Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Yaz mevsimi ağır ağır göçmeye başladı. Kaç anısı kaldı ki insanda. O güzel günlerin gidişi kimsenin umurunda değil sanki. Her şeyde sen varsın. Sana ait parçalar izler var. Duyardım ama bilmezdim aşkın kainat olduğunu. Sen beden olarak gittin, ya el vurulmaz o hayalin ne olacak! O çok sevdiğim kişinin özlemi hayali bir türlü göçüp gitmedi benden. Çekilen uzun kış gecelerinden sonra özlemi duyulan, çok özlenen ağustos ayı da geldi geçti. İnsanlar özlemde beklediği ağustos ayına dahi sitem ediyorlar. Tıpkı senle biz gibi. Varlığı bir dert, yokluğu bir dert misali. Ve nihayet şikayet edilen ağustos ayıda yavaş yavaş göçüp gitmeye başladı. Birden bire çekip vefasızca gitmedi. Ağır ağır çekip gidiyor ağustos ayı da. Ki bu ayda bir başka olur sıcaklıklar özgürce saatlerce gezmeler. Sana en çok gelip gidilen ay bu aydı. Şimdi ağustos ayı dahi canımı acıtır oldu. O yeşil yapraklar sarılaşmaya yüz tutmaya başladılar. Sanki bıkmışlar gibi bu dünyadan usul usul çekip gidiyorlar. Ne hikmettir anlamadım. Baktığım her şeyde biraz sen varsın, bir parçada ben varım. Kainat her varlığıyla seni anlatıyor sanki. Yıldızlar senin kadar uzak ve çekici, ay, karanlığa düşen bir nur aydınlık. Ne kainatı anlıyorum nede seni. Birileri doğarken birileri ölüyor işte. Bir varmış bir yokmuş masalı sanki dünya evi. Biri gelirken diğeri gidiyor oluyor. Oysa sen bir geldin bir daha gitmedin. Aşk sadece kuru bedende saklı olsaydı, adı aşk olmazdı. Çünkü aşk senden benden bilmem daha nelerden büyük ah bir bilseydin. Nereye baksam seni hatırlıyorum. Sevene kainat sevdiğinin dilinden konuşuyor sanki. Sessiz bir dili öğretiyor insana. Şimdi kainat gurbet ve özlem havasında. Yağmur sen, güneş sen, ay sen, bitki sen, öksüz çocuklar sen... Kısaca sen sen sen… kainatın hangi yolundan yürürsem yürüyeyim senle birlikte geçiyor bu düşünce hayatı. Bir yanımda hep sen varsın. Benden hiç ayrılmayan, hasreti ile her daim canımı acıtan sen. Her yolun içinde sen, sonunda sitem hasret yalnızlık var. Aniden gelip aniden terk ediyor düşüncen sevdan. Ummadık anlarda mutlu, ummadık anlarda mutsuzluğa bürünüyor hayatım. Özlemlerin dayanılmaz yere geldiğinde yüzümde tatlı bir tebessüm oluşuyor. Sebebini bildiğim ama felaha eremediğim bir tebessüm. Sonra büyük bir öfke ile o tatlı tebessümü yüreğimde söndürüyorum. Bir büyük acı ile irkiliyorum. O hiç değişmeyen tek gerçek karşımda azılı bir katil gibi duruyor. Yine acımaklı bir yüzüm oluyor. Ah bir eğilebilsem, onurumu bir kırabilsem neredeyse yana yakıla yalvaracağım sana. Ama istemem, böyle birini asla sevmem. İnsan onuruyla sevmeli, insan onurlu birini sevmeli öyle değimli sevdiğim. Zaman ve mekan fark etmeden anında ikiye bölünüp sanki sonu hiç gelmeyen bir savaşa giriyorum kendimle. Adeta bütün kanım beynimde dolanıyor. Zehirli bir kan dolaşımı. Devasız bir dert yeniden kabarıyor gögsümde. Aşk artık bir mutluluk değildi. Aşk dayanılması zor gelen bir acı oldu bende. Aşk acılar diyarı, aşk çekilmesi zor anılar diyarı şimdi. Sıcak gecelerin soğuk yatağında bir zehri bedenimden atmaya çalışıyorum. Bin acıya bedel bir acı. Tatlı yanını düşünüp içine girildiğinde anlaşılan büyük bir tuzak. Çıkmak, bu tuzaklardan çıkmak. Kan revan içinde gözyaşlarıyla ayrılmak o diyardan. Ne zaman bu tuzağın içinde bulsam kendimi, acılardan acılara savruluyorum. Zavallı gözlerim usul usul ağlıyor artık. Öyle ya, o da görmüş o da çok sevmişti seni. Şimdi seni görmekten mahkum, özlem diyarında boynu bükük duruyor gözlerim. Sevda ateşlerinde yanarak umutsuzluğa boyun eğiyorum artık. Mahşere kadar yanar mıyım bilmem artık? Her geçen vakitte bir parçam eskiyor, bir parçamı daha kaybediyorum. Adına umut dediğim bu güzel dünyam yavaş yavaş viraneye dönüyor. İçinde hayalleri gibi virane olan bir ben varım. Kimsesiz bir başına. Kaç vakit yana yakıla düşündüm seni. Neydi senden bu vazgeçemeyişim. Neydi acıları bir çırpıda içimden çıkarıp atamadığım. Neydi bu seni yana yakıla sevmelerim. Kaç soru, kaç cevapsız soru beynime doldu doldu boşaldı bir bilseydin. Bir bilseydin. Her şey tek bir sözcükle bitmiyor. Elveda demekle bitmiyor bu sevda masalı. Artık ayrı şehirlerin sabahlarında uyanıyor, ayrı şehrin karanlıklarında gözlerimizi yumuyoruz. Ebediyete nerede nasıl gözlerimizi yumacağız bilemiyorum. Senin ölümünü düşünmek, aman Allah’ım ne kadarda büyük bir acı. Nereden nereye geldik. Ne idik ne olduk sevdiğim. Nelerin hayalini kuruyorken, şimdi ne kabuslarla yaşar oldum. Şimdi ben felaketten felakete dertten derde sürüklenir oldum. Ya peki şimdi sen neredesin, dertli hüzünlü kederde elemlerde misin? Yoksa gönülden doya doya sevebildiğinin yanında mısın? Belki sevdin belkide sevgiyi bir kalemde sende silip veda ettin o büyük nura. Bekli de taze, yeni yaşama heyecanı, aşk umudu olan birileri vardır hayatında. Yada hayatında vardır birileri ama yoktur hayatının tadı tuzu. Sende mutluluğu ararken bir acının içine düşmüşsündür beklide. Ah ki ne ah, o zaman her şeyden çok yanar, ömrümce mutluluğun adını unutmuş olurum. Şimdi susup kaldığım bir yerde öylesine yaşıyorum. Kendimi karanlığın koynuna bırakalı kaç zaman geçti bilemez anımsayamaz oldum. Dünya öylesine dönüyor artık. Sıradan günler gelip geçiyor. Ha zaman durmuş ha bitmiş fark etmiyorum çoğu zaman. Bir hasta gibi, uyku doktorunun kollarına bırakıyorum kendimi. Ben susamda kaçsam da içimdeki sen susmuyor, kaçmıyor, gitmiyorsun. Yüreğim senin sesine, hayaline kulak tıkayamıyor ki. Banane ki, boşver aldırma diyemiyor ki. İnsan duygularına, gönlüne, çok istese de zincir vuramıyor. Esaret yaşatamıyor. O büyük sevgi selinin önüne set çekilmiyor. Yıkıyor her bendi o hırçın güzel duygu. Ağır bir yorgunluk her yerimi sarıyor. Yine yokluğunu en derinden hissedip yine seni anıp bir hüzün dünyasına dalıyorum. Mutlu bir aşık olamadım. Delice yangınlarım sönüp gitti. Şimdi sönmek bilmeyen azap ateşi yanıyor yüreğimde. Artık yaşadıkça her cefana özlemine taş olup dayanmam gerekli. Büyük acılar içinde kalsam da taş olup dayanmalıyım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |