Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Şiir Üzerine Düşünceler Şiir aslında tarihsel, toplumsal, kültürel, estetiksel ve dilsel bir dizge(sistem)dir. Bu bağlamda şiir onu yaratan toplumun aynı zamanda hem aynası hem de insanlık kültürüne olan katkısıdır. Bu nedenle özellikle göçmenlik koşullarında çok önem verilmesi gereken bir sanat dalıdır. Kültürel, etnik alanda silinip gitmemenin ya da asimile olmamanın yolu şiire daha çok sarılmaktan geçmektedir. Alevi dostlarımız bu bağlamda diğer Türkiyelilere oranla daha şanslıdırlar. Çünkü onlarda şiir kimliğin canlı bir parçası haline gelmiştir. Alevilik düşüncesi baskı ve yasakları, türküler ve semahlarla kırarak "bin yıl" ayakta kalmayı başarmıştır. Hatta bugün Anadolu Türkçesinin varlığını, o dilde edebiyat yapılabilmesini bile büyük ölçüde Yunuslar'a, Pir Sultanlar'a, Karacaoğlanlar'a borçluyuz. Şiir sanatı, çirkini güzele, kötüyü iyiye, karamsarlığı iyimserliğe, umutsuzluğu umuda dönüştürebilen bir çeşit büyücülüktür. O özünde musikiden ayrılmaz. Bir şiirdeki içerik, düşünce ne kadar şiirsel olursa olsun, musiki öğesi eksikse insan o şiirin tadını pek alamaz. Biz de bu en iyi kendisini halk şiirinde ortaya koyar. Alevi olmasanız, o öğretiyi tanımasanız bile bir semahın musikisi sizi kendine çeker alır. Halk ozanlarında olduğu gibi yazılı edebiyat alanında şiir üreten şairler de yaşadıklarını, duyduklarını, düşündüklerini şiir yoluyla bizimle paylaşmak isterler. Yunan şairi Ritsos " Şarkımız insanları birleştirmek içindir" der. Fransız düşünürü Sartre, "Sanat ancak başkası için ve onun aracılığıyla vardır" der. Yani şiir, kendimiz için yazıldığında değil, başkaları için de yazıldığında şiirdir. Sadece kendileri için yazdıklarını söyleyenler bile içlerinden başkaları tarafından okunulmak ve beğenilmek isterler. Şair dış dünyadan (toplumdan) edindiği bilgileri kendi süzgecinden geçirerek öznele dönüştürür. O halde şiirin/sanatın bir toplumsal boyutu vardır ve toplumsal gerçeklikten bağımsız değildir. Yani şiir aslında bir "gerçeğe" dayanır. Gerçeklerden kopup, özneye ya da öznele sığınmak şairi metafiziğe, gizemciliğe götürür. Ancak çok gerçekçi olan bir şiir de ölü doğmuş bir şiirdir. Tümüyle mantık dışı şiirler yazan bir şairi belki sadece kendisi ve sevgilisi anlayacaktır. Yine baştan aşağı mantıklı, gerçeği bire bir anlatan şiirler yazan bir şairi ahmaklar bile anlayacaklardır. Yani yazdığı şiir sıradan bir metin olacaktır. Hangi konu (öz) üzerine yazılırsa yazılsın, her şiirin bir yapısı(biçimi) vardır. Bu yapıyı dolduran, onu ete kemiğe büründüren ise "dil", yani "söz"dür. Türkçe’de "özü sözü bir olmak" diye bir deyim vardır. Bunlar bir kağıdın iki yüzü gibidir. Birbirinden ayrılmazlar. Hatta dilbilimci Vico'ya göre dil ve şiir özdeştir. O halde bir halkın dilini hatta kültürünü en iyi o halkın yarattığı şiirlerden öğnebiliriz. Dostumuz Prof. Klaus Liebe-Harkort'un Almanlar’a Türkçe’yi şiirle öğretmeyi amaçlayan bir kitap yazmış olması sadece bir tesadüf değildir. O halde çocuklarımıza dilimizi, kültürümüzü öğretmenin yolu bir yerde onlara şiirimizi öğretmeden, tanıtmadan geçiyor. Şiir, dili öteki yazın sanatlarında çok farklı bir biçimde, kendi özüne uydurarak kullanır. Bilimsel dilde kullanılan sözcükler simgeseldir, yani sözlük anlamında kullanılırlar. Bu dilde imgelere, benzetmelere, çağrışımlara ihtiyaç yoktur; çünkü bilim "dış gerçekliği" nesnel (objektif) olarak yansıtır, olayların yasallıklarını saptar. Tabi ki şiirin de kendine özgü kuralları, ilkeleri vardır. Ne ki bu kurallar ve ilkeler çağdan çağa, kültürden kültüre değişir. Sonuçta yine de şiirin kendine özgü bir mantığı vardır. Bu mantık sanatsal, şiirsel bir mantıktır. Bu mantığı belirleyen de aslında şairin şiir ve sanat anlayışıdır. Sanatın ve şiirin toplumsal boyutu sanatçıya/şaire ve şiire kaçınılmaz bazı görevler, sorumluluklar yükler. Sanatın birincil görevi insanları kendine yabancılaşmaktan kurtarmaktır. Bunun için de yalnız toplumsal bozuklukları belgelemek, göstermekle kalmaz, çözüm yolları da ima eder (gösterir). İnsanlarda dünyayı değiştirme, daha güzel bir dünya kurma özlem ve istemini güçlendirir. Şair ve şiir bu görevini en iyi biçimde, okuyucunun şiire katılımını sağlayarak yapabilir. Herkes tarafından bilinen gerçekleri, sloganlar, savsöz sözler şeklinde vermekten/yansıtmaktan kaçınmalıdır. Ya da bilinen gerçekleri bire bir tekrarlamak, okuyucunun gözüne sokmak, yüzüne haykırmak ya da kutsal kitapların yaptığı gibi işaret parmağını sallayarak, onu "doğru yola" (imana) çağırmak okuyucuyu edilgen bir algılayıcı (öğrenci) konumuna sokar. Oysa şiir, okuyucuyu düşündürerek bir sonuca (bilgiye) ve istence ulaştırmalıdır. Yoksa etkisi pek az ve gelip geçici olur. Evet, şiir okuyanı varsa şiirdir. Ama her okuyucu tarafından anlaşılmak bir şiirin iyi şiir olduğunu göstermeyeceği gibi, bazı okurlar tarafından anlaşılmaması da o şiirin kötü bir şiir oluğu anlamına gelmez. Şiir okurun karşısına çıktığı anda, artık o şiirin yaratıcısı olan şair devreden çıkar. Aynı gerçek her ozanın bilincine farklı olarak yansır. Her okuyucu da o şiire kendi dünyasından (penceresinden/gözlüklerinden) bakarak yaklaşır. İşte burada okurun yaşam birikimi, deneyimleri, bilgisi ve ufku (hatta o anda içinde bulunduğu ruhsal durum) devreye girer. Demek ki şiirin yetkinliği okuyucudan bağımsızdır. Ancak şair ürününün alıcısını/okurunu düşünmek durumundadır. Şayet şiir okur için, yeni ya da çarpıcı bir "gerçek" (öz) ya da ona ilginç yeni gelen yeni bir yapı (biçim) sunmuyorsa, okur edilgen veya şiire ilgisiz kalacaktır. Sadece gerçekleri dile getiren, onları tekrarlayan şiir, okuyucuya gerçeğin aktarılmasında sadece "aracılık" yapmış olur. Bu yönüyle de okura ne bir katkıda bulunur ne de onu zenginleştirebilir. Ortalama bir okuyucu bile şiirde bir tür "özgünlük" ya da yenilik arar. Şiir sadece belli insanların, şairlerin tekelinde değildir. Kimsenin şiir yazması engellenemez. Ama şairim diye ortaya çıkmak her yiğidin harcı değildir. Şiirle uğraşan herkes şair değildir. Bu biraz da yetenek işidir. Oktay Akbal’ın sözleriyle: "Şair değilseniz, ne yaparsanız yapın olamazsınız. Eleştirmeci, inceleyici, hatta öykücü, romancı olabilirsiniz. Büyük bir çaba belki yeterlidir bunlar için, ama şair olmaya bir yaşam süresince didinmek yetmiyor." © Mevlüt Âsar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M. Asar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |