..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > merve




2 Temmuz 2006
Korkunun Gölgesinde Sensizlik  
merve
İçindeki umut, gözlerindeki ışık, yüzündeki bitmek bilmeyen gülümseme... Kendini hiç böyle görmemişti. Aslında tek o değildi onu daha önce böyle görmeyen; ne yağmura hasret çöl toprakları ne biryerlerde gizli babilin hazineleri nede güneş onu böylesine mutlu, umut dolu, gözbebekleri gülerken görmemişti. O geldiğinden beri bu çorak, sıcak memlekete çok uzaklardan , bulutları ayaklarının altına almış uçuyordu gök yüzü semalarında


:BBCI:
İçindeki umut, gözlerindeki ışık, yüzündeki bitmek bilmeyen gülümseme... Kendini hiç böyle görmemişti. Aslında tek o değildi onu daha önce böyle görmeyen; ne yağmura hasret çöl toprakları ne biryerlerde gizli babilin hazineleri nede güneş onu böylesine mutlu, umut dolu, gözbebekleri gülerken görmemişti. O geldiğinden beri bu çorak, sıcak memlekete çok uzaklardan , bulutları ayaklarının altına almış uçuyordu gök yüzü semalarında.
Beş altı ay önceydi; bir bina inşaatı için Türkiye'den mühendisler gelmişti.Çöl kızı Fatımanın yüreğini çalan Bülent de onların arasındaydı. Fatıma Bülenti görmek için her gün inşaat alanına yemek götürüyordu. Fatıma'nın onu ilk gördüğü andan itibaren tek amacı vardı o da onu daha çok görmek.Aslında o bunları düşünürken bilmediği bir şey vardı oda Bülentin'de Fatımayı her gördüğünde kalp atışlarının normalin çok üstüne çıkmasıydı.
Bülent mühendislik fakültesini iki sene önce bitirmişti.Aslında buraya gelmeyi istemiyordu bunu nedeni de Amerika'nın her an saldırabilme ihtimaliydi. Fakat çok sevdiği nişanlısı onu tek bir gerekçe bile öne sürmeden terk edince, belki ondan intikam almak için belki de çok çalışıp unutmak için Leylısını arıyan Kays'ın Mecnun olduğu bu topraklara atıvermişti kendi.Gel gör ki işler hiçte planladığı gibi gitmiyordu bu seferde Fatıma'nın gözlerindeki çöllerde esir kalıyordu. Ama bir türlü bir kez daha böyle bir acıyı yaşamayı göze alamıyodu , kaçmak istiyordu ama sıcaktan kavrulmuş çöl toprakları izin vermiyordu bukezde. Fatımada onu çeken birşeyler vardı; belki hiç tatmadığı duygular belki de özlediği tatları tekrar yaşamak.. Kendi de bir anlam vermiyordu bu haline ama bildiği bir şey vardı ki o da karagözlü çöl kızı Fatımaya gitgide daha çok alışıyordu.
Fatıma yirmi yaşına yeni girmiş çok güzel bir kızdı. Burdaki diğer kızlardan farkıylı onun hayata dair farklı düşüncelri vardı. Amacı herhangi biriyle evlenip bir düzüne çocuk doğrup onlar bakmak değildi. Aslında o da tam olarak ne istediğini bilmiyordu ama ne istemediğini çok iyi biliyordu. Sonra da Bülent gelmişti. O Fatıma için çok farklıydı; masmavi gözleri vardı. Hiç görmediği engin denizleri onun gözlerine bulmuştu . Hiç yaşamdığı, hem canını yakan hem içini kıpır kıpır yapan bir duyduguya merhaba demişti Bület sayesinde.
Herikisi de gecelerce uyuyamıyır, sabahlara kadar düşünüyorlardı..Onlarda birbirlerinin hislerinin farkındaydılar. Ama hiç biri bu hisleri kelimelere dökemiyordu. Belki de her ikiside ne dönüşü ne sonu olan bu yola girmeye cesaret edemirdu.
Yine her günkü gibi Fatıma çalışanlara yemek götürmüştü. Sonra da oturup saatlerce Bülenti izlemişti. İşler bitipte hava kararınca Bülent biraz dolşmayı teklif etti. Dolaştılat dolaştılar fakat hiçbiri dudaklarını zorlayan iki kelimeyi söylemeye cesaret edemedi.Fatıma çok geç olduğunu evine gitmesi gerektiğini söyleyince Bülent onu evlerinin olduğu sokağın başına kadar götürdü zaten bu yaptıkları çok tehlikeliydi Fatıma'nın tanıdıklarından biri onları görücek olsa ikisinin de başı fena derde girerdi bu yüzden Fatıma çok telaşlıydı. Tam ayrılırlarken Bülent Fatımanın çöllerin derinliklerini andıran gözlerini görünce kelepçelemeye çalıştığı duygularını serbest bıraktı ve aylardır söylemediği iki kelime aktı gitti dudaklarından Fatıma'nın yüreğine " Fatıma, seni seviyorum " Fatımanın elleri , bacakları , vücudundaki her bir hücre tirtir titriyordu, koşup Bülente sarılmak tüm dünyaya haykırmak istiyordu ben Bülenti seviyorum diye. Ama sadece " ben de seni " Diyerek koşup karanlıkta kayboldu. Masmavi denizlerdeki yuvasından zorla koparılmış küçük bir balık yavrusu gibi sırılsıklamdı ve nefes alamıyordu sanki.
Bülent, keşke gitmese, keşke hep yanımda kalsa, benimle olsa diye düşündü ama burası Türkiye değildi ancak onunlan evlenirse bu hayal ettiklerini yaşayabilirdi. Evlenmek? Birden aklı karıştı onu çok seviyordu ama evlenmeye hazır mıydı? Korktuğu gibi
Fatımanın gözlerindeki çöllerde esir olmaya ömrünün sonuna kadar orda kalmaya hazır mıydı? Sorularının cevabını bu sonsuz gökyüzünde bulamadı ama bildiği tek bir şey vardı onsuz yaşamaya tahammülü yoktu.
Fatıma çok mutluydu ama düşününce, sanki hazine arayan insanın toprağı kazdığında hazine yerine taş bulması gibi küreyi düşüncelerin ortasına her vurduğunda korkuyordu. Evet Bülent de onu seviyordu ama sonra? Beraber uluorta yerlerde gezemezlerdi, gece olmadan, etraf el ayak çekmeden onu göremezdi. Bülent yalnızca onu sevdiğini söylemişti, onunlan evlenmek istediğini söylememişti ki. Ne olacak bu işin sonu diye düşündü durdu saatlerce ve geceyi sabaha emanet ederek yüreğinin izinde çıktı gitti evden.
Karşısında Fatımayı gören Bülent çok şaşırdı. Bu şaşkınlığı yenmesini daha fazla bekleyemeyen Fatıma içeri girdi.Fatımaya baktı gözyaşları sel olmuş bir kızdan fazlasını gördü, sanki Babil'in hazinelerini sakladığı bu çöllere yağmur yağmıştı. Onu bu halde görünce içi bir acayip oldu kensini çok suçlu hissetti, o hiç istemese de Fatımayı çok üzüyordu. Buna katlanamayacağını düşündü ve Fatıma'nın konuşmasına izin vermeden " Evlen benimle " dedi. Fatıma kulaklarına inanamıyordu bir ara tüm yaşadıklarının bir rüya olduğunu düşündü ama gerçekti canıyla kanıyla Bülent karşında duruyordu işte sonuda hazineyi bulduğunu düşündü ve bu kez kendini engelemiyerek Bülent'in boynuna sarıldı. Her ikisi de sonsuza kadar öyle kalabileceklerini düşündüler ama Fatıma evine gitmeliydi. Eve gidince annesini buldu ona herşeyi annattı ve annese Bülent'in gelip kensini istiyeceğini sorada yaradanın izniyle evlenceklerini anlattı.O kadar mutluyduki konuşamıyor kelimeler ağzında kayboluyordu sanki. sonunda daha fazla dayanamadı ve günlerin bir an önce geçmesi için yatağa yattı ve sonunda günlerdir kovaladığı uykuyu yakalamanın sevinciylen huzurlu bir uykuya daldı. Ama Bülent uyuyamıyordu yaptığından kendi de hala emin değildi.Evlenceklerdi tamam ama burda mı yaşayacaklşardı? Ama burası ona göre değildi ki o işini bitirip gitmeyi düşünüyordu. Birden kapı çaldı, Fatıma olması dileğiylen kapıyı açtı. kapadaki Fatıma değil postacıydı. Mektubun annesinden olduğunu düşündü ama mektubu okuyunca annesinden değil onu terk eden nişanlısından olduğunu anladı. Mektubu okuyunca kafası hepten karıştı çünkü mektupta eski nişanlısı onu çok özlediğini pişman olduğunu kendisi gelene kadar onu bekleyeceğini yazıyordu. Kasırgalardan kaçıp Fatıma'nın huzurlu topraklarına sığınmıştı ve buraları da Fatımayı da çok seviyordu fakat bir burda kalmasının Fatımayı'da üzeceğini düşündü çünkü hala gteçmişinde yarım kalan birşeyler vardı onları tamamlayıp Fatıma'nın karşısına tam olarak çıkmak istiyordu. Birden aklındaki bu düşünfce karmaşasının seline kapılıp kıyafet dolabına doğru yöneldi.
Bu sabah Fatıma değişik duygularla güne merhaba dedi. Bu ne olduğunu kestiremediği duygunun mutluluk olduğunu düşündü. Bir an önce Bülent'e gidip ona bu akşam gelebileceğini söylemek istedi. Ağzına bir kaç lokma atıp babası evden çıkar çıkmas Bülent'in evine gitti. Kapıyı çaldı fakat açan olmadı. Bülent'in kendisine verdiği anahtarla kapıyı açtı. Bülent'e seslendi bütün odalar baktı ama Bülent ortalıkta gözükmüyordu. Bugün işe daha erken gidebilceğini düşündü ama artık hissetiği o garip duyguların mutluluk olmadığına emindi. Sonra gözü masanın üstündeki mektuba ilişti. Daha mektubu açmadan göz yaşları akmaya başladı anladıki o gitmişti. Mektubu okumaya başladı :
Sevgili Fatıma;
Biliyorum şu an benden nefret ediyorsun, haklısındır belki ama ne olur kararını vermeden son bir kez daha dinle beni. Karagözlü Fatımam evet ben kaçıp gittim ama senden vazgeçmedim. İstediğim tek birşey var yanlız kalıp yapmak istediğim Şeye karar vermek. Yıllar geçipte arkama baktığımda keşke demek istemiyorum hatta kendimden çok senin keşke demeni istemiyorum. Hayatımda bilmediğin yarım kalan birşeyler var. Ben ya onları yok edip tekrar sana geleceğim yada onlar benden tamamlanmayı bekliyor. Yemin ederim sana hiç yalan söylemedim seni sevdim hemde çok ama aşıkım ne olur anla beni. Sana söz veriyorum ilişkimiz için en doğru kararı vericem ve ben aslında eminim o bana çöllerin sonsuzluğunu anlatan gözlerinden ayrılamayacağıma. Ama yinede son bir kez daha düşünmek istiyorum. Eğer bir daha aşkım seni bir kez daha göremezsem kendimi asla affetmiyceğime ne olur aşkımız hatrına sen beni affet.
Bülent Onaran
Fatıma okudu ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Evet ona kızıyordu ama aynı zamanda da çok seviyordu. Geri geleceğinden emin olmak istiyordu. Şimdi onsuz yaşamak çok zor olacaktı. Fatıma saatlerce ağladı ağladı ağladı. Sonra güçlü olmaya karar verdi. Kapıya doğru yöneldi tam bu sırada aniden bir gürültü koptu. Ardından çığlık sesleri duyuldu.Kendini ordan dışarı attı. Havayı duman kaplamıştı. Ne olduğunu anlayamadı yada anladığı şeye inanmak istemedi. Hızla eve koştu, herkeste bir telaş vardı. Fatıma kimseye birsey sormadı çünkü alacağı cevaptan çok korkuyordu. Sonunda evine geldi televizyonu açtı ve beyninde şimşekler çakmaya başladı. Sonunda Amerika savaşı başlatmıştı...
Bülent bunlardan habersiz evine vardığında çok mutsuzdu. Ülkesine evine gelmişti ama kalbide beynide hala Iraktaydı. İçinde kıendine karşı büyük bir nefret hissetti. Çok yorgundu hemen kendini yatağına attı ve uyumaya çalıştı. Uyandığında Sevil'i arasam mı ? Diye düşündü ama o Sevil ile değil Fatıma ile konuşmak istiyordu. Kendine bir kahvaltı hazırladı ve ertesi gün Irak'a gitmeyi düşündü. Bu fikir biraz olsun içini rahatlatmıştı. Kahvaltısını ettikten sora annesini aradı onu evine çağırdı annesiyle konuşmaya ihtiyacı vardı. Annesini beklerken televizyonu açtı tüm kanallarda aynı haber vardı " Amerika Irak'a saldırdı " Bu haberi görünce sanki ruhu çekildi öylece televizyona baktı kaldı donmuştu sanki öyleki kapının çaldığını bile duymuyordu. Kendine gelip kapıya baktı annnesi gelmişti. Annesine Iraka'a gideceğini söyledi fakat annesine buna şiddetle karşı çıktı. Eğer giderse ona sütünü helal etmiyceğini söyledi. Bülent caresiz yaptığı hatanın pişmanlığıylan günlerce ağladı ama ne çareki belki de bir daha asla siyah gözlü çöl kızı Fatımasını göremiycekti. Ne olduğunu ne yaptığını bilmeden, bile bile mecnun olmaya gittiği çöl topraklarını, Fatıma'nın gözlerini düşledi uyuduğu uyumaddığı nefes aldığı her an.
Fatıma çok mutsuzdu. Bülent'in ve arkadaşlarının el emeğiyle yaptıkları, tanışmalrına sebeb olan o bina yok olmuştu. Hem içini kaplayan korku hem Bülent'in yokluğu onu günden güne eritiyordu.
Fatıma bir akşam üstü evinde oturuyordu. Bu yaşadıklarını anlamaya çalıştı. O bu düşüncelerle boğuşurken kapının önünden gelen çığlıklarla irkildi. Hemen dışarı çıktı, kapının önünde ablasının hıçkırıklarla ağladığını, annesinin ise ablasına sarılmış gözyaşı dktüğünü gördü. Birden kalbi çok hızlı atmaya başladı. Aklından geçenlerden kokuyodu. Babam mı acaba diye düşündü. Ama sonra ordaki, komşulardan biri ona eniştesinin acımasız askerler tarafından kurşunlandığını söyledi. Birden Allaha şükür etti. Eğer Bülent gitmeseydi belki ablasının yaşadığı acıyı kenside yasayacaktı. Sonra ablasının yerine bunları düşündüğü için çok kızdı kendine. Ablasını içeriye taşıdılar. Kimse ne diyeceğini bilmi,yordu. Ona ne deseler acısı dinerdi ki ne deseler onu teselli ederlerdi. Daha dün aynı sofrada yemek yedikleri eniştesi yoktu artık. Bu ne acımasız bir savaştı. Suçlu suçsuz demeden insanlar birer piyonmuş gibi vuruluyordu. Bukadar mı değersizdi insan hayatı ?
Fatıma artık dışarı çıkmaz olmuştu ne uyuyor ne gülüyor ne yiyordu. Artık gözyaşına, çığlıkara okadar alışmıştı ki. Hergün birinin kötü haberi geliyordu. Artık acıyı bile hissetmiyotdu. Gerçekten insan acıya bile alışıyordu. Tüm bunlar yeterince kötüyken kalbinden atamadığı gözlerini unutamadığı Bülent vardı. Çaresiz olmak Fatımayı çok yoruyordu. Birşeyler yapmak istiyordu ama elinden hiç bişe gelmiyordu. Ne Bülent geri geliyodu ne bu savaş bitiyordu.
Fatıma'nin çaresi yoktuda Bülent'in varmıydı sanki. Bir yerde annesi bir yerde Fatıması. Ne yapması gerekiyordu. Bir aptallık yapıp gelmişti buraya ama binkere bin pişman olmuştu. Ama ne çareki ne olmuşa care vardı nede ölmüşe. Ya gittinde çok geç olursa diye düşünmekten kendini alamıyordu. Ağlamaya hali yoktu artık günden güne yok oluyordu sanki. Sadece yatıyordu gözlerini kapatıp uyumaya çalışıyordu bir umut belki Fatımasını rüyasında görürdü.
Ardan kaç gün geçti ne Fatıma ne Bülent tam olarak bilmiyordu. Bülent artık hiç birşey yapmıyordu. Uyumuyordu çünkü uyuyamıyordu. Rüyaları kabus olmuştu artık. Annesi bu duruma daha fazla dayanamadı çünkü oğlu biraz daha burda kalırsa yok olup gidecekti gözlerinin önünde. Bir gün oğlunun yanına gidip ona gidip Fatımasını bulmasını bulup buraya getirmesini söyledi. Bülent bir umutla belki hala Fatıma'nın hayatta olma umuduyla yola çıktı.
Bülent uzun süren yolculuktan sora geldiği yerin Fatıma'nın memleketi olduğuna inanamadı. Bir an evi bulamayacağını düşündü ama ayakları onu götürmeye çoktan raziydi. Sonunda Fatıma'nın evini buldu. Buldu ama koca mahalle nerdeyse yok olmuştu. Bütün evler viran olmuştu. Evin yıkık dökük kapısından içeri girdi. İçersi darma dağınıktı. Çok geç kaldığını düşündü. Fatımayı sonsuza kadar kaybetmişti.Lanet etti kendine onu bu cehennemde bırakıp nasılda çekip gitmişti. İkisinede bu acıyı yasatmaya hakkı yoktu.Eve baktı yerde Fatıma' resmini buldu. Resmi yerden aldı bir duvar dibine çöküp ağladı. Yaşadıklarını düşündü, o günleri geri getirmek istedi ama yapabileceği hiç birşey yoktu artık. Kafası kollarının arasına almış öylece duruyordu. Dışardan birsürü ses duydu bağrışlar çığlıklar.. Tüm bunlara Fatıma'nın nasıl dayandığının düşündü. Oracıkta kendini bilmeden saatlerce oturdu canı acıyordu hemde çok, ne yapacağının bilmiyordu. Birden bir kapı gıcırdısı duydu. İçinden Allaha yalvardı onu üldürmeye gelmiş olsunlar diye. Kafasını kaldırdı ayak sesleri giderek ona yaklaşıyordu.Kapıdan içeri kapkara gözleriyle Fatıma girdi. Bülent gözlerine inanamadı. Nasıl olmuştu bu son duyduğu Amerkan askerlerinin sesleriydi. Ama artık hiç birşeyin önemi yoktu o karşısındaydı.
Fatıma düşünemiyodu artık. Neler yaşamışlardı o gittikten sonra herşeyini kaybetmişti ama artık hiç birşeyin önemi yoktu çünkü Bülent tam karşısındaydı.
Koştular birbirlerine sarıldılar. Hayattamıydılar yoksa ölmüşlermiydi.İkisinin de bunun için bir önemi yoktu artık önemli olan birlikteydiler. Ölü veya diri ne farkederki..
İkisi de şaşkın, ikiside herşeye rağmen çok mutluydu. Ne olursa olsun Allaha yalvarıyorlardı bir daha onları ayırmaması için......




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kim Daha Çok Sevdi? [Deneme]
Seni Severken Yüreğimden Kan Damladı [Deneme]
Özlemek [Deneme]
Bir Çelişkinin Günlüğü [Deneme]


merve kimdir?

henüs hiç yazarlık deneyimim olmadı sadece kendi kendime yazıyorum


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © merve, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.