kapıyı kapadı.



Üstündekileri çıkarttı. Ellerinin titreyişini belli etmek istemiyordu. Lanet ayakkabıları ve pantolonu çıkmak istemiyorlardı o gün.
Yeniden çıplak: Yerde yatan ve gözlerini bir an üzerinden ayırmayan kadının önünde Robert kendini yıllar sonra ilk kez –ilk gençlik yıllarından bu yana ilk kez çıplak hissetti. Aklından ön sevişmeye girişmesinin gerektiği geçti bir an, ama içinden “s…tir et ön sevişmeyi” dedi, sadece içine girmek istiyordu, bir an önce. İlk anda beklemediği kadar dar ve kuru olmasıyla sersemleşti kadının. Ve vücudu inceydi, tahmininden de ince. Kadının belini eliyle kavradığında neredeyse sırtında kendi kamışını hissedeceğini düşündü. İlk başta ilerleyemiyordu fazla, vajinasının sonu, rahmin bitiş noktası her gidiş gelişinde sanki bir küçük misket gibi geçiyordu önüne.

Sevişmeye başladıklarında Robert kendini vahşi bir hayvanla boğuşuyormuş gibi hissetti. Victoria'nın çıkardığı sesler zevkten çok acı ve öfke sesleriydi, bir yandan sevişmekten fazlasıyla zevk alırken, diğer taraftan sanki onunla –veya herhangi bir erkekle- sevişiyor olmaktan nefret ediyordu. Bacaklarını havaya kaldırıp elleriyle tutuyor, kimi zaman ellerini Robert'ın beline koyarak nasıl hareket etmesini istediğini belli ediyordu. Bir süre sonra Robert için aldığı zevkin temeli kendi tensel hisleri olmaktan çıktı ve her gidip gelişiyle inleyen kadının vücudunun kıvranışını hissetmek, çıkardığı sesleri duymak halini aldı. Daha sert bir vuruş ve eşlik eden bir inilti. Bir daha, bir daha...

Robert hızlanan iniltilere uyarak gittikçe gidiş gelişlerinin hızını arttırdı. Sonunda, bir süredir gittikçe kadının gırtlağının daha aşağı bir yerlerinden ve daha ilkel çıkan sesler tamamen kesildi. Kadın bir kaç saniye nefes bile almadı. Duyulan tek ses aşağıdan gelen ıslak seslerdi. Sonra kadın yeni doğan bir bebeğin ilk nefesi gibi derin bir soluk aldı ve acıklı bir inilti yankılandı salonda. Kadının kısılan gözlerinde şaşkın bir ifade vardı. Vajinası adeta Robert'ın penisini oraya sıkıştırmak, tutsak etmek ister gibi kasılmaya başladı.

Robert durmak istemiyordu. İlerlediği yol girişteki sertliğinden bir şey kaybetmedi, yukarı ucu ise genişledi ve kamışı daha öne doğru yönlenerek yol almaya başladı. Kadının bütün vücudu titremeye başlamış, sözleriyle değilse de çıkardığı seslerle daha fazla dayanamayacağını, durması için bütün vücudunun yalvardığını belli ediyordu. Robert devam etti. Bir süre sonra kadının bütün vücudu titremeye başladı. Sonunda bir eliyle yüzünü örterken, diğer eliyle kendisini açık bir şekilde itmeye başlamasıyla (artık anlamsız boğuk seslerle de olsa durması için yalvarıyordu), boşalmaya karar verdi.


Sevişmelerinin bitmesinden çok kısa bir süre sonra Victoria hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı, -tekrar buyurgan tavrını takınmıştı- giyinmesini ve cep telefonu numarasını çalışma masasının üzerindeki kağıtlardan birine yazdıktan sonra gitmesini söyledi. Robert sırt üstü halının üstüne uzanmıştı ve halının sert tüyleri çıplak cildine batıyordu. Victoria üzerine nereden aldığını Robert’in göremediği bir tişört geçirdi, yerde duran paltoyu kaldırdı. Robert’ın bir şey söylemesine fırsat vermeden evin üst katının yolunu tuttu.

Robert arkasından seslenerek bir daha görüşüp, görüşmeyeceklerini sordu. Victoria’nın sesi alaycıydı: “Aptal, seni aramayı düşünmesem telefonunu bırakmanı istemezdim. Evimin çevresinde dolanmayacaksın, benden haber gelmedikçe bana ulaşmaya çalışmayacaksın, benim hakkımda daha fazla bir şey bilmeye uğraşmayacaksın ve burada olanlar sadece ikimizin arasında kalacak, anlaşıldı mı?” Robert bir çocuk gibi kafasıyla onayladı. “O halde, şimdi git.” Kısa bir süre sonra yukarıdan duş aldığını belli eden su sesleri gelmeye başladığında Robert hala şaşkındı, masanın üzerindeki saati görmesiyle evine geciktiğini hatırladı. Kendisinden istendiği gibi cep telefonu numarasını bir kağıda özenle yazdı. Aynada saçlarını düzelttikten ve gotik tarzda düzenlenmiş eve, duvardaki karanlık resimlere kısa bir süre bakındıktan sonra kapıyı çekip, çıktı. Yağmur yağmaya devam ettiği halde sokak ona daha aydınlık göründü. Geç kaldığı halde hemen eve dönmek istemiyordu, otobana çıktı. Yolda neşeyle radyodaki Country parçalarına eşlik ediyordu.

Eve döndüğünde suratında engel olamadığı aptal bir sırıtışla gecikmesinin nedenleri olarak aptal yalanlar söylemesi gerekmişti. İyi ki Victoria alışverişi bitirmesine fırsat tanımıştı, kapıda elinde torbalarla görünmek ona masum bir görünüm katmıştı.

Victoria ile dört ay içinde toplam sekiz kere görüşmüşlerdi. Robert bu sekiz buluşmanın sekizini de her ayrıntısıyla hatırlıyordu. Victoria’ya söz verdiği şekilde aralarındaki ilişkiyi uzunca bir süre hiç kimseye anlatmadı, sonra bir gün bir arkadaşına birkaç cümle çıtlattı bu gizemli kadın hakkında. Arkadaşının hikayeyi merakla dinledikten sonra ona aptalca gelen bir çok soru sormaya başlaması üzerine pişman oldu anlattıklarına. Yeryüzünde kendilerinden başka kimsenin beraber olduklarını bilmemesinin ilişkilerini daha gerçek üstü bir duruma taşıdığına inanmaya başladı. Bir sonraki karşılaşmalarında arkadaşı yayvan bir gülümsemeyle gizemli kadını sorması üzerine, kadını görmeyi kestiğini söyledi.

İlk karşılaşmalarından sonra hiç gün ışığında buluşmadılar. Victoria genellikle gelmesini istediği günden bir gün önce Robert'ı iş saatlerinde cep telefonundan arıyordu. Ona gelmesini istediği günü ve saati bildiriyor ve yapmasını istediği bir kaç kısa ve net direktif veriyordu. Robert için yaşadıklarını özetlemek için cinsellik güçsüz bir kelime sayılırdı. Paylaştıkları cinsellik sert ve tensel olmasına karşın fiziksel bir şiddet içermiyordu, cinsel heyecanın körüklenmesi için bir birlerine bakmaları ve konuşmaları yetiyordu. Buna rağmen ilişkilerinde sado-mazoşist bir temel mevcuttu: Victoria bir birlerine isimleri dışında hiçbir kişisel bilgi vermelerine izin vermiyor, sert ve sevgiden yoksun bir tavırla hareket ediyordu. Kimi zaman ona susmasını emrediyor, buluşmaları ve yapacakları hakkında bütün kararları tek başına veriyor, Robert'a da istenilenleri yapmak düşüyordu. Kendinden istenenleri yerine getirmekte en ufak bir tereddüt gösterirse Victoria bir daha görüşmemekten bahsediyordu, bir süre sonra bu tehdidin iması bile Robert’ı yola getirmeye yeterli olur hale geldi. İyi eğitilmiş bir köpek gibi, Robert bu köleliğin sürmesi için her şeyi yapmaya hazırdı.

İlk iki ay içinde Robert Victoria’nın evinden her ayrılışında neden bu tür bir ilişki içinde olduğunu kendine soruyor, her seferinde onu bir daha görmemeye karar veriyordu. Fakat bir kaç gün içinde kendini onu tekrar düşünürken buluyor, tekrar aramasını iple çekmeye başlıyordu.

Buluştuklarında konuşmalarının içeriği sıradandı, fakat tahrik edici olan içerik değil, konuşmanın sürekli altında yatan anlamdı. Victoria’nın buyurgan tavrı, sert ve duygusallıktan yoksun davranışları başlangıçta Robert'ı çok rahatsız ediyordu. Ama ona inanılmaz bir tatmini verebilecek olması onu bu haliyle kabul etmesine, hatta bu halinden daha çok tahrik olmasına yol açtı zamanla. İkinci buluşmalarında aralarında şöyle bir konuşma geçti;
Robert “Seni özledim”
Victoria “Benimle ilgili en çok neyi özledin?”
Robert (bir an sessizlikten sonra) “Sevişirken ki halini”
Victoria “Seni en çok etkileyen neydi? Kafanda tekrar yaşadığın, yaşatmak istediğin bir an oldu mu?”
Robert “Yüzünün hali...Bakışların… Kalçaların vücuduma yapışmış gibiydi. Kendimi çok güçlü hissettim üstündeyken. Sonra bir de vajinanın kasılmaları. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama sanki penisimi benden koparıp almak istediğini düşündüm...”
Victoria (mırıldanır gibi bir ses tonuyla) “Belki de haklısın, belki de gerçekten bunu istiyordu”
Robert “Anlamadım, biraz yüksek sesle...”
Victoria (sözünü keserek), “Sus. Elbette anlamayacaksın. Bir kadının ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlaman hiçbir zaman mümkün değil. Beni görmeye devam etmek istiyor musun?”
Robert “Evet”
Victoria “O zaman kafanı kullanmayı bırak ve her şeyden önce itaat etmeyi öğren.(yine sakin ve tahrik edici bir tonla) Benim istediğim her şeyi yapacaksın burada, karşılığında bende sana istediğini vereceğim. Merak etme, senden çok fazla bir şey istemeyeceğim. Sadece ruhunu...Şimdi üstündekileri çıkar...”

Sevişmeye başlamalarıyla konumları tamamen değişiyordu. Robert gerçek Victoria’yı o anlarda bulduğuna düşünüyordu. Victoria’nın buyurgan tavırlarının kendine zarar verilmesini önlemek için öğrendiği bir davranış biçimi, bir maske olduğuna inanıyordu. Sevişirlerken, yani varoluşunun o en gizemli anında, sadece Robert için o maskeyi çıkardığına, yapmacıksız, arzu eden, seven, gerçek bir insan haline geldiğine inanıyordu. İşte bu yüzden sevişmelerinin bitmesini hiç istemiyor, kollarındaki o titreyen, anlaşılmaz sesler çıkaran, yüzündeki sert hatları kaybeden o kadını kaybetmek istemiyordu. Victoria’yı bu şekilde toplumdan, yalanlardan hatta kendisinden bile çaldığını ve kendi yaşamına gerçekten kattığını hissediyordu. Gerçek şu ki, Robert’ın seviştiği kadın Victoria’dan başka bir kadındı. Robert o kadına aşkla bağlanmıştı. O kadının ortaya çıkmasından şiddetle rahatsız olan Victoria ile aralarında onu ele geçirebilmek için kuvvetli bir rekabet, hatta bir savaş başlamıştı.


10 21 P.M. Dış. Sokak


Robert uzaktan Victoria’nın evini gördüğünde hala zihni düşüncelerle doluydu. Sabah Victoria’nın sesini duyduğunda pantolonunda oluşan kabarıklığın fark edilmediğinden emin olmak için çevresine bakınmak zorunda kalmıştı. Victoria’nın sesinde her zamankinden farklı bir ton vardı, her zamanki gibi tahrik edici, fakat daha gizemli ve daha sertti. Söyledikleri de şaşırtıcıydı: “Saat 10 gibi gel. Doğrudan arka bahçeye gel, orada bekliyor olacağım seni. Bu gece için büyük planlarım var. Daha önceki gecelerden farklı olarak ilk kez sana kendimi tanıtacağım. Ve bu gece uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir denemeyi gerçekleştireceğiz. Hayatının en heyecanlı gecesini yaşayacaksın.”

10 22 P.M. Dış. Bayan M. P.’in evinin bahçesi


Robert arka bahçeye girdiğinde orada kendisini üzerinde bir gecelikle bekleyen Victoria'yı gördü. Yere meditasyon yaparmış gibi oturmuş hareketsiz duruyordu. Yanına ancak iyice yaklaştığında Robert'ı fark ederek yanına oturmasını işaret etti. Gecenin sessizliğinde bir süre konuşmadan bekledi. Sonra yavaş ve daha önce hiç duymadığı kadar sakin bir ses tonu ile konuşmaya başladı:
-Geciktin, Bob, seni yarım saattir burada bekliyorum. Bir an gelmeyeceğinden korktum desem yalan olmaz, ama neyse, şimdi bunu boş verelim... Bak, aklımdan ne geçiyordu biraz önce...Şu karşında gördüğün ceviz ağacın üstünde her gün bir sincap görüyorum. Her gün aynı sincap hiçbir tasası olmadan yiyecek arıyor, ortalıkta koşuşturuyor. Elma veya muz yediğimde yanıma geliyor ve ona bir parça vermemi bekliyor. Asla yiyecekleri elimden yemiyor ama, yere koymamı bekliyor mutlaka... Her gün, istisnasız her gün aynı şey. Ne bir geçmişi var, ne geleceği, ne de bir kaygısı. Çocukluğumda evimizin bahçesinde gördüğüm sincaplardan hiçbir farkı yok. Babamla yürüyüşe çıktığımız bir gün peşimizden gelen o şirin sincaptan da hiçbir farkı yok. Sincaplar ve bütün diğer hayvanlar yaşamı doğru yaşamanın sırrını çözmüşler, çünkü tanrının kendilerine emrettiği şeylerden başka hiçbir şey yapmıyorlar.

Robert ilk defa uzun ve yumuşak cümlelerle konuşan Victoria’ya şaşkınlıkla bakıyordu. Bir şeyler olmuştu ona, çocukluğundan bahsediyordu, beslediği bir sincaptan bahsediyordu. Gözlerine bakmaya çalışıyordu, ama Victoria’nın bakışları yine çok uzaklardaydı. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti:
-İnsanlarsa tanrının yarattığı o mükemmel cennetten atılmalarından beri sürekli bir kavga içindeler. Kimin daha çok mala, lükse, sekse, sevgiye, şöhrete sahip olacağının kavgası. Bütün kavganın temeli kimin kime hükmedeceğine dayanıyor. Belki bütün öfkemizin sebebi bizi Tanrının istediği yoldan çıkaran aşırı isteklerimiz ve... söylememe bile gerek yok, cinsel isteğimiz. Onun buyruklarını hiçe saydığımız için yazgımız bu. Dediklerim sana bir şey ifade ediyor mu, Bob?

Robert itaat etmeye alıştığı için olumlu bir şekilde kafasını salladı. Victoria’nın söylediklerini bir Pazar günü vaazından daha dolu ve manalı bulmuyordu, ama konuyu nereye getireceğini merak ettiği için itiraz etmemeye karar vermişti. Aklından o anda başka şeyler geçiyordu. Madem cinsellik kötü bir şey, hayvanlar gibi sesler çıkararak sevişen, orgazmın doruklarında dolaşan kendisi neden reddetmiyordu cinselliği? Boş dinsel lakırdılar. Ama Victoria ile felsefi bir tartışmaya girmek daha da anlamsız geliyordu ona. İlk defa onunla konuşuyordu ve onu böylesine etkileyen bir kadının hayat hakkında neler düşündüğünü bilmek ona ilginç geliyordu.
-Devam et Victoria, seni dinliyorum.
Victoria derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti:
-Bugün ceviz ağacına bakıp düşüncelere dalmışken çok önemli bir şeyi keşfettim Bob. Dinle bak; Tanrının buyruğunu dinlememeye ilk kez ne zaman başladığımızı biliyorsun, değil mi? Şu Adem’le Havva’nın ünlü elmayı yeme hikayeleri. Bu hikayede kasıtlı bir yanlışlık var, tarihi ve toplumu ilk günahı bir kadının işlettiği yönünde yanlış bir bilgilendirme var, işte bunu keşfettim bugün. Düşünsene, İncili, Tevrat’ı, bütün kutsal kitapları erkekler yazdı. Bu hikayeyi ve diğerlerini kasıtlı olarak değiştirdiler, amaçları sadece kadınları kendi işlemiş oldukları günahlara –evet, eminim bundan ilk büyük günahı da diğerleri gibi erkekler işlediler- tarih önünde ortak edebilmek ve bu şekilde onları suçlu, ikinci sınıf bir mahluk olarak tutmak istiyorlardı. Lilith’in adını dumuşsundur sanırım. İşte onun kim olduğunu, daha doğrusu ne olduğunu buldum. Bu keşfim elbette gizli kalmamalı, kalmayacakta. Bugünden itibaren tarih yeniden yazılmaya başlamalı, Bob, bütün yalanlardan, çarpıtmalardan sıyrılmış olarak...

“Tanrım, bu kadına ne oldu böyle?” diye aklından geçiriyordu Robert o sırada. Hiçbir zaman tamamen normal olduğunu düşünmemişti Victoria’nın, ama o gece her zamankinden farklı bir haldeydi. Kadının anlattıklarının heyecanıyla titremeye başladığını fark etti. Victoria’nın üzerindeki ince geceliği süzdü. Tarzına hiçte uygun olmayan -seksi olmayan- bir gecelik. Cildinde hiç makyaj yoktu ve sanki yatağından yeni kalkmış gibiydi. Bu haliyle masum bir çocuğu andırıyordu. Sıcak havaya rağmen üstünde incecik bir gecelikle titreyen bir çocuk. İçi derin bir şefkatle doldu o çocuğa karşı. Ona yardım etmesi gerekliydi ve belki o anda yeryüzünde ona yardım elini uzatacak kendisinden başka hiç kimse mevcut değildi. Bir ruh doktoru bulmalıydı ona, delirmenin kıyısında gibi bir hali vardı. Ama ilk iş eve girmeleri gerekliydi, üstüne bir şeyler giymeliydi. Sonra, daha önce hiçbir zaman yapmadığı gibi onu şefkatle kollarına alacak ve kollarında uyumasını sağlayacak, yarının daha güzel olacağını anlatacaktı. Gece boyunca yanında kalacaktı, artık Sarah’ın ne düşüneceği mühim değildi, sabah ilk iş onu bir psikiyatra götürecekti.

Victoria sanki Robert'in aklından geçenleri anlamış gibi “Hadi kalk içeri gidelim, burası gittikçe daha serin olmaya başladı” dedi. Arka kapıya ulaştıklarında Victoria kapıyı zorladı, kilitli olduğunu fark ettikten sonra hayıflanır bir tarzda,
-Seni beklemek için dışarı çıktığımda yanıma anahtarımı almayı unutmuşum. İçeri girmek için şu odanın camını kırmaktan başka çaremiz yok. (Yerdeki büyükçe bir taşı işaret ederek) İstersen şu taşla kır camı. Yarın camcıyı çağırıp hallettiririm.
Robert söylendiği gibi bir vuruşta camı indirdi. Elini kesmemeye dikkat ederek pencereyi yukarı kaldırdı. İçeri girip kapıyı Victoria’ya açtı.


10 54 P.M. İç. Bayan M. P.’in evinin içi


Robert evin içinde ilerlerken evin gizemli dekorunun değişmiş olduğunu, evin sıradan muhafazakar bir bayanın içinde yaşayacağı bir ev halini aldığını şaşırarak fark etti. Duvarlardaki mat bordo boya yerini beyaza bırakmıştı, koyu renklerin ağır bastığı, garip ve korkunç insan figürleri içeren resimler ortadan kalkmış, yerlerini anlamsız doğa resimleri almıştı. Köşede kullanılmadığı üzerindeki saksılardan belli bir koşu bandı yer alıyordu. Daha önce hiç gözüne çarpmamıştı bu koşu bandı, nasıl da birden ortaya çıkıp, uzun bir süredir kullanılmayan bir havaya bürünmüştü? Köşede insanın gözlerini rahatsız eden bir lamba ve hepsinden öte tam bir felaket görüntüsünde odanın ortasında büyük bir televizyon. O inanılmaz güzellikteki çıplak insan figürleri, evin her köşesini gizemli bir ışıkla aydınlatan mumlar, evi güzel yapan her şey ortadan kalkmıştı.

Robert'ın suratındaki ifadeden aklındaki düşünceleri okuyan Maria, “Hayatımda esaslı değişiklikler yapmaya karar verdim” dedi. “Artık yepyeni bir insan olacağım, nasıl yeni evimin dekorunu beğendin mi?” Robert, aklından tam tersi geçtiği halde başını onaylar şekilde salladı.
Victoria’nın yüzünde anlamsız bir gülümseme belirdi. Merdivenlere yöneldi ve eliyle Robert'e kendisini takip etmesini işaret etti.


10 55 P.M. İç. Bayan M. P.’in yatak odası


Yatak odasına ulaştıklarında Robert Victoria’ya sarılmak, onu kollarına almak istedi. Ona karşı kendini açan bu şefkate muhtaç kadını sevgisiyle mükafatlandırılmalıydı. Victoria Robert'ı ellerinden tutarak telaşsız ve akıcı bir hareketle yatağın karşısındaki makyaj masasının küçük iskemlesine oturttu. Sonra konuşmak istediğini belli eden bir hareketle kendisi de yatağın ucuna oturdu. Aralarında yaklaşık üç metrelik bir mesafe vardı. Robert bir işaret, bir açıklama bekler şekilde Victoria’nın gözlerinin içine bakıyordu. Sonunda Victoria sakin bir sesle konuşmaya başladı:
-Sana hayatının en heyecanlı gecesini yaşayacağını söylerken şaka yapmıyordum, Bob. Yaklaşık iki aydır beraber oluyoruz ve benim hakkımda neredeyse hiçbir şey bilmiyorsun, ne saçma değil mi? Ama umurunda da değil bu pek senin, tatmin olduğun sürece, içindeki hayvan ne benim kim olduğumla ilgileniyor, ne de karını aldatıyor olman senin için mühim bir konu.
O anda Victoria’ya karşı çok farklı hisler içinde olan ve hiç beklemediği bir anda söylenenlerden şaşkına dönen Robert itiraz etmek ihtiyacı hissetti:
-Victoria, sen de biliyorsun ki benim konuşmamı, sana sorular sormamamı, kendimi anlatmamı engelleyen sendin. Ben, sana ve ilişkimize...
Victoria cümlesini tamamlamasına izin vermedi:
-Kendi yaptıklarını bana haklı göstermeye çalışma Bob, hem bir süre sözümü kesmezsen sana bir şeyler anlatabilmek istiyorum.
Victoria’nın sesi yeniden eski buyurgan haline dönmüştü. Robert, çaresiz ve ona saygı duyduğunu belli etmek isteyen bir halde sessizleşti.
-Erkeklerin ilkel bir hayvan olduklarını düşünüyorum, Bob. Duyguların, sevginin, karşısındaki insanı gerçekten tanımanın ve onun isteklerini anlamanın erkeğin doğasında yeri yok. İhtiyaçları karşılandığında tasasız çalışan bir makine.
Victoria bir an duraksadı ve dudaklarını yaladıktan sonra devam etti,
-Halbuki merak etmeni isterdim, benim kim olduğumu, kişiliğimi, geçmişimi, isteklerimi. Fırsatın vardı bunun için ama hiçbir zaman umursamadın.
Victoria’nın sesi bir kız çocuğunun sesini andırmaya başladı birden.
-Beni tanıman için çocukluğumda neler yaşadığımı biraz olsun bilmen gerekli. Annem hep beni kendisinden uzak tuttu, ona yakın olduğum bir zamanı en küçük yaşımda bile hatırlamıyorum, zaten beni hiç emzirmemiş bile. Savruk, öfkeli, bir yaptığı bir yaptığını tutmayan bir kadındı. Bir emlakçı kadın, nasıl olmasını beklerdin? Oysa babamı çok severdim, yaşamımım tek merkeziydi o benim. Akşamları işten eve dönmesini beklerdim, bana hediyeler getirmesini. Huysuz bir çocuk sayılabilirdim, ama babam her yaptığımı affederdi. Aslında elimde her şey vardı ama mutsuz bir çocuk oldum, nedenini ise ancak yıllar sonra bir terapi seansında anlayabildim. Babamın ne kadar rezil biri olduğunu, yani annemi başka bir kadınla aldatıyor olduğunu öğrendiğim günde ona ne kadar kızmıştım, ne saçma.
Sesi birden sertleşti ve Victoria hızlı hızlı, sanki yüksek sesle serbest çağrışım yapıyormuş gibi nefes nefese konuşmaya başladı:
-Sonra büyüdüm. Ve hep mutsuz olmaya devam ettim. Ne zaman bir erkeğe kendimi kaptırsam, önce kendimi ona tapar bir halde buluyordum, sonra bir sorun çıkıyordu ve onun ne kadar kıymetsiz bir insan olduğunu görüyordum. Kendini bana mükemmel bir erkek gibi tanıtan o aşağılık herifler tarafından aldatılmış, aptal yerine konulmuş olduğumu fark edince haklı olarak öfkem kontrolsüz bir hal alıyordu. Her ilişkiden sonra daha mutsuz oluyordum, daha derin bir boşluk hissi duyuyordum içimde hep. İçimdeki boşluğu doldurmak için çılgınca şeyler yapmaya ihtiyaç duyuyordum, uyuşturucu, ufak tefek hırsızlık, aşırı alkollü bir halde diğer arabalarla yarışmak, aklına gelebilecek bütün aptalca şeyler, bir şeylerin bir gün sihirli bir şekilde içimdeki öfkeyi dindireceğini bekliyordum, ama o çılgın günlerin bana polisle başım derde girdiğinde kıçımı nasıl kurtaracağımı öğretmekten ve birkaç polis sevgili edinmekten başka bir faydası olmadı. O boşluk hissi hep oradaydı, hep içimde. Sayamayacağım kadar çok sefer bu işkenceyi bitirmeye kalkıştım, ölmek istedim ama şu anda tekrar üzerinde düşünürsem gerçekten ölmek istedim mi onu da bilmiyorum. Zorla bir çok defa psikiyatri servislerine kapatıldım, daha sonra içerde bedava yemek, sıcak bir yatak ve içindeki bütün öfkeyi kussan bile sana iyi davranmaya zorunlu aptal doktorlar olduğunu fark edince sosyal güvenlik aylığımı uyuşturucuya yatırdıktan sonra ayın geri kalanını psikiyatri servislerinde geçirmeye başladım. Senelerce psikiyatrik tedavi gördüm ama hiçbir fayda görmedim.

Victoria derin bir nefes aldı ve sonra tekrar hızlı hızlı konuşmaya başladı:
-Sonra Dorothy’le, psikologumla karşılaştım 5 yıl kadar önce. Dorothy benim hayatımı kurtardı, onun bana sevgisi hayatımı biraz olsun değiştirdi. Bana sevgisi derken sıradan bir sevgiden bahsetmiyorum, bana aşıktı düpedüz. Eğer 140 kilonun üzerinde olmasaydı belki bende ona aşık olur, onunla seks yapmaya devam ederdim, ama onun da ne kadar kıymetsiz bir kadın olduğunu gördüm zamanla. Ama eğer o kadar terapi saati doğrusu bir işe yaradıysa o da, Dorothy ile beraber bizi hayatta neyin mutsuz ettiğini zamanla çözmemiz oldu. Evet, en başta babam ve sonra siz erkekler hep sizin suçunuzdu bu olanlar. Psikoloğumun defalarca telkini sonrasında babamın beni çocukken tacize uğratmış olduğunu keşfettim. Gerçi hala böyle bir belirgin anım yok aklımda, ama hatırlayamıyor olmam, bunun böyle olmadığı manasına gelmez. Muhtemelen bilinç altımda bir yerlere itmiş olmalıyım olanları, Dorothy bana söylüyordu, eğer mutsuzsan unuttuğun bir yerlerde bir erkeğin bir kötülüğü vardır mutlaka. Biz kadınlar sebepsiz yere mutsuz olmayız, sadece sizin yaptığınız kötü şeylerin sonrasında mutsuz oluruz. Akıllı kadındı, Dorothy, benim için çok çaba gösterdi, hakkını vermeliyim. Ama o da sonuçta bir psikologdu, yani bir kaçık. Yaklaşık bir sene evvel onu görmeyi kesip, evlenmeye karar verdiğimi söylediğimde Dorothy’nin yüzünü görmeliydin. Hem başka kadınlarla sevişmekte bir yere kadar, sizin o aptal iğrenç organınıza ihtiyaç duyuyor olmak, sizin böylesine şanslı doğmuş olmanız hayatta en nefret ettiğim şey. Eski kocamda mükemmel bir örneği vardı o organın, sadece onun için onunla evlendim desem yalan olmaz. Ama onunda nasıl bir felaket olduğu çıktı kısa zamanda meydana. Neyse hak ettiğini buldu o da sonunda.

Victoria’nın sesi birden sakinleşti. Yastığının altına sakladığı küçük tabancayı çıkardı ve Robert'in üzerine çevirdi.
-Neyse biz bu gecenin heyecanlı hikayesine gelelim, değil mi? Özet olarak, babam annemi aldatıyordu ve mutsuzluğuna sebebiyet veriyordu. Benim mutsuzluğumun sebebi de hep siz erkekler oldunuz. Siz aşağılık, iğrenç yaratıklarsınız. Buraya kadar söylediklerime bir itirazın olmadığına eminim ama şimdi söyleyeceğime itiraz edeceğine eminim, kocam da itiraz etmişti. Bedelini ödemeniz lazım Bob, ahlaksızlığınızın, ilkelliğinizin, eşinizi aldatmanızın, kadınları mutsuz etmenizin. İşte bu yüzden bu gece seni öldüreceğim ve kocamdan sonra senin örneğinde intikamımızı almaya devam etmiş olacağım.
Robert Victoria’nın konuştuklarını bir anlam veremiyordu, bir oyun oynandığını, bunların hepsinin bir fantezi olduğunu düşünmeye çalışıyordu, fakat içini büyük bir endişenin sarmasına ve kalbinin deli gibi çarpmasına engel olamıyordu. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama cümleleri ağzından çıkarken bile dediklerinin karşısındaki insanı sakinleştirmekten uzak olduğunu hissediyordu.
-Benim karımı aldatmamın sebebi sen oldun, Victoria. O alışveriş merkezinde sen karşıma çıktın ve beni ayarttın.
-Siz erkekler, hep kendinizi böyle savunursunuz. Karşınızdaki kadının sizi ayarttığı, ahlaksal zayıflık gösterdiği o kadar tipik bir erkek savunması ki... İradeniz yok mu sizin? Bunları söyleyerek bir hayvandan farkın olmadığını kabul ettiğini fark etmiyor musun?
Robert kendini bilmez bir haldeydi, Victoria’nın sesinde bir delinin soluğunu duyuyordu, onu sakinleştirecek, saçma bir davranışa girmesini önleyecek bir şeyler söylemeğe çalıştı:
-Victoria, ne yapmak istediğini anlamıyorum. Güzel, çok çekici bir kadınsın. Doğal olarak senden etkilendim. Benim durumumdaki her erkek böyle davranırdı. Bütün erkeklerin doğasında olan bir şey bu. Hem beni öldürmekle kendi hayatını mahvetmekten başka ne geçecek eline?
-Senin örneğinde bize ıstırap çektiren bütün erkeklerin doğasını öldüreceğim. Ortada büyük bir savaş var, anlıyor musun? Erkekleri ıslah etmemiz lazım ve erkeklerin doğasının bozukluğunu kanıtlamamız lazım. Hem tahminin aksine hiçbir ceza görmeyeceğim bunun sonunda. Senin gibi zararsız görünen, kendini işine ve ailesine adamış gibi görünen bir erkeğin bile içinde bir sapığın, sadece erkek olduğu için muhtemel bir bozukluğun bulunabileceğini basın ve toplum önünde bir kez daha kanıtlamış olacağız. Keşke ertesi sabah hakkında çıkacak gazete haberlerini okuma şansın olsaydı, Bob. Kendini benim evime giren bir saldırgan olarak bulurdun o gazetelerde. Hak ettiğini bulmuş derdin kendin hakkında. Kimse sana acımayacak, kendi evlatların bile. Lanetlenmiş bir şekilde, bir sapık olarak verileceksin toprağa, kimse sorgulamayacak benim yazdığım hikayeyi. Kadınlar yalan söylemez bilirsin. Tersi olsaydı, idam edilirdi bir erkek. Biz kadınlar dünyada yavaş yavaş egemenliğimizi sağlamlaştırıyoruz. Eskiden de biz yönetirdik dünyayı gizliden gizliye, ama günümüzde hiçbir şeyi saklamamıza gerek yok artık. Bütün kanunlar bizi sizden korumaya yönelik, biliyorsun. Her şey ters gitti ve planımda bir terslik çıktı diyelim. Bir erkek bir kadını öldürürse büyük ihtimalle idama mahkum olur, ama tersi durumda... Mutlaka bir takım hafifletici sebepler vardır. Kolay değildir bir kadını idam etmek, hatta hapse atmak. Öylede olmalı, sizin gibi düşük zekalı hayvanlara karşı. Önüne çıkan her dişiyle sevişmek için çırpınan zavallı hayvanlarsınız siz.
-Victoria sana bir şey söylemek zorundayım, sana verdiğim bir sözü yerine getirmedim. İlişkimiz hakkında neredeyse her şeyi bir arkadaşıma anlattım. Eğer başıma bir şey gelecek olursa, o durumu polise anlatacaktır.
Robert son kozunu oynuyordu, aslında öldürülürse arkadaşının gizli kaçamağıyla öldürülmesi arasında bir bağlantı kuracağına ihtimal vermiyordu.
-Ne anlatabilirsin ki, Victoria adında bir kadınla ilişkinden başka? Nerede oturduğumu söylemiş olabilecek değilsin ya? Merak etme, ben bütün ayrıntıları düşündüm, sana gerçek adımı verecek kadar saf olduğumu düşünüyor değilsin umarım? Bak orada yanında bir poşet var, istersen aç bak içinde ne var?
Robert yatağın kenarında odaya girdikleri andan beri duran poşete elini uzattı. Victoria açması için teşvik etti onu:
-Hadi, korkma, aç o poşeti, sana o poşetin içinde hayatını kurtarmak için son bir şans veriyorum!
Robert poşetin içinden bir karton kutu ve onun içinden de ne olduğunu ilk anda anlayamadığı sert bir metal parçası çıkardı. Odanın loş ışığında elindeki metal parçasının bir bıçak olduğunu fark ederek irkildi. Victoria bir kahkaha patlattı:
-Evet, biraz önce odama bana saldırmak amacıyla gelirken yanında getirdiğin bıçak ve poşet üzerindeki parmak izlerini de oluşturdun! Harekete geçmeye tamamen hazırız şu anda. Sana çok heyecanlı olacağını söylemiştim, değil mi? Kemerini bağla ve koltuğa sıkıca yapış. Sakın korkma, şoförün çok deneyimli bu konuda...
Robert'in sesi korku ile titriyordu:
-Hiç kimse inanmaz anlatacağın bu hikayeye, polis her şeyi araştıracaktır ve kısa zamanda yakayı ele verirsin.
-Göreceğiz...
Virginia'nın silahından çıkan ilk kurşunun yüzünü yalayarak geçişini duydu Robert. “Iskaladı” diye düşündü ve kadının üzerine atlamak için bir hamle yaptığında ikinci kurşun geldi, boğazına sopayla vurulmuş gibi bir darbe hissetti. Eğer şah damarından fışkıran kanı görmese bu kurşunun da sıyırıp geçtiğini düşünebilirdi, çünkü boğazına gelen hafif çarpma hissi dışında canı pek yanmamıştı o anda. Aynı anda büyük bir güçsüzlük hissetti, yatağın üzerine devrildi, hızla çevresindeki her şey soluklaştı. Bir an sonra bir ustura ile kesilmiş gibi hissettiği boğazından kalbinin her atışında fışkırarak yatağı kızıla boyayan kanlar dışında bir şey göremez oldu.

11 03 P.M. İç. Bayan M. P.’in yatak odası


Robert bilincinin kesik kesik yerinde olduğu o 10 saniye içinde bir rüyanın bulanıklığında kızlarını düşündü. Kendisinden nefret eden kızlarını. Onların bebek yüzlerini. Onlara aldığı oyuncakları ve onları nasıl sevdiğini. Neden sevmemişlerdi onu hiç, bir hatası var mıydı gerçekten? Gazetelerde tanımadığı bir kadının evine girip, kadın tarafından öldürüldüğü haberi yayınlandığında ilk onlar inanacaktı bu palavraya. Onun içindeki sapığı nasıl görmemiş olduklarına şaşırarak lanetleyeceklerdi onu belki. Hayal aleminde gibiydi, hayatında belirgin bir rol oynamış olan herkes kalabalık bir grup halinde belirdi gözlerinin önünde. Bir tarafta gazetelerde yayınlanmasıyla toplum için doğruluğu tartışılmaz bir hal alacak olan Victoria’nın hikayesine inanacak olanlar, diğer tarafta ne olursa olsun ona inanacaklar. Ona inanmayanların oluşturduğu grup o kadar kalabalıktı ki, onlara bakarak o değerli 10 saniyesinden tek bir saniye bile kaybedemezdi. Diğerleri, yani ona inananlar bir elin parmaklarıyla sayılabilirdi, ama her birinin yüzünü gördüğünde içinde büyük bir mutluluk hissetti. Ona inanacak bir tek kişinin bile olması, yalnız olmadığını bilmesi yeterliydi. Çocukluğunda odasına kapanıp elinde küçük oyuncak ayısı “Bu dünyada beni sevecek, bana inanacak birileri elbette vardır” diye düşünerek ağladığı dakikaları hatırladı. “İşte topu topu 5 kişi, ama bir kişi bile bana yeter!” Yatağı çevreleyen kanların arasına bir damla sıcak gözyaşı karıştı. Victoria –namı diğer Maria Pittaras- hikayesinin inandırıcılığını artırmak için 911’i çevirmekle meşguldü o sırada.

Hayatı sürekli oradan oraya fırlatılmakla geçmişti, şimdi de gazeteler onu anlamsız bir hikaye olarak çöp sepetlerine fırlatacaktı, ne yazar? Vincent'ı ve Alison'u gördü ona inanacak beş kişinin arasında ve en çok onları gördüğüne sevindi. İnsanın gelenekler, eğitim, kültür, basın tarafından ele geçirilmemiş özünde umut vardı. Sonra Vincent'a havlayan köpeğin o boğuk sesini duydu ve çocuğun korku dolu yüzünü gördü bir an. Şuurunun yerinde olduğu son saniyede Vincent'ın annesi azarladıktan sonra mutfak kapısındaki kendi gözlerine bakan çaresiz gözlerini hatırladı. Son olarak ve sonsuza dek o çaresiz gözleri...


Kes.



9 Ağustos 2000
7 15 A.M. Bayan M. P.'in evinin bahçesi. Dış.


Şerif M. Ford Taurus marka arabasının küllüğünde sigarasını söndürdükten sonra bardak tutacağından kahvesini sert bir hareketle eline aldı. Bu aptal arabada küllüğü neden kahve tutacağının dibine yapmamışlar, bir hareketle her iki işi birden halledebilirdi oysa. Arabasından indi, filmlerdeki Şeriflerin yaptığı gibi kapıları kilitlemeye gerek görmeden olay mahalline doğru ilerledi. Bu huyu ona bir teyp, birde yeni aldığı bir cekete patlamıştı iki ay önce, ama raconu bozmaya niyeti yoktu doğrusu. Ah, o piçi bir yakalasa, ona bir Şerif arabasından teyp çalmanın ne demek olduğunu gösterecekti. “Tembelliği bırakıp arabaya ilk fırsatta bir teyp almak lazım, müzik dinlemeden çok keyifsiz oluyor işe gelmek” diye geçirdi aklından. Şişman gövdesi, kendinden emin adımları ve bir anlam ifade etmeyen yüzüyle, o gerçek bir eski tarz kanun adamıydı. Çevresi bantlarla çevrilmiş olay mahallinin civarında şimdiden bir gazeteci ve birkaç meraklıdan oluşan küçük bir kalabalık birikmişti. “Bu pezevenkler benden önce nasıl buraya geliyorlar, bir bunu anlasam” diye geçirdi aklından. Onların önünde bekleyen zenci polisi kısa bir yüz hareketiyle selamladıktan sonra hızlı hareketlerle evin açık kapısından içeriye girdi.

7.17 A.M. Bayan M. P.'ın evi. İç.

Alt katta olay mahallinin üst kat olduğunu üzülerek öğrendi Şerif. Şişman vücudunu güçlükle üst kata kadar taşıdı. Kalabalığın toplanmış olduğu odaya Şerifin girmesiyle içerde bir biriyle şakalaşan ve sohbet eden grup sessizleşti ve herkes işiyle ilgilenirmiş gibi görünmeye başladı. Fotoğrafçı yeniden anlamsız fotoğraflarını çekmeye başladı, miyop bir memur sözde kanıt olabilecek şeyleri toplarmış gibi yaparken, İngilizce elmanın nasıl yazıldığını hep unutan bir diğeri kendisi dahil hiç kimsenin sonradan ne manaya geldiğini çözemeyeceği notlarını almaya tekrar başladı. Sıkı çalışıyor gibi görünüyorlardı ve önemli olan nasıl göründükleriydi, ne yaptıkları değil.

Şerif M. odanın ortasında şöyle bir tur döndü. Aslında bunu yaparken amacı ortalığı kolaçan etmekten çok, birilerinin yanına gelmesini beklemekti, o çaylakların ayağına gidecek değildi ya. Polis memuresi Jane ve genç stajyer polis Mark Şerife doğru ilerlediler. “Günaydın, nasılsınız” gibi kelimeler Şeriflik el kitabında yasaklanmış olduğu için Şerif M. doğrudan konuya girdi:
-Hikaye ne?
Yanına verilen ve aptal sorular soran stajyerden hiç haz etmeyen Jane işin nasıl yapıldığını, bir profesyonelin nasıl çalıştığını göstermek istercesine olayı anlatmaya girişti. Motora takılmış monoton bir ses tonuyla konuşuyordu. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan ve notlar aldığı kağıda bakmadan olayın özetini verirken güçlü hafızası ve sorulan sorulara düşünme süresi kullanmadan cevap verişiyle genç stajyerin üzerinde güçlü bir etki bıraktığına emindi.
-Gece 3 sıralarında Robert Metz, -46, beyaz, evli, işi henüz bilinmiyor, sabıka kaydı yok- isimli saldırgan boş bir odanın camını kırarak eve girmiş. Elinde şu bıçakla ve kafasında şu torba ile şu anda içinde bulunduğumuz yatak odasına gelmiş.

Jane bunları söylerken elindeki şeffaf torbada bulunan bıçağı ve naylon torbayı Şerife uzattı, sonra kafasıyla köşedeki kanepede derin bir şok geçirmiş bir pozda oturan Virginia'yı işaret ederek sözlerine devam etti:
-Bu sırada yatak odasında uyumakta olan Bayan Maria Pittaras'ın -33, beyaz, dul, spor öğretmeni- üzerine tecavüz etmek amacıyla çullanmış. Bayan Maria Pittaras hızlı bir hareketle komodininde bulunan .38 kalibre silahı kavrayarak iki el ateş etmiş. Birinci kurşun duvarda fakat ikinci kurşun adi herifin gırtlağını parçalamış. Kadın buraya üç ay kadar önce taşınmış, kocasını vahşi bir cinayet sonucunda kaybetmiş. Zavallıcık şu anda çok korkmuş durumda ve “hep böyle felaketler beni bulmak zorunda mı?” diye sayıklıyor. Şu anda konuşmasanız daha uygun olur. Silah yasal...
Şerif M. gözleriyle bitirmiş olduğu kahveyi bırakacak bir yer arıyordu bu sırada. Uzun süre sessiz kaldığını fark ederek bir soru sormasının gerekliliğini düşündü:
-Bu herif, 6 yıl önce bulamadığımız Koşu Parkı tecavüzünün suçlusu da olabilir, değil mi, olaylar ne kadar bir birine benziyor fark ettiniz mi? Gerçi o adam parkta elinde bir tabanca ile kadına tecavüz etmişti ama motif aynı.
Polis memuresi Jane hızlı bir şekilde cevapladı:
-Negatif. Adam Boston’dan Florida’ya 4 yıl kadar önce taşınmış. Evli, psikiyatrik hikayesi var, bir kaç blok ötede oturuyor. Karısıyla konuşup dengesiz davranışları olup olmadığını bugün araştırmamı ister misiniz veya yapılmasını önerdiğiniz başka bir şey var mı?

Şerif M.'in canı 6 yıl önceki tecavüz hikayesini üzerine yıkacağı bir ölüyü elinden kaçırdığına sıkılmıştı. Ona göre ölüler, deliler, zenciler, fakirler ve yabancılar ideal zanlılardı, çünkü üzerlerine atılan suçtan sıyrılamazlardı. Daha önemlisi yaptıkları hataları ortaya çıkaracak yetenekli bir avukatla uğraşmaları gerekmezdi. Ne olurdu adam bu eyalette olsaydı? Hem belki kısa bir gezi için gelmiş, suçu işlemiş sonra evine geri dönmüş olabilirdi?! Neyse, kendisine sorulan soruya cevap vermeliydi. Bir an düşünür gibi yaptı. Bu en sevdiği pozdu, fakat son 35 sene içinde- belki daha öncesinde bile- düşünme eylemini gerçekleştirmemiş olduğu için bu pozda oldukça formdan düşmüş ve inandırıcılığını yitirmişti. Sonra,
-Hayır başka bir işleme gerek yok dedi. Olay kendi kendine kapanmış gibi görünüyor. Ava giden avlanır, herif hak ettiğini bulmuş. Bu olay için değerli vaktinizi çok fazla harcamanıza değmez. Ben Kevin'e söylerim, yarın basına kısa bir açıklama geçer. Gazeteciler bayılacaklar bu habere.

O vakte kadar konuşmamış olan stajyer polis Mark bir kaç puan toplaması gerektiğini düşünerek:
-Efendim, kadının verdiği ayrıntılarda bir kaç tutarsızlık var dikkatinize sunmak istiyorum. Birincisi Bayan Pittaras saldırganın üzerine çıkmış olduğunu ve bu şekilde ateş ettiğini söyledi. Ama cesedin boğazında kurşunun giriş ve çıkış deliklerine baktığımızda mesafenin en az 1.5- 2 metre olması lazım gibi bir izlenim uyandırıyor bende. Yapılacak bir otopsi ile uzmanların görüşümü teyit edeceğini zannediyorum. Birde Bayan Pittaras’ın saldırganın kafasına geçirmiş olduğu söylediği naylon torbada bir delik, bir ize rastlamadım. Gerçi torba saldırganın boğazına kadar inmemiş olabilir, fakat bu durumda bile bir iz, en azından kan izi saptamamız gerekliydi. İşin ilginç tarafı çarşafta hiç barut izine rastlamadım, izler sadece yatak örtüsü üzerindeydi.
Şerif M. genci dinlemediğini belli eder bir şekilde camdan dışarıya bakıyordu. Polis memuresi Jane bu boş ayrıntılarla vakitlerini harcayan stajyere nefret dolu bir bakış fırlatarak sordu:
-E, ne önemi var bunun?
-İnsanlar yatak örtüsünün altında, çarşafın üzerinde uyur genellikle. Yatakta uyurken adamın omuzlarına dizleriyle basmasıyla uyandığını söyleyen birisinin bu şekilde ateş etmiş olması da oldukça şaşırtıcı. Birde şu var: Saldırgan 210 pound (95 kg) ağırlıkta. Bu ağırlıkta bir kişi üstündeyken ve yatak örtülerinin altındayken bir kadının dönüp komodininden silahı çekmesi de hiç gerçekçi bir durum gibi gözükmüyor bana.
Jane suratıyla bir hoşnutsuzluk ifadesi yaptı.
- Kadınların gücü yetmez değil mi? Ama bu kadının yetti.
- Sorun kadınların gücünün yetip yetmediğinde değil. Ben bir erkek olarak omuzlarıma 210 poundluk birisi basarken yatakta dönüp silahı çekebileceğimi düşünemiyorum.

Şerif M. genç stajyere yüzüne sevdiği babacan ifadelerinden birini takınarak baktı. Bu ifadeyi yüzüne vermekte düşünürmüş gibi görünme ifadesinden daha başarılıydı. Başarılı olduğu bir diğer konu da isimleri aklında tutmaktı, genç stajyerle yalnız başına konuşabilmek için odanın bir köşesine doğru ilerlerken bu yeteneğini belli etmek ister gibi konuşmasına gence ismiyle hitap ederek başlamaya karar verdi. Ağdalı bir güneyli aksanı vardı sesinde, kovboy filmlerindeki şerifler gibi.
-Sen stajyer Mike'tın değil mi evladım?
Mark çabuk bir tavırla düzeltti:
-Mark efendim.
Şerif zeki bir manevrayla durumu toparladı:
-İşte tam da söylemek istediğim gibi bir durum. Hayatta ayrıntılar o kadar önemli değildir, çoğu zaman. Benim için senin isminin Mike veya Mark olması önemli değil, fakat işini büyük bir ihtirasla, aşkla, itikatla yapıyor olduğunu görmek önemli. Bunu yaptığını görüyorum ve bunu takdir ediyorum. Şunu zamanla öğreneceksin ki, gerçek hayatta bazen silahlar barut izi bırakmazlar, kafada ki torbalar delinmezler, DNA izleri uyumlu çıkmaz, hiç beklemediğin şeyler olur evladım. Geçenlerde gazetede ne okudum bak. Bu yeni moda DNA tetkikiyle sonradan yapılan araştırmalarda son 20 yıl içinde idam ettiğimiz binlerce kişiden sadece üçte birinin DNA tetkiklerinin ortamda bulunan DNA izleri ile uyumlu olduğu ortaya çıkmış. O araştırmanın sonucuna bakarsak idam edilen binlerce kişi cinayet saatinde kuzey kutbunda da olabilirdi. Şimdi bu idam edilenlerin suçsuz olduğunu mu söyleyeceğiz bu ayrıntıya bakarak? Elbette hayır, biz birisi için suçlu demeden önce bütün tecrübemizi, bilgimizi yığarız o olayın üstüne. Önce kendimiz inanırız adamın suçlu olduğuna. Ve bu meslekte yıllarımız ilerledikçe gerçek suçluları bakışlarından, hatta kokularından tanımaya başlarız. Bak, sana başka bir örnek; yakın bir arkadaşımın başından geçti bir süre önce. Ben Dallas’ta doğup, büyüdüm, bütün çocukluk arkadaşlarım oradadır hala. Bu arkadaşlardan birisi -ismi lazım değil- bir kasabanın şerifliğini yapıyor 25 yıldır. Müthiş bir adamdır, Pazarları ailelerimiz bizi kiliseye götürdüğünde, o çocuk yaşında bütün ilahileri ezbere söylerdi. Neyse, bu arkadaşımın şeriflik yaptığı kasabada 18 yıl kadar önce bir tecavüz olayı vuku bulmuş. Suçluyu kodesi boylamış, ama şimdi bu adamın DNA’sı kadından alınan örnekle uyumsuz çıkmış. Dediğim gibi, kasabanın şerifi benim yakın arkadaşım, tecrübeli kanun adamıdır, kül yutmaz. Bu durumda ne yapmalıydı sence? Özür dileyip, adamın serbest bırakılmasını mı istemeliydi?

Mark cevabın farklı olacağını kestiriyordu ama kendisinden beklenen cevabı uygun bir ifadeyle vermekten mantıklı bir davranış gelmedi aklına:
-Öyle yapması gerekli gibi görünüyor efendim.
Şerif M. suratına en anlamlı olduğunu düşündüğü bir ifadeyi takınarak sözlerine devam etti:
- Hayır, hayır, öyle yapması kendi tecrübesini, bilgisini reddetmesi olurdu. O adamı hapse tıkmakta ki engin tecrübesine güvenerek ne yaptı biliyor musun? Adamın başka bir eyalette bulunan kardeşini tutuklattı, muhtemelen tecavüzü o yapmıştı ve kadın benzerliklerinden dolayı yanlış ifade vermişti.
-Ve yapılan incelemede adamın kardeşinin DNA’sı suçu işlemiş olduğunu gösterdi, değil mi efendim?
Mark etkilenmiş görünmeye çalışıyordu. Şerif M. bir an duraksadı:
-Hayır, o adamın DNA’sı da uyumlu değildi bildiğim kadarıyla, ama Mike sen hala yanlış yoldasın, yine ayrıntıya takılarak basit gerçeği görmüyorsun evladım. Kadın kendisine bu adamın tecavüz ettiğini söylemişti ve eğer o değilse başka kim olabilir? Elbette kardeşi. Hapiste 18 yıl geçiren serserinin de dışarıda rahat durmayacağını biliyordu. Bu sırada aklına adamın 18 yıl boyunca adaleti yanıltmak suçunu işlemiş olduğunu geldi. Onun hakkında da adaleti yanıltmak suçlamasıyla yeni bir dava açtı. Adam en başından beri suçsuz olduğunu söylüyordu, ama kardeşinin suçlu olduğunu bildirmemişti. Şerif bu şekilde toplum için en doğru olanı yaptı.
Şerif M. sesine en ciddi ifadesini vererek devam etti:
-Hayat okuldaki gibi değildir, o yüzden staj yapıyorsunuz. Okulda öğrendiğin her şeyi unut demiyorum sana elbette, fakat çoğu şeyi unut. Gerçek hayatta önemli olan kimin yanında olduğuna karar vermektir , arkasından her şey çözülür. Senin herhalde annen, bir kız kardeşin veya bir kız arkadaşın vardır, değil mi evladım? İnsanın babasız doğması iki- üç bin yılda bir çok özel durumlarda görülebilir, ama annesiz doğan birisine henüz hiç rastlamadık, değil mi evladım?
Mark espriyi anladığını göstermek ister bir şekilde hemen gülümsedi ve kafasını onaylar bir şekilde salladı. Şerifin söylediklerini değil, söyleyiş şeklini, sesinin tonunu, duruşunu etkileyici buluyordu. Kısa bir sessizlikten sonra Şerif M. devam etti:
-Öyleyse, bir an annenin, kız kardeşinin veya kız arkadaşının odasına bu sapığın girdiğini aklına getir ve o durumda sen nasıl hissederdin onu düşün. Veya aklına onların başına böyle bir şey gelmesi durumunda, namahrem yatak odalarını didik didik araştıran ve yüzlerce anlamsız soru soran polislere karşı neler hissederdin, bunu düşün. Zaten merak etme basına yaptığımız açıklamalar hiçbir zaman yalanlanmadığına göre, tarih bizi haklı çıkarıyor, değil mi? Şüphesiz tarih bizim dediğimiz ve basının yazdığı gibi şekillenir Mike.
Mark'ın zaten daha fazla bir şey söylemeye niyeti yoktu. O titiz bir stajyer görüntüsü vermekte başarılı olmuş, puanını kapmıştı.
Şerif M. önemli ve meşgul her şahsın yapacağı gibi hızlı ve sert adımlarla uzaklaşırken genç stajyerin arkasından “Bu adam büyük. Yalnız işini yapmakla kalmıyor, işin felsefesini de yazıyor.” diye düşündüğünden emindi.

Bir süredir ikilinin yanından ayrılmış olan Jane, Şerifi kapıdan çıkmadan son bir ayrıntıyla rahatsız etti.
-Cesedi otopsiye göndermemize gerek var mı efendim?
-Elbette yok. Olay açık seçik ortada değil mi? Neden adamların boş yere vakitlerini çalalım?
-Ben de laf olsun diye sormuştum zaten efendim. Jane kahvaltılık olarak yanında getirdiği ve henüz yemeye fırsat bulamadığı donotları ve kahveyi bıraktığı masaya yönlenirken, Şerif M. arabasının yolunu tutmuştu bile. Kafasında basına yapılacak açıklama şekilleniyordu şimdiden. İşini büyük bir titizlikle yapmak ve gerçekleri ortaya çıkarmak. Bir bakıma gündelik tarihi yazmak değil miydi bu? Gazetede yayınlandıktan birkaç gün sonra kimsenin hatırlamayacağı bir tarih, ama ne demişler: Ayrıntılar farkı ortaya çıkarır. Keyifle ofisinin yolunu tuttu, radyosunun yokluğunda bir Country ezgisi mırıldanmak ona düşüyordu.


Suç ve Dava Haberleri
Son kez 5 26 P.M. 15 Ağustos 2000 Perşembe tarihinde yenilendi.
-Yahoo Haberi


10 Ağustos Perşembe, 5 18 P.M.
Kadın Yatağına Giren Saldırganı Öldürdü - Lutz, Florida

Polisin bugün verdiği bilgiye göre uyandığında yatak odasına girmiş ve boğazına bıçak dayayan bir saldırganla karşılaşan bir kadın, silahına sarılarak saldırganı öldürmeyi başardı. Kadına büyük ihtimalle tecavüz etmeyi planlayan şüpheli, daha önce bu türden bir cinsel saldırıda bulunmamış, fakat polisin verdiği bilgiye göre 4 yıl önce bir intihar girişimi sonrası hastaneye yatırılmış. Pasco Bölgesi Şerif Ofisi sözcüsü Kevin Doll araştırma sürmekle birlikte kadına bir suçlamada bulunulması olası olmadığını ifade etti. Doll "Bu sefer karşımızda kabul edilebilir bir cinayet mevcut" dedi. Robert Metz, 46, kurban olarak seçtiği kadının yakınında Turtle Lake bölgesinde oturuyordu. Saldırgan olay yerinde yapılan inceleme sonucuna göre Çarşamba sabahı erken saatlerde eve boş bir yatak odasının camını kırarak girdi ve daha sonra kadının uyuduğu odaya geçti.

Adamın iki erişkin kızı var

Doll'ün verdiği bilgiye göre kadın, detektiflere uyandığında kafasına naylon bir torba geçirmiş Metz'i üzerinde oturmuş ve boğazına bir bıçak tutar halde gördüğünü söyledi. Kadın komodininin içindeki .38 kalibre silahını bir hamlede kavramayı ve iki kez ateş ederek ikinci kurşunla Metz'i boğazından vurmayı başarmış. Turtle Lake bölgesine sadece bir kaç ay önce taşınan kadın, Metz'i tanımadığını ifade etti. Doll "Saldırganın kadını bir süredir gözetleyip gözetlemediğini bilmiyoruz" açıklamasında bulundu. Doll'ün verdiği bilgiye göre, Metz evli ve daha önceki bir evlilikten iki erişkin kız çocuk sahibi. 1996 yılında alkol ve haplar alarak bir intihar girişiminde bulunmuş ve psikiyatrik tedavi görmesi kararlaştırılmış. Kadının küçük tabancalara ruhsat gerektirmeyen Florida eyalet yasalarına uygun bir şekilde silah sahibi olduğu bildirildi. ABC yazarı Frances Ann Burns'ün haberi.




Kasım 2000

.Eleştiriler & Yorumlar

:: tebrikler
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
7 Temmuz 2005
Sevgili Var Samsa; Gerilim filmi izler gibi okudum.Hyecanla, merakla.....Monitörden okumak genelde gözlerimi yorar.Ancak öykünüzü okurken yorulduğunu hissetmedim....Zengin bir hayal gücünüz var........Sonunda dedim ki kendi kendime: Demek ki, cinayet işediğiniz sandığımız hatta emin olduğumuz kişiler, suçsuz olabilir.......Başarılı yazın çalışmalarınızın devamını dilerim.....Sevgiyle kalın.......Kâmuran ESEN




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın modern kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kadın Hakları - 1
O Şık Ayakkabıları Bu Dava İçin Almadınız, Bay Schopenhauer!

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yeni Bir Çağın Başlangıcı
Sessizlik - 1
Sessizlik - 2
Martı M. V.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dünyanın En İyi İnsanı [Şiir]
Mustapha Garta'nın 30. Yaş Günü - 1 [Roman]
Mustapha Garta'nın 30. Yaşgünü - 2 [Roman]
Biyolojik Demir Bilye [Deneme]
Giyotin İstiyoruz, Giyotin İstiyoruz! [Deneme]
Fikir Özgürlüğü ve İnternet [Deneme]
Hayatımdan 35 Dakika [Deneme]
Naçizane Bir Kehanet [Deneme]
Dün Telafer'de Bir Çocuk Öldürüldü [Deneme]
Varolamamanın Dayanılmaz Öfkesi [Deneme]


Var Samsa kimdir?

Bireyin varolma, kendisi olma şansını elinden alan kurumlarla sarılmış ve kötü bir şaka, bir tuzak haline dönmüş dünyada insan sorunu üzerine hikayeler, denemeler.

Etkilendiği Yazarlar:
Milan Kundera, Franz Kafka, J. P. Sartre, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Var Samsa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.