Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Bulamıyorum... Her yere baktım ama kaybolmuş. Yine birilerine çaldırdım galiba... Hep böyle oluyor, ne zaman bulsam birileri alıp götürüyor. Ya da ben çok hızlı koşuyorum ve onu bir yerlerde düşürüyorum. Ha pardon, ne mi arıyorum? Kendimi... Siz hiç kendinizi aradınız mı? Benimkini durmadan birileri alıp götürüyor, sonra da geri getirmiyor. Tam buldum derken bir bakıyorum kaybolmuş. Etrafımdakilere bakıyorum, belki tanırım kendimi de geri alıveririm hemencecik diye ama bir de ne göreyim; alıp paylaşmışlar beni, herkeste bir parçamı buluyorum. Ama işin kötüsü onlarda kaybetmiş kendilerini, etraftan topladıklarıyla idare ediyorlar tıpkı benim gibi... Bazı geceler rastlıyorum kendime düşümde... “Bak” diyor, “Ben senim ama sen ben değilsin”. “Ne kadar da ilkelim öyle değil mi? Gülme öyle bana bakarak... Ben senin için değerli olmalıyım, sürekli aradığın şeyim” “Evet” diyorum. “Evet, sen bensin, benim aradığım şeysin. Peki neredesin?” “Belli bir yerim yoktur.”diyor. “Ama...” diye başlarken yeni cümlesine, kapı çalıyor ve puf... yok oluyor. Kapıdaki kişi bir tanıdık, kendini aramaya bile üşenen... Yüzünde sahtemsi bir gülümseme, giriyor karanlı odama... Işıklar yanıyor ve başlıyor koşuşturmaca... Bir iki saat sohbet ve yerde kalan benlik kırıntılarından sonra başlıyor yine hazin gece... Düşlerimde bile yok artık benliğim... Gece bitiyor ve ben son gelen tanıdıktan da aldığım parçalarıma sarılıp, başlıyorum yeni bir maratona... Ve yeni bir yarış... Boş gülümsemeler, hırs, bencillik, adına aşk dedikleri ve adını bile kirlettikleri tatmin duygusu ve arada sıkışmış bir kaç samimi an, bir kaç samimi dost... O kadar hızlı koşuyoruz ki ruhlarımız bize yetişemiyor. Ruhsuz kalan bedenlerimizle koşmaya çabalıyoruz. Ve o kadar gözümüz kapalı koşuyoruz ki, yanımızda düşenleri görmüyoruz bile... Belki de üstüne basıp geçiyoruz, kim bilir? Belki de sölenter yada sünger olmalıydık. İlkel... En azından kendimiz olurduk, değil mi? Belli bir sinir sistemimiz olmazdı ama ruhumuz olurdu. Düşünemezdik belki ama hissederdik. Hem de küçücük bedenlerimizle koca bir dünyayı hissederdik. Ve en önemlisi biz, biz olurduk. Ağzımız olmadığı için sahte gülümseyemezdik, bir beynimiz olmadığından koşmamız gerektiğini anlayıp ruhumuza çelme takarcasına koşup, onu geri de bırakmazdık. Ah... biz sünger olmalıydık. Yada bir deniz yıldızı, belki de bir deniz atı... ama ilkel... ama biz... ve sadece kendimiz... Belki konuşacak dostlarımız olmazdı ama üstünlüğünü kanıtlamaya çalışan tanıdıklarımız da olmazdı. Hiç aynaya bakmamış olurduk, nasıl göründüğümüz kimin umurunda olurdu ki... Para nedir bilmezdik, ama en zengin biz olurduk, koca deniz, bütün dünya bizim olurdu, kimin umurunda... Haberleri izleyip, sinirlenmezdik, ne televizyonumuz olurdu ne de sinirlenecek bir sinir sistemimiz... Elimiz silah tutmazdı, ha yok, kıyamazdık öyle kimseler kolay kolay... Ne çalardık, ne çarpardık. Biz sölenter olmalıydık. Ama biz, “insanlık” ın adını kirletecek kadar insanız. Ve madem insansak, hala ruhumuzu unutmuş koşuyorsak, durup biraz beklemeliyiz onu... gelecektir... Biz aniden durunca arkamızdakiler bize çarpıp düşecek ve bizi yarışı kazanamama nedeni olarak göreceklerdir. Düşenler olacaktır bize takılıp da ama bizimle birlikte durup bekleyenlerin olduğunu da göreceğiz. Düşenlerin üstüne basıp geçmeyip de bir baksak onlara, bir yardım eli uzatsak... Görsek, görebilsek nelere sahip olduğumuzu, ne kadar zengin olduğumuzu... Zor... keşke bir sölenter kadar, bir deniz anası kadar ilkel olabilsek... biz olabilsek...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özge Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |