"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Mevsimlerden sonbahardayız. Elveda ile geçti yaz ve biz bir mevsimi daha bitiyoruz. Her saat, her dakika ve her saniye ömrümüzden çalıp gidiyor. Hem de ona ne kadar ihtiyacımız olduğunu umursamadan tükenip gidiyor zaman. Farkında değilsin belki ama iyisiyle kötüsüyle birbirimizde yaşamayı öğreniyoruz. Baharda toprağı delen tohumlar gibi önce yüreğimize girmek için yaraladık birbirimizi… Acıdı, acıttık yüreğimizi. Ama sevdaların tutması kolay olmuyor, hele ki kök salması. Bunu da öğreniyor, bunu da beceriyoruz yavaş yavaş. Bir sabah sol yanında bir sızı ile uyanıyorsun güne. Anlamı olmayan tarifsiz bir sızıdır başlangıçta. Sonra adın her dilime geldiğinde, sevdan fikrime düştüğünde de aynı sızıyı hissetmeye başlıyorum. Ne zaman o masum yüzün değse gözüme, ne zaman sesin gelse kulağıma sızım daha da artıyor. Kimyamı değiştiriyor aşkın. Belki de seni yüreğime sığdırmanın savaşı veriliyor derinliklerinde. Sana her yazdığımda bu tarifsiz sızıda beraberinde artıyor. Seni ne kadar sevdiğimi, içimde taşıdığım bu sızıyı anlatamamanın mahcubiyetini yaşıyorum. Utangaçlık değil bu başka bir şey, tuhaf adı üzerinde tarifsiz ve kifayetsiz kalıyor sözcükler. Anlatılması inan yaşamaktan daha da zor. Ben bütün bu hislerle çepeçevre yoğururken düşlerimi. Sen ise hala yüreğini açıp, içindekilere bakamadın değil mi? Hala hatamı yapıyorum diye tedirgin. Hala sorulular sorarak tüketiyorsun zamanı. Farkında değil misin? Zaman ikimize birden gülüyor ve geçiyor… Ne yapmalıyım, Seni sana döndürmek için ne yapmalıyım? Ne kadar kalın zincirlerle bağladın kendini, ne kadar yüksek duvarların ardına gizledin? Her şey inançta gizli ama galiba inandıramıyorum sana kendimi, ınandıramıyorum aşkıma... Ne değişecek değil mi? Üç beş sayfa yazı, üç beş güzel sözcük hepsi bu, bundan başka senin için ne ifade ettiğim oda meçhul. Belki de gülüp geçiyorsundur bana. Sesime kulak vermeyişin ondandır. Yada beni kağıttaki sözden sayıyorsun kim bilir? Söylesene yasaklı mıyız ? Aşk hangi dinde, hangi kitapta yasaklanmış? Peki sen neden sürekli yasaklıyorsun kendini? Sana sözcüklerle ulaşmak ne kadar anlamlı olur bilmiyorum. Yazdıklarımın senin için ne ifade ettiğini de bilmiyorum, ama içimden geçenleri senden başka paylaşacak kimsem yok. Aşık, maşuk ile gezer mi küskün. Kardeşim, dostum Yusuf Kenan Çetinkaya’ nın dizeleri geliyor aklıma. Seni yad ederken o gece, sazının tellerinden dökülen nağmeler ancak bir yağmur yürekliye söylenebilirdi. “ Şimdi sevdan buluta değdi gülüm. Yağar birazdan yağmur. Hadi pencereni açta. Beni avuçlarına doldur.” Ruhuna talibim ama hala bunu anlamıyorsun değil mi ? İnsanları düşün doğarken kaç kişi vardır yanlarında, yalnızlardır değil mi? Ama ölümler, cenazeler kalabalık olurlar öyle değil mi ? Yeni bir doğum yaşadığımız, ondan bu yalnızlığımız. Birbirimizden başka kimsemiz yok bizim. Hayatıma oturmanı istiyorum. Soframa oturmanı ama sen böyle sessiz kaldıkça da ben kendimi suçluyorum. Ne kadar erteleyebiliriz aşkı, hiç bu sorunun cevabını bulabildin mi ? Hadi anlat bana… Şimdi ne yapmaktasın? Yarın ne yapacaksın? Ya sonra… Dile gelmeyen suskunluğunda boğuluyorum. Susarak bitirdiğin her sohbeti, sevdamızdan bahsedebilmek için sürekli virgüllerle uzatıyorum. Sen sürekli sustuğunda, tek taraflı yaşamak kalıyordu bana bu aşkı. Kendi kendine konuşan, hayalleriyle dolaşan biri gibi olmaktan kırılıyordum. Ama kızmıyorum sana, bırakmıyordu sevdan... Bakma söylediklerime sadece bir aşığın, sevdiğine yapabileceği kadar sitem. Hepsi bu. Bir güzel sözün yeterdi belki. Susarak çoğalttığın kırgınlıklarımı sarabilirdim. Tutunmaya devam ederken güzel yüreğine, sadece henüz kim olduğumu bilmemenin cevabını arıyorum. Belki de böyle aşkla geldiğim için ben suçluyum. Ama birazda kendi ellerinde değil midir insanların kaderi? Kendine ait bir yaşamın olduğunu umarım acı tecrübeleri ile anlamak zorunda kalmazsın. Özür dilerim, küstahlık yapıyorum belki. Ama kendini dinlemelisin, iç dünyanda yolculuklar yapmalısın. En doğru cevap insanın iç dünyasında yankılanır. O sesleri duyabilirsen bir çok konuda aydınlanır düşlerin. Tesir altında kalmadan, objektif bir yankılanıştır. Benim tabirimle, yıldızlar ülkesine yapılan gece yolculuklarıdır. Yorgun düşlerin şekil bulduğu, kalbimizin kuytularında gizlenen ve bir başkası ile paylaşamadığımız özlemlerimiz dillenmeye başlar. İşte o zaman kendinden, bu hesaplaşmalardan kaçamazsın. İçinde yaşadığımız gri beton bloklar bizi saklamaya yetmiyor. İnsan kendinden kaçabilir mi ? Mesafeler ise eğer düşündüğün, hiç engel değildir sevgilerin yeşermesine. Çiçekleri düşün nasıl yeşeriyor, nasıl büyüyorlar. Tutuldukları güneş kendilerinden ne kadarda uzak ama o sıcaklığı hissediyorlar hücrelerinde. Güneşe uzanıyorlar. Bütün mesafeleri yok edebiliyorlar. Bizde aşarız, bizde kat ederiz bütün yolları. Yeter ki yüreğinde bir mesafe koyma bana. Günden güne özümsüyorum seni, daha bir sindiriyorum hücrelerimde. Sende bir güneş gibi kimsesizliğime düştün. Ve bir su halkası gibi büyüdün, büyüdün içimde ve gün geçtikce daha da büyüyorsun içimde. Kaderle kesişen yollar bizimkisi. Daha düne kadar birbirinden habersiz ama sanki sürekli birbirini arayan iki ruh eşinin buluşması bu. Bu kaderin yazgısı, karanlığın içinde parlayan bir ışık gibi çıktın önüme. Çocukların bir masala kandığı gibi bir anda kabullenmesi kolay değil biliyorum. Ama bu kadar sorularla boğuşmayı bırak. Bu kadar anlamlar yükleme. Bana merhamet etmiyorsan bari kendine merhamet et. Kış gelmeden kar yağıyor yüreğime, amansız bir tipi başlıyor, ah edip çırpınan bülbüle dönüyorum. Üşüyorum yokluğunda. üşüyorum suskunluğunda. Seni düşünmediğim gün, gece olmuyor. Solgun bir beniz, ruhu yasta bir adam. Sen kimbilir gecenin sıcak koynunda rüyalara dalarken, ben ise her gece bu aşkın nöbetini tutuyorum. Bütün gece bana geleceğin anı bekliyorum. Bir çift güzel sözün bana neler vereceğini, bilmiyorsun da gelmiyorsun. Her gece beni bekleyen yatağımla, yorganımla artık yabancılaştık. Uykusuz yaşanabilse onu da deneceğim ama senin için yaşamam gerektiğini bildiğim için zoraki uykulara teslim ediyorum yüreğimi. Sonra doğrulup yatağımdan kendimi kandırmanın anlamı yok. Biran önce sana ulaşmalıyım diyerek, sabaha kadar caddelerde, sokaklarda olabileceğin, gelebileceğin bütün yerleri geziyorum. Aşkımı anlatıyorum sokak lambalarına. Doğan ORMANKIRAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Doğan ORMANKIRAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |