Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Ama, biz Ankara'ya göç edip ben orada ilkokula gidinceye değin seni hep uzaktan, başkalarının defteri ve kitabı olarak sevdim. Çünkü sen, benim gibi yoksul aile çocukları için sahip olamayacağımız kadar değerli bir kumaş gibiydin. Ne boş bir yaprak ne defter ne de kitap olarak sana doyasıya sahip olamazdık. Sana hep erişilmez bir nesne gibi özlemle baktım. Elime geçirdikçe seni kokladım, okşadım, üzerine yazmılış, basılmış şeylerin büyüsünü anlamaya, çözmeye çalıştım. Sana olan büyük özlemim ilkokula başlayınca bir ölçüde sona ermişti. Artık benim de kitabım, alfabem ve sarı-saman rengi yapraklardan oluşan bir defterim vardı. Defter sayfası da olsan artık benimdin. Seni kimse benden almaz, bana çok göremezdi. Birlikte öğrendik harfleri, rakamları, yazmayı ve resimler çizmeyi. Bir şeyi yanlış yazsam hem ben üzülürdüm hem de sen. Ama, seni yırtıp atmak aklımın ucundan bile geçmezdi. Yanlışları kötü lastik silgilerle silerken, seni örselememeye incitmeye çalışırdım. İkinci sınıfta artık yazmayı öğrenmiştik. Bir gün öğretmenimiz yazı ödevi vermişti. Ben seni yeni aldığım defterimin ilk sayfası olarak özene bezene, inci gibi bir yazıyla süslemiştim. Öğretmen ödevlerimize bakarken yazının bana ait olduğuna inanmak istemedi. Belki de annemin yazmış olacağını ima etti. Oysa annem okuma yazma bilmiyordu. Öğretmene çok kırılmış, incinmiştim. Ama sen beni, „Ben sana tanığım, aldırma!“ diye teselli etmiştin. Yine birgün, sanırım üçüncü sınıfta iken, sarı saman yapraklı kalın defterimin bütün sayfaları dolmuştu. Ama bizim yeni defter alacak paramız yoktu. Oya yapmam gereken yazılı ödevler vardı. Çaresiz kalıp defterin son iki sayfasındaki yazıları silip ödevimi yapmıştım. Ertesi gün öğretmen durumu anlayınca beni, azarlamış - şimdi anımsamıyorum- belki de tokatlamıştı. İşte ozaman ilk kez gözyaşlarımı gizlice sana akıttım. Gözyaşımın damlaları senin üstünde ıslak daireler oluşturdular ve sen ozaman bir ana yüreği gibi yumuşayarak beni kucakladın. Sanırım o günden sonra, sana sevgim, güvenim daha çok arttı. Sen benim sırdaşım, arkadaşım oldun. İlk çocukluk şiirlerimi utana sıkıla sana yazdım. Yaptığım hatalar ve acemilikler için bana hiç gülmedin, aksine hep cesaretlendirdin. Kendini yeni sayfalar olarak önüme serdin. Bir kurban gibi boynu bükük benim acemi kalemin altına yattın. Yazdıklarımı beğenmeyip seni buruşturup attığımda hiç ses çıkarmadın, inleyip sızlamadın. İlk aşk mektubumu yazmak için, seni mahalle bakkalından tek sayfa olarak beş kuruş verip aldığımı hatırlıyorum. Daha önce yazdığım müsvetteyi, özene bezene yanlışsız yazmaya çalışırken, dilimi ısrıp acıtınca keyflenip gülmüştün. Ama gülüşün sevecen bir ablanın gülüşüydü, ben de seninle birlikte güldüm. Sonra yazdıklarımı sesli olarak sana okudum. „İlk aşk mektubu olarak hiçte fena değil!“ demiştin ya da bana öyle gelmişti. Sonra seni güzelce katlayarak, yine tek olarak bakkaldan aldığım zarfa yerleştirmiştim. Seni uzun süre cebimde taşımış, ama bir türlü cesaret edip sevdiğim kıza verememiştim. Böylece bir başka ilki benimle paylaştın ve bu korkaklığımı hiç kimseye anlatmadın. Daha sonraları senin yardımınla, sevdiğim kızları etkileyen içli mektuplar yazdım. Kederli günlerimde, aşık olduğum dönemlerde başbaşa verip geceler boyu şiirler yazdık. Kimileri sadece aramızda kaldı, gün ışığına bile çıkmadı. Sana sahip olduktan sonra, sana büyük bir tutkuyla bağlandım, senden hiç ayrılamadım. Sensiz bir yaşam düşünemedim. Hapiste, askerde, sürgünde hep bana yoldaş, sırdaş oldun. Kimi kez mektup olup turnaların yapamadığını yaparak, sevdiklerime, dostlarıma haber uçurdun, özlem, selam götürdün. Bazen senin üzerine yazılmış şiirlerimi, öykülerimi, yazılarımı dergilere, gazetelere taşıdın. Sana notlarımı, anılarımı, sırlarımı emanet ettim, bana ihanet etmeden hatta bazen benim bile bulamayacağım yerlerde sakladın. Ve birgün seni kendi şiir kitabımın kapağı ve sayfaları olarak elime aldım. İçimden çocuklar gibi sevindim, kimseye göstermeden seni öpüp göğsüme bastırdım. Daha da arttı sana olan sevdam ve tutkum. Ama laf aramızda kalsın, ben seni kitaplaşmış halinden çok, harf yada çizgi değmemiş, dokunulmamış boş halini seviyordum. O baştan çıkarıcı ama munis ve sabırlı halini. Bazen sen bana , ben sana karşılıklı dakikalarca bakışıp dursak da, seninle başbaşa olmak yaşamın en gerilimli en güzel, en keyfli anlarıdır o dakikalar. Ey sevgili ak kağıt, sen yazıyla birlikte, insanoğlunun en güzel en yüce buluşlarından birisin. Sensiz ne tarih, edebiyat ne de ben olurdum. Sen, benim ömrümün sırdaşı, şair yanımın en vazgeçilmez yoldaşı ve yaşamımın tanığısın. Ve sen tanrılar kadar sabırlı, melekler kadar temiz ve bakirsin. © Mevlüt Âsar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M. Asar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |