"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Batmaya yüz tutmuş bir güneş, hafifçe esen rüzgârda savrulan kum taneleri, denizin adeta hırçınca haykırışı ve ben… O an yalnız hissettim kendimi, kimsesiz, sevgisiz… Küçük adımlarla yürürken gözüme çarpan o eskimiş, ahşap banklardan birine oturdum usulca ve denizin hırçınca kayalara çarparken çıkardığı sesleri dinlemeye başladım… Bu kadar yorulmamın nedeni yürümek olamazdı, küçük adımlarla yürüdüğüm o sahil yolunun insana huzur veren bir havası vardı aslında. Yüzüme çarpan ve içimi titreten rüzgârın sesiyle daldım düşüncelere… O an fark ettim, yorulmamın nedeni bu küçük yürüyüş değildi gerçekten, kendimi sevgisiz hissetmemdendi tüm bu bitkinlik hali… Sevgisiz insan olamazdı ki, insan susuz yaşayabilir mi? Sevgisiz de yaşayamazdı. Öyle düşündüm işte… Sevgi okyanustu bence, canlılığın ihtiyacı olan şeydi sevgi, onsuz yaşanabilir miydi? Bence sevgi okyanuslar kadar sonsuz, onlar kadar derin olmalıydı. Şefkatle beslenmeliydi, tıpkı okyanusların yağmurla büyümesi gibi, şefkat de tek tek ama durmaksızın yağmalıydı sevgiye; yavaşça içine yerleşip gücüne güç katmalıydı. Sevgi tüm insanlığı sarmalıydı, dünyayı saran nehirler gibi, okyanusu taşıyan ırmaklar gibi tüm insanlığa uzanmalıydı merhametle… Sıcak bir yaz günü kana kana içilen soğuk su gibi, herkes bu duyguyu tatmalıydı… Bunları düşündüğüm anda fark ettim az önce içimi titrettiğini sandığım rüzgârın ne kadar tatlı estiğini. İşte sevginin gücü öyle büyük ki düşünmek bile ısıtmaya yetti içimi… Sadece düşünmek, sadece sevginin varlığını bilmek bile ne büyük bir kuvvet veriyor insana… Mutluluk, evet mutluluğun kaynağı bu işte, mutluluğun kaynağı yalnızca sevmek, sevgiyi bilmek, onu içinde hissetmek… Yalnız olduğumu sanmıştım ya, sevgisiz; yanımdaki banka oturan yaşlı kadının torununa bakışı çok şey anımsattı bana; annem, babam… Ve daha onlarca kişi… Sevgisiz değildim ben. Bu duygu olmasaydı yaşayamazdım ki zaten… Bir düşünün, çiçekler bile sevgi beklerken, insan nasıl var olabilir sevgisiz? Farkına bile varmıyoruz çoğu zaman, o duyguyu düşünmediğinde zaten insanın içi katılaşıyor, adeta buz tutmuş bir deniz gibi. Sert, dümdüz, bir buz parçasına dönüşüveriyor ruhumuz. Ama bir düşünsenize, hiçbir şey sevmesek bile yaşamayı seviyoruz. Her gün havanın yavaşça aydınlanıp, kızıllaştığını görmek, güneşin bize gülümseyişini izlemek… Hayatı seviyoruz, burada olmaktan, var olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bir ağacın bahar çiçeklerini yavaşça açışını, gün ve gün artan çiçeklerden çıkan tatlı kokuları duymayı, sonbaharda dökülen kuru yapraklara basınca çıkan o sesi seviyoruz… Bir çiçeğin tomurcuklanıp yapraklarını narince açışını izlerken bile içimizi ısıtıyor bir şeyler, çünkü seviyoruz; ağaçları, kuşları, hayatı… İnsan bir taşı bile sevebilir. O cansız, değersiz olduğunu düşündüğümüz taş bile insana mutluluk verir bazen, değersiz sandığımız o taş parçasını sevmek ona aslında çok büyük değerler kazandırır. Çünkü o taş parçası bile bize dünyada sevecek daha çok şeyin var olduğunu gösterebilir. Hiç görmediniz mi kumsalda bulduğu bir taşı mücevher saklar gibi eve götüren birini? Evde biriktirdiği irili ufaklı taşlara baktıkça yüzü gülen bir çocuk görmediniz mi hiç? Hayatta sevilecek bu kadar çok şey olmasına rağmen sevgiyi bilmediğini düşünen insanlardandım ben… Ama denizin rüzgârla ahenkli dansı, yanıma oturan yaşlı kadının torununa o sıcacık bakışları, güneşin karşımda bana gülümseyişini izlemek… Ne kadar çok şey varmış sevgiyi hissettirecek… Üzerinde oturduğum o eskimiş, ahşap bankın şahit olduğu sevgileri bir düşünsenize… Yaşanan bütün o güzel duyguları. Evet, orada, sadece o bankın şahit olabileceği mesafede yaşanan onlarcası varken, dünyada yaşanılan sevgileri düşünün bir de… Sevgi sonsuzluktur işte, neden mi? Sevilecek o kadar çok şey var ki… Okyanuslar gibi, tüm canlılığın kaynağı su gibi sonsuzdur sevgi… Yalnız sevgi değil, sevmek de sonsuz olmalıdır bana göre… Neyi, niye sevdiğini düşünmeksizin yalnızca sevmelidir insan. Zaten tüm kötülüklerin sonu bu değil mi? Karanlığı aydınlatan güneş gibi, çölde açan küçük bir çiçek gibi… Sevgi mi? Anlatılamıyor işte… Kelimelerle değil, kalbinizle anlayabilirsiniz ancak sevgiyi, ruhunuzla… Sorgulamaksızın hiçbir şeyi, sevin yalnızca; sevdiğinizi düşünerek, bilerek, içinizde bizi canlı kılan en önemli duyguyu hissederek yaşayın… Her şeyin ne kadar mükemmel olduğunu göreceksiniz; benim, içimi titreten rüzgârın ne kadar tatlı estiğini gördüğüm gibi… Asla katılaşmasın ruhunuz sevgisizlikten, daha doğrusu onu hissetmeyişinizden… O güzel duyguyu görmeyi öğrenin, hepsi bu… Zaten o kendiliğinden bulacaktır sizi. Ve bir kez tanıştınız mı onunla, göreceksiniz, bir daha asla bırakamayacaksınız sevgi denen mucizevî duyguyu… Bir okyanus saklayın içinizde, sonsuz olsun. Yağmurlar yağdırın üstüne ve nehirlerle hissettirin herkese… PELİN GİDER
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © pelin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |