Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Nazım Hikmet’in düşünce tarzından dolayı babası zaman zaman sorgulanmış karakolda dövülmüştür. Nazım Hikmet bu sorgulanmalar esnasında babasının dayak yediğini sonrasında serbest bırakıldığı ama bunu bir kere bile kendisine ifade etmediğini söylemiştir. Çok iyi bildiğimiz bir şey varsa ileride Nazım Hikmet’in benimsediği ve dava haline getirdiği bu düşüncelerinden dolayı babası Nazım Hikmet’in yaptıklarını onaylamamaktadır. Nazım Hikmet İstanbul’un işgalini hazmedememiş ve kışkırtıcı, halkı bilinçlendiren şiirler yazmaya başlamıştır ki yaşı henüz on dokuzdur. Bu bir başkaldırıdır. O dönemde Alemdar Gazetesi’nin başında Yusuf Ziya Ortaç bulunmaktadır ve Nazım Hikmet’in yazdığı her şiir yayınlanmaktadır. İşgalciler bu kışkırtıcı şiirlerin şairini tutuklamak istediklerinde iş işten geçmiştir. Çünkü Nazım Hikmet İstanbul Ağa Camii’ne düşman bayrağı çekildiğini görünce “Suçlunun Türk’ün kılıcı yada Allah’ın gazabıyla cezalandırılmasını’ ister. 1920’de yazdığı “Ağa Camii” şiirinde bunu görmekteyiz. (Burada iki hatırlatmada bulunmak istiyorum. Birincisi Nazım Hikmet’in dünyaya geldiği ortama baktığımızda tam bir Osmanlı burjuvazisidir. Baba ve anne tarafında hemen herkes yüksek mertebelerde bulunmaktadırlar ve saltanata daha yakın insanlardan oluşmaktadır. Nazım Hikmet marksizmi duymadan önce de halkçı idi. Dedesi Mehmet Nazım’ın evi tam bir kütüphane ve çevresi elit bir kesimden oluşmasına rağmen ne okudukları ne de duydukları onu doyurmuyordu. Enteresan olan bir nokta daha vardır ki İstanbul’da yaşayan bir çok Osmanlı aydını Anadolu’yu çok iyi bilmeden beklide Anadolu’ya hiç gitmeden Anadolu insanını anlatan yazı ve makaleler kaleme almaktadırlar. İstanbul’da yaşayanlar Anadolu insanını bu yazılardan tanıdıklarından sosyal adaletsizlikten habersiz yaşamaktadırlar. Anadolu insanı açtır ve kaderci bir düşüncenin gereği olarak halinden memnun olmak zorunluluğu hissetmektedir. Oysa Yaratıcı mürevveh bir yaşamı inananca göre değil o toplumun azmine, üreticiliğine, zamana ayak uydurmasına, gayretine, toplum katmanları arasındaki adalete göre vermektedir Osmanlı Saltanatı son zamanlarda bu adaleti sağlayamamış ve çıkar kavgalarından dolayı Anadolu halkını ihmal etmiştir. Nazım Hikmet’i doyurmayan kısım burası olsa gerek çünkü o değil Anadolu’yu görmek İstanbul’daki farklı toplum katmanlarını çok iyi okumuştur. Okuması içinde Anadolu’ya gitmesi gerekmemektedir. Aynı çatı altında annesi vardır tam bir Fransız kültürü ve hayranlığı vardır, dedesi vardır tam bir Osmanlı burjuvazisidir ama bir de hizmetkarları vardır ki onlarda Anadolu halkını temsil etmektedirler. İkincisi Türk Edebiyatı tarihçileri 1919-1920 yıllarının en önemli edebiyatçısı Nazım Hikmet’tir derler. Bana göre bu halkaya iki isim daha katılmalıdır Mehmet Akif ve Yahya Kemal ama bu iki isim Nazım Hikmet’e göre daha yaşlıdırlar. Biz ancak şunu diyebiliriz o yılların en önemli genç edebiyatçısı Nazım Hikmet’tir. Nihat Sami Banarlı der ki Nazım Hikmet o denemde yurtları işgal altında bulunduğu yıllarda garip bir tesadüfle aşk şiirleri yazan akranlarından ayrılarak fakir ve cemiyet şiirleri yazdığı için önemlidir. Nihat Sami Banarlı hocamızın dediği tesadüf nitelendirmesine katılmıyorum bu bir tesadüf değildir. O günlerde aydınlar kaynaşmışlardır. İşgalcilerden taraf olanlarda ayrılarak kaynaşan aydınlar demek daha doğru olacaktır. Süleyman Nazif üniversitenin konağında ve Halide Edip Sultanahmet mitinginde halkı ayaklanmaya ve direnmeye çağıran konuşmalar yapmaktadırlar. O dönemdeki mücadeleleri sadece birkaç isme mal etmek doğru değildir. Sultanahmet mitinginde o kadar insanı bir araya toplayan imamlar vardır. Aynı gün çifte ezan okuyup halkı cem eden müezzinler vardır. Bunlar ipe götürülmeyi, kurşuna dizilmeyi göze alan insanlarıdır.Okuyucunun pek bilmediği belki de hiç duymadığı bir not daha düşmek istiyorum ki Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım düşman subaylarıyla aynı caddede oturuyor olmasına rağmen onların terbiyesizliklerine, zorbalıklarına, zulümlerine dayanamayıp çıldıracak hale gelmiş tepki göstererek mutfağından kaptığı tencerenin tabanına vura vura mitinge katılmış ve başka bayanlarında cesaretlenip katılmalarını sağlamıştır. Nazım Hikmet o genç yaşına rağmen vatansever çetesine katılmış ve Beyoğlu mağazalarının kaldırımlarına asılan Yunan Bayraklarını çekip yırtan yere düşürenler arasında yer almıştır.) Nazım Hikmet İstanbul için “Başkasının olursa yıkılmalı bu İstanbul” der.İstanbul’da yaşamak onur kırıcı bir hal almaya başlayınca Mustafa Kemal Harekati’ne katılmaya karar vermiş, 1920 de habersizce Anadolu’ya önce Zonguldak sonra İnebolu’ya geçeceklerdir. Sahte belgelerle kaçan dört genç şair vardır. Nazım Hikmet, Vala Nureddin, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel… (Yine bana göre Mustafa Kemal Harekatı biz genç nesillere eksik anlatılmış ve bu harekette yüzlerce Mustafa Kemal’in ortak harekat ettiği anlatılmamıştır. İşgal altında olan bir şehirde kaçmayı göze alan yüzlerce idealist genç vardır ve kaçmışlardır. Hatta bu İstanbul’dan kaçıp Mustafa Kemal Harekati’ne katılanlar arasında kadınlarda vardır. Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nın başlangıç yeri İstanbul’dur. Samsun ilk somut ve gözle görülür ilk adımın atıldığı yerdir. Bize öğretilenler eksikti bu sebepledir ki genç nesil Kurtuluş Mücadelemizi tam bilmemekte ve bir milletin can havliyle ayağa kalkmasından bihaberdirler.) Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nda öyle bir ağ sağlanmıştır ki Anadolu’da bir ilden diğer bir ile izinsiz geçmek mümkün değildir. Bir ile veya ilçeye o ilçeden olmayanların o yöreden olmayanları girmeleri izne tabidir ki bu izin derin bir soruşturma neticesinde verilmektedir. Bu dört kafadar önce Zonguldak’a geldiler. Orada alkışlarla karşılandılar. Nazım Hikmet’in kalabalıklar karşısında ilk söyleşisi ve şiir okuyucusu bu ilde olmuştur. Zonguldak’ta alkışlanmak tanınıyor olmak bu dört edebiyatçımızı çok mutlu etmiştir. Şaşkınlık ve mutluluk karışmıştır. Buradan İnebolu’ya geçmişlerdir ki her gittikleri yerde karşılanıp alkışlanacakları düşüncesine kapıldıkları noktada İnebolu’da bir kişi tarafından bile karşılamamışlardır. İnebolu Nazım Hikmet’in hayatında ve düşüncesinde dönüm noktasıdır. Anadolu halkının gerçeğini gördüğü yerdir İnebolu. Almanya’da çalışan örgütlenmiş işçilerin (Spatakist ) düşünceleriyle ilk tanıştığı yerdir İnebolu… Sadık Ahi ile dolayısıyla Marksist düşünceyle ilk temas ettiği yerdir İnebolu… Marks, Engels, Kautski, Leibknecht, Rosa Lüksemburg isimlerini ilk kez duyduğu yerdir İnebolu… Nazım Hikmet burada Kemalistlerin düzenlediği mitingte Kırk Haramiler Esiri” adlı şiirini okudu. İnebolu’da Ankara Hükemeti’nin iznini beklediler. Yarın; Mustafa Kemal Harekatı’na katılmak için gelen dört şairden ama katılmalarına izin verilmeyen iki şair, Nazım Hikmet askerlikten kaçmış mıdır? Bekir K Ahıskalı 10 Aralık 2008 Törelere İsyan Eden Adam Nazım-3
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bekir Kale Ahıskalı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |