Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Frezya; bak şimdi köklerine rüzgâr gizlenmiş saçlarında, fırtınalar anlatıyor masallarını. Sevda bu ya, başladı mı bir kere sonu gelmiyor bir daha. Sahip olduklarından başka hüneri olmayan şu basit insanlar, anlam veremezler içimizdeki bu sonsuz yok-luğa. Yok-luğum sen değil misin Frezya? Ki kaç zamandır aklımı çizer soruların, kırk düğümlü bilmeceler büyütürsün bakışlarında. Tenin midir düşümdeki bu sevdayı yücelten, yoksa ruhun mu en derinden mahmuzlar benliğimi; deli taylar gibi koştururken dudaklarımda?... Söylesene Frezya; kaç Mecnun Leyla'sından vazgeçmişti peşinde? Kaç Yusuf oluk oluk kan kaybederdi sırtında bıraktığın tırnak izlerinde? Kaç Aslı Keremini verem etti derdinle? Ve Kaç Ferhat çelik alaşımlı bilekler tüketti, pamuk balyası dağlarında aşk yorgunu elleriyle?... Hatırlarsın Frezya; kan kusardı kin öksüren cümlelerin. Seni tanımayanlar buna anlam veremezlerdi. Varlığının sırrını bilemeyince dikilirdi çarmıhlar. Ve yeri gelir çözülemeyen bakışlar atardın ortaya; işte o zaman da yangın yutardı etekleri, iflas ederdi paha biçilmez akıllar. Peki neden hala bu kesikler, bu çatlaklar, bu oyuklar?... Yine de servettir Frezya; ardında kalan şu yalan yanlış masallar, kendi kendini eksilten ihanetler, aynada tereddütten doğan aldanmalar, dudakları kurutan yalanlar... Bak, hayat delik ceplerimizden eksiliyor Frezya; yağmur gözlerimizden... Kaç zamandır nedensiz yürüdüğümüz bu yollar sebeplerimize çıkacak belki ve kullanmayı bilirsek eğer hasret güç katacak kanı çekilmiş damarlarımıza. Dağıldık diyemeyeceğiz mesela, çünkü bütün olmanın kanunudur bu; kırk darbeyle sınanacak geçmişi soylu her hatıra. İki benzer tohum gibi düşeceğiz seninle toprağa, sonra en çorak halimizden bir damla katacak gözyaşlarımız. Ve bir sabah aşk tutacak saçlarımızdan, gözlerimiz değinceye kadar yükseleceğiz bulutlara! Ah, yaşamak bu değil mi Frezya? Tozpembe renklerini kaybederken gökyüzü, biz, bütün renkleri sakladığımız gözlerimizle bakacağız bulutlara. Mavi bizim olsun Frezya, sevmek bizim, yaşanmamış korkulara engel olan yürek bizim... Konuş artık Frezya! Ne kadar küçük olsa da dilimizde kelimeler, uğraşırız seninle ve kitaplara sığmayacak anlamları türetiriz. Yenilemeyiz mesela, yenildik diyemeyiz! Her yenilgi yepyeni bir başlangıç değil midir ve her elveda taptaze bir karşılama?... Böyle inandık Frezya, bundan sonrasını da böyle bileceğiz! Görüyorsun işte, nokta kadar bir hesaptır göğsümüzde sevdalar; yeri gelir virgül yapar bükeriz seninle ve yeri gelir, kainat kadar genişletiriz göğüs kafesimizin ardında!... Frezya; bütün bu olanlar ve bu sevda emanettir ellerimize! Ayrılıktan korksaydık eğer, biliyorsun, bunca mesafeden sevmek zor gelecekti kalbimize. İnan bana Frezya, inan yazdıklarıma! İnancın yoksa eğer satırlarıma, gözlerimde ara bulmak istediğin her şeyi. Onlar anlayacağın bir dille tutarlar ellerinden; aşk ne, sadakat ne, böyle delice sevmek ne, içten içe anlatırlar. Bak Frezya, kulağımızı tırmalıyor çok uzaktan kelimeler: 'Ben seni unutmak için sevmedim' diyor şair! Ötesine düşen her şeyi unutmakta şu dört duvar ve unutmakta her şeyi, şu yer, şu gök, şu dünya... Ah Frezya; bilmiyor muyum sanıyorsun düşkünleri, düşmüşleri, düşülmüş yerleri? Gölgesinde dağlar taşıyan insanların cüsselerinde gezdirdikleri toz kadar yürekleri? Akrep öpmüş günahları, namus yutmuş dudakları, gerçek tutmuş yalanları, tezgahları, hesapları ve bu sevdaya olan düşmanlıkları; görmüyor muyum sanıyorsun? Her şey saydam bir duvar kadar aşikar aslında. Ama öyle bir merhamet ki sevdamız, yumuşatır tüm demirden dağları, bağışlar tüm günahları ve tükendikçe bağırır içimizdeki Eyyup: 'Dilime zeval verme Allah'ım, onda büyük sevdam var ve sen koru kalbimde şu sevginden olanları!'... Ki var ya da yok, olmuş ya da olmamış, az ya da çok Frezya; kimine göre değişir derler! Ama yoktur bu sevdanın bakışlarda hiçbir farkı. Ve yoktur Frezya, bizde tekin O'ndan çarkı! Ah Frezya; İki ten arasındaki ne sırları biliriz biz! Ama bilmezler ki susmak için değil, konuşmamak için ar ettiğimizi ve nefret kusmamak için beklediğimizi binbir sabırla. Bilemezler değil mi Frezya! Artık gidelim Frezya, artık kendi yokluğumuza gidelim! Yalan da olsa ziyan da olsa kendi hiçliğimize dönelim. Her hayali başka bir hayale ekleyerek bekleyelim bu sabah. Her sonu bir ilk gibi süsleyerek kilitleyelim dudaklarımızı... Kalk hadi Frezya, bütün dillerde arayalım sevdamızı ve diller bulalım, şu kendini anlatamayan, köşelerinden yırtılmış dudaklarımıza. Rüyalarda birleşen ruhlarımızı tenlerle sulayalım, kanatlar takalım içimizde mühürlenmiş duygularımıza! Ve çırpalım hayatı bizi içinden dökene dek; kan bandrollü ellerimizle uzanalım uzaklara... Anlayacaksın Frezya, nasıl yaşanırmış yaşanmamış sevgiler! Ve anlayacaksın, koca bir ömür dediğimiz bu sevgide nasıl biter? Ah Frezya, sevmişim ya seni, sevmesen de olur; anladım de, bu yeter!... Frezya, bil yeter!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk YILMAZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |