..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > Hasibe Gezgin




8 Mayıs 2007
Hayatımın En Aydınlık Çehresine  
Hasibe Gezgin
Var oluşumda, benliğimin oluşumunda büyük pay sahibi olan babama koca bir yürek değil, bir ömür sunsam yine de... ödeyemem hakkını.


:BCDC:
                    HAYATIMIN EN AYDINLIK ÇEHRESİNE/BABAMa:

          Yaşam, zehrini kustukça denizlerime, çocuk gülüşlerime hazan bulaşıyor. Kızıl, kıpkızıl bir hüzün an oluyor, şarkılarımın en mavi, en bana yakın yanına dokunuyor. Oysa senin yüzün hep bahara dönüt. Yağmur renkli ıslıklarınla, öylesine bir başka zaman adamısın ki… Ellerin bilgece, ustaca örüyor düş bahçemin duvarlarını; ellerin, ah cennet kokulu, ekmek buğusu ellerin…
     Anımsıyor musun? Küçücüktüm, henüz bilmiyordum yılda kaç gün var; kış nerede biter, bahar nerede başlar? Henüz habersizdim yıldızların gökte asılı durduklarından; güneşin insanlara Allah’ın bir lütfû olduğundan. Sen, gözlerinle kıyılarımdaydın; sözlerin masal kokardı. Sabahları yolculardım seni emek bahçelerine; ellerin bizim için, bize ışık taşımak için, kanardı; yırtılırdı kirpiklerinde ay. Sen yokken ben, iliklerime kadar, tüm çocukluğumla, çıldırasıya, “sihirli bir deyeneğim olsa, ah olsa…” diye geçirip içimden, seni beklerdim. Gelmezdin; gelemezdin. İçimden bir bulut geçerdi ıpıslak… Sözcükler bir yerle takılırdı dudaklarımda; dudaklarım eskirdi. Saat beş, altı, yedi, sekiz… Sisli bir yalnızlıkla, isli gözlerle titrerdi evimiz.
     Gelişinle dağlara bahar, yollara şifa, şarkılara heyte gelirdi. Büyüdüğümü hissederdim dudaklarına adım düşünce. Büyüdüğümü hissederdim sen evimizin bahçesine ayak basınca. Nasıl da giyinirdi ağaçlar yeşilini, ellerin ellerimi tutunca baba.
     Büyüdüm ışık hızıyla; senden uzakta bir sürgünü yaşadım. Sen tanık olamadın ilk kez okuduğum ana; göremedin salıncağa bindiğim andaki görkemli korkumu. Sesim senden uzakta çatladı; ellerin olmadan başucumda nice yoksulluğa gebe sabahlara uyandım. Ama bildiğim bir tek şey vardı o zaman: sen, mesafelerce ötemde, benim için, benim yarınlarım için yaşlanıyordun. Bunu biliyordum; bunu düşündükçe uçurumun gözlerine bakıp: “Sana yenilmeyeceğim; dizlerim boyuna kanasa da, düştükçe yani, kalkmayı öğreneceğim.” Diye haykırıyordum benden çocukluğumu çalan elleri kangren olmuş, yüreği felçli koridorlara.
     Büyüdüm; kocaman oldum. Büyüdükçe öğrendim ki, insanı karşılıksız sadece ailesi severmiş bu dünyada. Öğrendim ki kanayan yaraları bir babanın şefkatli gülüşü sarabilrmiş yalnızca. Hayat merhametsizce alırken benden, sen verdin hep, varlığını sundun bana. En önemlisi de güvendin omuzları çökmedi hiç senin yanında fikirlerimin. Ve biliyor musun gözleri haziran kokulu adam, masal tadında ellerin, yarınlarıma atılmış aydınlık bir imzaydı her zaman. Ben, senin yanıda hiç büyümeyen, arsız bir sabırsızlıkla o eski zaman bahçesinde senin eve dönüşünü bekleyen küçük kız çocuğuydum.
Aradan yıllar geçti; evet yıllar… zaman, senin saçlarına aklar düşürdü; benim “Pamuk Prenses Yedi Cüceler” masalımın eskidi yüzü. Artık biliyorum yılda kaç gün olduğunu; baharın nerede başlayıp nerede son bulduğunu. Biliyorum kuşlar gibi göç edemem ben, biliyorum çocukluğumun içten ellerini tutamam yeniden. Öğrendim iki kere ikinin dört ettiğini; öğrendim insanların ön yargılarını bir kirli gömlek gibi üstlerinde taşıdıklarını; öğrendim, her sonun bir başlangıca gebe olduğunu; öyle çok şey öğrendim ki baba… Büyüdüm mü ben? Büyümek bu mu?
     Alnındaki her damla terde ben varım; ağaran saçların her telinde çocuk kalbim var. Buruşan yüzünün her karesinde, sürgün yıllarımın yüreği ağlar. Eskiyen sesin içimi titretir; “Yıllar da geçti; yaşlandık işte!” diye serzenişlerin ömrüme ağır gelir. Al yıllarımı al… kullanılmamış baharlarımvar. Hiç küf tutmamış gülüşlerim, pasa bulanmamış anlarım var… al, hepsi senin olsun. Al, yüreğin bayram koksun.
     Seni öyle çok seviyorum ki… yerine kimseleri koyamıyorum. İzlediğim her filmin kahramanı, okuduğum her hikâyenin kazananısın. Her seste sen saklısın. Ne kadar övünsem az seninle. Öyle çok şey yaptın ki benim için öyle çok şey… nasıl anlatılır bilmiyorum, nasıl dökülür satırlara bu sevgi, muamma… Düşlerime hiç kar yağmadı senin yanında. Senin yanında soyundum bu dünyanın bencil varlığından, öteki yalnızlığından. Bildiğim tek şey bunlar… yani, sen varken, bende, benden öte bir ben var.
     “Her kız düşkündür babasına.” Diyorlar. Her kız babası gibi birini ararmış hayatı boyunca. Babası gibi bir yüz, babası gibi bir yürek… dedimya babacığım, kim benzer bu dünyada sana? Kim sırtlar dört ömrü bir başına. Kim göğüsler karanlığı, tipiyi, fırtınayı o süt beyaz kanatlarıyla? Yani bir sen daha yoktur ki bu engebeli, sarp yolda.
     Seni öyle çok seviyorum ki var olma gerekçem… hayatıma kattığın her anlam için bir bilsen, ne berrak dualar adıyorum ruhuna. Açıp ellerimi göğe, Allah’a şükrediyorum senin kızın olduğum için. Ben büyüdüm mü ne dersin baba? Hayatım pamuk ipliğine bağlı çoğu gün. Çoğu gün isli bir gecenin ortasında yanan bir ışıksın sen; ellerimden tutup, “Korkma, başaracaksın!” diye yüreklendirensin çocuk kalbimi. Bunlar az şey mi?
     Evet baba ben büyüdüm; değişti aynadaki yüzüm. Hüzünlerim birikti; ama içimde çoğalan tortulu kimsesizliğime inat kahkahalarım da devleşti. Gelgitler yaşıyorum; sancılı bir yaşam önümde duruyor, ben çisil çisil yağıyorum duvarlara hapsolan küf tutmuş mısraların üstüne. Hayat masallardaki gibi değilmiş baba? Öyle, kötümser, izbe sonbaharlar kovulmuyormuş sihirli bir deyneğe dokununca. Kötü kraliçenin hıncından, insanı sağırlaştıran bencilliğinden kurtulmak için kaçılacak Kaf Dağı da yokmuş. İnsan, kendisine takılıp düşüyormuş kimi gün; yumruklarını çözüp
Tutsak ruhunu, haa deyince özgür bırakamıyormuş. Büyümek, öyle sanıldığı gibi mor salkımlı sabahları da getirmiyormuş. Oysa nasıl da didinirdim, nasıl da acele ederdim büyümek için. Şimdi? Keşke, diyorum keşke… olmayan bebeklerime ağlasaydım bir tümseğe oturup günlerce, gecelerce. Şimdi ön yargılar var kırmam gereken; setler var aşmam gereken. Beyinler öylesine kör ki… İçim bugün o kadar yoksul ki… ama Bu kasvetli kasıma inat, bu içimdeki dilsiz akşama inat, sen çocukluğumsun benim. Hayata asılan, elleri minicik, saçları iki yandan hasretle örülü türkü tadındaki ilk adımımsın benim.
     Üzülme baba, sakın kederlenme; mutsuz değilim de, sadece kaygılarım var yarınlara dair. “Yaparsın!” dediğini duyar gibiyim. Yaparım baba; sen yanımdasınya… benim için çatlayan ellerin için başaracağım. Bana bakarken titreyen yüreğin için, ayakta kalacağım. Benden söz ederken, ıslanan gözlerin için, kirlenen gülüşlerimi düşlerimle yıkayacağım.
     Şimdi sorumluluklarım var: Geçim derdi, var olma çabası, biz kavgası, yarın telaşı… şimdi, küreklere daha çok asılmak lazım. Şimdi güneşin doğuracağı taze ilkbaharlara daha çok sarılmak lazım. Evet yapabilirim baba; yapacağım da. Sen, yine başucumda dur masal kokulu yüzünle, aydınlık bakışınla. Senin için, annem için, annemin bir yudum helâl sütü için hayatımda temiz bir sayfa açağım.
     Büyümek bu işte baba; büyümek, kendine güvenmek demek. Kendini önemsiyorsan, hayattaki duruşunu sorguluyorsan arada bir, nedenlerin, niçinlerin varsa, kırmızı çizgilerin varsa, değer yargılarını çöpe atmadan, sevgilerine sanallık bulaştırmadan, yapay kahkahaları yüzüne hapsetmeden “Ben varım.” Diyebiliyorsan, yüce bir sesle, dimdik bir yürekle… yaşamı soluyorsan, yaşama veriyorsan, yaşamdan alıyorsan, büyüdün demektir baba. Soylu bir yaşam için, soylu bir dünya için, ben varım inadına. Tuttum ellerinden, tut ellerimden. Yaşım kaç olursa olsun, sensiz yürüyemem baba. Yaşım kaç olursa olsun, ihtiyacım var masallarına.
     Seni öyle çok seviyorum ki… bazen, düşünüyorum da, her insanın bir şansı var bu hayatta. Benim payıda sen düşmüşsün. Sen olmasaydın, ben bu kadar büyüyebilir miydim acaba? Sağol beni yücelttiğin, bana kattığın her şey için. Ömrümün her zerresine atılmış bir imza öpülesi ellerin.
     Babalar ve kızlarına
     Hasibe Gezgin



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aylardan Eylül
İlk Göz Ağrıma

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gizli Sevda [Şiir]
Vuslat [Şiir]
Sensiz Yaşamak [Şiir]
Öksüzler Başkentinde Sürgün Bir Kalp [Şiir]
Şehre Yağmura ve Bana Dair [Şiir]
Mavi ve Sen [Şiir]
Bir Eski Zaman Masalı [Şiir]
Kırk Bir Aşk Hikayesi [Şiir]
Menevşeler Ölmemeli [Öykü]


Hasibe Gezgin kimdir?

"Ben, maviliklerin kızıyım. Gözlerimi, denizin burcuna astım. Rüzgârın kanadında tutsak şimdi saçlarım. " Genzimde ödünç bir hıçkırık saklıyorum, kim bilir kaç asırlık yaşanmışlıklar var omzumda. Kimi gün içimi buruşturan eylülün sancılı şarkılarını yazıyorum; kimi gün içimi umuda boyayan baharın ellerini sıkıyorum mısralarımda. Şiir, ben, aşk. . . Umuda olan yolculumuz sürüyor; bu görkemli serüven, yüreğimdeki dilsiz cehennemi silip süpürüyor. Yıldızların elleri uzanıyor saçlarıma bir gece vakti ve sonra bir mısra takılıyor aklımın ağına, yüreğime yağmurlar yağıyor tertemiz. "İŞTE YAŞAM!" diyorum, hayat bana cömertçe sunuyor kendi varlığını, ben neden esirgeyeyim ondan düşsel çağrışımlarımı? Yazmak, hayatımın ekseninde. Bir tutku gibi kanımda şiir, benimle yaşıyor, benden besleniyor, beni besliyor. Elleri sıcacık onun, o kadar dost, öyle sevgili. . . Kalbimi sarıyor ışıktan elleri, yüreğime dokunuyor merhametli yüreği. Dayadım mı omzmu onun başına, ne karanlık boğuyor gülüşlerimi, ne de kara kışlar değiyor kirpiklerime. Öyle uslu, yemyeşil bir dağ çiçeğinin hürriyetini duyumsuyorum içimde, en derinlerimde. Şiir, ben, aşk. . . yaralı yalnızlığımızı paylaşıyoruz; aşkın en onulmaz sızısı ile kanıyoruz ve sonra. . . en çıplak, en mahrem, en saklı yanlarımızı keşvediyoruz. Yaşamı, masmavi kelimelerle örüyoruz. Sabırla, şevkatle, özveri ile. . . "Al beni koynuna gece, Al beni koynuna güz. Kapındayım; tüm kanayan çığlıklarımı getirdim sana, Bir de çocuk macelaralarımı, Şeffaf kahkalarım da senin. Yeter ki dokun saçlarıma, Yeterki, bir çiğ tanesi gibi hür ve mağrur, aç bana kalbini. Yalnız sen anlarsın gözlerimin dilini. "

Etkilendiği Yazarlar:
Şiir evreninde iz bırakmış tüm şairlerden beslenir şiirim. Ama Atilla İlhan kokar çoğunlukla mısralarım. Yer yer Orhan Veli tutar elinden, yer yer Necip Fazıl, yer yer Ahmet Hamdi Tanpınar'a yaslar başını, yer yer Halit Ziya'ya sırt verir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hasibe Gezgin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.