Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Üzülerek belirtelim ki, bazı olguların kendine has telaffuz anının olduğu ve bununda kendi alanında maslahat adına muteber kabul edildiğinden, gündeme getirmek istediğimiz sorunları en ince detaylarına kadar inip irdelemeden, ana hatları ile değerlendirilmesine mecbur hissetik. Şimdi islam tarihi süreci değişim ve dönüşümdeki seyri ile bu süreçte Kürtlere ne tür olumlu/olumsuz getirisi olduğuna, kısaca değinelim. Bu konuda sorunların olduğunu kabul eden fikir sahipleri, Kürt’lerin ırk varlığını, temel hak ve özgürlüklerde ki meşruiyetlerini kuşkusuz kabul ederler. Ancak soruna çözüm arayışlarındaki farklı yaklaşımlar sorunun kendisinden daha büyük bir sorun haline gelebilmekte. Bu tür düşünürler, Kürt islam tarihinin hemen her döneminde olmuştur. İslamı referans almadan, Kürtlerinde diğer milletler gibi ulusal ve demokratik haklarının olduğunu, hiçbir yasal kısıtlama ve engelle karşılaşmadan her platformda savunulması, Kürtlerinde kendi doğal haklarını pratiğe yansıtmaları gerektiğini ifade ederler. Bu tür düşünenler haklı olmakla birlikte yetersizdirler. Şöyle ki, düşünce özgürlüğü eylemeleşmedikce zorbaların sultasına menfi etkisi olmadığından çağın sözde demokrat tiranları sonucun nereye varacağını ve kimlere yarar sağlayacağını iyi bilmişer! Şu halde denilebilir ki; Emevi hanedanınca şekillenen islamda amel ve akide ekollerinin bağımsızlığı süreçle birlikte kemikleşti. Yani düşünce(akide) kendisini yaşamsal alanda pratik(amel/fiil)’leştirmedikçe düşüncenin karşıtlarına sorun yaratmayacaktır. Diğer bir etken sistemlere alternatif olduklarını iddia ederek şekillenen düşünce ve felsefeler, karşıt olduğunu iddia ettiği sistemleri eleştirirken, onun kendisini onarma, eksikliklerini giderme ve yetersizliğini fark ettirmek, faveran ettiği sistemin yeniden canlanması için enerji sunmada önemli etken olduklarını bilerek/bilmeyerek etkinlik sağladığını görememesi. Bazıları islam devrimi ile birlikte daha da gerilerden beslenmeyi en vazgeçilmez değer olarak kabul ederek, sisteme ve Kemalizm’e karşı kalıcı çözüm arayışı köklerinin Osmanlının geçmişinde aranması gerektiğini ısrarla vurguladılar. Ne var ki, bu tür düşünenler Kemalizm’in, kesinlikle kendisini yaratan geçmişini ve değerlerini benimsemeyeceğini onunla barışmak istemediğni hesaba katmadı, katamadı veya katmak istemedi! Öte taraftan İslam adı altında Kürt halkına ''özislam'' kaynaklarına ve dolayısı ile ''öz bilgi''nin kaynaklarına ulaşmaması için en olunmaz senaryolar üretildi. Dahası, ölümsüzlüğü tercihlerinin ön sıralarına yerleştirdiğini sanıp bu söylemi şiar yapan ve inancını onurlu eylemlerle süslemek isteyenler dahi bilgisizliğin ve ilahi mesajların zahiri anlamların verdiği sarhoşluktan bir türlü ayılamadan göçüp gittiler. Bu düşünceye mensup ekollerin en ateşli savunucuları MTTB , Akıncılar ve (...) bunlardan bazılarıydı ki, tebaanın kahır ekseri Kürt kökenlilerdi! Mavera'ya açılan pencerelere farklı bir yaklaşım ile yaklaşmak isteyen kimi ''öncü kadro''ların ise bu pencerelerden yansıyan ''şua''ları görememe sorunu ve bunun getirisi olan " Devrimci bilgi üretim ünitelerinin yoksulluğu" . Bu yoksulluğa katkılı bilgi''yi doğru veya ''salt bilgi'' algılama sendromudu da eklenince, istek ve arzular sloganda kaldı. Osmanlı siyasal İslamının bilgi menbaı geriye doğru Selçuklu, Abbasi ve Emevilere dayanıyorken Ortaasya steplerinden otağını kaldırdığında yanında taşıdığı güç felsefesinide heybesine almayı ihmal etmemişti. Tabiyatı ile katkılı islami bilgi ünitelerinin gelişimini de güç ekolünün hizmetine sunmanın nasıllığında yoğunlaşırken, kendine has(şaman) inançın islamla harmonisini de ihmal etmeden saltanat islamının halkasına bağlamasının ateşli savunuculuğunu üstlendiğinide aleni olarak ıspatladı. Osmanlı bunları yaparken, dinin kendi düşünceleri doğrultusunda başkalarınca olası farklı algı ve anlayışa karşı girişimleri için bütün gayret ve çabasını en azami şekilde harcamayı da ihmal etmiyordu. Böylece İslami Osmanlı adalet ve hürriyet felsefesi geliştirilmiş oldu. Nice yüzyıllar süreçle gelişen bu tür tarihi olaylar, Kılıcın etkisi ile Kürtler tarafından da islami olgu olarak algılandı. Nitekim yakın tarihte 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 gibi bazı darbelerin arka planı bugün dahi toplum tarafından ne denli sağlıklı tahlil edilebildi ise o kadar da geçmiş dönemlerin saltanat güçlerinin siyasal islam etkenleri ( dönemin medya gücü olan islami veya aşiret öncülerinin etkiside unutulmazsa) tahlil edilebildi! Osmanlı tarihi konusunda gerçekçi yaklaşımları fark etmeksizin bir kenara bırakarak, günümüzdeki resmi ideolojinin paralelinde bir Osmanlı islam portresi çizmekte ısrarla direnenlerin, Osmanlı islamından her zaman dünyayı kuratan ‘öncü güç islamı’ formülleri üretilmiş, öyle ki bugün Siyonist İsrail’in işgali altında olan Filistin’liler dahi bu gizemden çıkabilmiş değiller. Çizilen bu portrede; Osmanlı saltanat gücü ve onun mecellesi(kültür, örf, sair), hakkın yeryüzündeki temsilcisi, bütün varlığını ortaya koyarak islam devletini kuran ve sonra yıkılmaması için ilahi kerametlerle desteklenen islam olduğudur. Bugün dahi İslamın çekirdek kadrolarının içinde ''hücrelenen'' ılımlı İslamı yegane alternatif olarak sunma gayretlerinide en zirveye tırmandırmayı da ihmal etmiyor. Çünkü sistemin yaşam ünitesi olan enerji kaynağı bu İslamdan beslenmekte! Sistemin hamileri ve nihayi sözcülerde bu hassas erke dönengecinin bekasını sağlamak için islamcıları topaç gibi kendi ekseninde dönmesini sağlamakla görevliler. Şu halde İslamın öncü kadroları, modern Firavun'lar tarafından gayya çukuruna düşürülmek istenen İslamı yeniden gün yüzüne çıkartma çabaları takdirle karşılanmalı mı, karşılanmamalı mı? Takdir hür düşünce sahiplerinindir Kürt İslami hareketlerde dinin özüne sadık kalmak isteyen bazı öncüler ise İslamı Kuramsal çerçevenin dışına çıkaran ‘‘İnkilabi şule‘‘leri hiçbir zaman kabul etmek istemediler. Oysa evrensel kalıcı islami değerlerin sunulması, ve yeniden eylemsel çerçeveden yola çıkarak; dil, ırk, coğrafya, kültür sair farklılıktaki toplumlara sunduğu dönüşümü; siyasi, kültürel, sosyolojik, bilimsel olarak tarihsel eleştirel bir perspektiften analiz ederek pekala Kürtlerin de yazgısına sirayet eden sorunlara çözüm bulmada Kürtlerin en tabii hakkı olamaz mıydı? ‘‘Özislam İnkilabı‘‘ bugün dahi ilgili toplumların bu cümleden müslüman Kürtlerinde ihtiyaç duyduğu değerler manzumesini bünyesinde barındıran öneme sahip değil mi? Nerede durduğunu ve hangi süreci nasıl tükettiğini, bu sürecin ne zaman ve nasıl başladığını yeterli tahlil edememesi. Hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiğini, hangi durumlarda tıkandığını ve bu tıkanmaların gerekçelerinin nasıl oluştuğunu göremeyen bütün siyasal olgular tükenmeye mahkum değiller mi? Bu ve benzeri sorunlar, şüphesiz objektif ölçütlerle bilimi rehber kabul etmesi ve tarafsızlık ile bir değer kazanacaktır. Doğru bilgi doğru gücü oluşturur, formülünü nasıl elde etmek gerkiri de ayrı bir sorun... Ferdi perspektif ve tanımlamalara yada klasik menkibe usülleri ile sorunlara değinmeye itibar edilirse, Kürt islam alim ve aydınları bu kriterlerle hareket ettikce, bilimi rehber kabul edenler karşısında hafif meşrep pozisyonuna düşmekten kurtulamaz. Onurunu korumak adına kendi tarihini eleştiriye açmayanlar başka tavizlere uğramaktan da korunamayacaklar. İşte bu noktada Türk tarihinin son yüzyıllardaki hazin yazgısı kadar, Kürt alim ve aydınları da olması gereken trendin çok uzağında, çekingenlik ve bir o kadar da alınganlık. İlginçtir; binyıllar devlete hizmet eden yegane anadolu halkı, dün Devlet-i Al’i Osman’ın bekası için kardeşin kanını mübah görürken hala farklı bir aşamaya gelebilmiş değil! Osmanlı da bu sürece katılmayan, ilmi açıdan eleştiri yöneltenler ‘hain’ veya ‘zındık’ ilan edilirken, bugünde kendi oluşumunda olmayanları yine aynı etiketle yaftalanmaktan çekinmiyor. Öyle ki, İslamın en değerli terimler(Şehadet)’i bu uğurda manipüle edilebiliyor. Kürtler açısından örneklik ise sistemin kendisi dini değerlerden fersah fersah uzak olduğu halde onu neredeyse içselleştiren, aynı tahammülü kendisinden olana gösterememenin körlüğüdür. Bu körlüğün yakın geçmişte daha da derinleşmesi ise farklı bir acı... Ak ve karadan oluşan ve başka hiçbir renge hayat hakkı tanımayan Osmanlı’nın islami bakış açısı, objektif tarih tanımına, hakkaniyete ve meşruiyete uygun olmamasının yanında, ayırımcılığa neden olan, incitmek şöyle dursun, kırıp geçen, yok sayan, çelişkileri derinleştiren Emevi boyutlarını, insaf ehli olanlar tarafından tarih sayfalarına çok net notlarla düşmüş. Kürtlerin bir kısmı (ferdi menfaat) kendilerince haklı olarak Osmanlı güç islamı özlemini duyabirler, Ancak Medeniyet ve risalet beşiği olan Mezopotamya topraklarında, Osmanlı sultanlarının cihad fermenına karşı o topraklarda hangi dinin mensuplarının yaşadığını dahi düşünmek, Sultana ve dolayısı ile islama ihanetle özdeş sayılabilir mi!? Kürt islam tarihindeki çarpıklık ve Kürtlere hak etmedikleri cevr-u cefayı, en ince ayrıntıları ile tartışmaya açmak başlıca bir çalışmayı gerektirir. Sorun bütün müslümanların kendi tarihine dönüp yeniden kendi küllerinden kendisini yaratmasıın sağlayacak temel kıstaslara ulaşma sorunudur. Öz’e dönüş: Karşı’nın özü’nden uzaklaşmakla başlayan süreçle tarihi yasaların kendine has kurallarını bilmekten ve onu olması gerektiği gibi algılamaktan geçerken. Bugün sosyolojik, siyasi, coğrafi, ekonomik sair konularda başlıklar açıp tartışmak, Elbette önemli sorunlarımızdan ancak netleşmesi gereken muğlaklıklar oldukca kervan dizilemeyecek, dizilse dahi geçmişin kötü yazgısı ile karşılaşmadan kendisini alıkoyamacağını ilahi öğretilerdeki İbrahimi gelenek ve tarihin kendine has yasaları haykırıp duracaktır... (devam edecek... 24.Nis.2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |