Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Günlerden perşembeydi, mesaiye kalıyorduk, yemek fabrikasından yemekler gelmeyince, oldukça acıktık çalışanlar gözüme bakıyorlardı. Fabrikada benden başka hiçbir idareci yoktu, yüklü malı İstanbul’a teslim etmek ve bir iki gün kalmak için gitmişlerdi. Yemek haneye defalarca telefon ettik, cevap verecek kimse çıkmıyordu, işletme fakültesinde okuyan, aynı zamanda yanımızda çalışan Ferhat isminde, karakter sahibi elemana, araca bin ilerdeki bakkaldan yiyecek olarak, çalışanlara yetecek kadar, bir şeyler alda gel dedim ve dikkatli olmasını söyledim. Çalışarak Ferhat’ın gelmesini bekliyorduk, telefona çağrıldım, ahizeyi alarak alo dedim, Ferhat’tı sesi kısılıyor mahcuptu, gelirken su birikintisinden hızlı geçmiş, aracın bujileri ıslanmış ve orada kalmış. Tamam, Ferhat üzülme, bekle geliyorum diyerek, telefonu kapattım, hemen bir halat aldım, hızlı bir şekilde hedefe varmak üzere, fabrikadan ayrıldım. Hava biraz yağışlıydı, sil geçler faal çalışmıyordu,200 Docta kalas gibi bir arabaydı, mübarekte hiç estetik yok, bu araçları sürenler sanki farklı insanlardı. Nihayet personelimizin servisini yapan fort minibüsü ve içinde oturan Ferhat’ı gördüm,yaklaşarak önüne durdum,araçtan indim geçmiş olsun dedim ve ne yapabiliriz diye düşündüm. Personel yemek bekliyordu, yağmur yağıyordu, aracı çekmekten başka bir çözüm görünmüyordu. Ferhat’a hangisini sürersin, nasıl olsa ikimizin de şoförlüğü var, ama ehliyetimiz yok, tercihini sen yap dedim. Ferhat’ta, çekilmesi gereken aracı tercih etti, dikkat et sinyallerden gözünü ayırma diyerek tembihledim. Problem olursa kornayı çalmayı unutma sakın dedim. Aracı çekerken çalıştırmak mümkündü, fakat Ferhat bundan çok çekiniyordu.Çekmeye başladık, gayet güzel gidiyorduk,Fabrikanın önüne yaklaştığımızda Ferhat küt diye, arkadan çarptı, hemen frene bastım, stop ederek araçtan atladım,Baktım ki fort minibüsün önü,kaputu,panjurları,marş dinamosu,maf olmuş ve içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Ferhat’ın gözüne baktım mahzunlaşmış, kızarmıştı, dişlerimi sıktım, donup kaldım. Bu servis personel taşıyacak, elimiz ayağımız olacak, şimdi ne olacak diye hayıflandım. Allah’ım sen kerimsin, merhametlisin, zorda kalanın imdadına yetişirsin, acze düştük, naçar kaldık Rabbimiz olarak sana el açtık, sen bizlere genişlik ve imkân ver diye içimden dua yaptım. Tamam, Ferhat yardım ette, şu erzakları taşıyalım, elemanlar yemeklerini yerken, bizler de çözüm arayalım, haydi fazla üzülme, dedim fakat Ferhat daha çok matlaşıyor, karamsarlığa doğru gidiyordu. Ferhat sana diyorum, ne düşünüyorsun deyince, Ferhat derince bir nefes alarak, tamamda ağabey, duyulunca benim işime son vermezler mi, ne olacak benim halim, dedi. Aldığım parayla hem okumaya çalışıyorum, hem de annemlere bakmak zorundayım demez mi? Bak güzel kardeşim, yaratan, yoktan var eden, bu güzel kâinatı halk eden, rızkı veren Allah olduğunu bilmeliyiz. En güzel sevgiliye neden yönelmiyorsun, çözümü onu anarak düşünmüyorsun. Hamdolsun Allah’a, bak aklıma bir fikir geldi, şöyle yapabiliriz deyince, nasıl dedi sevinerek, ben seninle yer değiştirmiş olurum, dolayısıyla çarpan, ben olurum dedim, Mümkün değil kabul edemem, zaten bizler için ne kadar, gayret gösterdiğini, kendini heder ettiğini bilerek, nasıl böyle bir şeyi kabul ederim. Ferhat beni yorma, ben yaşlı bir insanım, sana sormadan, söz hakkı vermeden, gitmen için talimat veren benim, yemeğin gelmeme sorunu bizim, dolayısıyla sen, kendi üstünlüğünü kullanarak tercih yapmış değilsin. Lütfen kendini daha fazla üzerek, beni de çıkmaza sokma, ehliyetin olmadığı halde, ses çıkarmadan talimatıma uyman, benim için çok yeterli bir sebeptir diyerek, araçları orada bırakıp, fabrikaya daldık. Elemanlar yemeklerini yerken, odama geçerek telefona sarıldım, sanayide böyle geç saate, açık bir dükkân buluruyuz belki, diye çare arıyordum. Fakat ne mümkün, cevap veren bulamıyordum, ama yılmıyor, komşu fabrikaları arayarak, emek harcıyordum. Maalesef telefonla netice alamadık, doç kamyonete atlayarak, sanayiye doğru yol alıyorduk, bir ümitti bizim ki açık bir dükkân bulur muyuz diye. Üç saatten fazla bütün sokakları taradık, aramadık bir yer bırakmadık, aradık. Takatsiz kaldık, fabrikaya dönmek için karar aldık, geçici bir servisle personeli evlerine dağıttık, ben yine orda fabrikada, sessizliğin en cömert ortamında, tüm dertlerimle baş başa kalmıştım. Bekliyordum Mehmet ustanın büyük bir keyifle, bana bakacağını, patrona katkı yaparak anlatacağını, Sabri beyin inanacağını, onlar için bulunmaz fırsattı bu, onlara sormadan karar vermiştim çünkü. Durumu Ferhat’a söylediğim şekilde, üstlenerek, ben yaptım diyerek, nasıl olduğunu izah ettim, Sabri bey Allah var, anlayışlı davrandı, sebep olan yemekhane ile işleri kopardı. Fakat böyle kolay geçiştirilmeyeceğine dair kuşkularım vardı. Çünkü Sabri Bey, samanın altından su yürütürdü. Epey sıkıntı çekmeme rağmen, Ferhat için yapmaya değerdi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Cilasun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |