Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
Kalebend Hasan Destanı Ya Da Hasan'ın Kısa Süren Mapusane Günleri Ağzımdan çıktı bir kez, Haremlik-Selamlık da neymiş dedim, Haremi kaldırın ! Halkıma Özgürlük ! falan, Sen misin diyen bunları, çıktım mı mahkemeye, Üç yıl dokuz ay dedi Kadı efendi, Üstüne de kırk gün forsa kürek, Kaymakam bey de sağolsun bakmadan hükme, Sağ eliyle imzalayıp mühürledi, Sonra uzatıp hükmü elime, Allah kolaylık versin, oğlum, dedi, İşte böyle başladı Hasan'ın kalebentliği, Sürdüler beni Hasret kalesine. Söyle canımın içi, ben ne yapayım şimdi ? Taş odalarda hasretini mi çekeyim inleyerek, Yoksa günde üç vardiya, güneş altında, Sırtıma vurulan yüklerin ağırlığını mı, Yoksa geceleri ciğerlerime bir mil gibi işleyen Taş duvarların nemini, rutubetini mi, Söyle canımın içi, hangisini çekeyim önce? Hasretin kalesinde kalebendim şimdi, Ne gündüz taşıdığım yükün ağırlığı, Ne de gece sırtımı dayadığım duvarlar, Hiçbiri, hiçbiri kahretmiyor senin hasretin kadar, Seni düşünmek için kapıya dikiyorum gözlerimi, Kapılar; hasretin parlayan gelin telleri, Kapılar; mesafenin kör mazgalları sanki, Aslında bütün bunlar, aramızdaki en ucuz engel, Sıkma canını fazla n'olur, baktın olmuyor, Zaman da geçmiyorsa dilediğin gibi, -İşlediğin çeyizler de üst üste birikmiştir hani- Baktın taşımıyor haftalar, aylar aşkımızı gerektiği kadar, Can çekişiyor demektir bu sevda gıyabımda, Kopar bir gül koparır gibi, Sil bu kalebendin defterini. Aslında bu, aşkımızın en ağır bedeli, Bana kalsa; yerim bu cezayı peynir ekmek gibi, Geçer günler, haftalar, aylar bulut misâli, Koşar gelirim yalın ayak sana çıktığım gibi, Bir bardak çay yaparsın bana mutfakta, Hatta bir fincan kahve de olur köpüklüsünden.. Bilemezsin ne kadar özledim seni, Varsın Hasan, kalebend oldu desinler, Kale de benim taş da benim aslında, Bir taşa çevirdiler burada yüreğimi, Biliyorum bu hasreti, bu ayrılığı, bu aykırılığı, Geçerse elime bir gün o Kadı ile Kaymakam, Düşünmeden keserim vallah bileklerini, Dilim dilim karpuz keser gibi, ... Su akıyor duvardan geceleri, Görsen şaşarsın, gözyaşım sanırsın! Tavana dikiyorum gözlerimi unutmak için seni, Günlerin geçmeyeceğinden korkuyorum bazan, Bir mumya mı desem, hortlak mı desem, İşte onun gibi birşey oluyorum, Fırlıyorum birden yattığım yerden, O hasreti bir geçirsem elime, verseler bana, Bir tavuk boğazlar gibi boğazlarım inan ! Bazan hırslanıyorum işte böyle, iyi geliyor, Seni düşünüyorum saatlerce, iyi geliyor, Gözlerini düşlüyorum, pembe dudaklarını, Beyaz, yumuk ellerini düşlüyorum, iyi geliyor, Bir bardak sıcak ıhlamur kadar iyi geliyor, Bak diyorum kendime, bir ayı çoktan geçtik, Yarın altı ay da dolar, dokuz ay da, bir yıl da, Hüsnühâlden yararlanırsın belki ! Burada geceler de günler gibi ağır, Kalenin önünde duran topun güllesine benziyor, Bunları söylüyorum da teselli oluyor mu acaba sana? Ben; iyi, kötü geçiniyorum burada, Kahvaltımız, elli dirhem zeytin ile bir tayın günde, Akşamları çorba ile bulgurumuz Devlet-i Âli'den, Bundan gayrı ne isterki bu âdem, Ya sen ne yapıyorsun orada kalbimin ebedî hasreti, Ne yapıyorsun orada bensiz ? Kalebend Hasan olsaydı yanımda, diyor musun ? Olsaydım tutardım beyaz, yumuk ellerinden, Geçerdi hasretim, geçerdi toptan, İçim ısınırdı sıcak bir tas çorba gibi, Düş kurmaya da gerek kalmazdı ! Saat onikiyi vurdu, bende uyku hak götüre ! Postayı göndermişler, idare lambasını geri aldı, Şimdi zifiri karanlık odanın her yanı, Hasan, hesabını yaptı, tam kırkdört ayı kaldı. Bir sabah yoklamada çıktı Hasan'ın firarı, Kimi kaçtı dedi, kalenin bedeninden, Kimi lağıma dalmıştır mutlaka, dedi, Biri de tuttu, "Yahu adam erimişti aşkından, Kuş kadar kalmıştı, kuş olup uçtu işte ! " Kimse anlamadı Hasan'ın hilesini, Aşkına kavuşmak için kısa yoldan, Kimin aklına gelirdi Tatar Postası olmak, Kale kapısından besmele ile çıkıp Sağa, sola selâm verip atın üstünde, Sonra da deh ! demek Hürriyet'e !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gürcan Erbaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |